İLTİCA

İLTİCA

Ya Rabbel Âlemiyn!

“Mescid” ve “câmi”ler, “tapınak”lara dönüştürülmüş; ”ALLAH” adıyla tanıttığın Azîz ve Subhan varlığın ise “tanrı” olarak algılanır olmuş!..

Göktürk’lerin “göktanrı”lı din anlayışı, “müslümanlık” olarak hemen hemen bütün insanlığa yayılmış!.. Hani neredeyse ayaksesleri işitilecek tanrılarının… Son umut ise, Hz. İsa’nın “Muhammedî Hakikat”ın seslenişini tasdiki!.. Zirâ, mecâzlar hakikat sanılmış; Hakikat, mecazlarda aranır olmuş!..

Kin, nefret, şiddet, intikam, gadap; kan, barut, gözyaşı günden güne sarmada dünyayı… Gafletin doğal sonucu, Celâl’in kuşatmada gitgide insanlığı…

İslâm’ın temel esasları, hakikatlarını yitirmiş insanların indinde; şekil ve kabuktan ibaret kalmış!.. Sanki, ilim kaldırılmış yeryüzünden, Deccal öncesi son günlerini yaşıyor, Dünya!..

“Namaz”ın, mü’minin “mi’râc”ı oluşu dillerde dolaşan bir hikâye hâline gelmiş…

“Ey İMAN EDENLER, İMAN EDİN sırrıyla a!”

âyetindeki uyarın sanki Kur’ân ‘dan silinmiş; “mi’râc ‘ın namaz olmasının” anlamı üzerinde hiç durulmaz olmuş!… Anlatılanlar yalnızca, elin-ayağın, kolun-bacağın nerede-nasıl durması gerektiği; ya da neyin nasıl giyileceği!.. Hiç sözedilmemekte, beynin neleri,nasıl düşünmesi gereğinden!.

“Hac”, çoğunluğa göre, taştan dört duvarı ziyaretle, Arafat tepesi civarında toplanıp tapınma; “Arabı zengin etme” faaliyeti!… Medine ziyareti ise, sanki, ölmüş bir büyükelçinin kabrini ziyaret!.. Ya, “hac” dönüşü için konulmuş asılsız, Kur’ân ‘a göre hiç geçerliliği olmayan kurallar!… “Terazi tutmamak”, “saçının kılını göstermemek”; neredeyse diri diri tabuta sokacaklar hac dönüşü insanları!..

“Oruç” mânâsını yitirmiş; sağlık ve zayıflama kürlerine dönüşmüş; yalnızca bedensel bir sorunla sınırlı kalıp; “Samediyyet” nurlarının bizlerde açığa çıkışı sırrı hiç hatırlanmaz olmuş!..

“Zekât”ın anlamı değişmiş, hikmeti örtülmüş; vergi sanılmış; gerekçesi açıklanmadığı için, insanlar zekâtı, devletten vergi kaçırma uyanıklığı(!) kabul ederek, bir yana atmışlar… Başkalarının hakkını, hakkıyla ödememenin gelecekte kendilerini nasıl bir faturayla karşılaştıracağını düşünemez olmuşlar!.

İlim ve irfanı kaldırmaya başladığın için yeryüzünden, Din, ruhsuz bir ceset olarak; “toplumsal düzen için gelmiş bir nizâm-ı ilâhi” diye pazarlanmaya başlanmış… Mecâzı, Hakikat sanan, Gavs(!), Kutup(!) ve Mehdî’ler(!) neredeyse her ülkede, her mahalle veya köyde ortaya çıkmış!..

Ya Rabbî, imtihanın pek zorlu!..

Bir yandan açarken Hakikat’ın perdesini; diğer yandan, halkı takarak gâfillerin peşine; görünmez ediyorsun gene Kendi Hakikatini!.. Perdeciyle uğraşıp, perdenin ardındaki sırra ermekten gafil oluyorlar!..

Ya Rabbî…

Birbirimizle uğraşmakla ömrü heder edip, hakikatten gâfil olarak bu dünyadan ayrılmaktan bizi koru!… Bize, sevdiklerinde açığa çıkardığın fiil ve davranışları nasip et!..

Nimetlerinle beslenip, palazlandıktan sonra nankörlerden olmaktan arındır!..

Küfrün ve şükrün, kime ve niye olduğu, hakikatını idrak ettir!..

Hükmüne ve takdirine razı olarak yaşamayı ve bu imanla ölmeyi nasip et!.

Ya Rabbî…

Öğretmesen, bilmezdim!.. İdrâk ettirmesen, kavrayamazdım!.. Kolaylaştırmasan, hazmedemezdim!.

Dilemesen, verdiğin ilmi bu kitaplar aracılığıyla yeryüzündeki kullarınla paylaşamazdım!..

Ne yaptıysam, hüküm ve takdirin kadarıyla, “kul”luğumun sonucudur!…

“Hiç”im ve “Bâki”sin!..

“Takdir ettiğin kadarıyla açıkladım”; diyorsam da, irfan ehli bilir ki, açan Sen’sin!… Ve açışından sonra geçmişte olduğu gibi, bu defa da gene örteceksin!.. Bu arada nasip ettiklerin de paylarını alacak…

“Kul”un olduğumu fark ettirdin, yaşattın; ilmindeki sayı kadar şükretsem de gene şükr de aczimi itiraf ederim… Nankörlerden olmaktan sana sığınırım!…

“Kul”luk görevimin başarısının, senin hüküm ve takdirin ile oluşunun idrak ve huzur içinde ölümü tattır ve sâlih “kul”larına ilhak eyle!..

Yeryüzünde yaşayan, ardımda kalanlara da selâmet ihsan eyle; tezkiyeyi nasip et!.

Allahu ekber!… Bismillah!…

Ahmed Hulûsi
LONDRA