7-Kadiriler CEMAATLER

7-Kadiriler CEMAATLER

KÂDİRİYYE TARÎKATİ

1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Bekr eş-Şibli, 3. Abdurrahman et-Temîmî, 4. Ebû’l-Hasan Ali bin Muhammed el-Kureyşî el-Hünkarî 5. Ebû Saîd el-Mahzûmî, 6. Abdü’l-Kadir Gîlanî.

Sol taraftaki Abdulkâdir-i Geylânî (ks) sağ taraftaki Ahmed er-Rıfaî (ks).

ABDU’L-KÂDİR GÎLÂNÎ
Künyesi Muhyiddin Ebû Muhammed bin Ebi Salih’dir. Gavs-ı A’zam diye şöhret bulmuştur.
Evliyaullahın büyüklerindendir ve Kâdiriyye tarikatinin pîridir. Nesebi İmam Hüseyin bin Ali bin Ebîbekr hazretlerine vâsıl olur.

470 (1077-78) tarihinde İran’ın Gîlan kasabasında dünyaya gelmiştir. Genç yaşında tahsil için Bağdad’a gitmiştir.1

Kadı Ebû Saîd Mahzûmî’den fıkıh, Ebû Bekr bin el-Muzaffer ile diğer meşhur muhaddislerden hadis dinlemiş, bilahare va’z ve tedrise başlamıştır. Hanbelî mezhebine mensuptur.
Sonraları Ebû Zekeriyya et-Tebrîzî’den edebiyat okumuştur. Tahsilini tamamlayıp, bir müddet daha Bağdad’da va’z u nasihatte bulunduktan sonra, halvete çekilip, riyazetle yaşamaya başlamıştır. Bundan sonra seyahate çıkıp, mücahede-i nefse ve sahralarda ikametle zühd ve ibadete koyulmuş, o sıralarda Şeyh Ahmed Debbâs’la sohbet edip, kendisinden ahz-ı tarikat etmiştir.

528 (1134) tarihinde Ebû Sa’d Medresesi’nde ders verirken, aynı zamanda usûl-i fıkıh ve tasavvufa ait bazı kitaplar yazmıştır.

561 (1166) tarihinde Bağdad’da vefat etmiştir.

Abdü’l-Kadir’in telifâtı umumî olarak dinî mevzulara aittir ve ekserisi va’z ve hutbelerden ibarettir:

1. El-Gunye li Talibi Tarîki’l-Hakk: Sülûk ve ahlaka ait bir risaledir. Kahire’de 1288 (1871) tarihinde tab’ edilmiştir.

2. El-Fıkhu’r-Rabbânî: 545-546 (1150-1151) yılları arasında verdiği altmış iki va’zdan ve bir zeyilden ibarettir. Bu kitap da 1302 (1885) tarihinde Kahire’de basılmıştır.

3. Fütûhu’l-Gayb: Oğlu Abdürrezzak’ın topladığı çeşitli mevzular hakkında babası tarafından verilmiş yetmişsekiz va’azı havidir. 1304 (1887) tarihinde basılan “Behcetü’l-Esrar”ın kenarındadır.

4. Hizbü Beşâiri’l-Hayat: Tasavvufî evraddan ibarettir. İskenderiye’de 1304 (1887)’de basılmıştır.

5. Cilau’l-Hâtır min Kelami’ş-Şeyh Abdi’l-Kadir: Keşfü’z-Zünûn, c.1, s. 592’de zikredilmiştir.

6. El-Mevâhibu’r-Rabbaniyye ve’l-Fütûhu’r-Rabbaniyye fi Meratibi’l-Ahlaki’s-Seniyye ve’l-Makamati’l-İrfaniyye: Ravza-tü’l-Cennat, s. 441’de zikredilmiştir.

