YASIN, CUMA, TEBAREKE,AMME

36- YÂSİYN SÛRESİ يس Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
62- CUMU`A SÛRESİ الجمعة Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
67- MÜLK SÛRESİ الملك Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
78- NEBE` SÛRESİ النبإ Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
يس
1-) Yaa, Siiiiyn;
1-) Yâ Siiin (Ey Muhammed)!

وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
2-) VelKur`ânilHakiym;
2-) Ve Kur`ân-ı Hakiym (ve bildirdiği Hikmet dolu Kur`ân)!

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
3-) İnneke leminelmurseliyn;
3-) Kesinlikle sen Rasûllerdensin.

عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
4-) `Alâ sıratın müstekıym;
4-) Sırat-ı müstakim üzeresin.

تَنْزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
5-) Tenziylel AziyzirRahıym;
5-) Aziyz ve Rahıym`in sende tafsilâtlı olarak açığa çıkardığı ilim ile!

لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
6-) Litünzire kavmen mâ ünzire abâühüm fehüm ğafilûn;
6-) Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullâh`tan) kozalı olarak yaşayan bir toplumu uyarman için.

لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
7-) Lekad hakkalkavlü alâ ekserihim fehüm lâ yu`minun;
7-) Andolsun ki onların çoğunluğuna o söz (Cehennem, insanların ve cinlerin çoğuyla dolacaktır; sözü) Hak olmuştur! Bu sebeple onlar iman etmezler!

إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ
8- ) İnna ce`alnâ fiy a`nakıhim ağlâlen fehiye ilel`ezkani fehüm mukmehun;
8- ) Muhakkak ki biz onların boyunlarında, çenelerine kadar dayanmış boyunduruklar (şartlanma ve değer yargıları) oluşturduk! Artık (onlar kendi hakikatlerini göremezler) başları yukarı doğru kalkıktır (benlikleriyle yaşarlar)!

وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
9-) Ve ce`alna min beyni eydiyhim sedden ve min halfihim sedden feağşeynahüm fehüm lâ yubsırun;
9-) Onların önlerinden bir set (geleceği göremezler) ve arkalarından bir set (geçmişlerinden ders almazlar) oluşturduk da böylece onları bürüdük… Artık onlar görmezler.

وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
10-) Ve sevaün aleyhim eenzertehüm em lem tünzirhüm lâ yu`minun;
10-) Onları uyarsan da uyarmasan da birdir; iman etmezler!

إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
11-) İnnema tünziru menittebe`azZikre ve haşiyer Rahmâne Bilğayb* febeşşirhu Bimağfiretin ve ecrin keriym;
11-) Sen ancak Zikre (hatırlatılan hakikate) tâbi olan ve gaybı olarak Rahmân`dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve kerîm bir bedel ile müjdele!

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
12-) İnna nahnu nuhyilmevta ve nektübü ma kaddemu ve asârehüm* ve külle şey`in ahsaynâhu fiy imamin mubiyn;
12-) Kesinlikle biz, evet yalnız biz ölüleri diriltiriz! Onların yaptıklarını ve meydana getirdikleri eserleri yazarız! Biz her şeyi İmam-ı Mubiyn`de (beyinlerinde ve ruhlarında) ihsa ettik (tüm özellikleriyle kaydettik)!

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ
13-) Vadrib lehüm meselen ashabel karyeti, izcaehel murselun;
13-) Onlara o şehir halkını örnek ver… Hani oraya Rasûller gelmişti.

إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ
14-) İz erselna ileyhimüsneyni fekezzebuhüma fe`azzezna Bisâlisin fekalû inna ileyküm murselun;
14-) Hani onlara iki (Rasûl) irsâl ettik de o ikisini de yalanladılar… Bunun üzerine bir üçüncüsü ile güçlendirdik de: “Doğrusu biz size irsâl olunanlarız” dediler.

قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ
15-) Kalu mâ entüm illâ beşerun mislüna ve mâ enzelerRahmânu min şey`in in entüm illâ tekzibun;
15-) Dediler ki: “Siz bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz… Rahmân da hiçbir şey inzâl etmedi… Siz ancak yalan söylüyorsunuz.”

قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
16-) Kalu Rabbüna ya`lemu inna ileyküm lemurselun;
16-) (Rasûller) dediler ki: “Rabbimiz biliyor ki, gerçekten biz size irsâl olunanlarız.”

وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
17-) Ve ma aleyna illelbelağul mubiyn;
17-) “Bize ait olan sadece apaçık tebliğdir.”

قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
18-) Kalû inna tetayyerna Biküm lein lem tentehu lenercümenneküm ve leyemessenneküm minna azâbün eliym;
18-) Dediler ki: “Kuşkusuz sizde uğursuzluk olduğunu düşünüyoruz… Andolsun ki, eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlayarak öldüreceğiz ve elbette size bizden feci bir azap dokunacaktır.”

قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ ۚ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ
19-) Kalu tairuküm me`aküm* ein zükkirtüm bel entüm kavmün müsrifun;
19-) Dediler ki: “Sizin uğursuzluğunuz sizinledir… Eğer (hakikatinizle) hatırlatılıyorsanız bu mu (uğursuzluk)? Hayır, siz israf eden bir toplumsunuz.”

وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
20-) Ve cae min aksalmediyneti racülün yes`a, kale ya kavmit tebi`ul murseliyn;
20-) Şehrin uzak tarafından koşarak bir adam geldi: “Ey halkım, Rasûllere tâbi olun” dedi.

اتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ
21-) İttebi`û men lâ yes`elüküm ecren vehüm mühtedun;
21-) “Sizden bir karşılık istemeyen; kendileri hakikat üzere olanlara tâbi olun!”

وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
22-) Ve maliye lâ a`budülleziy fetareniy ve ileyHİ turce`ûn;
22-) “Beni (böylece) fıtratlandırana nasıl kulluk etmem? O`na rücu ettirileceksiniz.”

أَأَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آلِهَةً إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنْقِذُونِ
23-) Eettehızü min dûniHİ aliheten in yüridnir Rahmânü Bidurrin lâ tuğni `anniy şefa`atühüm şey`en ve lâ yunkızûn;
23-) “O`nun dûnunda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahmân bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur… “

إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
24-) İnniy izen lefiy dalâlin mubiyn;
24-) “O takdirde muhakkak ki ben apaçık bir dalâlet içinde olurum!”

إِنِّي آمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ
25-) İnniy amentü BiRabbiküm fesme`ûn;
25-) “Gerçekten ben sizde de açığa çıkan Rabbe iman ettim; beni dinleyin!”

قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ
26-) Kıyledhulil cennete, kale ya leyte kavmiy ya`lemun;
26-) (Ona): “Cennete dâhil ol!” denildi… Dedi ki: “Halkım hâlimi bileydi!”

بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ
27-) Bima ğafere liy Rabbiy ve ce`aleniy minel mükremiyn;
27-) “Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve benim ikramlara nail olanlardan olduğumu… “
۞ وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ
28-) Ve ma enzelna alâ kavmihi min badihi min cündin minesSemâi ve ma künna münziliyn;
28-) Ondan sonra onun halkının üzerine semâdan hiçbir ordu inzâl etmedik, inzâl ediciler de değildik.
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
29-) İn kânet illâ sayhaten vahıdeten feizâ hüm hamidun;
29-) Sadece tek bir sayha oldu; onlar hemen sönüverdiler!
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
30-) Ya hasreten alel `ıbad* ma ye`tiyhim min Rasûlin illâ kânu Bihi yestehziun;
30-) Hüsran şu kullara! Kendilerine bir Rasûl gelmeye görsün, hep Onun bildirdiğiyle alay ederlerdi.
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
31-) Elem yerav kem ehlekna kablehüm minelkuruni ennehüm ileyhim lâ yerci`ûn;
31-) Görmediler mi ki onlardan önce nice kuşaklar helâk ettik ki; gidenlerin hiçbiri geri dönmeyecek onlara!
وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
32-) Ve in küllün lemma cemiy`un ledeyNA muhdarun;
32-) Elbette hepsi, toptan zorunlu hazır bulunacaklar.
وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
33-) Ve ayetün lehümül Ardulmeytete, ahyeynâhâ ve ahrecnâ minha habben feminhu ye`külun;
33-) Ölü arz da onlar için bir işarettir! Onu dirilttik, ondan ürünler çıkardık da ondan yiyorlar…
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ
34-) Ve ce`alna fiyha cennatin min nehıylin ve a`nabin ve feccerna fiyha minel `uyun;
34-) Orada hurma ağaçlarından, üzümlerden bahçeler oluşturduk, orada pınarlar fışkırttık.
لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
35-) Liye`külu min semerihi ve ma amilethü eydiyhim* efelâ yeşkürun;
35-) Onun getirisinden ve ellerinin ürettiklerinden yesinler diye… Hâlâ şükretmezler mi?
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
36-) Subhanelleziy halekal ezvace külleha mimma tünbitül Ardu ve min enfüsihim ve mimma lâ ya`lemun;
36-) Subhan`dır; arzın (bedenin) oluşturduklarından, nefslerinden (bilinçlerinden) ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri (gen sarmallarını) yaratan!
وَآيَةٌ لَهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ
37-) Ve ayetün lehümülleyl* neslehu minhünnehare feizâhüm muzlimun;
37-) Gece de onlar için bir işarettir! Ondan gündüzü (ışığı) çekeriz de hemen onlar karanlık içinde kalırlar.
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
38-) VeşŞemsü tecriy limüstekarrin leha* zâlike takdiyrul `Aziyzil `Aliym;
38-) Güneş de kendi yörüngesinde akar gider! Aziyz, Aliym`in takdiridir bu!
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
39-) VelKamere kaddernahü menazile hattâ `ade kel`urcunil kadiym;
39-) Ay`a gelince, ona konak yerleri takdir ettik… Nihayet kadim urcun (kuruyup incelen eski hurma dalı) gibi görülür.
لَا الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
40-) LeşŞemsü yenbeğıy leha en tüdrikel Kamere ve lelleylü sabikun nehar* ve küllün fiy felekin yesbehun;
40-) Ne Güneş, Ay`a yetişir; ne de gece gündüzü geçer! Her biri ayrı yörüngede yüzerler.
وَآيَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
41-) Ve ayetün lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fiyl fülkil meşhun;
41-) Bizim onların zürriyetlerini o dopdolu gemilerde yüklenip taşımamız da onlar için bir işarettir!
وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ
42-) Ve halaknâ lehüm min mislihi ma yerkebun;
42-) Onlar için onun misli, binecekleri şeyleri yaratmış olmamız!
وَإِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَ
43-) Ve in neşe` nuğrıkhüm felâ sariyha lehüm ve lâ hüm yünkazûn;
