İSTENMESİ ZORUNLU SIRAT

İSTENMESİ ZORUNLU SIRAT
“Sırat’elleziyne en’amte aleyhim; gayrıl mağdubi aleyhim ve laddaalliyn”

“O yola ki senin in’âmını hâvidir, bağışladın onlara; gazablandıklarının ve sapmışların yoluna değil!..”

“İn’âm” yani nimetleri hâvi “sırat” neleri ihtiva eder:

“Bunda dikkat çeken üç nokta mevcuttur:

Evvela, bizzat yol ve sırat en önemli nimet olan azâmetli bir nimettir…

Sâniyen, in’amı sırat, çok önemli bir yardım olarak anlaşılır…

Sâlisen, onlara izâfe kılınan bu sırat, kendi vazıları olmayıp; vazı ve in’amı ilâhi olduğu ve onların sıratı olması mazhariyet ve sülukları itibariyle bulunduğu, anlaşılır…” (c:1;s:130)

Esasen, “Rahman”ın “rahmet”i sonucu oluşan bu “in’am olan yol”, elbette ki kişiyi, Rabbine kulluğunun bilincine kavuşturacaktır; ki bundan da daha büyük mutluluk olamaz!

Allah’ın bu genel “in’âm”ı dışında bir de özel “İn’âm”ı vardır… Buna erenler kimlerdir…

Bunlar gene Kur’ân açıklamasına göre, derece derece “sâlihler, şehidler, veliler ve nebilerdir”… Bu nimetler ile derece derece Allah’a yakîn ve kurbet eylemişlerdir. Ki, “İHDA”yı “yakîne ve kurbete götüren yol” anlamında da anlayabiliriz.

İçlerinde olunmaması uyarılan “mağdubın” ve “daâliyn” kimlerdir…

“Mağdubin”, “gazaba uğramışlar” anlamına kullanılmıştır…

“Zulmedenin fiîlinin neticesini oluşturma düşüncesi”, “gazap” olarak tanımlanır…

En büyük zulüm de, kişinin, “nefsine olan zulmüdür”; ki buna “şirk” denir!…

“ŞİRK”, “özellikleri ve sıfatlarıyla sonsuz-SINIRSIZ” ve “Vâhid-ül AHAD” olup “ALLAH İsmiyle İşaret Edilen’in yanı sıra bir tanrı kabullenme, anlamını meydana getirecek şekilde, gerçeği örten fikir ve kabulleniştir!.

Ki bu hâl netice itibariyle “gazab”ı doğurur…

Bu durumda “mağdubin” diye işaret edilenlerin “şirk” ehli olan “müşrik”ler yani “tanrı kavramına inananlar” olduğu mânâsı anlaşılır…

“Daâlliyn”e gelince…

“Dalâl ve dalâlet” doğru olan yoldan hataen veya kasden “sapmak”tır…

Yani, doğru yol üzere iken, hata yapmak suretiyle veya kastı mahsusa ile, yürüdüğü istikametten başka bir yöne yönelmektir “dalâl”…

Şayet bir kişi gerçeği bulmuşken, o gerçek üzere iken, gerçekten ayrılmasına yolaçan fikri kabullenir ve o görüşe yönelirse, buna “dalâlete sapma” denir..

Doğrusu Allah indindedir elbet; ancak, bizim anladığımız kadarıyla, âyette geçen “MAĞDUBÎN” denilenler, “şirk” yollu, baştan beri “tanrı kavramını kabul edenler”dir ki bunun da din terminolojisinde karşılığı “müşrikler”dir…

“DAÂLLİYN” ise, “ehli kitap” denilen; kendilerine işin doğrusu bildirilmiş, ALLAH indindeki tek DİN’den yani İSLÂM’dan, yani Hazreti Musa veya Hazreti İsa öğretisinden “SAPANLAR”dır!..

Evet, “FÂTİHA” Sûresinin derinliklerine olan müşahedemizden şimdilik anlatabileceklerimiz bu kadar…