7. Yevakîtü’l-Hikem: Keşfü’z-Zünûn, c. 2, s. 2053’de zikredilmiştir.

8. El-Füyûzatü’r-Rabbaniyye fi’l-Evradi’l-Kadiriyye: Bu eser de 1303 (1886) tarihinde Kahire’de basılmıştır.

9. Behcetü’l-Esrâr ve diğer terceme-i hal eserlerinde mevcut olan mev’izalarından ibarettir.

Eserlerindeki mev’izaların umumî mevzuları şudur.

Müridin bir müddet çile devresini geçirerek, dünyadan tamamiyle el çekmesi ve bundan sonra tekrar dünyaya dönüp, ondan haz ve nasibini alarak, başkalarını irşad etmesi.2
Kadiriyye tarikatinin şubeleri: Esediyye, Ekberiyye, Mukaddesiyye, Garibiyye, Eşrefiyye, Rûmiyye, Yâfiyye, Hamadiyye, Hilâliyye, Hindiyye’dir.3

_______________________________

1_ Nefehatın beyanına göre, Abdü’l-Kadir Gîlanî, ilim tahsil etmek için Bağdad’a gitmek istediğini anesine söylemiş, kadın oğlunun bu teşebbüsüne memnuniyetle rıza gösterdiği gibi, kocasından kalan seksen dinarın kırkını, oğlunun hırkası koltuğunun altına dikerek Bağdad’a uğurlamıştır. Abdü’l-Kadir’e annesinin tek nasihati; “Asla yalan söyleme” olmuştur. Kafile Bağdad’a doğru giderken, eşkiyanın hücumuna maruz kalmış. Şakilerden biri Abdü’l-Kadir’e, yanında bir şeyler olup olmadığını sorunca, o da koltuğunun altında kırk dinar dikili olduğunu söylemiş. Şakî, çocuğun bu sözüne ehemmiyet vermemiş, ikinci bir şakinin sorusuna da aynı cevabı veren Abdü’l-Kadir’i reislerinin huzuruna götürmüşler ve orada, hırkasının koltuğundaki kırk dinarı çıkarmışlar.

Eşkiya reisi: “Paranın yerini niçin söyledin?” deyince, Abdü’l-Kadir: “Anneme asla yalan söylemiyeceğim hususunda söz vermiştim” cevabında bulunmuş. O zaman reis, bu küçük çocuğun ahde sadakati karşısında hayretler içersinde kalarak, kötü huyundan vazgeçmiş, efradıyla birlikte, bundan sonra bu gibi hareketlere tevessül etmiyeceklerine yemin etmişler ve aldıkları eşyayı sahiplerinee teslim ederek ayrılmışlar (Lamiî, Nefehat Ter., s. 586).

TOPHANE KADİRİ ASİTANESİ

İstanbul-Tophane’deki Kadiriler yokuşunda bulunan Kadirhane’de, her salı akşamı zikir düzenleniyor. Bu zikir törenlerine yaklaşık 50 kişi katılıyor. Kadiri Tarikatı’nın sembolü olan Sancak-ı Şerif’in önünde oturan tarikat üyeleri, her yıl Miraç Kandili’nden sonraki ikinci salı günü okunan ”Miraciye Hilavet’i”yi dinlerken görünüyorlar.Türk İslam anlayışının en köklü temsilcilerinden olan Kadirilerin bir kolu olan İstanbul Tophane’deki Kadirhane kapılarını Tempo’ya açtı.
Tasavvuf kültürünü tüm dünyaya tanıtmak amacıyla, müsait oldukları taktirde her ülkeden gelen daveti kabul ettiklerini söyleyen Şeyh Misbah Erkmenkul, bu konuda ellerinden geleni yaptıklarını belirtiyor. Biz ise, Tempo olarak, Türkiye’nin AB’ye girişi aşamasında “devran, zikir, ayin” gibi dini ritüellerin, bir “show zenginliği” olarak turizme açılmasını ve uluslar arası bir gösteri niteliği kazanması gerektiğini düşünüyoruzAnadolu müslümanlığıİstanbul’un en eski tarikatlarından Tophane’de Kadiriler Tekkesi’ndeyiz.