43-) Eğer dilesek onları suda boğarız da, ne imdatlarına yetişen olur ve ne de kurtarılırlar!
إِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ
44-) İllâ rahmeten minNA ve meta`an ilâ hıyn;
44-) Ancak bizden bir rahmet olarak ve yalnızca belli bir süre nasiplenmeleri için ömür vermemiz hariç.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
45-) Ve izâ kıyle lehümütteku ma beyne eydiyküm ve ma halfeküm le`alleküm turhamun;
45-) Onlara: “Önünüzdekinden (karşılaşacaklarınıza karşı) ve arkanızdakinden (yapmış olduklarınızın sonuçlarından) korunun ki rahmete eresiniz” denildiğinde (yüz çevirirler).
وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ
46-) Ve ma te`tiyhim min ayetin min âyâti Rabbihim illâ kânu `anha mu`ridiyn;
46-) Onlara Rablerinin işaretlerinden bir delil gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
47-) Ve izâ kıyle lehüm enfiku mimma razekakümullâhu, kalelleziyne keferu lilleziyne amenû enut`ımü men lev yeşaullahu at`ameh* in entüm illâ fiy dalâlin mubiyn;
47-) Onlara: “Allâh`ın sizi beslediği yaşam gıdalarınızdan Allâh için karşılıksız bağışlayın” denildiğinde hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: “Dileseydi Allâh, kendisinin doyuracağı kimseyi mi yedirip doyuralım? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz.”
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
48-) Ve yekûlûne meta hazâlva`dü in küntüm sadikıyn;
48-) Derler ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?”
مَا يَنْظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ
49-) Ma yenzurune illâ sayhaten vahıdeten te`huzühüm ve hüm yahıssımun;
49-) Onlar tartışırlarken, kendilerini yakalayacak bir tek çığlıktan (beden sur`una üfleniş) başkasını beklemiyorlar?
فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ
50-) Felâ yestetıy`une tavsıyeten ve lâ ilâ ehlihim yerci`ûn;
50-) O zamanda ne bir vasiyete güçleri yeter ve ne de ailelerine dönebilirler!
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُمْ مِنَ الْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ
51-) Ve nüfiha fiysSuri feizâhüm minel`ecdasi ilâ Rabbihim yensilun;
51-) Sur`a nefholunmuştur! Bir de bakarsın ki onlar kabirleri hükmünde olan bedenlerinden çıkmış, Rablerine (hakikatlerini fark etme aşamasına) koşuyorlar!
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
52-) Kalu ya veylena men beasena min merkadinâ* hazâ ma ve`ader Rahmânu ve sadekalmurselun;
52-) (O vakit) dediler ki: “Vay bize! (Dünya) uykumuzdan kim bizi yeni bir yaşam boyutuna geçirdi? Bu, Rahmân`ın vadettiğidir ve Rasûller doğru söylemiştir.” (Hadis: İnsanlar uykudadır, ölümü tadınca uyanırlar!)
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
53-) İn kânet illâ sayhaten vahıdeten feizâhüm cemiy`un ledeyNA muhdarun;
53-) Sadece tek bir sayha (İsrafil`in sur`u) oldu… Bir de bakarsın ki onlar toptan huzurumuzda hazır kılınmıştır.
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
54-) Felyevme lâ tuzlemü nefsün şey`en ve lâ tüczevne illâ ma küntüm ta`melun;
54-) O süreçte hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez… Yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşarsınız)!
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ
55-) İnne ashâbel cennetil yevme fiy şüğulin fâkihun;
55-) Gerçek ki o süreçte, cennet ehli cennet nimetleriyle meşgul ve bunun keyfini çıkarmaktadırlar.
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ
56-) Hüm ve ezvacühüm fiy zılâlin alel`erâiki müttekiun;
56-) Onlar ve eşleri gölgeler içinde tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.
لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ
57-) Lehüm fiyha fâkihetün ve lehüm ma yedde`un;
57-) Onlar için orada meyveler vardır… Onlar için keyif alacakları şeyler vardır.
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ
58-) Selâmün kavlen min Rabbin Rahıym;
58-) Rahıym Rab`den “Selâm” sözü ulaşır (Selâm ismi özelliğini yaşarlar)!
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
59-) Vemtazul yevme eyyühel mücrimun;
59-) “Ey suçlular! Bugün ayrılın!”
۞ أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ
60-) Elem a`had ileyküm ya beniy Ademe en lâ ta`budüş şeytan* innehu leküm `adüvvün mubiyn;
60-) “Ey Âdemoğulları… Size ahdetmedim (bildirip bilgilendirmedim) mi şeytana (bedene – hakikatinden habersiz bilince) kulluk etmeyin, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?”
وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ
61-) Ve enı`buduniy* hazâ sıratun müstekıym;
61-) “Bana kulluk edin (hakikatin gereğini hissedip yaşayın)! Sırat-ı müstakim budur” (diye?).
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ
62-) Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra* efelem tekûnu ta`kılun;
62-) “Andolsun ki (kendinizi yok olup gidecek beden zannınız) sizden pek çok cemaatleri saptırdı! Aklınızı kullanmadınız mı?”
هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
63-) Hazihi cehennemülletiy küntüm tu`adun;
63-) “İşte bu vadolunduğunuz cehennemdir!”
اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
64-) Islevhel yevme Bima küntüm tekfürûn;
64-) “Hakikatinizi inkârınızın karşılığı olarak şimdi yaşayın sonucunu!”
الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
65-) Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn;
65-) O süreçte ağızlarını mühürleriz; yaptıkları hakkında elleri konuşur ve ayakları şahitlik eder bize.
وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ
66-) Velev neşâu letamesna alâ a`yünihim festebekussırata feenna yubsırun;
66-) Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yolda (öylece) koşuşurlardı… Fakat nasıl görebilecekler (bu gerçeği)?
وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ
67-) Velev neşau lemesahnahüm alâ mekanetihim femesteta`u mudıyyen ve lâ yerci`ûn;
67-) Dileseydik mekânları üzere onları mesh ederdik (bulundukları anlayış üzere onları sâbitlerdik) de artık ne ileri gitmeye güçleri yeterdi ve ne de eski hâllerine dönebilirlerdi.
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ
68-) Ve men nu`ammirhu nünekkishü fiylhalk* efelâ ya`kılun;
68-) Kimi uzun ömürlü yaparsak onu yaratılışı itibarıyla zayıflatırız. Hâlâ akıllarını kullanmazlar mı?
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ
69-) Ve ma allemnahüş şi`re ve ma yenbeğıy leh* in huve illâ zikrun ve Kur`ânun mubiyn;
69-) O`na şiir öğretmedik! O`na yakışmaz da! O ancak bir hatırlatma ve apaçık bir Kurân`dır!
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ
70-) Liyünzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlü alel kâfiriyn;
70-) Tâ ki diri olanı uyarsın ve hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine de o hüküm gerçekleşsin.
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
71-) Evelem yerav enna halaknâ lehüm mimma `amilet eydiyna enamen fehüm leha mâlikûn;
71-) Görmezler mi ki, eserlerimiz arasında onlar için kurban edilebilir hayvanlar yarattık… Onlara mâliktirler.
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
72-) Ve zellelnâhâ lehüm feminha rekûbühüm ve minha ye`külun;
72-) Onları (en`amı) bunlara boyun eğdirdik… Hem binekleri onlardandır ve hem de onlardan kimini yerler.
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
73-) Ve lehüm fiyha menâfi`u ve meşarib efelâ yeşkürun;
73-) Onlarda kendileri için menfaatler ve içecekler vardır… Hâlâ şükretmezler mi?
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ
74-) Vettehazû min dûnillâhi âliheten le`allehüm yünsarun;
74-) Belki kendilerine yardım olunur ümidiyle Allâh dûnunda tanrılar edindiler!
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ
75-) Lâ yestetıy`une nasrehüm ve hüm lehüm cündün muhdarun;
75-) (Tanrılar) onlara yardım edemezler! (Aksine) onlar, tanrılara (hizmete) hazır duran ordudurlar!
فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
76-) Felâ yahzünke kavlühüm, innâ na`lemu ma yüsirrune ve ma yu`linun;
76-) O hâlde onların lafı seni mahzun etmesin… Muhakkak ki biz onların gizlediklerini de açıkladıklarını da biliriz.
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ
77-) Evelem yeral`İnsanu enna halaknâhu min nutfetin feizâ hüve hasıymun mubiyn;
77-) İnsan görmedi mi ki biz onu bir spermden yarattık… Bu gerçeğe rağmen şimdi o apaçık bir hasımdır!
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ ۖ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
78-) Ve darebe lena meselen ve nesiye halkah* kale men yuhyiyl`ızame ve hiye ramiym;
78-) Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misal getirdi: “Çürümüş hâldeki şu kemiklere kim diriltip hayat verecek?” dedi.
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
79-) Kul yuhyiyhelleziy enşeeha evvele merretin, ve HUve Bikülli halkın Aliym;
79-) De ki: “Onları daha önce inşa eden diriltip hayat verecektir! `HÛ` Esmâ`sıyla her yaratışı Aliym`dir.”
الَّذِي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ
80-) Elleziy ce`ale leküm mineş şeceril`ahdari naren feizâ entüm minhü tukıdûn;
80-) O ki, sizin için yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu… İşte bak ondan yakıyorsunuz!
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ ۚ بَلَىٰ وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
81-) Eveleyselleziy halekasSemâvati vel`Arda BiKâdirin alâ en yahluka mislehüm* belâ ve “HU”vel Hallâkul Aliym;
81-) Semâları ve arzı yaratan, onların benzerini Esmâ`sıyla yaratmaya Kaadir değil midir? Evet! “HÛ”; Hâllak`tır, Aliym`dir.
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
82-) İnnema emruhû izâ erade şey`en en yekule lehu kün feyekûn;
82-) Bir şeyi irade ettiğinde, O`nun hükmü, ona “Kün = Ol!”dan (olmasını istemesinden) ibarettir!.. (O şey kolaylıkla) olur.
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
83-) Fesubhanelleziy BiyediHİ melekûtü külli şey`in ve ileyHİ turce`ûn;
83-) Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebede oluştuğuna işaret) Subhan`dır… O`na rücu ettirileceksiniz.

