1076 – GANİMETLER VE FEY

GANİMETLER VE FEY

1076 – Mücemmi’ İbnu Câriye el-Ensârî (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradan döndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle: “Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)” diye sorduk.

“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a vahiy gelmiş” dediler. Biz de, halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık. İlerleyince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı Kura’u’l-Gamîm denen (Mekke ile Medine arasında Usfân’ın önünde bulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize süresini tilâvet buyurdular.

Askerlerden biri: “Yani bu sulh bir fetih midir?” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“Evet!” deyip ilaveten: “Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan Zât’a yemin ederim bu bir fetihtir” buyurdu. Süre-i celileyi okumaya devam eden Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru yola ulaştırması için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir”meâlindeki âyete kadar (Fetih 20) okudu.

(Âyet-i kerimede işâret edilen âcil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılınca Hayber’e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye’ye katılanlara taksim edildi. Bunlar bin beş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvâri idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvâri olana iki, yaya olana bir hisse verildi.”

Ebu Dâvud, Cihâd 155, (2736), Harâc 24, (3015).

1077 – Sehl İbnu Ebî Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hayber’i iki kısma ayırdı: Biri vukûa gelecek hâdiseler ve kendi ihtiyacı içindi, öbür kısmı da Müslümanlar arasında taksim etti. Bu kısmı on sekiz hisseye ayırdı.”

Ebu Dâvud, Harâc 24, (3010).

1078 – İbnu Şihâb der ki: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hayber’i beşe taksim edip beşte birini aldıktan sonra geri kalanı, Hudeybiye Seferi’ne katılanlardan Hayber’e iştirak eden ve etmeyenler arasında taksim etti.”

Ebu Dâvud, Harâc 24, (3019).

1079 – İbnu’z Zübeyr (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hayber (fethedildiği) sene, (babam) Zübeyr’e dört hisse ayırdı. Bir hisse Zübeyr için, bir hisse zilkurbâ ya giren Abdulmuttalib’in kızı ve Zübeyr’in annesi olan Safıyye (radıyallahu anhümâ)için, iki hisse de atı için.”

Nesâî, Hayl 17, (6, 228).

1080 – Haşrec İbnu Ziyâd’ın babaannesinden (radıyallahu anhâ) anlattığına göre, babaannesi (Ümmü Ziyâd el-Eşceiyye) Resûllulah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte altı kadından biri olarak Hayber Gazvesine katılır. Kadın der ki: “Bizim de iştirak ettiğimiz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a ulaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bizi yanına çağırttı. Gittik. Yüzünde öfke okunuyordu. Bize: “Kiminle çıktınız, kimin izniyle çıktınız?” diye çıkıştı. Biz:

“Yün eğirip onunla Allah yolunda yardımcı oluruz. Okları (toplar gazilere) veririz, diye çıktık. Ayrıca yanımızda yaralıları tedavi için ilaç var, yemek de yaparız” dedik. Bunun üzerine: “Öyleyse kalın!” buyurdu.

Cenâb-ı Hakk Hayber’in fethini müyesser kılınca, bize de ganimetten, tıpkı erkeklere olduğu gibi pay ayırdı.”

Haşrec der ki:

“Ey babaanneciğim, bu verilen ne idi?” diye sordum.

“Hurma idi” diye cevap verdi.”

Ebu Dâvud, Cihâd 152, (2729).

1081 – Umeyr Mevlâ Âbî’l-Lahm (radıyallahu anh) anlatıyor: “Efendilerimle birlikte Hayber Gazvesi’ne katıldım. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Açıcak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğum bir rukyeyi (afsunlama duası) (kontrol ettirmek için) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a arzettim. Bir kısmını atıp, diğer bir kısmını muhâfaza etmemi emretti.”

Tirmizî, Siyer 9, (1557); Ebu Dâvud, Cihad, (2730).İbnu Mâce, Cihâd 37, (2855).

1082 – Zührî anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisiyle birlikte savaşmış olan Yahudilerden bir gruba, ganimetten pay ayırdı.”

Tirnıizî, Siyer 10, (1558).

