26. CÜZ 2. HİZİP


47-MUHAMMED SÛRESİ محمد Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ ﴿١﴾
1-) Elleziyne keferu ve saddu `an sebiylillâhi edalle a`malehüm;
1-) Hakikat bilgisini inkâr edenler ve Allâh yolundan alıkoyanlar, yaptıkları boşa gidenlerdir!
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَىٰ مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ ۙ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ ﴿٢﴾
2-) Velleziyne amenû ve amilüs salihati ve amenû Bima nüzzile alâ Muhammedin ve HUvel Hakku min Rabbihim, keffere anhüm seyyiatihim ve asleha balehüm;
2-) İman edip imanın gereğini uygulayanlar ve Muhammed`e inzâl olana -ki O, Rablerinden (gelen) Hakk`tır- iman edenlere gelince, (Allâh) onların kötülüklerini onlardan örttü; hâllerini ıslah etti.
ذَٰلِكَ بِأَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ لِلنَّاسِ أَمْثَالَهُمْ ﴿٣﴾
3-) Zâlike Bi ennelleziyne keferuttebe`ul bâtıle ve ennelleziyne amenüttebe`ul Hakka min Rabbihim* kezâlike yadribullahu lin Nasi emsâlehüm;

3-) Bu böyledir; çünkü hakikat bilgisini inkâr edenler, geçersiz fikirlere tâbi oldular! İman edenler ise Rablerinden Hakk`a tâbi oldular… İşte böylece Allâh insanlara onların (iki grubun) misallerini veriyor.

فَإِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ حَتَّىٰ إِذَا أَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً حَتَّىٰ تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا ۚ ذَٰلِكَ وَلَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَٰكِنْ لِيَبْلُوَ بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍ ۗ وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَلَنْ يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ
﴿٤﴾ 4-) Feizâ lekıytümülleziyne keferu fedarberrikab* hattâ izâ eshantümuhüm feşüddül vesâka, feimma mennen ba`dü ve imma fidaen hattâ teda`al harbü evzareha* zâlik* velev yeşaullahu lentesare minhüm ve lâkin liyeblüve ba`daküm Bi ba`d* velleziyne kutilu fiy sebiylillâhi felen yudılle a`malehüm;
4-) (Savaşta) hakikat bilgisini inkâr edenlerle karşılaştığınızda, boyunlarını vurmaya bakın! Nihayet onlara ağır bastığınızda, bağı takviye edin (esir alıp bağlayın)! Ondan sonra yapılacak olan, lütfen karşılıksız salıvermek ya da fidye mukabilinde bırakmaktır! Harp ağırlıklarını bırakıncaya kadar! İşte bu! Eğer Allâh dileseydi, elbette onlara yaptıkları suçun sonucunu (azap yollu) yaşatırdı! Fakat bazınızı, bazınızda olarak denemek için (savaşı koydu)… Allâh yolunda öldürülenlere gelince, onların yaptıkları asla boşa çıkartılmaz!

سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ ﴿٥﴾
5-) Seyehdiyhim ve yuslihu balehüm;

5-) Onları hakikate erdirecek ve onların hâllerini düzeltecektir!

وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ ﴿٦﴾
6-) Ve yüdhılühümül cennete arrefeha lehüm;

6-) Onları, kendilerine tarif ettiği (bu savaş süreci sonunda) cennete dâhil edecektir!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ ﴿٧﴾
7-) Ya eyyühelleziyne amenû in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm;

7-) Ey iman edenler! Eğer siz Allâh`a yardım ederseniz (O) size yardım eder; ayaklarınızı sâbit kılar!

وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ ﴿٨﴾
8- ) Velleziyne keferu feta`sen lehüm ve edalle a`malehüm;

8- ) Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, yüzleri üzere düşüp helâk olmak hakkıdır onların! (Allâh) onların yaptıklarını boşa çıkartmıştır

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ ﴿٩﴾
9-) Zâlike Bi ennehüm kerihu ma enzelAllâhu feahbeta a`malehüm;

9-) Bunun sebebi şudur: Onlar Allâh`ın inzâl ettiğini nahoş gördüler… Bu yüzden (Allâh da) onların yaptıklarını boşa çıkarttı.