62- CUMU`A SÛRESİ الجمعة Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿١﴾
1-) Yüsebbihu Lillâhi ma fiysSemavati ve ma fiyl`Ardıl MelikilKuddûsil`AziyzilHakiym;

1-) Semâlarda ve arzda her ne varsa; Melik, Kuddûs, Aziyz ve Hakiym olan (dilediği mânâları açığa çıkarması için onları yaratan) Allâh`ı (işlevleriyle) tespih etmedeler!

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ ﴿٢﴾
2-) “HU”velleziy be`ase fiyl`ummiyyiyne Rasûlen minhüm yetlu `aleyhim âyâtiHİ ve yüzekkiyhim ve yu`allimuhümülKitabe velHikmete, ve in kânu min kablu lefiy dalâlin mubiyn;

2-) O ki, ümmîler içinde kendilerinden Rasûl bâ`s etti ki; onlara O`nun işaretlerini okuyan, onları saflaştıran ve onlara Kitabı (hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsi) ve Hikmeti (oluşum sistemi bilgisi) öğretsin. Oysa onlar daha önce apaçık bir inanç sapıklığı içindeydiler.

وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٣﴾
3-) Ve âhariyne minhüm lemma yelhaku Bihim* ve “HU”vel`AziyzülHakiym;

3-) Onların dışında, henüz kendilerine katılmamış başkalarına da (O Rasûlü bâ`s etti)! O Aziyz`dir, Hakiym`dir.

ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ ﴿٤﴾
4-) Zâlike fadlullahi yü`tiyhi men yeşa`* vAllâhu Zülfadlil `Azıym;

4-) İşte bu Allâh`ın fazlıdır, onu dilediğine verir! Allâh aziym lütuf sahibidir.

مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا ۚ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ ﴿٥﴾
5-) Meselülleziyne hummilutTevrate sümme lem yahmilûha kemeselilhımari yahmilu esfara* bi`se meselülkavmilleziyne kezzebu Biâyâtillâh* vAllâhu lâ yehdilkavmezzâlimiyn;

5-) Kendilerine Tevrat yükletilip sonra onu taşıyamayanların misali, büyük kitaplar taşıyan eşeğin misali gibidir! Allâh`ın işaretlerini yalanlayan toplumun durumu ne kötüdür! Allâh zâlimler topluluğunu hakikate erdirmez.

قُلْ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ هَادُوا إِنْ زَعَمْتُمْ أَنَّكُمْ أَوْلِيَاءُ لِلَّهِ مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ ﴿٦﴾
6-) Kul ya eyyühelleziyne hadu in ze`amtum enneküm evliyau Lillâhi min dûninNasi fetemennevulmevte in küntüm sadikıyn;

6-) De ki: “Ey Yahudi olanlar! İnsanlardan yalnızca kendinizin Allâh`ın velîleri (himaye ettiği dostları) olduğunu sanıyorsunuz! Sözünüzde sadıksanız, hadi ölümü temenni edin!”

وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ ﴿٧﴾
7-) Ve lâ yetemennevnehu ebeden Bima kaddemet eydiyhim* vAllâhu `Aliymun Bizzâlimiyn;

7-) Elleriyle yaptıkları yüzünden onu (ölümü) ebediyen temenni etmezler! Allâh zâlimleri Aliym`dir!

قُلْ إِنَّ الْمَوْتَ الَّذِي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَإِنَّهُ مُلَاقِيكُمْ ۖ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٨﴾
8- ) Kul innelmevtelleziy tefirrune minhu feinnehu mülâkıyküm sümme tureddune ila `Alimilğaybi veşşehadeti feyünebbiüküm Bima küntüm ta`melun;

8- ) De ki: “Kendisinden kaçmaya çalıştığınız ölüm mutlaka size ulaşacaktır! Sonra gayb ve şehâdeti Bilen`e döndürülürsünüz; sizde yapmakta olduklarınızın getirisinin haberini açığa çıkarır!”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٩﴾
9-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ nudiye lisSalâti min yevmilcumu`ati fes`av ila zikrillâhi ve zerulbey`a, zâliküm hayrun leküm in küntüm ta`lemun;

9-) Ey iman edenler!.. Cuma`nın günü`ndeki o salât için çağrıldığınızda, Allâh zikrine (Hakikatinizi HATIRLATMA çağrısına) koşun ve alışverişi bırakın! İşte bu sizin için daha hayırlıdır; eğer (işin gerçeğini) kavrayabilirseniz.

فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿١٠﴾
10-) Feizâ kudıyetisSalâtu fenteşiru fiyl`Ardı vebteğu min fadlillâhi vezkürullahe kesiyren le`allekum tüflihun;

10-) O salât tamamlandığında arzda yayılın, Allâh`ın fazlından talep edin ve (el Esmâ`sıyla hakikatiniz olan) Allâh`ı çok zikredin (HATIRLAYIN) ki kurtuluşa eresiniz!

وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا ۚ قُلْ مَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ مِنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ ۚ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ ﴿١١﴾
11-) Ve izâ raev ticareten ev lehveninfaddu ileyha ve terekûke kaima* kul ma `indAllâhi hayrun minellehvi ve minetticareti, vAllâhu hayrurrazikıyn;

11-) (Allâh`a yönelip hakikatlerini hatırlamak varken) bir ticaret yahut bir eğlence gördüklerinde dağılıp ona gittiler de, seni (Cum`a salâtının imamı Hz. Rasûlullâh`ı) kaîm hâlde terk ettiler! De ki: “Allâh indîndeki, eğlenceden de ticaretten de daha hayırlıdır… Allâh yaşam gıdasıyla besleyen, en hayırlıdır!”

67- MÜLK SÛRESİ الملك Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
1-) Tebârekelleziy BiyediHİlMülkü, ve HUve `alâ külli şey`in Kadiyr;

1-) Mülk (fiiller boyutu) elinde olan (onu her an dilediğince tedbir eden) ne yücedir! O, her şeye Kaadir`dir.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
2-) Elleziy halekalmevte velhayâte liyeblüveküm eyyüküm ahsenu `amela* ve “HU”vel `Aziyzul Gafûr;

2-) Ortaya koyacaklarınız itibarıyla hanginizin daha mükemmel olduğunu yaşatmak için ölümü ve hayatı yaratan “HÛ”dur! O, Aziyz`dir, Ğafûr`dur.

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا ۖ مَا تَرَىٰ فِي خَلْقِ الرَّحْمَٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍ ۖ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِنْ فُطُورٍ
3-) Elleziy haleka seb`a Semavatin tıbaka* ma tera fiy halkırRahmâni min tefavut* ferci`ılbasare hel tera min futûr;

3-) Semâları yedi boyut (hâlinde) yaratan “HÛ”dur! Rahmân`ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin! Hadi bakışını döndür de bak! Bir kopukluk – uyuşmazlık görüyor musun?

ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَسِيرٌ
4-) Sümmerci`ıl basare kerrateyni yenkalib ileykelbasaru hasien ve hüve hasiyr;

4-) Sonra bakışını iki kere daha döndür de bak! Bakışın en yorgun (aradığın kusuru bulamamış hâlde), hor-hakir olarak sana döner!

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ
5-) Ve lekad zeyyennes Semaeddünya Bimesabiyha ve ce`alnaha rucûmen lişşeyatıyni ve a`tedna lehüm `azâbes se`ıyr;

5-) Andolsun ki dünyanın (düşünce) semâsını, aydınlatıcılar (hakikat bilgileriyle) olarak donattık! Onları meydana getirdik ki, şeytanları (şeytanî fikirleri) taşlayıp uzaklaştırmaları için! Onlar için alevli ateşin azabını hazırladık.

وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
6-) Ve lilleziyne keferu BiRabbihim `azâbu cehennem* ve bi`sel masıyr;

6-) Hakikatlerini oluşturan Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır! Ne kötü dönüş yeridir o!

إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِيَ تَفُورُ
7-) İzâ ülku fiyha semi`u leha şehiykan ve hiye tefur;

7-) Onun içine atıldıklarında, o kaynayarak fışkırırken, onun gümbürtüsünü işitirler!

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ۖ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ
8- ) Tekâdu temeyyezu minelğayz* küllema ülkıye fiyha fevcun seelehüm hazenetüha elem yeti`küm neziyr;

8- ) Gayzından (şiddetli taşmasından) neredeyse çatlayacak hâldedir! Onun içine her bir bölük atıldıkça, muhafızları onlara: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” diye sorar.

قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ
9-) Kalu belâ kad caena neziyrun fekezzebna ve kulna ma nezzelAllâhu min şey`* in entüm illâ fiy dalâlin kebiyr;

9-) (Cehennem ehli de) der ki: “Evet, gerçekten bize bir uyarıcı geldi de biz inanmayıp reddettik! `Allâh hiçbir şey inzâl etmemiştir; sizin yaptığınız çok büyük bir sapıklıktır` dedik.”

وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ
10-) Ve kalu lev künna nesme`u ev na`kılu ma künna fiy ashabisse`ıyr;

10-) Derler ki: “Eğer dinleseydik onları, aklımızı kullansaydık; alevli ateşte yanan halk içinde olmazdık!”

فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْ فَسُحْقًا لِأَصْحَابِ السَّعِيرِ
11-) Fa`terefu Bizenbihim* fesuhkan liashabis se`ıyr;

11-) Suçlarını böylece itiraf ettiler! Uzaklığı yaşasın dev alevli ateş ehli!

إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
12-) İnnelleziyne yahşevne Rabbehüm Bilğaybi lehüm mağfiretun ve ecrun kebiyr;

12-) “Gayb”ları olarak Rablerinden haşyet duyanlara gelince, onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.

وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ ۖ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
13-) Ve esirru kavleküm evicheru Bih* inneHU `Aliymun BiZâtissudur;

13-) Düşündüğünüzü ister içinizde tutun ister açığa vurun! Muhakkak ki O, sadırların (içinizin – bilincinizin – şuurunuzun) zâtı olarak Aliym`dir.

أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
14-) Elâ ya`lemu men haleka, ve “HU”vel Latıyful Habiyr;

14-) Yarattığını bilmez mi! O, Latiyf`tir, Habiyr`dir.

هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِهِ ۖ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ
15-) “HU”velleziy ce`ale lekümül`Arda zelûlen femşû fiy menâkibiha ve kûlu min rizkıh* ve ileyHİnnuşur;

15-) O, arzı (bedeni) size (bilincinize) tâbi oluşturdu! Onun omuzlarında yürüyün ve O`nun yaşam gıdasından nasiplenin! Yeniden varoluşunuz O`na dönük olacaktır!

أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ
16-) Eemintüm men fiysSemâi en yahsife Bikümül`Arda feizâ hiye temur;

16-) Semâdakinin sizi arzınıza geçirmesinden güvencede misiniz? Birden o harekete geçip çalkalanmaya başlar!

أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ
17-) Em emintüm men fiysSemâi en yursile `aleyküm hasiba* feseta`lemûne keyfe neziyr;

17-) Ya da semâdakinin, üzerinize bir kasırga – hortum irsâl etmesinden güvencede misiniz? Uyarımın anlamını bileceksiniz!

وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ ﴿١٨﴾
18-) Ve lekad kezzebelleziyne min kablihim fekeyfe kâne nekiyr;

18-) Andolsun ki onlardan öncekiler de yalanladı! Benim, beni inkâr sonucunu yaşatmam nasıl oldu!

أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ ۚ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَٰنُ ۚ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ
19-) Evelem yerav ilettayri fevkahüm sâffatin ve yakbıdne, ma yumsikühünne illerRahmân* inneHU Bikülli şey`in Basıyr;

19-) Üstlerinde saf saf kanatlarını açıp yükselen, kapayıp inen kuşları görmezler mi! Onlar Rahmânî kuvvelerle bunu başarıyorlar! Muhakkak ki O, her şeyi (hakikati olarak) Basıyr`dir.

أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ ۚ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ
20-) Emmen hazelleziy hüve cündün leküm yansurukum min dûnirRahmân* inilkâfirune illâ fiy ğurur;

20-) Ya da Rahmân`a karşı size yardım edecek ordunuz mu var? Hakikat bilgisini inkâr edenler yalnızca bir aldanış içindedirler!

أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ ۚ بَلْ لَجُّوا فِي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ
21-) Emmen hazelleziy yerzükuküm in emseke rizkaHU, bel leccû fiy `utuvvin ve nüfûr;

21-) Eğer yaşam gıdanı kesse, kimdir şu sizi besleyecek? Hayır, azgınlık ve nefretle kaçışı inatla sürdürmekteler!

أَفَمَنْ يَمْشِي مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّنْ يَمْشِي سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
22-) Efemen yemşiy mükibben `alâ vechihi ehda emmen yemşiy seviyyen `alâ sıratın müstekıym;

22-) Peki, âmâ olarak yüzüstü sürünen mi doğru yolda gider yoksa sırat-ı müstakim üzerinde dimdik önünü görerek yürüyen mi?

قُلْ هُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۖ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ
23-) Kul “HU”velleziy enşeeküm ve ce`ale lekümüssem`a vel`ebsare vel`ef`idete, kaliylen ma teşkûrun;

23-) De ki: “Sizi inşa eden ve sizin için algılama kuvvesi, idrak kuvvesi (basîret) ve FUADLAR (Esmâ mânâ özelliklerini beyine yansıtıcı kalp nöronları) oluşturan “HÛ”dur! Ne kadar az şükrediyorsunuz (değerlendiriyorsunuz)!”

قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
24-) Kul “HU”velleziy zereeküm fiyl`Ardı ve ileyHİ tuhşerun;

24-) De ki: “Sizi, arzda yaratıp yayan “HÛ”dur! O`na haşr olunacaksınız!”

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
25-) Ve yekulûne metâ hâzelva`dü in küntüm sadikıyn;

25-) Derler ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?”

قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ
26-) Kul innemel`ılmu `indAllâh* ve innema ene neziyrun mubiyn;

26-) De ki: “O`nun bilgisi Allâh indîndedir! Şüphesiz ki ben apaçık uyarıcıyım!”

فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَقِيلَ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَدَّعُونَ
﴿٢٧﴾ 27-) Felemma raevhu zulfeten siet vucûhülleziyne keferu ve kıyle hâzelleziy küntüm Bihi tedde`un;
27-) Onu (ölümü) yaklaşmış gördüklerinde, o hakikat bilgisini inkâr edenlerin yüzleri kötü oldu (karardı)! “İşte bu, kendisini bir an önce yaşamayı temenni ettiğinizdir!” denildi.

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَنْ مَعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَنْ يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ
28-) Kul eraeytum in ehlekeniyAllâhu ve men ma`ıye ev rahımena, femen yüciyrulkafiriyne min `azâbin eliym;

28-) De ki: “Bir düşünün! Allâh beni ve benimle beraber olanları helâk etse ya da bize rahmet etse; hakikat bilgisini inkâr edenleri feci bir azaptan kim kurtarır?”

قُلْ هُوَ الرَّحْمَٰنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
29-) Kul “HU”verRahmânu amenna Bihi ve `aleyhi tevekkelna* feseta`lemune men hüve fiy dalâlin mubiyn;

29-) De ki: “O, Rahmân`dır; O`na hakikatimiz olarak iman ettik ve O`na tevekkül ettik! Kimin apaçık yanlış düşünce içinde olduğunu yakında bileceksiniz!”

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتِيكُمْ بِمَاءٍ مَعِينٍ
30-) Kul eraeytüm in asbeha mâüküm ğavren femen ye`tiyküm Bimâin me`ıyn;

30-) De ki: “Bir düşünün! Eğer suyunuz çekilse, sizde kim kaynak açıp su (ilim) oluşturur?

78-NEBE` SÛRESİ النبإ Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ
1-) `Amme yetesâelun;
1-) Neyi sorguluyorlar?
عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ
2-) Anin Nebeil `Azıym;
2-) Azametli Haberi mi (ölüm sonrasında yaşamın devamı)?
الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ
3-) Elleziy hüm fiyhi muhtelifun;
3-) Ki o konuda anlaşmazlık içindedirler!
كَلَّا سَيَعْلَمُونَ
4-) Kellâ seya`lemun;4-) Hayır, (düşündükleri gibi değil), yakında (vefat edince) bilecekler!
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ
5-) Sümme kellâ seya`lemun;5-) Yine hayır (düşündükleri gibi değil), yakında bilecekler!
أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا
6-) Elem nec`alil`Arda mihâda;
6-) Biz arzı (bedeni) bir beşik (içinde gelişeceğiniz geçici kullanım aracı) yapmadık mı?
وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا
7-) Velcibale evtada;
7-) Dağları (bedendeki organları) da birer kazık!
وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجًا
8- ) Ve haleknâküm ezvaca;
8- ) Sizleri de eşler (bilinç – beden) olarak yarattık.
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا
9-) Ve ce`alna nevmeküm sübâta;
9-) Uykunuzu bir dinlenme kıldık.
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ لِبَاسًا
10-) Ve ce`alnelleyle libâsa;
10-) Geceyi örtü kıldık.
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا
11-) Ve ce`alnennehare me`aşa;
11-) Gündüzü de geçim meşgalesi kıldık.
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًا
12-) Ve beneyna fevkaküm seb`an şidada;
12-) Fevkinizde (yedi yörüngeli sistem – bilinç boyutunuzda) sağlam yedi (semâ) bina ettik.
وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًا
13-) Ve ce`alna siracen vehhaca;
13-) Bir de ışık saçan bir kandil (Güneş – akıl) koyduk.
وَأَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاءً ثَجَّاجًا
14-) Ve enzelna minelmu`sırati mâen seccaca;
14-) Yağmur bulutlarından şarıl şarıl bir su inzâl ettik.
لِنُخْرِجَ بِهِ حَبًّا وَنَبَاتًا
15-) Linuhrice Bihi habben ve nebata;
15-) Onunla taneler ve bitkiler çıkaralım diye.
وَجَنَّاتٍ أَلْفَافًا
16-) Ve cennatin elfafa;
16-) İç içe girmiş bahçeler!
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا
17-) İnne yevmelfasli kâne miykata;
17-) Muhakkak ki o Fasl (ayrılıp tasnif olma) süreci vakit olarak belirlenmiştir.
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا
18-) Yevme yunfehu fiysSuri fete`tune efvaca;
18-) O süreçte Sur`a üfürülür de gruplar hâlinde gelirsiniz.
وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا
19-) Ve fütihatisSemâu fekânet ebvaba;
19-) Semâ da açılmış, kapı kapı olmuştur (bilinç, duyu organsız algılama yaşamına açılmıştır).
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا
20-) Ve suyyiretilcibâlu fekânet seraba;
20-) Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur (organların sınırlaması kalmamıştır).
إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا
21-) İnne cehenneme kânet mirsada;
21-) Kesinlikle Cehennem güzergâh olmuştur (herkes oradan geçer)!
لِلطَّاغِينَ مَآبًا
22-)Littağıyne meâba;22-) Tuğyan edenler (azgınlar; zâlimler, Sünnetullâh`a göre korunma çalışmaları yapmayanlar) için yerleşim alanıdır!
لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا
23-) Labisiyne fiyha ahkaba;
23-) Çok uzun süre kalıcılar olarak!
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا
24-) Lâ yezûkune fiyha berden ve lâ şeraba;
24-) Orada ne bir serinlik tadarlar ne de keyif veren içecek!
إِلَّا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا
25-) İlla hamiymen ve ğassâka;
25-) Ancak hamim (kaynar su) ve gassak (irin) müstesna!
جَزَاءً وِفَاقًا
26-) Cezâen vifaka;26-) Tam karşılığı olarak yaşamlarının!
إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا
27-) İnnehüm kânu lâ yercune hısaba;
27-) Muhakkak ki onlar bir hesap (yaşamlarının sonucunu) ummuyorlardı!
وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا
28-) Ve kezzebu BiâyâtiNA kizzaba;
28-) Varlıklarındaki işaretlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı!
وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا
29-) Ve külle şey`in ahsaynâhu Kitaba;
29-) (Oysa biz) her şeyi en incesine kadar kaydedip dosyalaştırdık!
فَذُوقُوا فَلَنْ نَزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا
30-) Fezûku felen neziydeküm illâ `azâba;
30-) O hâlde tadın; size azaptan başka bir şeyi asla artırmayacağız!
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا
31-) İnne lilmüttekıyne mefaza;
31-) Muhakkak ki korunmuşlar için kurtuluş vardır.
حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا
32-) Hadâika ve a`nâba32-) Sulak bahçeler, üzüm bağları… (“Meselül cennetilletiy” uyarısı hatırlanmalı. Cennete dair anlatılanların tümü semboller benzetmelerle anlatılmaktadır.)
وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا
33-) Ve keva`ıbe etraba;
33-) Yaşıt muhteşem eşler! (Cinsiyet kavramı olmayan şuur yapının hakikatinden gelen Esmâ özelliklerini açığa çıkaracağı muhteşem kapasiteli o boyutun özelliğiyle oluşmuş bedenler. Dişi – erkek ayrımsız! Allâhu âlem. A.H.)
وَكَأْسًا دِهَاقًا
34-) Ve ke`sen dihaka;
34-) Dolu kadehler!
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا
35-) Lâ yesme`une fiyha lağven ve lâ kizzaba;
35-) Orada ne bir boş söz duyarlar ne de bir yalan.
جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا
36-) Cezâen min Rabbike `ataen hısaba;
36-) Rabbinden bir ceza, (yani) yaptıklarına bağış olmak üzere!
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَٰنِ ۖ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا
37-) RabbisSemavati vel`Ardı ve ma beynehümerRahmâni lâ yemlikûne minhu hıtaba;
37-) Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir, Rahmân`dır! Hiç kimse O`ndan bir hitaba mâlik değildir.
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا ۖ لَا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَقَالَ صَوَابًا
38-) Yevme yekumur Ruhu vel melaiketu saffâ;la yetekellemune illâ men ezine lehurRahmanu ve kale savaba;
38-) lâ yetekellemune illâ men ezine lehurRahmânu ve kale savâba; O süreçte, RUH (insanların tümünde şuur boyutunda açığa çıkan TEK`il Esmâ hakikati mânâsı) ve melekleri saf saf kıyamdadır. (Fıtratında) Rahmân`ın izin verdiği hariç, kimse konuşamaz hâldedir! O da doğruyu söyler.
ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ مَآبًا
39-) Zâlikel yevmülHakk* femen şâettehaze ila Rabbihi meâba;
39-) İşte budur Hak süreç! Artık dileyen Rabbine erecek çalışmayı yapsın!
إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا
40-) İnna enzernaküm `azâben kariyba* yevme yenzurulmer`u ma kaddemet yedahu ve yekulülkafiru ya leyteniy küntü turaba;
40-) Doğrusu biz sizi yakın bir azap (ölüm) ile uyardık! O gün kişi, ellerinin (kendine) ne takdim ettiğine bakar; hakikat bilgisini inkâr eden de şöyle der “Keşke toprak olsaydım!”