“ALLAH”IN TECELLİSİ YOKTUR

“ALLAH”IN TECELLİSİ YOKTUR

Gelelim, gene çok önemli olan bir başka noktaya…

Düşünebildiğimiz ve düşünemediğimiz her noktada, tüm özellikleri ile sadece kendisi varolduğuna göre…

TECELLÎSİ DE OLMAZ!..

«Tecellî», görünme, belirme, açığa çıkma gibi anlamlarda kullanılır… Oysa, bütün bu ifadelerden anlaşılan iki ayrı varlıktır…

Halbuki biliyoruz ki, var olan “TEK’tir ve olup biten her şey O “TEK”te olup bitmektedir!..

Bu durumda “O”nun «tecellî»sinden söz edebilir mi?..

«Tecellî» kelimesi, ifade yetersizliğinden dolayı kullanılmakta olan bir kelimedir. Hakikî mânâda karşılığı sözkonusu değildir!..

Zira, gerçekten bir tecellînin varolabilmesi için, önce bir merkez, bir öz, bir cevher olması ve buradan da «tecellî mahalline» uzanan ya da yansıyan mânâlar olması icabeder!.. Meselâ, Güneşin merkezinden uzaya yayılan ışınlar gibi!.

Yani, “ALLAH”ın da bir merkezi olmalı ki, oradan «tecellî» eden mânâlar kabul edilebilsin!.. Bu muhaldir!..

“ALLAH”ın bir merkezi, lokalize olduğu bir yeri mevcut değildir ki, oradan herhangi bir yere tecellisinden sözedilebilsin… Tecellî için, bir çıkış merkezi gereklidir… Çıkış noktası olmadığı zaman ise «tecellî» kelimesi anlamını yitirir!..

Geçmişte çeşitli zâtlar tarafından «tecellî» kelimesi kullanılmıştır… Bizim de 1967 senesinde çıkan bir kitabımızın adı «TECELLÎYÂT»tır… Velâkin bu kelime, çaresizlikten kullanılmıştır; gerçekten karşılığı var olduğu için değil!.. Ayrıca, bu konuyu kavramağa istidat ve kabiliyeti olanları öz anlama yaklaştırabilmek için gene böyle yardımcı kelimelere gerek duyulur..

Evet, bu hususu da böylece vurguladıktan sonra şimdi beraberce araştırmamıza devam edelim…

«ALLAH»a tapınılır mı?..

“ALLAH”a kim tapınacaktır?

Hazreti Muhammed’in, «ALLAH» ile ilgili olarak, bir soruya verdiği cevabı hatırlayalım burada:

«ALLAH var İDİ ve O’nunla beraber hiç bir şey yok İDİ»!…

Bu tanımlamayı duyanlar, Hz. Muhammed’in «İlmin kapısı» olarak nitelendirdiği Hz. Âli’ye koşarak sözcükleri aynen naklediyorlar ve ondan bir açıklama bekliyorlar…

Hz. Âli şu öz cümle ile cevap veriyor:

«El ân kemâ kân!.»

Bu cümleyi şöyle tercüme edebiliriz:

«Hâlâ, o andaki gibidir!.»

Bu demektir ki, o anda öyle idi, o andan bu ana kadar geçen zamanda hiç bir şeyi değiştirmedi; hâlâ da öyledir!.

Veya konuya biraz daha vukûf sahibi bir kişi olarak, şöyle de bakma imkânına sahip olabiliriz:

«El an» ifadesindeki «el» Arapçadaki anlamıyla «harfi târif»tir… Yani İngilizcedeki «The» kelimesinin karşılığıdır. «rastgele bir şey değil, herkesin bildiği bir şey» anlamında olarak kullanılır…

Meselâ «kitap» dediğinizde, herhangi bir kitap anlaşılır… Ama bu kitap kelimesinin başına «el» ya da «The» kelimesini getirdiğiniz zaman, bu sizin ve karşınızdakinin bildiği, üzerinde mutabık olduğunuz bir kitap anlamına gelir..

İşte buradaki «an» sözcüğünün başına «el» gelmesi, o bilinen mâhut «an» anlamını getirir… Dolayısıyla da yukarıdaki cümleyi şöyle anlayabiliriz:

«İçinde bulunduğumuz an, O «an»dır!.»

Yani, yaşamakta olduğumuz «şu an», “ALLAH”ın var olup, “O”nun dışında hiç bir şeyin var olmadığı «an»ın ta kendisidir!..

Esasen burada kesinlikle bilmemiz zorunlu olan şu husus da vardır…

Zaman kavramı yaratılmış, yani, sonradan olmuş mahlûklar için geçerli olan bir kavramdır..

Yaratılmış olanların başı-sonu, geçmişi, hâli ve geleceği vardır… Oysa “ALLAH” geçmiş ve gelecek zaman kavramlarından münezzehtir..

İş bu sebeple de, “ALLAH” için; geçmişte bu hâldeydi ama şimdi artık o hâlde değildir; asla ve kesinlikle denemez.!.. “ALLAH” dâim bâki hep aynı kemâl üzeredir…

Bu yüzden dahi, “ALLAH” ismiyle işaret edilen için şayet “İDİ” ekiyle bir husus anlatılmaya çalışılmış ise. bunu asla geçmişe mal etmeyip, zaman kavramından beri olarak, dâim baki böyledir diye anlamak zorundayız.

İşte eğer bu hususu kavrayabilirsek, şunu farkederiz:

İçinde bulunduğumuz an, “ALLAH” ismiyle işaret edilenin var olup, kendisiyle beraber hiç bir varlığın olmadığı, o “an”dır… “ALLAH”tan meydana gelmiş hiç bir şey yoktur!..

Peki bunu nasıl ispat ederiz?..

İşte bunun ispatı “İHLÂS” Sûresinde mevcuttur!… Devam edelim, “İHLÂS” Sûresini anladığımız kadarıyla açıklamaya… «ALLAH», “AHAD” olduğuna göre… Kendi varlığı yanısıra ikinci bir varlıktan sözedilemez!.. Ve gene, “O”nun zerrelere ayrılması şeklinde zaman boyutuna girmesi de sözkonusu değildir…

Zira, «AHAD» için, ancak ve ancak tek bir «AN» geçerlidir… Ki buna da «DEHR» kelimesiyle işaret olunur…

«DEHR BENİM!..»

“DEHR”, “AHAD”ın kendi kendine olduğu «AN»ın adıdır…

«ALLAH SAMED’dir»…

«SAMED» kelimesinin anlamında derinlemesine bir araştırma yaparsak, şu mânâlar ile karşılaşırız bilebildiğimiz kadarıyla:

«Hiç boşluğu olmayan, eksiksiz, gediksiz, deliksiz, nüfuz edilemiyen… Bir şey girmez, bir şey çıkmaz!.. Som..» Hani som altın deriz ya; işte öyle… Yani bir diğer ifade ile «sırf»!..

Abdullah İbni Büreyd’den gelen bir rivayete göre;

«Es Samedillezî lâ cevfe leh»…* *(1)

**(1) Bu mânâdan haberi olmayanlar, Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’ân Dili isimli tefsirinin (cilt 9 sayfa 6306 ve 6307) daki açıklamalarına başvurabilirler..

Görüldüğü gibi bütün bu mânâlar esas itibariyle “AHAD” isminin mânâsını bütünleyen, ışıklayan, açıklamalar şeklindedir.

Hiç boşluğu olmayan, eksiksiz, kusursuz, gediksiz, deliksiz, içine nüfuz edilmesi muhal, sırf, salt, birşey girmesi ya da çıkması sözkonusu olmayan, sınırsız, sonsuz, cüzlere bölünmesi mümkün olmayan, cüzlerden, zerrelerden meydana gelmiş olmayan “TEK” yani “AHAD”!.

Bu ifadelerin târif ettiği «ALLAH»ı anlamaya çalışalım… Yoksa, hayâlimizde yarattığımız TANRI’ya tapmaktan asla kurtulamayız ve şu âyetin târif ettikleri arasına gireriz:

«ALLAH’ı hakkıyla idrâka çalışmadılar!..» (6-91)

Bu mânâ ile birlikte…

“SAMED”, ayrıca, ihtiyaç mefhumundan beridir, anlamına dahi gelir…

Yani, “ALLAH” her türlü ihtiyaç kavramından beridir.

Esasen zaten, kendisinin dışında mevcut olan bir şey yoktur ki, O’nun herhangi bir şeye muhtaç olabileceği düşünülsün…

Burayı anlayabildiysek bu defa şu suallerin cevabını araştıralım…

«AHAD» olan, Hazreti MUHAMMED’İN açıkladığı “ALLAH” nereden gelmiştir?..

«AHAD» olan, Hazreti MUHAMMED’in açıkladığı “ALLAH”ndan bu evren ya da sayısız canlılar nasıl meydana gelmiştir?.. Yani doğurmuş mu?

İşte bu soruların cevabı gene “İHLÂS” Sûresindeki şu vurgulamadadır:

«LEM YELİD ve LEM YULED»