۞ أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ۖ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا ﴿١٠﴾
10-) Efelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kablihim* demmerAllâhu aleyhim*ve lil kafiriyne emsâlüha;

10-) Arzda seyretmediler (gezip dolaşmadılar) mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl oldu! Nazar edip (akıl gözü ile ders alarak) görsünler! Allâh onları dumura uğratmış! Bu hakikat bilgisini inkâr edenlere de onların benzerleri söz konusudur!

ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَىٰ لَهُمْ ﴿١١﴾
11-) Zâike Bi ennAllâhe Mevlelleziyne amenû ve ennel kafiriyne lâ Mevlâ lehüm;

11-) İşte (gerçek durum) bu! Allâh, iman edenlerde Mevlâ`dır! Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, onların mevlâsı yoktur!

إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ ﴿١٢﴾
12-) İnnAllâhe yüdhılülleziyne amenû ve amilus salihati cennatin tecriy min tahtihel enhar* velleziyne keferu yetemette`une ve ye`külune kema te`külül en`amü vennaru mesven lehüm;

12-) Kesinlikle Allâh, iman edip imanın gereğini uygulayanları, altlarından nehirler akan cennetlere dâhil eder… Hakikat bilgisini inkâr edenler ise (dünyadan, bedensel olarak) yararlanırlar ve en`amın (hayvanların) yediği gibi yerler! Ateş, onlar için kalacak yerdir.

وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ ﴿١٣﴾
13-) Ve keeyyin min karyetin hiye eşeddü kuvveten min karyetikelletiy ahrecetke, ehleknahüm fela nasıre lehüm;

13-) Seni şehrinden çıkartan kuvvetçe daha güçlü nice şehir (halk) vardı! Onları helâk ettik (düşünün?)! Onlara yardım eden yoktu.

أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ ﴿١٤﴾
14-) Efemen kâne alâ beyyinetin min Rabbihi kemen züyyine lehu sûü amelihi vettebe`u ehvaehüm;

14-) Rabbinden bir açık delil üzere olan; yaptığı yanlışlar kendisine süslendirilmiş (keyif verici algılatılmış) ve sonu boş heves ve arzularına tâbi olmuş kimseler gibi midir?

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۖ فِيهَا أَنْهَارٌ مِنْ مَاءٍ غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّى ۖ وَلَهُمْ فِيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ ۖ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاءً حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءَهُمْ ﴿١٥﴾
15-) Meselül cennetilletiy vu`ıdel müttekun* fiyha enharun min main ğayri asin* ve enharun min lebenin lem yeteğayyer ta`müh* ve enharun min hamrin lezzetin liş şaribiyn* ve enharun min `aselin musaffâ* ve lehüm fiyha min küllis semerati ve mağfiretün min Rabbihim* kemen huve halidün fiyn nari ve süku mâen hamiymen fekatta`a em`aehüm;

15-) Korunanlara vaat olunan CENNETİN TEMSİL (misal – benzetme) yollu anlatımı şöyledir: Orada, bayatlamayan SU`dan nehirler, tadı bozulmayan SÜT`ten nehirler, içenlere lezzet veren ŞARAP`tan nehirler, süzme – saf BAL`dan nehirler vardır! Onlar için orada her çeşit MEYVE ve Rablerinden mağfiret (örtme) vardır! (Bu misal nimetlerle yaşayanlar) ateşte sonsuza dek yanarak yaşayacak, sıcak – kaynar su içirilmiş de bu yüzden onların bağırsaklarını parçalamış kimse gibi midir?

وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ حَتَّىٰ إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا ۚ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ ﴿١٦﴾
16-) Ve minhüm men yestemiu ileyk* hattâ izâ harecu min ındike kalu lilleziyne utül ılme mazâ kale anifa* ülaikelleziyne tabeAllâhu alâ kulubihim vettebeu ehvaehüm;
16-) Onlardan kimi de (gelip) seni dinler… Nihayet senin yanından çıktıklarında kendilerine ilim verilmiş olanlara dediler ki: “Az önce ne dedi?” (Anlatılan, taşa yağmış yağmur misali akıp gitti. A.H.)… İşte bunlar Allâh`ın kalplerini tab`ettiği (şuurlarını örttüğü – bilinçlerini kilitlediği); sonu boş arzu ve heveslerine tâbi olmuş kimselerdir.
وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْوَاهُمْ ﴿١٧﴾
17-) Velleziynehtedev zadehüm hüden ve atahüm takvahüm;

17-) Hakikate erenleri ise, hakikati yaşamanın getirisinde genişletmiş ve kendilerine (hakikat yaşamına uymayan hâllerden) korunma özelliğini vermiştir.

فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً ۖ فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا ۚ فَأَنَّىٰ لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ ﴿١٨﴾
18-) Fehel yenzurune illes Saate en te`tiyehüm bağteten, fekad câe eşratuha* feenna lehüm izâ câethüm zikrahüm;
18-) İlle de O Saat`in (ölümün) ansızın kendilerine gelmesini mi bekliyorlar? Onun şartları gerçekten geldi! (O Saat) onlara geldiğinde, ne yapabilecekler ki!
فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ ﴿١٩﴾
19-) Fa`lem ennehu lâ ilâhe illAllâhu vestağfir li zenbike ve lil mu`miniyne vel mu`minat* vAllâhu ya`lemu mütekallebeküm ve mesvaküm;
19-) Gerçek buysa bil ki, Lâ ilâhe illAllâh (Tanrı yoktur; sadece Allâh); kendi zenbin (beşer yanının getirdiği perdelilikten kaynaklanan kusurlar), iman eden erkekler ve iman eden kadınlar için mağfiret dile (bağışlanmaları için Hakikati kavramalarına çalış)! Allâh dönüp dolaştığınız yeri (hâllerinizi) de, varıp sonsuz yaşayacağınız yeri de bilir!
وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ ۖ فَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ ۙ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ ۖ فَأَوْلَىٰ لَهُمْ ﴿٢٠﴾
20-) Ve yekulülleziyne amenû levla nüzzilet suretün, feizâ ünzilet suretün muhkemetün ve zükira fiyhel kıtalü, raeytelleziyne fiy kulubihim meredun yenzurune ileyke nazaralmağşiyyi aleyhi minel mevt* feevla lehüm;
20-) İman edenler: “(Savaş hükmünü ihtiva eden) bir sûre tenzîl edilmeliydi?” der… Hükümleri açık bir sûre inzâl edilip de, içinde savaştan söz edildiğinde; kalplerinde hastalık (şirk, nifak) olanları, ölüm korkusuyla baygınlık geçirenin baktığı gibi bakar görürsün! (Oysa) onlar için hayırlı olan budur.
طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَعْرُوفٌ ۚ فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ ﴿٢١﴾
21-) Ta`atün ve kavlün ma`ruf* feizâ `azemel emr, felev sadekullahe lekâne hayren lehüm;
21-) (Bu konuda onlara düşen) itaat ve yerinde bir söz! Hüküm kesinleştiğinde, Allâh`a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.
فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ أَنْ تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ ﴿٢٢﴾
22-) Fehel `aseytüm in tevelletüm en tüfsidu fiyl Ardı ve tükattı`u erhameküm;
22-) Geri dönerseniz, arzda bozgunculuk yapmak ve akrabalıkları da parçalamak beklenmez mi sizden?
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَىٰ أَبْصَارَهُمْ ﴿٢٣﴾
23-) Ülaikelleziyne le`anehümullâhu feesammehüm ve a`ma ebsarehüm;