1083 – Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hayber’in fethinden sona bir grup Eş’arî ile Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanına geldik. Ganimetten bize de pay vardı. Halbuki (Habeşistan’dan dönmüş olan) gemi arkadaşlarımız Ca’fer (radıyallahu anh) ve arkadaşları hâriç, Hayber Gazvesi’ne filen iştirak etmeyen kimseye pay ayırmamıştır.”

Ebu Dâvud, Cihad 151, (2725); Tirmizî, Siyer 10, (1559).

1084 – İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün -yani Bedir Savaşı günü kalkıp şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki Osman Allah’ın ve Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm)” nün rızasına uygun bir hizmet sebebiyle gelmiştir. Ben onun adına bey’at akdediyorum.” Sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ganimetten hisse ayırdı. Savaşa katılmayan onun dışında kimseye hisse vermedi.”

Ebu Dâvud, Cihad 151, (2726).

1085 – Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hangi bir köye varır da orada ikâmet ederseniz, hisseniz oradadır. Hangi bir belde de Allah ve Resûlü’ne isyan ederse o beldenin beşte biri Allah ve Resûlü’ne aittir ve o (geri) kalan) da sizindir.”

Müslim, Cihâd 47, (1756); Ebu Dâvud, Harâc 29, (3036).

1086 – Râfi’ İbnu Hadîc (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ganimet taksiminde on keçiyi bir deveye bedel tutardı.”

Nesâî, Dahâyâ 15, (7, 221).

1087 – Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gazveye gönderdiği kimselerden bâzılarına, umumî ganimet taksiminden düşecek hisseden ayrı olarak, şahıslarına ait olmak üzere (bir nevi armağan olmak üzere) fazladan ganimet verirdi.”

Buhârı, Hums 15, Meğâzî 57; Müslim, Cihâd 35, (1749); Muvatta, Cihâd 15, (2, 450); Ebu Dâvud, Cihâd 35, (2741-2746).

1088 – İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bedir günü, Ebu Gehl’in kılıncını bana armağan etti. Ebu Cehl’i, İbnu Mes’ud öldürmüş idi.”

Ebu Dâvud, Cihâd 150, (2722).

1089 – Ebu’l-Cüveyriyye el-Cermî (rahimehullah) anlatıyor: “Rum diyarında içinde dinar bulunan kırmızı bir küp ele geçirdim. Bu sırada emîr, Hz. Muâviye (radıyallahu anh) idi. Başımızda da komutan olarak, Hz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ashabından, Ma’n İbnu Yezid (radıyallahu anh) adında Benî Süleym’den biri vardı. Küpü ona getirdim. O altınları Müslümanlara taksim etti. Bana da, öbürlerine verdiği kadar bir pay verdi. Sonra da, “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın: ‘Nefî (armağan) ancak hums’tan sonra olur” dediğini işitmemiş olsaydım sana (daha fazla) verirdim” dedi. Sonra bana, kendi hissesinden bağışta bulundu.”

Ebu Dâvud, Cihâd 160, (2753, 2754).

1090 – Sa’d İbnu Ebî Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir şey vermedi. Ben: “Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah’a kasem olsun, ben onu mü’min görüyorum!” dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Müslüman (görüyorum de!)” buyurdu. Sa’d (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere söyledi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: “Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü değildir)”

Buharî, Zekât 3, İman 53; Müslim, İman 236, (150), Ebu Dâvud, Sünnet 16, (4685); Nesâî, İman 7, (8,103,104).

1091 – Râfî’ İbnu Hadîc (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Huneyn günü Ebu Süfyân İbnu Harb, Savfân İbnu Ümeyye, Uyeyne İbnu Hısn, Akra’ İbnu Hâbis ve Alkame İbnu Ulâse’den herbirine yüzer deve verdi. Abbâs İbnu Mirdâs’a ise daha az verdi. Bunun üzerine (aynı zamanda şair olan) Abbâs İbnu Mirdâs şu mânada bir şiir düzdü:

“Benimle atım Ubeyd’in payını Uyeyne ile Akra’ arasında mı taksim ediyorsun?

