NİYE İMAN

NİYE İMAN

“Allah için” = “fiysebilillah” ne demektir?

Özündekini hissetmenin; ve gereklerini ortaya koymanın yaşanmasıdır!…

Allah ahlâkıyla yaşayıp, Allah bakışı ve değerlendirmesiyle, yakınındakini-uzağındakini ve dahi tüm yaradılmışları değerlendirmek demektir!.

Karşındakini Allah’a erdirmek; böylece Allah rızasının onda açığa çıkması için, tüm varlığınla çaba göstermek demektir!.

“Allah için beraberlik” demek, bu amacı paylaşan “biraradalık” demektir!.

Kişinin özündeki “Allah”tan ve bunun sonuçlarını yaşamaktan “gâfil” olması, onun “gazaba uğramış olması” demektir!.

Gelecekte beklenen ateş ya da işkence olaylarını “gazap” sanarak; insanın yaşadığı andaki “gazap”tan gafleti ise, “Allah gazabına uğramış olmasının” açık yaşantısıdır!.

“Allah gazabına dûçar olmuş” kişi, özündeki Allah’ı tanıyamamış ve bunun gereğini hâlâ yaşıyamamakta olan” insandır!.

Bunu idrâk edememek de gazaba uğramışlığın bir başka belirtisidir!.”

* * *

Evet, daha önceki yazılarımızda, bu konuya çok ağırlık vermiştik..

İnsan yaşamındaki en önemli konu olduğu için, bu hafta da gene bu hususu, bizden açığa çıkan kadarıyla açıklamaya devam etmek istiyorum…

Kişide, ya iman açığa çıkmıştır ve bunun getirmiş olduğu bakış açısıyla yaşar kısmetindeki kadarını; bu yüzden “said”=“Mutlu” derler ona; çünkü ebedi yaşamında son durağı “cennet” boyutu olacaktır!…

Ya da fıtratında iman yoktur; bunun getirdiği bakış açısıyla yaşar; ve o bakışa göre fiiller, davranışlar ortaya koyar; bu yüzden “şakî” = “mutsuz” derler; çünkü ebedi yaşamında son durağı “cehennem” boyutu olup, hayatı “yanarak” devam edecektir!.

Kişinin fıtratındaki “iman”, o kişiye er-geç, olayların ve fiillerin yaratıcısının Allah olduğunu; Allah’ın dilediği gibi, mülkü olan, her zerrede tasarruf etmekte olduğunu idrak ettirerek; kişinin o olaydan dolayı yanmasına son verir!. “Kalpler Allah’ın hatırlanmasıyla tatmine ulaşır, yatışır” uyarısını hatırlıyalım burada…

İman veya imansızlık beyindeki bir değerlendirme merkezinin açılıp açılmamasındandır… Hatta diyebilirim ki, “iman” geni vardır kanâatimce!.. Eğer beyin, iman ışığıyla olayları yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur; iman ışığından mahrum olarak yorumlarsa değerlendirmesi başka olur!.

Biz dışarıdan, kişinin bu geni taşıyıp taşımadığını bilmeyiz!… Ancak davranışları, o an için bize kısmî bir gösterge olabilir…

Buna rağmen biz, fiili itibariyle, bu iman nurundandır, veya imansızlığın sonucudur desek dahi; onun daha sonraki bir süreçte hangi idrak içinde boyut değiştireceğini bilemediğimizden, kimse için “imanlı” veya “imansız” şeklinde kesin hükmünü veremeyiz.

Genelde kişinin, imansız bakış açısıyla yaşamı değerlendirmesi, onun için müjdeli bir gelecek vaad etmez!.

İmanlı bakış açısıyla yaşayanın dahi, yaşamı sonlanmadan ne olduğu bilinemez.

Rasûlullah aleyhisselamın bir uyarısı özetle ve hatırımda kaldığı kadarıyla şöyledir:

“Savaşta Allah yolunda çarpışırken öldüğü bilinen kişiye, sen kendi güçlülüğünü ve hünerini gösterip insanlardan pâye almak için çarpışırken öldün ve şehid değilsin… yerin cehennemdir; denir.

Büyük zekat ve sadaka dağıtan kişiye, sen insanlardan pâye almak, onları kıramadığın için gönülleri olsun diye vermek amacıyla malını dağıttığın için, yaptığın makbul değildir, denir; ve melekler onu cehenneme atarlar…

Alime, sen insanlar ne kadar bilgili deyip sana pâye versinler ve sana hizmet etsinler diye, geçimini sağlamak için bu ilmini insanlara yaydın, yaptıkların geçerli değildir ve yerin cehennemdir; denir…”

Şimdi bu açıdan olayı değerlendirirsek…

İmanlı kişi, yaptığı her şeyi, “fiysebilillah” = “Allah için”; yani çevresindekilerden veya karşısındakilerden hiç bir çıkar beklemeden; sırf kendindekini onlarla paylaşmak amacıyla yapıyorsa, bunun yararını görecektir!.

Bunun dışındaki tüm gerekçeler ise, “şirk koşmak” diye tanımlanan imansız bakış açısının sonucudur!.

* * *

Eğer “gazap” kuşatmamışsa bizi, vicdanımız ilimle, iğne deliği kadar yerden niyetlerimizi görebiliyorsa; sorgulayalım niyetlerimizi, yaşama ve çevremize bakış açımızı!…

Yarından önce bugün hesaba çekelim kendimizi!…

Aynaya bakalım!.