23-) İşte bunlar, Allâh`ın kendilerine lânet ettiği, kendilerini sağırlaştırdığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَىٰ قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا ﴿٢٤﴾
24-) Efela yetedebberunel Kur`âne em alâ kulubin akfalüha;
24-) Kurân`ı derinlemesine – sistemli düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri (şuurları) kilitlerle (yanlış değer yargıları ile) mi kilitli!
إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى ۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَىٰ لَهُمْ ﴿٢٥﴾
25-) İnnelleziynerteddu alâ edbarihim min ba`di ma tebeyyene lehümül hüdeşşeytanu sevvele lehüm* ve emla lehüm;
25-) Hakikat kendilerine apaçık zâhir olduktan sonra arkalarına dönenlere (ikiyüzlülere) gelince, şeytan (saptırıcı fikirleri) onlara (bu yaptıklarını) sevdirmiş, onları boş ümitlerle oyalamıştır.
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ ۖ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ ﴿٢٦﴾
26-) Zâlike Bi ennehüm kalu lilleziyne kerihu ma nezzelAllâhu senutıy`uküm fiy ba`dil emr* vAllâhu ya`lemu israrehüm;
26-) Bu duruma düşmelerinin nedeni; onların, Allâh`ın indirdiğini beğenmeyenlere: “Bu işin bir kısmında size itaat edeceğiz” demeleridir… (Oysa) Allâh onların gizlediklerini bilir;
فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ ﴿٢٧﴾
27-) Fekeyfe izâ teveffethümül Melaiketü yadribune vucuhehüm ve edbarehüm;
27-) Peki ya o Melekler, onların yüzlerine ve arka taraflarına vurarak kendilerini vefat ettirdikleri (bedenle bağlantılarını kestikleri) zaman nasıl olacak?
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ ﴿٢٨﴾
28-) Zâlike Bi ennehümüt tebe`û ma eshatAllâhe ve kerihu rıdvaneHU feahbeta a`malehüm;
28-) İşte budur! Onlar Allâh`ı öfkelendiren şeylere tâbi oldular; O`nun rıdvanını beğenmediler de, (Allâh) onların yaptıklarının karşılığını hiç etti!
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ ﴿٢٩﴾
29-) Em hasibelleziyne fiy kulubihim meredun en len yuhricAllâhu adğânehüm;
29-) Yoksa hastalıklı düşünce sahipleri, onların (gizledikleri) amansız kinlerini Allâh asla ortaya çıkarmayacak mı sandılar?
وَلَوْ نَشَاءُ لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِسِيمَاهُمْ ۚ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ ﴿٣٠﴾
30-) Velev neşau le ereynakehüm fele areftehüm Bisiymahüm* ve leta`rifennehüm fiy lahnil kavl* vAllâhu ya`lemu a`maleküm;
30-) Eğer dileseydik elbette onları sana gösterirdik de onları sîmalarından kesinlikle tanırdın! Yemin olsun ki sen onları sözlerinin üslubundan tanırsın… Allâh yaptıklarınızı bilir!
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّىٰ نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ ﴿٣١﴾
31-) Ve leneblüvenneküm hattâ na`lemel mücahidiyne minküm vessabiriyne ve neblüve ahbareküm;
31-) Andolsun ki biz, sizden, mücahitler (Allâh yolunda mücahede edenler) ve sabredenler (sizce de) bilininceye kadar sizi (belâlarla) deneyeceğiz… Haberlerinizi duyuracağız!
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىٰ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ ﴿٣٢﴾
32-) İnnelleziyne keferu ve saddu `an sebiliyllâhi ve şakkur Rasûle min ba`di ma tebeyyene lehümül hüda, len yedurrullahe şey`a* ve seyuhbitu a`malehüm;

32-) Muhakkak ki hakikat bilgisini inkâr edenler, Allâh yolundan alıkoyanlar ve hakikat ilmi kendilerine açıklandıktan sonra Er Rasûl`e (Rasûlullâh`a) muhalefet edenler, Allâh`a asla hiçbir zarar veremezler! (Ama O) onların amellerini boşa çıkaracaktır.

