KADER KONUSU

İnsanların başlarına gelen ve gelecek olan her şeyin ezelde takdir edilmiş olduğunu belirten sayısız âyetler ve hadisler mevcuttur; ki bu konuyu en geniş ve gerçekçi şekliyle «İNSAN ve SIRLARI» ile “AKIL ve İMAN” isimli kitaplarımızın «KADER NEDİR» bölümünde tetkik edebilirsiniz.

Burada kısaca «KADER» olayını vurgulayan bazı âyet ve hadislere değinmek istiyorum:

«ALLAH istemedikçe siz isteyemezsiniz.» (76-30)

«Halbuki sizi de, yapageldiğiniz şeyleri de ALLAH yaratmıştı.» (37-96)

«Biz HER ŞEYİ KADERİYLE halkettik.» (54-49)

«Yürür hiç bir mahlûk hariç olmamak üzere, hepsini ALNINDA çekip yürüten O’dur!..» (11-56)

«De ki, Hepsi de kendi programları doğrultusunda (şakûllerinde) davranışlar ortaya koyarlar..» (17-84)

“Yeryüzünde veya nefislerinizde size isabet eden bir musibet, bizim onu yaratmamızdan evvel, mutlaka bir kitapta yazılmıştır!..”

“Bunu, ÖNCEDEN MUKADDER ve yazılı olduğunu bilip; elinizden çıkan şeylerden üzülmemeniz ve elinize giren ile de sevinip şımarmamanız için açıklıyoruz…» (57-22/23)

«ALLAH, mahlûkatın KADERLERİNİ semâları ve arzı yaratmasından elli bin sene evvel yazmıştır!»

«Tâvûs şöyle anlattı:

Ben Rasûlullah’ın (salla’llâhu aleyhi ve sellem) sahabîlerinden bir çok insanlara eriştim… Onlar, «HER ŞEY KADER İLEDİR» diyorlardı..

Ben, Abdullah İbni ÖMER’den şöyle işittim: Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) buyurdu;

«HER ŞEY KADER İLEDİR!.. Hattâ, âcizlik ile zekâ ve beceriklilik bile!..»

Ebu Hüreyre (R a)den rivayet edilmiştir: Rasûlullah (S.a.v.) buyurdu ki:

“Adem ile Musa delil göstererek münakaşa ettiler. Musa,

-Ya Adem! sen o kişisin ki, ALLAH seni eliyle yaratıp, ruhundan sana ruh üfledi; ve sen, insanları ayarttın; onları cennetten çıkardın!

dedi. Adem de dedi ki;

-Sen de ALLAH’ın konuşmak için seçtiği Musa’sın! Gökleri ve yeri yaratmadan önce ALLAH’ın bana yazdığı bir işi işledim diye beni ne hakla kınıyorsun?.

Resûl-i Ekrem,

“Adem Musa’ya delil ile gâlib geldi” buyurdu.

Abdullah R.A.:

“-ŞAKİ anasının karnında ŞAKİ olan; SAİD de başkasından ibret alandır,”

dedi. Bunu işiten bir adam, Huzeyfe r.a.’e gelip, bunu anlattı ve:

– Nasıl bir adam, hiç bir iş işlemeden (daha anasının karnında) ŞAKİ olur?

diye sordu. Huzeyfe r.a. cevap verdi:

– Buna ne şaşıyorsun? Rasûlulah salla’llâhu aleyhi ve sellem’i işittim, şöyle diyordu:

– Nutfenin (ana rahmine girdiği andan) kırk iki gece geçince, ALLAH nutfeye bir melek gönderir. Melek ona şekil verir; göz kulak verir; derisini, etini ve kemiklerini meydana getirir. Sonra:

” Ya Rabbi erkek mi, dişi mi olsun? sorar.

Rabbin de dilediğini hükmeder; melek de yazar. Sonra:

– Ya Rabbi, ömrü ne kadar olsun? diye sorar. Rabbin dilediğine hükmeder, melek yazar. Sonra:

– Ya Rabbi, rızkı? der. Rabbin dilediğine hükmeder, melek yazar. Sonra elindeki sahife ile, emr olunduğuna bir şey ilave etmeden ve bir şey eksiltmeden çıkar.

Enes r.a. der: Rasûlullah s.a.v şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ALLAH, her rahime bir melek memur etmiştir. Bu melek:

– Ya Rabbi, bu nutfedir, ya Rabbi bu alakadır (pıhtılaşmış kan) ya Rabbi, bu mudgadır (lokma hâli) der. ALLAH bunu yaratmaya hükmetmek istediği vakit, melek:

– Ya Rabbi, erkek mi, dişi mi; mutlu mu, mutsuz mu; rızkı ne, ömrü ne kadar? diye sorar.Ve böylece (hepsi) anasının rahminde yazılır.” (Buhari, Müslim)

Âli r.a. şöyle demiştir:

-Bir gün Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) oturuyor ve elindeki bir ağaç parçası ile yeri çiziyordu. Âniden başını kaldırdı ve:

-Sizden bir tek kimse yoktur ki, Cennet ve Cehennemdeki yeri bilinmiş olmasın, buyurdu. Yanındakiler:

-Ya Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şu halde ne diye çalışıyoruz, her şeyi bırakıp tevekkül etmeyelim mi? dediler. Rasûlullah s.a.v:

– Hayır, çalışınız, herkes ne için yaratıldı ise, onun için hazırlandırılır!..

buyurdu; ve sonra da ekledi;

-(yoksulların hakkını) Veren, (ALLAH’tan) sakınan ve “kelime-i tevhid”i tasdik eden kimseye gelince, biz onu Cennete hazırlarız. ALLAH’ın hakkını yoksullara vermeyen, sevabından istigna gösteren ve (kelime-i tevhid)’i tekzip edeni de, Cehenneme hazırlarız.”

âyetlerini okudu. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tırmizî)

Denildi ki:

-Ya Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) sanki şimdi yaratılmışız gibi bize dinimizi açıkla!..

Bugün yaptığımız işler önceden takdir edilmiş ve yazılmış işler midir, yoksa vukûundan sonra mı bize takdir edilmişlerdir?

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Hayır, bilakis, yaptığınız işler önceden takdir edilmiş ve yazılmış olan işlerdir!… buyurdu.

– Şu halde iş yapmanın ve çalışmanın ne önemi var?

diye sordu. Rasûlullah s.a.v:

-Hayır iş yapan, kendi işine hazırlanır!… buyurdu. (Müslim, Tırmizî)

Tırmizî’nin lafzı şöyledir:

Ömer r.a. sordu:

-Ya Rasûlullah, ne buyurursun, yaptığımız işler yepyeni oluşmakta bir şey midir; yoksa önceden takdir edilmiş bir iş midir?

diye sordu. Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

– Önceden takdir edilmiş olan işlerdir, ey Hattabın oğlu!.. HERKES ÖNCEDEN TAKDİR EDİLMİŞ OLAN FİİLLERE HAZIRLANMIŞTIR… Saadet ehlinden olan, saadet için çalışır; şekavet ehlinden olan da şekâvet için çalışır!… buyurdu.

İmran b. Husayn r.a. şöyle dedi:

-Müzeyne kabilesinden iki kişi Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)e gelip, dediler ki:

-Ya Rasûlullah, ne buyurursun, insanların bugün işledikleri ve uğraştıkları şeyler önceden kendilerine takdir edilmiş ve hükm edilmiş bir şey midir, yoksa bu işler, işlendikten sonra mı takdir edilirler?

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) :

Hayır, bilakis bunlar önceden kendilerine takdir edilmiş birşeydir.Yüce ALLAH’ın kitabında bunu şu;

“Nefse ve onu düzenleyene ve ona hayr ile şerri işlemeyi gösteren” (Şems:7-8)

doğrulamaktadır!…

buyurdu.

Abdülvahid b. Süleym r.a. şöyle demiştir:

Mekke’ye geldim, Ata b. Ebi Rebah’la buluştum ve:

-Ey Ebu Muhammed, Basralılar, kader (yani önceden takdir edilmiş bir şey) yoktur diyorlar, dedim.

Ata r.a.:

-Evlatçığım, sen Kur’ân okur musun? dedi.

-Evet!. dedim. Ata r.a.:

-Şu halde “Zuhrûf”u oku!.. dedi. Ben de

“Ha-mim, açıklayan kitaba yemin ederim. Biz onu anlayasınız diye Arapça bir Kur’ân yaptık. Muhakkak o, nezdimizdeki ana kitapta çok yüce, çok hikmetlidir.” (Zuhrûf 1-4)

âyetlerini okudum. Ata r.a. :

– “Ümmü’l-Kitab – Ana kitap” nedir, bilir misin?… diye sordu.

– ALLAH ve Rasûlü daha iyi bilir, dedim. Ata r.a.:-O, bir kitaptır ki, ALLAH gökleri ve yeri yaratmadan önce onu yazmıştır. Orada Firavun’un Cehennemlik olduğu vardır; orada “Tebbet yeda Ebi Lehebin-Ebu Leheb’in iki eli kurusun” vardır, dedi.

Ata r.a. demiştir ki:

Rasûlullah’ın arkadaşı Ubade b. Samit’in oğlu Velid’i bulmuştum. Babanın ölüm anındaki vasiyeti ne idi? diye kendisine sordum. Şöyle dedi:

Babam çağırdı ve bana:

-Ey oğulcağızım, ALLAH’tan kork, bil ki; ALLAH’a; kadere, hayr ile şerrin hepsine iman etmedikçe, ALLAH’tan sakınmış olmazsın… Bundan başka bir inanç üzere ölürsen Cehenneme girersin.

Muhakkak ben Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’i işittim, şöyle diyordu:

– ALLAH önce “kalemi” yarattı. Yaz! dedi. Kalem:

– Neyi yazayım? diye sordu. ALLAHû Teâlâ:

– Kaderi, olanı ve ebediyete kadar olacak olanı yaz!. buyurdu. (Tırmizî, Ebu Davud)

Abdullah b. Feyruz ed- Deylemi şöyle demiştir: “Ubeyy b. Ka’b r.a.’in yanına geldim ve kendisine:

– Zihnimi kader ile ilgili bazı şöyler karıştırdı. Bana bu hususta bir şey anlat; belki ALLAH bu vesveseleri kalbimden giderir dedim.

Übeyy b. Ka’b şöyle konuştu:

-Eğer ALLAH, göklerinde ve yerinde bulunanların (hepsine) azap verseydi, zâlim olmazdı; onların hepsine rahmeti ile muamele etseydi, rahmeti onlara, onların yaptığı işlerden daha hayırlı olurdu. ALLAH yolunda Uhud dağı kadar altın harcasan kadere iman etmedikçe, başına gelenin şaşmayacağına, gelmeyenin de asla sana isabet etmeyeceğine iman etmedikçe, ALLAH bunu senden kabul etmez.

Bundan başka bir inanç üzerine ölürsen, Cehenneme girersin!

Abdullah Deylemi der ki:

-Sonra Abdullah b. Mes’ud’a gittim. O da aynı şeyi söyledi. Huzeyfe b. Yeman’a gittim, aynı şekilde konuştu. Sonra da Zeyd b. Sabit’e gittim; o da aynı şeyi Rasûlllah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’den nakletti. (Ebu Davud) (Lüzum’s Sünen)

Abdullah b. Amr r.a. söylemiştir:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’i işittim, şöyle diyordu:

-Muhakkak yüce ALLAH yarattıklarını (önce) bir karanlık içinde yarattı; sonra onlara nurundan saçtı!

Bu nurdan nasibini alan kimse hidâyete erdi !.. Nasibini alamayan da dalâlete saptı!.

Bunun için, “ALLAH’ın ilmine göre kalem kurudu!.. yani işlerin takdiri son bulmuş ve kalemin yazacağı bir şey kalmamıştır.” derim. Tırmizî (İmam b. Hasan senetle)

Ebu Hüreyre r.a. şöyle demiştir:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) bize çıkageldi. Biz, kader hakkında münakaşa ediyorduk. O kadar kızdı ki, yüzü kıpkırmızı oldu. Sanki yanaklarına nar suyu sıkılmıştı. Ve:

-Bununla mı emr olundunuz, bununla mı ben size gönderildim. Sizden önceki ümmetler ancak bu mesele hakkında münakaşaya giriştikleri vakit, helâk oldular. Yemin ediyorum, bu hususta nizâ etmemeniz için, yemin ediyorum size! buyurdu. (Tırmizî)

Cabir r.a. den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-Kadere, hayrına ve şerrine iman etmedikçe, başına gelenin asla şaşmayacağına, başına gelmemesi mukadder olanın da asla gelmeyeceğini bilmedikçe, hiç bir kul iman etmiş sayılmayacaktır. (Tırmizi)

Aişe r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-Lânet ettiğim altı kişi vardır ki, onlara ALLAH ve gelmiş geçmiş her Nebi ve Rasûl lanet etmiştir. Bunlar:

ALLAH’ın kitabına ilave yapan, kaderi tasdik etmeyen, ALLAH’ın zelil kıldığı (günahkârları) yükseltmek, aziz kıldığı (sâlih) kulları alçaltmak için ceberut ile insanların başına musallat olan, Mekke hareminde yasak olanı işleyen, Ehl-i beytime zulm eden, bir de sünnetimi terk eden kişidir. (Tirmizi)

Ümmü Habibe r.a.:

-Ey ALLAH’ım, bana uzun ömür vermek suretiyle beni zevcim Rasûlullah’tan babam Ebu Süfyan’dan ve kardeşim Muaviye’den faydalandır!.dedi.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) kendisine:

-Sen ALLAH’tan kesinleşmiş eceller ve zarûri olan bir takım şeyler ve taksim edilmiş rızıklar hakkında bir takım talepte bulundun ki; ALLAH onlardan hiçbirini ne vakitten önceye alır, ne de sonraya bırakır!.. Eğer, ALLAH’tan seni Cehennem’deki azaptan ve kabirdeki azaptan kurtarmasının isteseydin senin için daha hayırlı olurdu… buyurdu.

Bunun üzerine bir adam:

-Ya Rasûlullah, şu maymunlar ve hınzırlar, (hani şu azap maksadıyla insanların) çevrildiği maymunlar ve hınzırlardan mıdır?.. Diye sordu.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi:

-Muhakkak ki, yüce ALLAH hiç bir kavmi helâk veya azaba çarpmadı ki, sonra onların neslini devam ettirsin. Bugünkü maymunlar ve hınzırlar, önceden mevcuttular. (Müslim)

Hâlid el-Hazza r.a. şöyle dedi: Hasan Basri’ye dedim ki:

-Anlat bana, Adem r.a. gök için mi, yer yüzü için mi yaratıldı?

Hasan Basri:

-Yer yüzü için, dedi.

-Ne dersin, korunup da mâlum ağaçtan yemeseydi?… dedim.

– Ondan yemek zorunda idi (çünkü bu mukadderdi)… diye cevap verdi.

-ALLAH Teâlâ’nın “Siz onun aleyhinde (kimseyi) fitneye sürükleyecek kudrette değilsiniz. Meğer ki o Cehenneme girecek kimse olsun” (Saffat sûresi, 162-163) âyeti hakkında bana malûmat veriniz.. dedim.

Hasan Basri:

-Şeytanlar onları delâlete saptırmaya muvaffak olamazlar, ancak ALLAH’ın, Cehennemlik olduklarına hükmettiği kimseler müstesnadır, diye cevap verdi. (Ebu Davud)

Hâlid el- Hazza r.a. Hasan Basri’den:

-Yüce ALLAH’ın “Bunun için onları yarattı” (Hud sûresi, 119) âyeti hakkında sordu.

Hasan Basri:

– Onları cennet, ötekilerini de Cehennem için yarattı, diye cevap verdi.

(Ebu Davud)

Enes r.a. şöyle demiştir:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) sık, sık:

– Ey kalbleri çeviren ALLAH, kalbimi dinin üzerine sâbit kıl! diye dua ederdi.

Biz de kendisine:

-Ya Rasûlullah, sana ve getirdiklerine iman ettik, bizim için (hâlâ) korkuyor musun? diye sorduk.

– Evet, çünkü kalbler, ALLAH’ın parmaklarından ikisinin arasındadır; dilediği gibi onları çevirir, buyurdu. (Tırmizî)

Müslim’in lafzı şöyledir:

-İnsan oğullarının kalblerinin hepsi bir tek kalp gibi, Rahman olan ALLAH’dan iki parmağı arasındadır; dilediği gibi onu çevirir

Ebu Hüreyre r.a. den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Her doğan, ancak fıtrat dini üzerine doğar; sonra ana ve babası onu yahudi ve hırıstiyan ve mecûsi yaparlar.

Tıpkı bütün uzuvları tamam olarak hayvan yavrusunu dünyaya getirdiği gibi; siz o yavruda bir eksiklik görür müsünüz?!

Sonra Ebu Hüreyre (r.a.): isterseniz

“Yüzünü ALLAH’ın o fıtratına çevir ki insanları, o fıtrat üzerine yaratmıştır. “(Rum, 30) meâlindeki âyeti okuyunuz dedi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud- Tırmizî)

Cennetteki uzun boylu adam, İbrahim a.s.’dır. Etrafındaki çocuklara gelince, onlar fıtrat üzerine ölen her çocuktur. Müslümanlardan biri:

– Ya Rasûlullah, müşriklerin de küçük çocukları buna da dahil mi? diye sordu.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

– Evet müşriklerin de çocukları, buyurdu. (Buhari)

Ebu Hüreyre r.a. den:

“Rasûlullah’a (salla’llâhu aleyhi ve sellem) müşriklerin küçük yaştaki çocukları hakkında (âhiretteki durumları nedir? diye) sordular. Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Onların (çocukken ölmeselerdi) ne amel işleyeceklerini ALLAH en iyi bilir buyurdu. (Buhari, Müslim Tırmizî)

Aişe r.a. şöyle demiştir:

“Bir küçük çocuk öldü. Ben de:

– Ne mutlu ona, cennet serçelerinden bir serçe! dedim.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):- Bilmiyor musun ki, ALLAH cennet ve cehennemi yarattı; birincisi için bir takım insanlar yarattığı gibi, ikincisi için de bir takım insanlar yarattı.

Bir diğer nakilde;

– ALLAH cennet için bir takım insanlar yarattı ve bunlar babalarının omurga kemiğinde iken daha cennetlik yaptı. Cehennem için de bir takım insanlar yarattı ve bunları da babalarının omurga kemiğinde iken (daha) yarattı… (Müslim- Ebu Davud)

Aişe r.a. şöyle demiştir:

-Ya Rasûlullah müminlerin küçük yaşta ölmüş olan çocuklarının (âhiretteki durumu) nedir? diye sordum.

-Onlar babalarındandır buyurdu.

-Hiç bir amel yapmadan nasıl olur? dedim.

-Onların ne amel işleyeceklerini ALLAH en iyi bilir, buyurdu.

-Ya Rasûlullah, ya müşriklerin küçük çocuklarının durumu ne olacak? diye sordum

– Onlar da babalarına bağlıdır, buyurdu.

– Hiçbir amel işlemeden mi? diye sordum.

– ALLAH onların, yaşasalardı, ne amel işleyeceklerini en iyi bilir, buyurdu. (Ebu Davud)

Allahû Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bir Resul göndermeden hiçbir kavmi helâk eder olmadık!” (İsra sûresi, 15)

Enes r.a.’den:

Adamın biri:

-Ya Rasûlullah, babam nerededir? diye sordu. Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Baban cehennemdedir, diye cevap verdi. Soruyu soran adam gidince, Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

– Benim babam ile senin baban ateştedirler, buyurdu (Ebu Davud)

Zeyd b. Sabit r.a. şöyle demiştir:

“Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Neccar oğullarına ait bir bahçede, devesi üzerinde iken, biz de yanında bulunuyorduk. Deve birdenbire ürküp kaçtı.. Nerdeyse Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’i üzerinden atacaktı. Birden orada altı, yahut beş veya dört kabir bulunduğu anlaşıldı. Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Bu kabir sahiplerini bilen var mı? diye sordu. Bir adam:

-Ben bilirim, dedi.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Bunlar ne zaman öldüler? dedi. Adam:

-Şirk hâlinde iken öldüler, diye cevap verdi. Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Bu Muhammed ümmeti kabirlerinde sorguya tabiî tutulur (fitne ve azaba duçar olurlar); ölülerinizi gömmekten çekineceğinizden korkmasam, şu kabirlerden işittiğim azabı, ALLAH’ın size de işittirmesini dua ederdim, buyurdu. (Müslim, Nesei)

Sehl r.a.’den:

“Müslümanların büyük zengin ve yardımcılarından bir adam, Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) ile birlikte iştirak ettiği bir savaşta, Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem) kendisine baktı ve:

– Kim cehennemlik bir adam görmek istiyorsa, şu adama baksın!.. dedi.

Bunun üzerine cemaattan biri, zenginin peşine düştü. Bu, o hâli ile müşriklere en şiddetli bir şekilde saldıranlardan biri idi. Nihayet yaralandı. Daha çabuk ölmeyi arzu ettiği için, kılıcının ucunu iki memesi arasına dayadı ve vucüdunun bütün ağırlığı ile kılıca yüklenince kılınç (sırtından) iki omuzu arasından çıktı. (bu suretle intihar etti)

Bunu gören o adam, koşarak Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’in yanına geldi ve:

-Senin gerçekten ALLAH’ın Rasûlu olduğuna şehâdet ederim. (Yani bu adam hakkında verdiğin haber doğru çıktı) dedi. Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Ne oldu? dedi. Adam:

-Filan kişi için; Kim cehennemlik olan bir adamı görmek isterse, şu adama baksın, buyurdun. Halbuki bu adam Müslümanlara en çok yardım edenlerimizden biri idi. (Sen söyleyince) bu adamın (göründüğü gibi) böyle (yani bu hâli üzerine) ölmeyeceğini anlamıştım. Adam yaralanınca, hemen ölmek istedi ve kendini öldürdü. Bunun üzerine Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Muhakkak ki kul, (ALLAH’ın ilminde) Cennet ehlinden olduğu halde cehennemliklerin yaptığı işleri yapar. Cehennem ehlinden olduğu halde de cennetliklerin amellerini yapar. Amellerde itibar, insanların ömrünün sonlarında yaptığı amelleredir, buyurdu. (Buhari)

Abdullah b. Amr. r.a. şöyle demiştir:

“Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) elinde iki kitap; olduğu halde çıkıp geldi ve:

-Şu iki kitap nedir, bilir misiniz?…diye sordu. Biz:

-Bilmiyoruz, ya Rasûlullah, ancak sen bize anlatırsan öğreniriz?dedik.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) sağ elindeki kitap için:

“Bu, âlemlerin Rabbi tarafından (yazılmış) bir kitaptır.

Burada cennetlik olan insanların isimleri ile babalarının ve kabilelerin isimleri vardır”, dedi. Sonra sonuncusuna kadar bunların vasıflarını anlattı. “Bundan sonra, artık ebediyyen bunların arasına ne bir ilave yapılır, ne de biri hariç bırakılır.” buyurdu.

Bunun üzerine orada bulunan sahabiler:

-Eğer bu, olmuş bitmiş bir mesele ise, amelin ne önemi var? diye sordular. Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

“Zira, cennet ehli, sonunu cennetliklerin amelini işleyerek getirir. Cehennemlik olan kişi de, sonunda cehennemlilerin amelini işlemekle hayatını sona erdirir” dedi. Sonra elleri ile bir şey atar gibi bir hareket yaptı ve:

“ALLAH, kullarının işini karara bağlamıştır: Bir kısmı cennette, bir kısmı da cehennemdedir!.” buyurdu.

Enes r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

– ALLAH çalıştırır? dedi. Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)

– Ölümünden önce, O’nu sâlih amel işlemeye muvaffak kılar, buyurdu. (Tırmizî)

Ebu Hüreyre r.a.’dan:

“Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-İnsanın sabah mü’min, akşam kafir; sabah kafir, akşam mü’min olduğu için küçük bir dünya menfaati karşısında dinini sattığı ve karanlık gecenin dalgaları gibi fitnelerin vuku bulduğu zamanda sâlih amellere koşunuz! (Müslim, Tırmizî)

Ebu Hüreyre r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-Yedi şeyden önce sâlih amele sarılın. Zira şu aşağıdaki şeylerden birini ancak beklemektesiniz:

Ya âniden gelen fakirlik, ya sizi taşkınlığa sevkeden zenginlik, ya vücud sağlığınızı bozan hastalık, ya sizi şaşkın şekilde konuşturan ihtiyarlık, ya aniden gelen ölüm, ya Deccal, ya Kıyâmet-ki bu her şeyden şiddetli ve zordur. (Tırmizî)

