4213 – EBU RAFİ’ ABDULLAH İBNU EBİ’L-HUKAYK’IN ÖLDÜRÜLMESİ

EBU RAFİ’ ABDULLAH İBNU EBİ’L-HUKAYK’IN ÖLDÜRÜLMESİ

4213 – Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ebu Rafi’e bir heyet gönderdi. Abdullah İbnu Atik, geceleyin evine girerek, onu uyurken öldürdü.”

4214 – Bir başka rivayette şöyle der: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm yahudi Ebu Rafi’e, Ensar’dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atik’i koydu.

Ebu Rafi’, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Râfi’, Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu.

Abdullah arkadaşlarına: “Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkanı arayacağım” dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kaza-yı hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı. İnsanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi:

“Ey Allah’ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ola)” dedi.

Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı.

Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi.

Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. “Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi’i öldürmeden ona ulaşamasınlar” diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum.

“Ebu Râfi” diye seslendim.

“Kim o?” dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim. (Sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:)

“O ses de ne? ey Ebu Râfi” dedim.

“Kahrolası, odada biri var, az önce bana kılıç vurdu” dedi.

(Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım” dedim.

Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi:

“Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi’nin ölümünü duyuruyorum!” diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim.

“Zafer! dedim, Allah Ebu Rafi’in canını aldı!”

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a geldim, olup biteni anlattım. Bana:

“Uzat ayağını!” buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı.”

Buhari, Megazi 16, Cihad 155).

4215 – Abdurrahman İbnu Ka’b radıyallahu anhüma anlatıyor: !Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm İbnu Ebi’l-Hukayk’ı öldürenleri, (bu işe giderken) kadın ve çocukları öldürmekten nehyetmişti. Onlardan bir adam dedi ki: “Karısı bağırmalarıyla bize sıkıntı olmuştu. Kılıncı sıyırıp tepesine kaldırdım. (Vuracağım sırada) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'(ın tenbihini) hatırladım ve kendimi tuttum. Bu tenbih olmasaydı ondan da rahata erecektik.”

Muvatta, Cihad 8, (2, 447).