۞ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ ﴿٣٣﴾
33-) Ya eyyühelleziyne amenû etıy`ullahe ve etıy`ur Rasûle ve lâ tubtılu a`maleküm;
33-) Ey iman edenler! İtaat edin Allâh`a ve itaat edin Rasûl`e; yaptıklarınızın getirisini geçersiz kılmayın!
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ ﴿٣٤﴾
34-) İnnelleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi sümme matu ve hüm küffarun felen yağfirAllâhu lehüm;
34-) Muhakkak ki hakikat bilgisini inkâr edenler, (insanları dışsallık veya içsellik yüzünden) Allâh yolundan alıkoyanlar, sonra da hakikati inkârlarıyla ölenler var ya, Allâh onları kesinlikle bağışlamayacaktır!
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ ﴿٣٥﴾
35-) Fela tehinu ve ted`u ilesSelmi, ve entümül a`levne, vAllâhu me`aküm ve len yetireküm a`maleküm;
35-) Gevşemeyin ve siz üstünken selm`e (barışa, Hak ile bâtılı uzlaştırmaya) çağırmayın! Allâh sizinle “Bir”liktedir! Sizin yaptıklarınızı asla eksiltmeyecektir.
إِنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ ۚ وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ ﴿٣٦﴾
36-) İnnemel hayatüd dünya le`ıbun ve lehv* ve in tu`minu ve tetteku yü`tiküm ücureküm ve lâ yes`elküm emvaleküm;

36-) Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlencedir! Eğer iman eder ve korunursanız, hem ecirlerinizi verir ve hem de sizden bütün mallarınızı (bu yolda sarf etmenizi) istemez!

إِنْ يَسْأَلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ أَضْغَانَكُمْ ﴿٣٧﴾
37-) İn yes`elkümuha feyuhfiküm tebhalu ve yuhric adğâneküm;

37-) Eğer sizden onların (tamamını) isteyip size baskı yapsaydı, cimrilik ederdiniz ve (böylece) kinlerinizi (açığa) çıkarırdı.

هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُ ۖ وَمَنْ يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِهِ ۚ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ ۚ وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ ﴿٣٨﴾
38-) Ha entüm haülai tüd`avne li tünfiku fiy sebiylillâh* feminküm men yebhalü, ve men yebhal feinnema yebhalü an nefsih* vAllâhul Ğaniyyü ve entümül fükarâ`* ve in tetevellev yestebdil kavmen ğayreküm sümme lâ yekûnu emsâleküm;
38-) İşte sizler, Allâh yolunda karşılıksız paylaşmak için davet olunanlarsınız! Sizden kimi de var cimrilik eder! Kim cimrilik ederse cimriliği yalnızca kendi nefsine yapmış olur! Allâh Ğaniyy`dir, sizler fakirlersiniz! Eğer yüz çevirirseniz sizden başka bir toplumu yerinize getirir; onlar sizler gibi olmazlar!
48- FETH SÛRESİ الفتح Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا ﴿١﴾
1-) İnnâ fetahnâ leke fethan mubiynâ;

1-) Kesinlikle sana öyle bir fetih (görüş açıklığı) verdik ki, (o) Feth-i Mubiyn`dir (apaçık açık hakikati sistemi müşahede)!

لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا ﴿٢﴾
2-) Liyağfire lekellahu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yütimme nı`meteHÛ `aleyke ve yehdiyeke sıraten müstekıyma;

2-) Bu yüzden Allâh, senin geçmiş ve (fethe rağmen oluşacak) gelecek tüm zenbini (bedenselliğinin doğal getirisi perdeliliklerini) mağfiret eder (örter) ve sana olan nimetini tamamlar; seni, hakikatini yaşama yolunda yürütür!

وَيَنْصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا ﴿٣﴾
3-) Ve yensurekellâhu nasren `Aziyza;
3-) Allâh seni benzersiz, karşı konulmaz bir zafere erdirir!
هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَعَ إِيمَانِهِمْ ۗ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿٤﴾
4-) “HU”velleziy enzeles sekiynete fiy kulûbil mu`miniyne liyezdâdû iymânen me`a iymânihim* ve lillâhi cünûdüs Semâvâti vel`Ard* ve kânAllâhu `Aliymen Hakiyma;

4-) İmanlarının kat kat artması için, iman edenlerin kalplerine sekine (sükûn, güven duygusu) inzâl eden “HÛ”dur! Semâlar ve arzın orduları Allâh içindir! Allâh Aliym`dir, Hakiym`dir.

لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عِنْدَ اللَّهِ فَوْزًا عَظِيمًا ﴿٥﴾
5-) Liyüdhılel mu`miniyne velmu`minati cennatin tecriy min tahtihel`enharü halidiyne fiyha ve yükeffire anhüm seyyiatihim ve kâne zâlike indAllâhi fevzen `azıyma;
5-) İmanlı erkek ve kadınları, içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokması, onlardan kötülüklerini silmesi içindir… İşte bu Allâh indînde aziym kurtuluştur!
وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ ۚ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ ۖ وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا ﴿٦﴾
6-) Ve yu`azzibel münafikıyne velmünafikati velmüşrikiyne velmüşrikâtiz zanniyne Billâhi zannessev`* aleyhim dairetüssev`* ve ğadıbAllâhu aleyhim ve leanehüm ve e`adde lehüm cehennem* ve saet masıyra;
6-) Bir de Esmâ`sıyla hakikatleri olan Allâh hakkında su-i zanda bulunan (O`nu tanrı gibi düşünen) münafık (ikiyüzlü) erkek ve kadınlara, şirk koşan erkek ve kadınlara azabı yaşatması içindir! Zanları yüzünden devranın belâsı başlarında patlasın! Allâh onlara gazap etmiş, onları lânetlemiş (inkârları sonucu hakikati yaşamaktan uzaklaştırmış); onlar için cehennem hazırlamıştır! Ne kötü dönüş yeridir!
وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا ﴿٧﴾
7-) Ve lillâhi cünudüs Semavati vel`Ard* ve kânAllâhu `Aziyzen Hakiyma;
7-) Semâlar ve arzın orduları (kuvveleri) Allâh`ındır… Allâh Aziyz`dir, Hakiym`dir.
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿٨﴾
8- ) İnna erselnake şahiden ve mübeşşiran ve neziyra;
8- ) Muhakkak ki biz seni şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak irsâl ettik!
لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا ﴿٩﴾
9-) Litu`minu Billâhi ve RasûliHİ ve tu`azziruhu ve tüvekkıruh* ve tüsebbihuHU bükreten ve asıyla;
9-) Artık varlığınızın Esmâ`sıyla hakikati olan Allâh`a ve Rasûlüne iman edip; O`na yardımcı olasınız, O`nu yüce bilip saygı gösteresiniz ve sabah akşam O`nu tespih edesiniz.
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ ۚ فَمَنْ نَكَثَ فَإِنَّمَا يَنْكُثُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿١٠﴾
10-) İnnelleziyne yübayi`ûneke innema yübayi`ûnAllâh* yedullahi fevka eydiyhim* femen nekese feinnema yenküsü alâ nefsih* ve men evfa Bima ahede aleyhullahe feseyu`tiyhi ecren `azıyma;
10-) Gerçektir ki (Rasûlüm) sana biat edenler (el tutuşup bağlılık sözü verenler) Allâh`a biat etmişlerdir ve Allâh`ın EL`i onların elleri üzerindedir (Biat edenlerin elleri üstünde Allâh`ın eli tedbir eder)! Kim sözünü bozarsa sadece kendi nefsi aleyhine bozmuş olur; kim Allâh ahdinde bağlılık gösterirse, ona da büyük ecir verir!
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا ۚ يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۚ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا ۚ بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا ﴿١١﴾
11-) Seyekulü lekel muhallefune minel a`rabi şeğeletna emvalüna ve ehluna festağfir lena* yekulune Bielsinetihim ma leyse fiy kulubihim* kul femen yemlikü leküm minAllâhi şey`en in erade Biküm darren ev erade Biküm nef`a* bel kânAllâhu Bima tamelune Habiyra;
11-) Bedevîlerden geri bırakılanlar: “Bizi mallarımız ve çoluk çocuğumuz meşgul etti; bizim için mağfiret dile” diyecekler… Onlar gerçekte, öyle düşünmediklerini dillendiriyorlar! De ki: “Sizde bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse ya da sizde bir fayda oluşturmayı irade ederse; kim Allâh`ın istediğine karşı koyabilir?”… Hayır, Allâh yaptıklarınızdan (yaratanı olarak) haberdardır.