Ne Bedr ne de Hâbis, cemiyette, Mirdâs’tan üstün değillerdir.

Ben de onların hiçbirinden aşağı değilim.

Ancak bugün sen, kimi alçaltırsan o bir daha yükselmez.”

Râfı’ der ki: “Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun payını da yüz deveye yükseltti.”

Müslim, Zekat 137, (1060).

1092 – Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

“Savaş sırasında kim bir düşmanı öldürür ve bunu isbatlarsa, maktülün seleb’i kendisinin olur.”

Buharî, Hums 18, Büyü 37, Meğâzî 54, Ahkâm 21; Müslim Cihâd 46, (1571); Muvatta, Cihâd 18, (2, 454); Tirmizî, Siyer 13, (1562); Ebu Dâvud, Cihâd 147, (2717).

1093 – Seleme İbnu’l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferde idi, müşriklerden bir casus gelip, ashâbının yanında bir müddet oturup konuştu. Sonra sıvışıp gitti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “(O bir casustur, arayıp bulun ve öldürün!” diye emretti. Ben (erken) bulup öldürdüm. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) selebini bana bağışladı.”

Buhârî, Cihâd 173; Müslim, Cihâd 45, (1754); Ebu Dâvud, Cihâd 110, (2653); İbnu Mâce, Cihâd 29, (2836).

1094 – Avf İbnu Mâlik ve Hâlid İbnu Mâlik (radıyallahu anhümâ) şunu söylemişlerdir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) selebin kâtile ait olduğuna hükmetti, selebi ganimet malına katarak beşli taksime (humus) tâbi kılmadı.”

Ebu Dâvud, Cihad 149, (2721).

1095 – Abdullah İbnu Ebî Evfâ (radıyallahu anh)’nın anlattığına göre, kendisine: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında, gıda maddelerini humus taksimine tâbi tutar mıydınız?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:

“Hayber günü yiyecek maddeleri de ele geçirdik, kişi gelir, ihtiyacı kadar alır, sonra giderdi.”

Ebu Dâvud, Cihad 138, (2704).

1096 – Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı.”

Ebu Dâvud, Cihad 137, (2701).

1097 – Amr İbnu Abese (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namaz kılınca, hayvanın yan kısmından bir tutam yün aldı (elinde tutup göstererek): “Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helâl değildir. Humus da size iâde edilecek (sizin maslahatlarınızda harcanacak)tır” dedi.”

Ebu Dâvud, Cihad 161, (2755).

1098 – Cübeyr İbnu Mut’im (radıyallahu anh) anlatıyor: “Humustan Benî Hâşim ve Benî Muttalib’e ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Osman İbnu Affân (radıyallahu anh) ile birlikte Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gittik. Ben:

“Ey Allah’ın Resûlü, dedim, kardeşlerimiz olan Benî Muttâlib’e verdin, bize hiçbir şey vermedin. Halbuki bizim de onların da (size) yakınlığı birdir” dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Benî Muttalib ile Benî Haşim tek bir şeydirler!” buyurdular.

Cübeyr der ki: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ne Benî Abdu Şems’e, ne de Benî Nevfel’e: (Benî Hâşim ve Benî Muttalib’e verdiği halde humustan) pay ayırmadı. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de humusu aynen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gibi taksim etti. Ancak o, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yakınlarına, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) de onlara humustan verdi. Sonra da Osman (radıyallahu anh) verdi.”

Buharî, Humus 17, Menâkıb 2, Megâzî, 38; Ebu Dâvud, Harac 20, (2978. 2979, 2980); Nesâî, Fey 1, (7,130,131).

1099 – Abdurrahman İbnu Ebî Leylâ anlatıyor: “Ali (radıyallahu anh)’yi dinledim, demişti ki: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanında ben, Abbâs, Fatıma ve Zeyd İbnu Hârise toplanmıştık. Ben şunu söyledim:

“Ey Allah’ın Resûlü, Aziz ve Celîl olan Allah’ın kitabında zikri geçen şu humustaki hakkımızın taksimine beni vazifelendirseniz de hayatınızda bu işi ben bir yapsam! Ta ki sonradan kimse bu hususta bizimle ihtilafa düşmese!”

Ali (radıyallahu anh) devamla der ki: “Resûlullah bu isteğimi yerine getirdi. Hayatı boyunca ben taksim ettim. Sonra buna, Hz. Ebu Bekir de beni vazifelendirdi. Aynı iş, Hz. Ömer (radıyallahu anh) devrinin son senesine kadar bende devam etti. O yıl (fetihlerden dolayı) bol mal gelmişti. Bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi. Ben:

“Bu sene ihtiyacımız yok, Müslümanların ihtiyacı var, onlara ver!” dedim. O da bu hisseyi Müslümanlara dağıttı. Artık, Hz. Ömer (radıyallahu anh)’den sonra kimse beni bu işe çağırmadı.

(Zaten o sene) Hz. Ömer’in yanından çıktıktan sonra Abbâs (radıyallahu anh)’a rastladığımda (hayıflanarak) bana:

“Ey Ali, dün bize öyle bir şeyi haram ettin ki, bundan sonra artık kimse bunu bize vermez!” demişti. (Meğer ne kadar doğru söylemişmiş. Dediğn aynen çıktı). O ne dahi insan imiş!”

Ebu Dâvud, Harâc 20, (2983-2984).

1100 – Katâde (rahimehullah) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safıyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, câriye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safıyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi.)”

Ebu Dâvud, Harâc 21, (2993).

1101 – Mâlik İbnu Evs İbni Hadesân (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallahu anh) bana haber gönderdi. Ben de gün yükseldiği zaman ona gittim. Kendisini evinde bir sedirin üzerinde, deri yüzlü bir yastığa dayanmış vaziyette oturmuş buldum. Sedirin örgü ipleri adalelerine gömülmüş durumdaydı. Bana:

“Ey Mâlik, seni şunun için çağırdım: Senin kavminden bir kaç hâne halkı peş peşe geldiler (ihtiyaç arzettiler). Ben de kendilerine biraz bağışta bulunulmasını söyledim. İşte! Albunu aralarında dağıtıver!” dedi. Ben:

“Bu işi benden başkasına söyleseniz daha iyi olur!” dedim. Ancak o ısrarla:

“Ey Mâlik al şunu!” dedi. Az sonra Hz. Ömer’in azadlısı (kapıcı) Yerfe’ geldi ve:

“Ey mü’minlerin emîri! Osmân, Abdurrahmân İbnu Avf, Zübeyr ve Sa’d (radıyallahu anhüm)’ın girmelerine izin veriyor musunuz? (sizi görmek istiyorlar!) dedi. O da:

“Evet, buyursunlar!” diyerek izin verdi. onlar da girip selam vererek oturdular.

Az sonra Yerfe’ tekrar gelip:

“Abbas’la Ali (radıyallahu anhümâ) için de izin var mı?” dedi. Hz. Ömer, onlara da izin verdi. Girdiler, selamı verip oturdular. Abbâs (radıyallahu anh) söz alarak:

“Ey mü’minlerin emîri! Benimle Ali arasında hükmet!” dedi.

Bunlar bir meselede ihtilâfa düşmüş, birbirlerini dâva ediyorlardı. Oradaki cemaat de:

“Evet ey mü’minlerin emîri, aralarında hükmet, onları rahatlat!” dediler. Hz. Ömer (radıyallahu anh) (önceden gelenlere yönelerek):

“Şöyle bir sâkin olun!” deyip devam etti:

“Arzı ve semayı ayakta tutan Allah aşkına soruyorum. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle şöyle söylediğini biliyor musunuz? “Bize mirascı olunmaz, ne bırakmışsak o sadakadır.”

“Evet!” dediler. Sonra da Hz. Abbâs ve Hz. Ali’ye yönelerek:

“Arz ve sema izniyle ayakta duran Zât’ın aşkına size soruyorum, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın: “Bize mirascı olunmaz, her ne bırakmışsak sadakadır” dediğini biliyor musunuz?”

O ikisi de:

“Evetl” dediler. Hz. Ömer de:

“Allahu Teâla hazretleri, Resûlü’ne (aleyhissalâtu vesselâm) bazı imtiyazlar bahşetmiştir, bunları ondan başka kimseye vermemiştir. Söz gelimi, beldeler ahâlisinden Allah’ın fey kıldığı şeyler (hassaten) Allah ve Resûlü’ne aittir. Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) Benî Nadir’in mallarını aranızda taksim etti. Allah’a kasem olsun, o işte, kendisini size tercih etmedi, sizi bırakıp, onu kendisi almadı. (Nitekim, onu aranızda dağıttı.) Sâdece şu mal (kendisine) kaldı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bundan (ailesinin) yıllık nafakasını alır, mütebâkisini beytü’l-male koyardı” dedi.”

Buhârî, Ferâiz 3, Humus 1, Cidâd 80, Meğâzî 14, Tefsir, Haşr 3, Nafakat 3, İ’tisam 5; Müslim, 48, (1757); Tirmizî, Siyer 44, (1619); Ebu Dâvud Harac 19, (2963, 2964, 2965, 2967); Nesâî, Fey 1, (7,136,137).

1102 – (Yukarıdaki vak’a ile alâkalı olan) bir rivayet şöyledir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (yıllık ihtiyacını aldıktan sonra) geri kalanı Allah’ın malı kılar (Beytu’l-mâle koyar) idi.” Ömer (radıyallahu anh) sonra (cemaate yönelerek) dedi ki:

“Arz ve semânın izniyle ayakta durduğu Zât aşkına sizden soruyorum, bunu biliyor musunuz?”

Onlar: “Evet!” dediler. Sonra Hz. Ömer teker teker, Hz. Abbâs ve Hz. Ali’ye yönelerek, öbür cemaate yaptığı gibi, aynı şekilde yemin vererek bu hususu bilip bilmediklerini sordu. Her ikisi de: “Evet, biliyoruz!” dediler. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) sözüne devam etti:

“(Hatırlayın! Siz,) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edince Ebu Bekir’e bu meseleyi götürdünüz. O, size: “Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın velisiyim, ikiniz bana ihtilâfınızı getirdiniz, sen ey Abbâs, kardeşin oğlunun mirasını taleb ediyorsun, sen de ey Ali, hanımın Fâtıma’nın babasından olan mirasını taleb ediyorsun” dedi ve devamla: “Ebu Bekir (radıyallahu anh) size, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şu sözünü hatırlattı: “Bize vâris olunmaz. Her ne bıraktı isek sadakadır.” Siz ikiniz (onu ithamda) ittifak ettiniz. (Allah biliyor o, bu tatbikatta doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyordu. Sonra Ebu Bekir (radıyallahu anh) vefat etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve Ebu Bekir’in velisi ben oldum, böylece o malın sorumluluğu bana geçti. Allah biliyor, bu işte ben de doğru, iyi, isâbetli ve hakka uygun hareket ediyorum. Şimdi (ey Abbâs!) sen ve Ali bana geldiniz. Meseleniz aynı mesele. Bana: “(Benî Nadir’den kalan fey malını) bize ver!” diyorsunuz. Ben de şu cevabı veriyorum: “Dilerseniz, bir şartla o malı size vereyim. O şart da şudur: “Bu malı, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (Ebu Bekir ve sorumluluğunu aldığım günden beri ben) nasıl kullandı isek sizin de öyle kullanacağınıza dâir Allah’a söz vermenizdir. Onu bu şartla aldınız mı? Tamam mı?” Onlar: “Evet!” dediler. Hz. Ömer de: “Sonra siz bana aranızda (başka şekilde) hükmedeyim diye (mi)? geldiniz. Hayır, vallahi aranızda, kıyamet kopuncaya kadar, bundan başka bir hüküm veremem. Bu şartı yerine getirmede âciz kalırsanız, malı bana iade ediverin” dedi.

Buhârî, Ferâiz 3, Humus 1, Cidâd 80, Meğâzî 14, Tefsir, Haşr 3, Nafakat 3, İ’tisam 5; Müslim, 48, (1757); Tirmizî, Siyer 44, (1619); Ebu Dâvud Harac 19, (2963, 2964, 2965, 2967); Nesâî, Fey 1, (7,136,137).

1103 – Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a Bahreyn’den bir mal getirildi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“Bunu mescide dökün” dedi. Bu mal (şimdiye kadar) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelenlerin en çok olanı idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza gitti ve mala hiç nazar etmedi. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu. Derken amcası Abbâs (radıyallahu anh) geldi ve:

“Ey Allah’ın Resûlü, bana da ver. Zîra ben hem kendimin, hem de Akil’in (esaretten kurtuluş) fıdyesini verdim!” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da: “Al!” dedi.

Bunun üzerine o da torbasını iyice doldurdu. Sonra onu sırtlamaya çalıştı, ancak muvaffak olamadı.

“Ey Allah’ın Resûlü, birilerine söyle de sırtıma kaldırıversin” dedi ise de: “Hayır” cevabını aldı. Bunun üzerine; Abbâs:

“Öyleyse sen sırtıma kaldırıver!” dedi. Yine: “Hayır!” cevabını aldı. Bunun üzerine Abbâs, torbadan bir miktarını döktü, tekrar sırtlamaya çalıştı, yine kaldıramadı. Ve:

“Birilerine söyle sırtıma kaldırıversin!” dedi. “Hayır!” cevabını alınca, yine: “Öyleyse sen kaldırıver” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buna da “Hayır!” deyince Abbâs bir miktar daha boşalttı, sonra kaldırıp omuzuna koyup çekip gitti.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Abbâs (radıyallahu anh)’taki para hırsına taaccübünden, bize görünmez oluncaya kadar gözleriyle onu takip etmişti.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tek dirhem kalıncaya kadar oradan ayrılmadı.”

Buhârî, Salât 42, Cizye 4, Cihâd 172).

1104 – Avf İbnu Mâlik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a fey malı gelince, hemen gününde dağıtırdı. Evliye iki hisse, bekâra bir hisse verirdi.”

Ebu Dâvud Harâc 14, (2953).

1105 – İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hayber mahsulünden her sene zevcelerine yüz vask veriyordu. Bunun seksen vaskı hurma, yirmi vaskı arpa idi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) halife olunca, Hayber’den Yahudileri çıkardığı zaman orayı taksim etti ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın zevcelerini muhayyer bıraktı. Dileyene arâzi ve (sulama) suyu verecek, dileyene de eskiden olduğu şekilde belli miktardaki vaskı verecekti. Bazıları arâzi ve suyu tercih etti -ki Hz. Aişe ve Hafsa (radıyallahu anhümâ) bu gruptandı- bir kısmı da kendilerine hurma verilmesini tercih etti.”

Buhârî, Hars 8, 9, 11, İcâre 22, Şirket 11, Şurut 5, Meğâzî 40; Müslim, Musâkât 1,(1551); Ebu Davud, Harâc 24, (3008); İbnu Mâce, Rühün 14, (2467).

1106 – Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye çıktı da kavmine: “Nikâhla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin” dedi. .

Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş’e: “Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum” dedi ve Allah’a yönelerek: “Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)” diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber:

“İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!” dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı.”Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin !” dedi.

Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O’nun eline yapıştı kaldı. “Ganimet hırsızı sizde” dedi.

Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi.

Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helâl kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za’fımız sebebiyledir.

Buhârî, Humus 8, Nikâh 58; Müslim, Cihad 32.

1107 – Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün kalkıp gulûl’ü (yani ganimet malından çalma) hatırlattı, bunun kötülüğünü, günahının büyüklüğünü belirtti ve bu meyanda şunları söyledi:

“Sakın sizden birini, kıyamet günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde bana gelmiş: “Ey Allah’ın Resûlü, bana yardım et!” diye yalvarıyor ve kendimi de cevaben: “Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ etmiştim” der bulmayayım…” Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu tarzda hayvanları ve diğer ganimet mallarını teker teker zikretti.”

Buharî, Cihâd 189; Müslim, İmâret 24, (1831).

1108 – Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediğini haber verdi: “Kim ganimet hırsızını gizlerse bu da onun gibi olur.”

Ebu Dâvud, Cihâd 146, (2716).

1109 – Abdullah İbnu Amr İbni’1- Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ganimet ele geçirilince, Hz. Bilâl (radıyallahu anh)’e emrederdi, o da halka yüksek sesle duyulur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi. Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi.

Bir gün, (Bilâl’in) çağırmasından sonra bir adam kıldan mâmul bir yular getirdi ve:

“Ey Allah’ın Resûlü, ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik!” dedi.

“Sen, dedi, üç kere bağırdığı vakit Bilâl’i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin ?”

Adam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Ancak neticede şu cevabı aldı:

“Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. Kıyâmet günü sen bununla birlikte geleceksin.”

Ebu Dâvüd, Cihâd 144, (2712).

1110 – Yine Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ağırlıklarının başını bekleyen Kerkere denen bir zât vardı, derken vefat etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“O cehennemdedir!” buyurdu. Bu söz üzerine adamı görmeye gittiler. üzerinde, ganimetten çalınmış bir aba buldular.”

Buhârî, Cihâd 190; İbnu Mâce, Cihâd 34, (2849).

1111 – Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hayber Savaşı sırasında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ashâbından biri öldürülmüştü. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a haber verildi.

“Arkadaşınız üzerine namaz kılnız!” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı:

“Arkadaşımız Allah için cihâd sırasında ganimetten çalmıştı !”

Bunun üzerine, maktülün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük.”

Muvatta, Cihâd 23, (2, 458); Ebu Dâvud, Cihâd 143, (2710), Nesâî, Cenâiz 66, (4, 64); İbnu Mâce, Cihad 34, (2848).

1112 – Sâlih İbnu Muhammed İbni Zâide anlatıyor: “Mesleme (radıyallahu anh) ile birlikte Rum diyarına girdik. Ganimetten çalan bir adam getirildi. Mesleme, bu mesele hakkında Sâlim’e sordu. Sâlim şu cevabı verdi:

“Babam’ı (Abdullah İbnu Ömer) (radıyallahu anhümâ) dinledim, babası Ömer (radıyallahu anh)’den naklen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şu sözünü rivayet etmişti:

“Kim ganimetten çalarsa, (bütün) eşyasını yakın, kendisini de dövün.”

Salih İbnu Muhammed devamla der ki: “Adamın eşyası arasında bir Mushafbulduk. Sâlim’e bunun hakkında da sorduk (yakalım mı? diye).

“Onu satıp, bedelini tasadduk edin!”buyurdu.”

Tirmizî, Hudüd 28, (1461); Ebu Dâvüd, Cihâd 145, (2713).

1113 – Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Ebu Bekir ve Ömer (radıyallahu anhümâ), ganimet hırsızının mallarını yaktılar ve kendisini de dövdüler.”

Ebu Dâvud, Cihâd 145, (2715).

1114 – Âsım İbnu Küleyb (rahimehullah) babası (Küleyb)’den o da ensârî birinden naklederek anlatıyor: “Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı:

“Yağma malı, lâşeden daha helâl değildir” veya (şöyle demişti):

“Lâşe, yağma malından daha helâl değildir.” (Rivâyetin sonundaki) şek râvilerden Hennâd’a aittir.”

Ebu Dâvud Cihâd 138, (2705).

1115 – Sa’b İbnu Cessâme anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Koruluk ittihazı sâdece Allah ve Resûlü’ne ait (bir hak)dır.”

Buhârî, Şirb 11, Cihâd 146; Ebu Dâvud, Harâc 39, (3083, 3084).

1116 – Bir rivayette, Şihâbu’z-Zührî şöyle demiştir: “Bize ulaşan habere göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Nakîi, Hz. Ömer (radıyallahu anh) de Seref ve Rebeze’yi himâ ilân etmişlerdir.”

Buhârî, Şirb 11].