Halk arasında “Kadirhane” diye bilinen yer. Firuzağa Camii’nin hemen altında. Aynı yerde 374 yıllık bir geçmişe sahip olan tekkenin son Şeyhi Misbah Erkmenkul (73) tevekkülle gülümseyerek şöyle diyor: “İspanya’dan Japonya’ya kadar dünyanın bir çok ülkesinde davet üzerine 19 kişilik semazen ekibimizle gösteri yaptık.” Dergahın kapısı kendi deyimleriyle “istisnasız” herkese açıkKadirilik, Türkiye’nin en eski, en geleneksel, en yaygın, en prestijli tarikatlarından biri. Çünkü kurulduğundan beri tasavvuf çizgisiyle bağnazlığa ve geri İslam anlayışlarına karşı, hoşgörüyü, insaniliği ve modernleşmeyi temsil eden bir tarikat. Müzikle zikir yapıldığı için Arap kökenli Siyasal İslam anlayışı öteden beri Anadolu ve Türk kökenli bu tür tarikatların hepsine karşı ve hepsini İslam dışı sayıyor. Ancak Anadolu Müslamanlığı bu tarikatları günümüze kadar yaşatıp sürdürmeyi başarmış.

İstanbul-Tophane’deki Kadiri dergahı da artık neredeyse İstanbul folklorunun yaşayan canlı bir örneği sayılabilir.Tempo dergisi olarak Kadirileri dergahta ve zikirde izin alarak görüntüledik. Biz Türkiye’ye Avrupa kapılarının açıldığı bir ortamda tekke ve tarikatları “yaşayan geleneksel kültür” olarak değerlendiriyoruz. Ve bunların “devran, zikir ve ayin” gibi dini ritüellerin, bir “show zenginliği” olarak turizme açılmasını ve uluslar arası bir gösteri niteliği kazanması gerektiğini düşünüyoruz. Tabii bir kesimin tekke ve zaviyeleri hala irticanın merkezi olarak gördüğü bir ortamda “tekkeleri turizme açalım” önerisi çok yönlü tartışmaya açık. Kadiri şeyhi ise bu konuda hiç tutucu görünmüyor.Kadiriler bu çerçevede geleneklerini sınırlı sayıda üyeyle sürdürmeye çalışıyor.

Aralarında bilgisayar mühendisleri, gazeteciler gibi meslekten insanların da bulunduğu bir avuç “gönül erenleri” bin yıllık tasavvuf geleneğini kendi çapında sürdürmeye çalışıyor.Tophane’deki Kadiriler Yokuşu’nda, 1630 yılında kurulmuş olan Kadiri Tekkesi, tasavvuf kültünün önemli bir merkezi olarak varlığını halen sürdürüyor. Kadirhane adı verilen tekkede her salı günü yapılan zikir törenleri 400 yıllık bir geçmişin izlerini bugünlere taşıyor.

Tekkenin kurucusu olan Şeyh İsmail Rumi’nin türbesi de Kadirhane’nin içinde bulunuyor. Bugün tekkenin başında bulunan Kadiri Şeyhi Ahmet Misbah Erkmenkul, yaptığımız görüşmede Kadiriliğin ortaya çıkışı, tekkenin kuruluşu, geçmişten bugüne taşıdıkları tasavvuf kültürünün zenginliklerinin yanında, günümüz Türkiye’sinin içinde bulunduğu sosyal ve siyasal durum hakkındaki bilgi ve düşüncelerini bizlerle paylaştı. Bunu yaparken de ısrarla, tasavvuf geleneğini tüm dünyaya tanıtabilmek için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını, bu anlamda kendilerine gelen tüm davetleri kabul etmeye çalıştıklarını söylüyor. Bu bağlamda dünyanın bir çok ülkesinde de Semah gösterileri düzenlemişler.
Tekkeye girdiğimizde bizi karşılayan ilk şey, büyük bir yangında harabe haline gelmiş caminin sağlam kalan tek duvarında çift taraflı ve Arapça yazılmış “Ali” ismi oluyor. Geniş basamaklardan oluşan ve yukarı doğru meyilli bir yoldan ilerleyerek misafirhanenin önüne geliyoruz. Zikir törenleri, semahhane de denilen cami yanmış durumda olduğu için, misafirhanenin üst katında yapılıyor. Tekkeyle aynı yaşta olan misafirhanenin kapısını çalıyoruz.

Kapıyı açan kişi, Misbah Erkmenkul’un eşi Remziye Hanım. Buyur ediyor bizi. İçerideki “yaşanmışlık kokusu”, gözümüzün değdiği her noktadaki kanıtlarla birleşiyor.”Gören görsün”Odaya girdiğimizde, ilerlemiş yaşına rağmen ayakta karşılıyor Şeyh Mihbah Erkmenkul. Selamlaşıyoruz. Teklif edilmeden çaylarımız geliyor. Söylendiğine göre misafir, olabilen en çabuk şekilde memnun edilmeliymiş bu çatı altında… Çok memnun oluyoruz. Kayıt için teybimizi açmadan sohbet başlıyor. Fotoğraf kadrajına girmemesi için boş çay bardaklarını kaldırmak istediğimizde Erkmenkul, onların yerinde kalmasını istiyor. “Gören görsün” diyor. “Onlar, burada tatlı muhabbetin olduğunun ispatıdır.

“Röportaj sırasında fotoğraflar çekilirken, bir anda ayağa kalkıyor. “Ceketimi giysem daha şık olur.”Kolaylık sağlamak için ceketini tuttuğumuzda, başını çevirip elimizi öpüyor. “Tasavvuf geleneğinde böyledir” diyor. “Yardım edenin eli öpülür.” Söyleyecek sözümüz olmuyor…Tekke’nin ne zaman ve ne şekilde kurulduğunu anlatmaya başlamadan önce, Türkiye’de kendilerinden başka gerçek Kadiri kültürünü devam ettiren başka bir tekkenin olmadığını söylüyor ve ekliyor, “Teamüden devam ettirdiklerini söylüyorlar, ama ben onları tanımıyorum. Burası asitanedir. Yani tarikatın merkezi burasıdır. Asitane demek, tarikatı kuran pirin metfun bulunduğu yerdir.

“Kadiriliğin İstanbul’daki kurucusu Şeyh İsmail Rumi’nin, bu yoldaki hikayesini şöyle anlatıyor: “İsmail Rumi Hazretleri, Kastamonu’nun Tosya kazasındandı. Burada medrese eğitimini yaptıktan sonra Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin manevi daveti üzerine, kalkıp Bağdat’a gidiyor. Bağdat Üniversitesi’nde tahsilini kuvvetlendiriyor. Burada 40 gün kalıyor.41’inci gün Abdülkadir Geylani Hazretleri manevi bir emir veriyor. Bu emirde, İsmail Rumi Hazretleri’nin, İstanbul’un Fatih semtindeki Sofular’a gidip burada 40 gün kalması, kırk birinci gün bugün bulunduğumuz yere gelip tarikatı devam ettirmesi buyuruluyor.Kendisi İstanbul’a gelerek Sofular’daki medresede 40 gün kalıyor. Kırk birinci gün Hızır Aleyhisselamın mübarek işaretleriyle, buraya geliyor. O vakitler burası Hacı Piri adlı zatı muhteremin bostanıymış. Hızır Aleyhisselam aynı şekilde Hacı Piri Hazretleri’ne de görünüyor. Bunun üzerine bugün yanmış durumda olan ve adına semahhane de denilen camide tarikatını kuruyor. O dönemde padişah olan I. Ahmet, tebdil-i kıyafet burayı görmeye geliyor.