بَلْ ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَىٰ أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا ﴿١٢﴾
12-) Bel zanentüm en len yenkaliber Rasûlü velmu`minune ila ehliyhim ebeden ve züyyine zâlike fiy kulubiküm ve zanentüm zannessev`* ve küntüm kavmen bûra;
12-) Aslında siz Rasûl ve iman edenlerin, ailelerine asla geri dönmeyeceklerini zannettiniz! Bu fikir bilincinize güzel göründü de, böylece kötü zanda bulundunuz; helâkı haketmiş bir topluluk oldunuz!
وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا ﴿١٣﴾
13-) Ve men lem yu`min Billâhi ve RasûliHİ feinna a`tedna zilkâfiriyne sa`ıyra;
13-) Kim varlığının Esmâ`sıyla hakikati olan Allâh`a ve Rasûlüne iman etmezse, bilsin ki hakikat bilgisini inkâr edenler için saîri (alevli bir ateşi – radyasyon dalgaları) hazırlamışızdır.
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا ﴿١٤﴾
14-) Ve lillâhi Mülküs Semavati vel`Ard* yağfiru limen yeşau ve yu`azzibu men yeşa`* ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma;
14-) Semâlar ve arzın mülkü Allâh içindir! Dilediğini mağfiret eder (suçlu hâlini örter); dilediğini azaplandırır (bedenselliğinin getirisine terk eder)! Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انْطَلَقْتُمْ إِلَىٰ مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ ۖ يُرِيدُونَ أَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ ۚ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذَٰلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِنْ قَبْلُ ۖ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا ﴿١٥﴾
15-) Seyekulül muhallefune izentalaktüm ilâ meğanime lite`huzûha zeruna nettebi`küm* yüriydune en yübeddilu kelamAllâh* kul len tettebi`ûna kezâliküm kalAllâhu min kabl* feseyekulune bel tahsüdunena* bel kânu lâ yefkahune illâ kaliylâ;
15-) Bu geri bırakılanlar, ganimetleri almak için gittiğinizde: “Bırakın biz de sizinle gelelim” derler. Onlar, Allâh kelâmını (sözünü) değiştirmek istiyorlar! De ki: “Siz bize asla uyamazsınız; daha önce Allâh böyle buyurdu (hükmetti)”… Bu kez şöyle derler: “Hayır, bizi kıskanıyorsunuz”… Bilakis onlar, anlayışı kıt kimselerdir!
قُلْ لِلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ ۖ فَإِنْ تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا ۖ وَإِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٦﴾
16-) Kul lilmuhallefiyne minel a`rabi setüd`avne ilâ kavmin uliy be`sin şediydin tukatilunehüm ev yüslimun* fein tutıy`u yü`tikümullâhu ecren hasena* ve in tetevellev kema tevelleytüm min kablü yu`azzibküm azâben eliyma;
16-) Bedevîlerden o geri bırakılanlara de ki: “Siz son derece güçlü, cengâver bir toplulukla savaşa davet olunacaksınız… Onlarla savaşırsınız yahut onlar İslâm olurlar. Eğer itaat ederseniz Allâh size güzel bir ecir verir… Fakat daha önce yüz çevirdiğiniz gibi gene döneklik yaparsanız, sizi feci bir azap ile azaplandırır.”
لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَىٰ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ ۗ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا ﴿١٧﴾
17-) Leyse alel`ama harecün ve lâ alel`areci harecün ve lâ alelmeriydı harec* ve men yutı`ıllâhe ve RasûleHU yüdhılhü cennatin tecriy min tahtihel`enhar* ve men yetevelle yu`azzibhü azâben eliyma;
17-) Köre, topala ve hasta olana zorlama yoktur! Kim itaat ederse Allâh ve Rasûlüne, onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar… Kim de yüz çevirirse (Allâh) onu feci bir azapla azaplandırır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir