SECDE

SECDE

“Secde hâli, kulun ALLAH`a en yakın olduğu hâldir”

buyuruluyor…

“Secde” nedir ki “ALLAH”a en yakın hâl oluyor?

-“Secde”de kul ile Allah arasında perde yoktur!. Deniyor…

Nerede deniyor?

“Secde” de!.

Kimde? Secde edende!.

Kıyamet günü, mahşer yerinde “Allah’a secde edin”, denecek…

Bir kısmı secde edecek, birçokları da secde etmek isteyecek fakat başaramayıp tahta gibi öne, ya da yana devrilecek!. Beli dümdüz olup adeta betonlaşacak!. Bir türlü secdeye gidemeyecek!.

Dünyada, istemedikleri için secde etmeyenler var…

Secde etmek istedikleri halde, secde edemeyenler var!.

Bir de şu anda namaz kılan, ama secde etmeyenler(!) var!.

“Secde” etmek ne demektir?

“Allah”a secde etmek, O mutlak varlık yanısıra, ne senin ne de bir başka varlığın, vücudunun “var” olmadığını idrâk etmek, müşahede etmektir!.

“Ben yokum, sadece ALLAH var!” demektir.

Veya bir diğer anlamıyla, “var olan yegâne varlık Vahidül Ahad olan Allah”, demektir, “secde”nin mânâsı…

“Sadece bedenimle değil, şuurum, ruhum ve varlığımla sana secde ediyorum” demek için secdeye erdiğin anda, secde halindeyken, “var olan yegane varlık, Vâhidül Ahad olan Allah”tır!. “O”nun dışında “biz” yokuz… diye düşünebilmek lazım.

“Biz” derken burada neye atıf yaptık?

“İyyâke na’budu” ya!…

Bu “secde”yi yapabildiysen, ondan sonra kalkar oturursun, oturduğun zaman Hz. Rasûlullah gibi:

“Va’fuanna, vağfirlena, verhamna” dersin; ve ayrıca istersen “vehdina”yı da ilave edersin…. Secdeden kalkıp oturduğun zaman!.

Bunu söyledikten sonra, bu “secde”den hâsıl olan mânâyı farketmeyi takdir ettiği için, şükür olarak ikinci defa secdeye gider; üç defa daha “Subhane rabbiyel âlâ” veya “subhanallahi ve bihamdihi” dersin.

Böylece namazın o rekâtı, bu şükür secdesi ile tamamlanmış olur!.

Birinci “secde” yokluk; ikinci “secde” yokluğun müşahedesini ihsan eden “Allah”a şükür secdesidir.

Kıyamın, yani ayakta Kur`an okuma sürecinin; ve rukûnun sonrasında “secde”nin iki olmasının sebebi, birinci secde ile rekâtı tamamladıktan sonra, bunu tamamlamayı ihsan eden “Allah”a şükürdür.

Anlayabileceğimiz kadarıyla işte bu havas’ın namazıdır.

Bu havâs’ın “ikâme” ettiği namazın ötesinde, bir de “has-ül havâs”, “mukarreb” denen, “Allah”a kurbiyet kazanmış, evliyânın ileri derecelilerinde yaşanan “daimî namaz” hâli söz konusudur.

1-“Kılınan” namaz…

2-“İkâme” olunan namaz…

3-“Daimî” namaz…

“Daimî” namaz nedir?

Namaz, ana yapısı itibarıyle, “ikâme” olunan namazdır dedik.

“İkâme” namaz sonucunda “secde” ile namazın kemâline ulaşırsan; bu “ikâme” olunan namaz kişiye “uruc” sağlar ve “mi`râc” hâsıl olur!.

“Mi`râc” kişinin “Kâ`bı kavseyn” veya “ev ednâ” makamında, “Allah”ı müşahede etmesi!..

Ya da, daha açık ifadesiyle, kendi varsayım benliğinin, hiç varsayılmamışçasına ortadan kalkıp, “BÂKİ ALLAH”tır hükmünce bütün esma ve sıfatlarıyla BÂKİ olması hâlidir.

“Uruc”un neticesinde hâsıl olan “mi`rac” ile o kişi, İlâhi bakâ ile “BÂKİ” olur!… Sen, onu kendin gibi sanırsın; ama o, “Allah`la bâki” durumdadır!.. Ve bu hâl ile hayatını sürdürür.

Hz. Rasûlullah’a baktıkları zaman; O da bizim gibi yiyip içiyor, aramızda dolaşıyor, çarşı pazar geziyor, ne ayrıcalığı var dediler… Ama O, ilahi hakikatı hissedip yaşayan, “mi`rac” sahibi olan; ve bunu bize bildiren “Allah Rasûlü” idi!.

Dışarıdan bakanlar, o “daimi namaz” ehlini kendileri gibi görürler; ama bilmezler ki O, varlıkta “Bâki olan Allah”ın yalnızca bir esmâ zuhurudur!.

İşte bu hâl, “ölmeden evvel ölerek”, şuur boyutunda kişisel kıyâmetin kopup; “Sümme ileyna turceûn”, “ve dahi bize döneceksiniz” âyetinin mânâsı ortaya çıkıp; basit tâbiriyle “kişinin Allah’a rücû etmesi”dir.

Allah’tan gelenin Allah’a rücû etmesidir!…

İşte bu da “mukarreb”lerin “daimi namazı”!.

Bunu başka nasıl anlatmak lâzım bilemiyorum!. Ancak yaşayan bilir!. Daha fazlasıyla anlatılması bizce mümkün değil!.

İşte, İslâm’ın ikinci şartı olan namaz!.