Ebu Hüreyre r.a.’den:

“Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-Altı şeyden, yani güneşin batıdan doğmaya başlamasından veya Duhan’dan veya Deccal’dan veya Dabbetu’l-arz’dan veya (ölümünüzde) yahud sizi başkası ile meşgul olmaktan alıkoyan bir fitneden veya Kıyâmetin vuukundan önce sâlih amel işlemeye koşun. (Müslim- İmam Ahmed)

ALLAHû Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Benden korkun, eğer ALLAH’a iman edenlerden iseniz.” (Al-i İmran-175)

Ebu Hüreyre r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-Benim bildiğimi bilseniz, az güler çok ağlardınız.” (Buhari, Tırmizî)

Ebu Hüreyre r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

-Cehennem, nefsin arzuları, Cennet de nefse hoş gelmeyen şeylerle perdelenmiştir.” (Buhari- Müslim, Tırmizî)

Abdullah r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-Cennet, sizden birinizin nalınlarının tasmasından kendisine daha yakındır, Cehennem de aynı böyledir.” (Buhari, İmam Ahmed)

Ebu Hüreyre r.a. ‘den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-Âhir zamanda öyle bir takım adamlar çıkacaktır ki, bunlar âhiret işleri karşılığında dünyayı isteyecekler.

Yumuşak görünmek için koyun postuna bürünecekler, dilleri şekerden tatlı olacak, fakat kalbleri, kurt kalbleri (gibi kaskatı) olacaktır.

ALLAHû Teâlâ (bunlar hakkında) der ki:”Bunlar, beni gâfil mi sanıyorlar, beni istihfaf mı ediyorlar? Büyüklüğüme yemin ederim ki, onlara aralarından öyle bir fitne göndereceğim ki, onların hâlini şaşkına çevirecektir.” (Tırmizî)

Ebu Hüreyre r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur:

-Ölen bir kimse yoktur ki, pişman olmasın. Eğer iyi işler yapmışsa, fazla yapmadığına, günahkâr ise, tevbe etmediğine pişman olur.” (Tırmizî)

Ebu Hüreyre r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur:

-Kim (düşmanından) korkarsa, geceleyin yolculuğunu yapar ve yerine ulaşıp, rahat ve emniyete kavuşur. Dikkat edin! ALLAH’ın malı cennettir. (Tırmizî)

Ebu Hüreyre r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur:

*ALLAH korkusu ile ağlayan kişi; süt, çıktığı meme deliğine girinceye kadar (ki bu hiçbir zaman mümkün olmaz) cehenneme girmeyecektir. Ve ALLAH yolunda kaldırılmış toz ile cehennem dumanı asla birleşmeyecektir. (Yani ALLAH yolunda cihad eden cehenneme girmeyecektir.) (Tırmizî)

Hâni’ şöyle demiştir:

“Osman r.a. bir kabir yanında durduğu vakit, sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Bunun üzerine kendisine:

-Cennet ve cehennemi hatırlarsın ağlamazsın da, şu kâbir önünde ağlarsın!

denildi. Osman r.a. buna şöyle cevap verdi:

-Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

“Kâbir; âhiret konaklarının ilkidir. İnsan bundan kurtulursa, sonraki daha kolay olur. Bundan kurtulamazsa, sonrakinden kurtulmak daha güç olur. Kabirden daha korkunç bir manzara daha görmedim! (Tırmizî)

Ebu Zerr r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur:

-Ben, sizin görmediğinizi görüyor, işitmediğinizi işitiyorum. Gök gıcırdadı ve gıcırdamasında haklıdır. Çünkü dört parmaklık bir boş yeri yoktur ki, orada alnı ile ALLAH’a karşı secdeye kapanmış bir melek bulunmasın.

VALLAHİ, benim bildiğimi bilseniz az güler, çok ağlardınız. Kadınlarınızla yataklarınızda zevklenmeyi bırakıp ALLAH’dan imdad dilemek üzere dışarıya fırlardınız.(Bunlar manzaralar karşısında) kesilip, (bir varmış bir yokmuş) hâline gelecek bir ağaç olmak isterdim! (Tırmizî)

Allahû Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Kim ALLAH’a tevekkül ederse; ALLAH, O’na kâfidir.” (Talak – 3)

İbni Abbas r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur:

-Ümmetimden yetmişbin kişi soru-sualsiz cennete girecektir. Bunlar hastalarını okutmayan, uğursuzluğa inanmayan ve ALLAH’a tevekkül eden kimselerdir…. (Buhari, Müslim, Tırmizî)

Ömer r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

-Eğer ALLAH’a gerektiği gibi tevekkül etseydiniz, sabah aç olarak çıkıp, akşam tok olarak yuvasına dönen kuşlar gibi (kolaylıkla) rızkınıza kavuşurdunuz! (Tırmizî, İmam Ahmed, Hâkim)

Enes r.a.’den:

Adamın biri Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’e:

-Ya Rasûlullah (devemi) bağlayıpta mı tevekkül edeyim, yoksa serbest bırakıpta mı tevekkül edeyim?… dedi.

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem):

-Bağla da (öyle) tevekkül et buyurdu. (Tırmizî)

Abdullah r.a.’den:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

-Fakr-ü zarûrete uğrayıp da, bunu gidermek için insanlara müracaat eden kimsenin hiç bir zamanda ihtiyacı giderilmeyecektir. Fakr-ü zarurete uğrayıp ta, ALLAH’a müracaat eden kimseyi ALLAH, er veya geç bir rızk ile ihtiyacını def eder, veya çabuk bir ölümle, bu kimseyi fakirlikten kurtarır. (Tırmizî)

Enes r.a. şöyle demiştir:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri, bir kazanç için uğraşmaz, Rasûlullah’ın meclisine devam eder. Öteki ise kazançla meşgul olurdu. Bu ikincisi, (çalışıp kazanmıyor diye) kardeşini Hz.Rasûlulah’a (s.a.v.) şikayet etti. Rasûlullah (s.a.v.):

– Belki de sen, O’nun yüzü suyu hürmetine kazanıyorsun, buyurdu. (Tırmizî)

Muaviye, Aişe r.a.’ya yazdı:

“Bana, içinde kısaca tavsiyelerde bulunacağın bir yazı gönder!”…

Hz. Aişe’de kendisine şöyle yazdı:

“Selâm sana! İmdi Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem)’i şöyle derken işittim.

-Kim, insanların öfkesine rağmen, ALLAH’ın rızasını ararsa, (yani ALLAH’ın razı olacağı tarzda iş yaparsa) ALLAH onu insanların şerrinden korur. Kim, ALLAH hoşnut olmasa dahi, insanların razı olacağı işler yaparsa, ALLAH onu insanlara terk ediverir. (Ve bu suretle, o kişi her sahada helâka uğrar.) (Tırmizî)

-Sana fayda verene haris ol (çalış), ALLAH’tan yardım iste, aciz olma. Eğer sana bir şey isabet ederse şöyle yapsaydım, şöyle olurdu deme, lâkin: ALLAH’ın kaderidir, ALLAH; dilediğini yapar”de. (Mecmu’atu’r- Resaili’l- Kubra)

-ALLAH sizi ve yaptıklarınızı yarattı. (Saffat – 96)

-Hiçbir nefis yoktur ki ALLAH onu cennet veya Cehennemde yerini yazmamış şaki ve said olduğu (Ravi dedi)… Bir adam kalktı:

-Yâ Rasûlullah o halde yazgımıza itimat edip ameli terk etmeli miyiz?

Buyurdu ki:

-Saadet ehlinden olan, saâdet ehlinin ameline gidecek, şekâvet ehlinden olan da şekâvet ehlinin ameline gidecek”. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, İbni Hanbel)

-Siz çalışınız ediniz, herkes yaratılmış olduğu fiiller için kolaylaştırılmıştır.” (Buhari)

-O, öyle ALLAH’tır ki; rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendirir.” (Al-i İmran/6)

-ALLAH, yaratıkları bir karanlık içinde yarattı. Ve kendi nurundan onlara saçtı. Kime o nurdan isabet etti ise hidâyete erdi, kime de isabet etmediyse o saptı.” (Hakaik)

“ALLAH va’dinden hulf etmez” (Al’i İmran /9)

Allah ezelî ilminde va’dettiği saâdet ve şekâveti ne bir zâhidin zühtü, ne de bir fâsıkın fıskı yüzünden değiştirmez. (Hakaik)

“Yusuf, bugün azarlanacak değilsiniz, ALLAH sizi affeder, O merhametlilerin merhametlisidir, dedi.” (Yusuf-92)

Bu âyeti Ebu Osman şöyle izah ediyor:

“Günah işleyen, günahından dolayı tekdir edilmez.

“Yusuf kardeşlerine: “Ben sizi nasıl tekdir ederim ki benim zindana girmemi ALLAH ezelde dilemişti. Nitekim ben de kusur edip (zindandan kurtulan arkadaşıma) beni efendinin yanında hatırlat demiştim. Şimdi ben nasıl benim yaptığım günahı unuturum da sizi tekdir ederim?” diyerek bunların takdire bağlı olduğunu ifade ediyor. (Hakaik)

Şah İbni Şuc’a da şöyle diyor:

“İnsanlara Hak gözüyle bakan onlara muhalefetten kurtulur. İnsanlara kendi gözüyle bakan, günlerini insanlarla çekişmekle geçirir. Görmez misin Yusuf ezeli kazaya vakıf olunca nasıl kardeşlerinin özürünü kabul edip: “Bugün azarlanacak değilsiniz” dedi. (Hakaik)

“Eğer Rabbin dileseydi, yer yüzünde bulunanların hepsi iman ederdi. (Yunus-99)

“Her nefis, ancak ALLAH’ın izniyle inanabilir.” (Yunus-50)

“ALLAH dilediğini yok eder, dilediğini bırakır. Kitabın aslı O’nun yanındadır.” (Ra’d-39)

“Benim yanımda söz değiştirilmez.” (Kaf sûresi: 29)

“ALLAH kime hidâyet ederse işte hidâyete eren odur.” (A’raf-178)

“ALLAH dilediğini yapar.” (İbrahim-27)

“ALLAH bir kimseye hidâyet ettikten sonra artık onu saptırmaz.” (Zümer-37)

Kasânî şöyle diyor: “Halkın fiilleri Hakk’ın fiillerine nispetle ruhla ceset gibidir. Fiilin mastarı ruh ise de zuhur ettiği yer cesettir. Bunun gibi fiilin yaratıcısı Hak’tır ama, halk ile zâhir olur. (Te’vilat)

Abdullah (İbni Mesûd) radıyallahu anh’tan rivayete göre demiştir ki:

Rasûlullah (salla’llâhu aleyhi ve sellem) bana (insanın oluşumundan) haber verdi ki; o doğru söyler ve kendisine de doğru bildirilir, buyurdu ki;

– Sizin birinizin ana – baba maddeleri kırk gün ana karnında toplanır, Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci kırk) katı bir kan pıhtısı hâlini alır, sonra yine o kadar zaman (üçüncü kırk) içinde mudge- bir çiğnem ete tahavvül eder. (120. gün sonunda) ALLAH bir melek gönderir ve tekâmül eden mudgeye (şu) dört kelime yazması emrolunur. Onun işi, rızkı, eceli, said veya şakî olduğunu yaz, denilir.(İbni Mesud demiştir ki; Abdullah hayatı yed’i kudretinde olan ALLAH’a yemin ederim ki, Melek bunları yazdıktan sonra) ona ruh üflenir. (Cenin canlanır)

İmdi sizden bir kişi (bu fıtratı icabı) iyi iş işler de hatta kendisiyle Cennet arasında yanlız bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada (melegin ana karnında yazdığı) yazı gelir; o kişiyi önler. Bu defa o, Cehennemliklerin işini işlemeğe başlar (da cehenneme girer).

Sizden bir kişi de (fena) iş işler. Hatta kendisiyle cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada (Meleğin yazdığı) kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi ehli cennetin işini işler, (cennete girer.) (BUHARİ-Tecrid 1324)

İmran bin Husayn radıyallahu anh’ten rivayete göre, şöyle demiştir:

Bir kere Resûlü Ekrem’e bir kimse (İmran’ın kendisi) şöyle sordu:

-Ya Rasûlullah, Ehli Cennet, cehennemliklerden (ALLAH’ın kaza ve kaderiyle) bilinir, (ayırt edilir) mi?

Rasûlullah:

– Evet, ayırdedilir!..

-Öyle ise (cennetlik, cehennemlik ezelde belli olduğuna göre) hayır işleyenler ibadet edenler niçin işlemeli?

Rasûlullah buyurdu ki;

-Herkes niçin yaratıldıysa onu işler, kendisi için (ezelde) ne müyesser kılındıysa onu yapar… Buyurdu. (BUHARİ-Tecrid 2062.)

Ebu Hüreyre radıyalllahu anh’ten rivayete göre Nebi (salla’llâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

-Ademoğluna nezri (adağı) tahmin etmediği bir şeyi getirmez. Lâkin ALLAH’ın takdiridir ki; Ademoğlunu sürükler. Ben bir şeyin (verilmesini) oranlarım. Bu takdirimle o şeyi (o malı) cimriden çıkarmak isterim. (BUHARİ-Tecrid 2066)

“Biliniz ki muhakkak ALLAH kişi ile kalbinin arasına hail olur ve her halde siz onun divanında haşrolacaksınız” (Enfal sûresi: 24)

Görüldüğü üzere, evren daha varolduğu anda, sonsuza dek olacak her şey bellidir!..

Kimse ve hiç bir şey kendi yazgısını değiştiremez!..

Herkes kendi kaderini yaşamak zorundadır!.. Ki konumuz olan “ALLAH’ın AHAD” oluşu dahi ister istemez bu olguyu ortaya açık seçik koymaktadır.

«ALLAH» ismiyle işaret edilenin TEK oluşu ve “O”nun dışında hiç bir şeyin varolmayışının anlaşılamaması, «KADER» konusunda sayısız tartışmalara yolaçmıştır…

Oysa, «KADER» konusundaki bu gerçeği, Hazreti MUHAMMED Aleyhisselâm tebliğ ettiği âyetler ve kendi beyânlarıyla açık seçik, pek çok defa, kesinkes vurgulamıştır…

İnsanın başına gelen her şeyin istisnasız «KADER» hükmünden ileri geldiğini vurgulayan pek çok İslam âleminden biri de İmam Gazalî’dir ki; “İhyau Ulûm’id Din” isimli kitabının 2. kitab 2. bâbında, “hakikat ve şeriât” başlığı altında şöyle der:

«Çünkü biz, bütün fenalıklar, isyan, zina ve hatta küfür ALLAHû Teâlâ’nın kazası, iradesi ve dilemesiyledir; ve bütün bunlar haddı zâtında hakdır, deriz.»