“Düşüncelerinizden mesûlsünüz” (Bakara-284) uyarısını iyi değerlendirelim…

Allah için, dürüst ve açık olmak mı?

Maddî veya manevî çıkarın için, o günlük rahatın kaçmasın diye (kalp kırmama kılıfı altında) yanlışları örtücü olmak mı?

Unutulmasın ki, bugün elimizde ne varsa, yarın hepsini zaten yitireceğiz!.

Değer mi ebedi hayatımızı cehennem etmeğe üç günlük çıkar için!?…

Hele bir de, o günkü çıkarlarımızı düşünerek bildiğimiz gerçekleri söylemiyor, karşımızdakinin yanlış yolda yürümesine göz yumuyorsak?

Bunun vebâlini alacak kadar güçlü müyüz acaba?…

Hele hele sevdiğimizi söylediğimiz insanların, bildiğimiz gerçekleri onlarla paylaşmıyarak, kangrenlerinin ilerlemesine göz yumuyorsak dünya rahatımız ve çıkarımız için; bu zulmün bedelinin faturası nasıl gelecek acaba karşımıza?

Evet, iman, insanın “fiysebilillah” yaşamasını getirir sonuç olarak… Tüm dünyalığını yitirmeyi göze aldırır!… Gerçekten sevdiklerini yarın yanacakları ateşten korumak için elinden geleni yaptırır!.

Malıyla, canıyla, ilmiyle, sevdiklerinin yanan evin içine düşmemeleri için ne gerekiyorsa onu yaptırır iman…

İman nuru yoksa o kişide, gününü daha rahat geçirmek için yaşar sadece!. Ölümötesi şartları ve karşılaşacaklarını düşünmez!.

Sadece daha fazla kazanıp daha rahat yaşamaktır amacı… En yakınlarını bile bu yolda feda eder!. Dünya batağında çırpınan en yakınlarına bile bir tekmeyi de o atarak, âhıret için bir şey yapmadan yalnızca dünya için beyinlerini çalıştırmalarına göz yumar!..

Düşünmeyiz ki, her insan Deccal fitnesiyle karşıkarşıya kalır yaşamında! Bekleriz hep kıyâmet öncesinde gelecek sağ gözü kör deccalı!.

“Deccal”ın, kişinin, kendisini “Allah”tan ve “hilafetten” alakoyan dünyası olduğunu; dünya zevkleri için beyin çalıştırmanın deccalın cennetini seçmek; ölümötesi yaşama hazırlanmak, “fiysebilillah” yaşamak ve “halifelik” sırrına ermenin de deccalin cehennemini göze alıp içine atlamak olduğunu farketmeyiz bile!..

Çünkü bu konuları hobi olarak, veya vicdanımızı rahatlatacak kılıflar olarak ele alıp; haftada bir kaç saat bu konuyla ilgilenerek muhteşem bir şekilde kendimizi aldatırız!.

* * *

İman, yaşama bakış açısını oluşturur.. Bu bakış açısına göre olayları ve çevresini değerlendirmeyi sağlar.. Bu değerlendirmeye göre fiilleri getirir.. Fiillerinin de yaptıklarına göre otomatik olarak sonuçlarını yaşarsın!..

İmansızlık da böyle!. O bakış açısıyla değerlendirme yapar; bu değerlendirmeye göre davranışlar ortaya koyar ve neticede bunun sonuçlarını yaşarsın!…

Gene Rasulullah aleyhisselamın şu uyarısını hatırlıyalım…

“Allah bir kavim yarattı cennet için…

Allah bir kavim yarattı cehennem için…

Kalem kurudu… Herkes kendisine kolaylaştırılmış olanı başaracaktır!.”

Öyle ise dostlar şu gerçekleri iyi farkedelim…

Rasullulah’ın, açıkladığı “Allah”a iman dışındaki, bütün iman objeleri, kişinin ölümötesini kabule dayanan fiilleri zorunlu kılan iman objeleridir… Kişiler bunları uygulayarak, “eslemna” = “müslüman amelleri ortaya koyuyoruz” derler… Ama, Kur’ân uyarısına göre, henüz iman etmemişlerdir!.

Allah’a *B* sırrıyla iman edip, “hilâfetinin” gereği olan amelleri doğal olarak “fiysebilillah” ortaya koyabilen; yaşamı bu bakış açısıyla değerlendirenler ise “iman” ettik diyen müminlerdir; ki onlar da basîretlerine göre birkaç sınıftır… En aşağısı “mutmainne”dir!.

Herkes kendi yaratılış amacına ve kemâline sağlam adımlarla yürümektedir… Ama, aramızda, kemâli, devedikeni ekip gül üreyeceğini sanmak üzere olanlar da vardır; gül tohumu ekip, gül bekleyenler de!…

Ha bir de, gül tohumu ektiğini sanarak, devedikeni tohumunu saçmaya devam ederken, uyarıldığı halde bunu kâale almayan anlayışı kıtlar!.

Allah sistem ve düzeninde mazerete yer yoktur; herkes bakış açısının, getirdiği değerlendirmelerin ve sonucu olan davranışlarının karşılığını otomatik olarak alacaktır!.

Yarındakiler, bugün bizi kara kara düşündürüyorsa; yarın da yakacaktır!

Şefâati, ne gerekçeyle olursa olsun, değerlendirmeyenlerin, sonuçlarını da beklemeye hakları yoktur!.