Siyasetle uğraşılmadığını görüyor. Bunun üzerine destek olmaya karar veriyor. Tekke bu şekilde kurulmuş oluyor.”“Gizli kapaklı işimiz olmaz”Her salı günü gerçekleştirdikleri zikir törenlerinin kendileri için anlamını sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: “Zikirin bizim için anlamı, Allah’ın adını anmaktır. Allah’ı türlü sıfatlarıyla anmaktır. Biz ayet-i kerimelerde anlatılanları uyguluyoruz. Hiçbir şekilde uydurma bir şey yapmıyoruz. Bunu isteyen herkes gelip görebilir. Bizim herkese kapımız açıktır. Arzu edenler gelsin ve neler yaptığımızı izlesin. Gizli kapaklı hiçbir işimiz olmaz. İstisnasız olarak herkes gelip burada bizlerle konuşabilir. Kapımıza gelen kimseyi geri çevirmeyiz. Buraya gelen herkese köklü kültürümüzü tanıtmak için elimizden geleni yaparız.”Bugüne kadar ne devletten ne de kişilerden hiçbir şey talep etmediklerini söyleyen Misbah Erkmenkul, her zaman, laik Türkiye Cumhuriyeti ile barışık olduklarını, bugün devam eden tasavvuf ve Mevlevi kültüründe kendilerinin önemli katkılarının olduğunu belirtiyor.
Buna göre, devlet yetkililerinden 1953 yılında babası Şeyh İsmail Gavsi’ye gelen talep üzerine o güne kadar unutulmuş olan Mevlevi ayinlerini başlatan Kadiri Tarikatı. Bugün Konya’da her yıl yapılmaya devam edilen ve Türkiye turizmine önemli katkılarda bulunan Şeb-i Aruz etkinliklerinin başlamasında da önemli katkıları olduğunu vurguluyor. Bugüne kadar bir çok ülkede 19 kişilik bir ekiple Mevlevi ayini düzenlediklerini belirten Erkmenkul, tasavvuf kültürünün Türkiye’de önde gelen tarikatlarından Cerrahilerin yeniden faaliyete geçmelerindeki etkilerini de şu şekilde anlatıyor: “Bugünkü Halveti Tarikatı’nın bir şubesi olan Nureddin Cerrahi Dergahı’nın tasavvuf kültür merkezi olmasında da babamın etkisi vardır. O dönem sahaflarda kitapçı olan Muzaffer Ozak Efendi, babamdan ricada bulundu. Bunun üzerine babam Şeyh Fahrettin Efendi’ye vermesi için Muzaffer Bey’e bir pusula yazdı. Pusulada babamın imzasını gören Şeyh Fahrettin Efendi, hemen direktif veriyor. Muzaffer Efendi orada Mihrabı açıyor, yatsı namazını kıldırıyor ve yeniden faaliyet başlıyor.

Bu anlattıklarım 16 Eylül 1956 tarihinde oldu.”Her ne kadar politika konusunda konuşmak istemese de, kendi tanımlamasıyla; bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, 27 Mart 1931 doğumlu, Mehmet Misbah Erkmenkul olarak elbette kendisinin de siyaset üzerine düşünceleri bulunuyor. “İsteseydim” diyerek başlıyor söze, “İsteseydim, 1957 senesinden beri İstanbul milletvekili olarak Meclis’te görev alabilirdim. Siyasi olayların içerisine mümkün olduğu kadar girmemeye çalışıyoruz. Çünkü tasavvuf ehli dediğimiz mürşit-i kamil de denen şeyh efendiler, alim hocalarımız siyaset yapmaz.

Bizim görevimiz toplumu bölmek değil, tam tersine birleştirmektir. Huzuru sağlamaya çalışıyoruz. Siyaset yaptığınız zaman bu huzur sağlama misyonu ortadan kalkıyor. Çünkü taraf oluyorsunuz.”40 yılı aşkın süre devlet memuru olarak Elektrik İdaresi’nde görev yapan Misbah Erkmenkul, hiçbir zaman laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerine ters düşen bir şey yapmadıklarını belirtiyor. Böylesine büyük bir devleti yönetmenin çok zor olduğunu, bu nedenle de, yetkililerin işlerini kolaylaştırmak adına kendileri için itaat düşüncesinin her zaman ön planda olduğunu vurguluyor. Bu görüşlerini destekleyen bir anısı da bizlerle paylaşıyor: “Yeşilköy’deki Dünya Ticaret Merkezi’nin açılış törenine katılmıştım. Zannediyorum 1994 yılıydı.