1117 – İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) buyurmuştur ki: “Cahiliye devrinde taksim edilmiş olan her mal, taksim edildiği şekil üzeredir. İslâm döneminde yapılan taksimat, İslâm’ın taksim esasına göredir.”

Ebu Dâvud, Ferâiz 11, (2914); İbnu Mace, Rühün 21, (2485).

1118 – İmam Mâlik, Sevr İbnu Zeyd ed-Dîlî’den mürsel olarak rivayet ettiğine göre ed-Dîlî demiştir ki: “Bana Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediği ulaştı: “Hangi ev veya arâzi, cahiliye devrinde taksim edilmiş ise, artık o, cahiliye taksimi üzerinedir. Ancak hangi ev veya arâzi, taksim edilmeden İslam’a girmiş ise, artık onun taksimi islâm’a göre yapılır.”

Muvatta, Akdiye 35, (2, 746)].

1119 – Nâfi; İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den anlatıyor: “İbnu Ömer’in bir kölesi kaçarak Rum diyarına geçti. Bilâhare, Hâlid İbnu’l-Velîd (radıyallahu anh) Rumlara galebe çaldı. (Esirler arasında, kaçan bu köle de vardı) Hâlid köleyi İbnu Ömer’e iâde etti. Onun kaybolan bir atı vardı. (Askerler) onu da ele geçirdiler. Hâlid atı da İbnu Ömer’e iâde etti” (Bu rivayetin lâfzı Buhârî’nin rivayetine uygundur.)

Bir rivayette: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında kaçan bir at mevzubahistir.”

Muvatta’nın bir rivayetinde, düşman tarafından ganimet edildikten sonra ele geçirilen bir köle ve at mevzubahistir. Bunlar, taksimden önce eski sahibine iâde edilebilirler.

Ebu Dâvud, köleyi mevzubahis eder ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in taksime tâbi tutmadan eski sâhibine iade ettiğini belirtir.

Buhârî, Cihâd 187; Muvattâ, Cihâd 17, (2, 452); Ebu Dâvud, Cihâd 135, (2698, 2699); İbnu Mâce, Cihâd 15, (2748).

1120 – İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Biz gazvelerimiz sırasında, bal ve kuru üzüm elde ederdik ve bunları (taksim edilmek üzere, diğer ganimet mallarının yanına) kaldırmaz, yerdik.”

Buhârî, Humus 20).

1121 – Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a içerisinde boncuk bulunan bir dağarcık getirildi. Boncukları Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), hür ve câriye kadınlar arasında dağıttı.” Hz. Aişe devamla der ki: “Babam da (boncuğu) hür köle ayırımı yapmadan kadınlara dağıtırdı.”

Ebu Dâvud, Harâc 14, (1952).

1122 – El-Misver İbnu Mhreme (radıyallahu anhümâ)’ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: “Resûlullah (aleyhissalâm vesselâm) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)’yi Bahreyn’e, oranın cizyesin getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensâr geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselâm) tebessüm buyurdular ve: “Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde’nin bir şeyler getirdiğini işittiniz” dedi. Hep birlikte: “Evet!” dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:

“Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah’ a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde korkuyorum.”

Buharî Rikâk 7, Cizye 1, Megâzî 11; Müslim, Zühd 6, (2961); Tirmizî, Kıyâmet 29, (2464).

1123 – Sa’lebe İbnu Ebî Malik anlatıyor: “Ömer İbnu’1-Hattâb (radıyallahu anh), bir kısım bürgüyü Medineli kadınlar arasında taksim etmişti, geriye güzel bir bürgü kaldı. Yanındakilerden bazıları kendisine:

“Ey müminlerin emîri, bunu da senin yanında bulunan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın kızına ver” dediler. Bununla, Hz. Ali (radıyallahu anh)’in kızı Ümmü Gülsüm’ü kastediyorlardı. Hz. Ömer onlara:

“Ümmü Selît, buna daha çok hak sâhibidir. Zîra o, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a biat etmişti ve Uhud Savaşı’nda bize kırbalarla su taşıyordu” dedi.

Buhâri, Megâzî 22, Cihâd 66.