O vakitler, şimdiki başbakanımız Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanıydı. Ben Elektirik İdaresi’ndeki görevimde kendisini de yetiştirmiştim. O protokolde otururken beni gördü, ‘benim velinimetim buradaymış’ diyerek ayağa kalktı. Bana sarıldı, sonra da kendi koltuğuna oturtmak istedi. Tabi orada bulunan herkes şaşırdı. Tanımayanlar kim olduğumu merak etmişti. Ben de bizi idare edenlere itaat farzdır diyerek oturmayı reddettim. Eksik olmasın, bize biraz iltifatta bulunarak yerine oturdu.Allah onlara kolaylık versin, bir devleti yönetmek çok zor bir iş. Toprak suya, alim ilme, abit ibadete, göz bakmaya, dişi erkeğine doymazmış. Biz de insan olarak topraktan geldiğimize göre hiçbir şeye doymuyoruz. Bu nedenle bu kadar büyük kalabalıkları aynı anda memnun edebilmek çok zor bir iş.

“1166’tan bugüne KadirilikAbdülkadir Geylani tarafından 1166’da Bağdat’ta kurulan Kadirilik’in silsilesi Hz. Ali’ye dayanıyor. İslami kaynaklara göre, Kadirilik, tasavvuf seha, rıza, sabır, işaret, gurbet, seyahat, fakirlik ve suf (yün elbise) giyinmek üzerine kuruludur. Geylani’ye göre bir mürid önce bir çile dönemi yaşayarak yokluğa tamamıyla alışmalı, sonra uzaklaştığı dünyaya yeniden dönerek haz ve nasibini ala ala başkalarını irşad etmeli, aydınlatmalıdır. Ancak dünya ve ahiret nimetlerinin insan ile Allah arasında bir perde olduğu unutulmamalı, mutasavvıf bu nimetleri değil, Allah’ın zatını kendine amaç edinmelidir. Bunun için üç konuya özen gösterilmelidir: Allah’ın emirlerini yapmalı, yasaklarından kaçınmalı ve kadere boyun eğmelidir. Tarikat içi kurallara göre Kadiriliğe geçiş “Mubayaa” adı verilen ve bir takım ritüellere bağlı olarak yapılan bir törenle olabiliyor. Kadirilere göre Mübayaa’nın her harfinin özel bir anlamı vardır. Bu anlamlar, bir bakıma Kadirilik’in esaslarını belirtir. Buna göre: Mim, Allah’ın bâkî, nefsin fânî ve mürşidin kemal sahibi olduğunu bilmektir. Be, Kalbin Allah ile, cesedin ibadet ile, zatın mürşide hizmetle, ayağın İslam’a uymakla beka kazanmasıdır. Elif, mirac ile ruhun saflaşması, her zaman verilen sözü yerine getirme, mürşidin söz ve davranışlarına içten inanmadır. Ye, sebat, bütün hallerde ihlâsın kaynağı bulunduğu intibaını uyandırmaktır. Ayn, himmet yüceliği, başkalarına uymama ve sağlam bir kalbe sahip olmadır. Te, doğruluk, tevekkül, tahakkuk ve tahkik ehli olmaktır. Kadirilik’te zikir açık olarak ve çok defa topluca yapılır. Zikir sırasında oturulabileceği gibi ayakta da durulabilir. Zikir ayakta yapılacaksa halka biçiminde dizilen müridler ellerini birbirlerinin omuzları üzerine koyarak hep bir ağızdan zikre başlarlar. Genellikle “Hu” diyerek yapılan zikir sırasında gözler kapatılır; baş, kelime-i tevhidi temsil edecek biçimde sağa-sola sallanır. Kadirilik, İslam dünyasında en yaygın tarikat olarak biliniyor.

TEMPO DERGİSİN’DEN ALINTIDIR.