7. CÜZ 2. HİZİP


05- MÂİDE SÛRESİ المائدةAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلَىٰ وَجْهِهَا أَوْ يَخَافُوا أَنْ تُرَدَّ أَيْمَانٌ بَعْدَ أَيْمَانِهِمْ ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاسْمَعُوا ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
108-) Zâlike edna en ye`tu Bişşehadeti alâ vechiha ev yehafu en türadde eymanün ba`de eymanihim* vettekullahe vesme`u* vAllâhu lâ yehdil kavmel fasikıyn;
108-) İşte bu, şehâdetlerini onun vechi üzere getirmeleri (Allâh adına yapmaları) için yahut da (yalancı şahitlerin) yeminlerinden sonra, yeminlerinin reddolmasından korkmalarına çözümdür… Allâh`tan korunun ve algılayın! Allâh fâsıklar (bozuk – asılsız inançlılar) topluluğunu hakikate erdirmez!
يَوْمَ يَجْمَعُ اللَّهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَا أُجِبْتُمْ ۖ قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَا ۖ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
109-) Yevme yecme`ullâhur Rusüle feyekulü ma zâ ücibtüm* kalu lâ ilme lena* inneKE ENTE Allamül ğuyub;
109-) Allâh, Rasûlleri cem edeceği süreçte (Onlara sorar): “Size nasıl icabet edildi?”, “Hiçbir bilgimiz yok! Kesinlikle gaybları bilen yalnız sensin” derler.
إِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا ۖ وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ ۖ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنْفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي ۖ وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي ۖ وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِي ۖ وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ
110-) İz kalellahu ya `Iysebne Meryemezkür nı`metiy aleyke ve alâ validetik* iz eyyedtüke Bi ruhıl kudüsi tükellimün Nase fiyl mehdi ve kehla* ve iz allemtükel Kitabe vel Hıkmete vetTevrate vel`İnciyl* ve iz tahlüku minet tıyni kehey`etit tayri Bi izniy fetenfühu fiyha fe tekûnü tayren Bi izniy ve tübriül ekmehe vel ebrasa Bi izniy* ve iz tühricül mevta Bi izniy* ve iz kefeftü beniy israiyle anke iz ci`tehüm Bil beyyinati fekalelleziyne keferu minhüm in hazâ illâ sihrun mubiyn;
110-) Hani Allâh şöyle dedi: “Ey Meryemoğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi an… Hani seni, varlığında açığa çıkan Ruh-ül Kuds kuvvesi ile teyit etmiştim… Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun… Hani sana Kitabı, Hikmeti, Tevrat`ı ve İncil`i talim etmiştim (bunlardaki ilmi, bilincinde açığa çıkarmıştım)… Hani Bi-izni (iznimle) balçıktan kuş şeklinde yaratıyor, onun içinde nefhediyordun da Bi-izni (iznimle) bir kuş oluyordu! Anadan doğma köre ve cüzzamlıya benim iznimle şifa veriyordun… Hani ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun… Hani İsrailoğullarını senden engellemiştim! Hani sen kendilerine delillerle gelmiştin de, onlardan hakikat bilgisini inkâr edenler şöyle demişti: `Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değil!`”
وَإِذْ أَوْحَيْتُ إِلَى الْحَوَارِيِّينَ أَنْ آمِنُوا بِي وَبِرَسُولِي قَالُوا آمَنَّا وَاشْهَدْ بِأَنَّنَا مُسْلِمُونَ
111-) Ve iz evhaytü ilel Havariyyine en aminu Biy ve Bi Rasûliy* kalu amenna veşhed Bi ennena müslimun;
111-) Hani Havarilere, “Bana ve Rasûlüme (“B”nin işareti kapsamıyla) iman edin” diye vahyetmiştim… “İman ettik… Sen şahit ol, biz gerçekten müslimleriz” dediler.
إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَنْ يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ ۖ قَالَ اتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
112-) İz kalel havariyyune ya `Iysebne Meryeme hel yestetıy`u Rabbüke en yünezzile aleyna maideten mines Sema`* kalettekullahe in küntüm mu`miniyn;
112-) Hani Havariyyun: “Ey Meryemoğlu İsa! Senin Rabbinin kudreti yeter mi semâdan bizim üzerimize bir mâide (zâhir anlamıyla, sofra; bâtın anlamıyla, hakikat ve marifete ait ilimler) inzâl etmeye?” dediler… (Demek istedikleri şuydu: Allâh`ın seni yarattığı Esmâ terkibin yani fıtratın, yaratılış programın, böyle bir şey için yeterli midir? Bu soruyu İsa`dan o güne kadar tüm açığa çıkanlar kapsamında değerlendirmek gerekir. A.H.) (İsa da:) “Eğer iman edenlerseniz Allâh`tan korunun” dedi.
قَالُوا نُرِيدُ أَنْ نَأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ أَنْ قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدِينَ
113-) Kalu nüriydü en ne`küle minha ve tatmeinne kulubüna ve na`leme en kad sadaktena ve nekûne aleyha mineş şahidiyn;113-) Dediler ki: “İsteriz ki o sofradan yiyelim (o ilimleri uygulayalım), kalplerimiz mutmain olsun (açıkladıklarına yakîn oluşsun); senin bize (mutlak) hakikati açıkladığını bilelim ve ona şahitlerden olalım.”
قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنْزِلْ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ تَكُونُ لَنَا عِيدًا لِأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِنْكَ ۖ وَارْزُقْنَا وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
114-) Kale `Iysebnü MeryemAllâhumme Rabbena enzil aleyna maideten minesSemai tekûnü lena `ıyden lievvelina ve ahırina ve ayeten minke, verzukna ve ente hayrur razikıyn;
114-) Meryemoğlu İsa: “Allâhım! Rabbimiz… Üzerimize semâdan bir mâide inzâl et bizim için de, hem evvelimiz ve hem âhirimiz için bir bayram ve senden bir delil olsun… Rızıklandır bizi; sen rızıklandıranların en hayırlısısın” dedi.

قَالَ اللَّهُ إِنِّي مُنَزِّلُهَا عَلَيْكُمْ ۖ فَمَنْ يَكْفُرْ بَعْدُ مِنْكُمْ فَإِنِّي أُعَذِّبُهُ عَذَابًا لَا أُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ
115-) KalAllâhu inniy münezzilüha aleyküm* femen yekfür ba`dü minküm feinniy ü`azzibühu azâben lâ ü`azzibühu ehaden minel alemiyn;
115-) Allâh buyurdu ki: “Kesinlikle Ben, onu size inzâl edeceğim… Bundan sonra sizden kim hakikati inkâr ederse, Ben ona öyle azap edeceğim ki, âlemlerden hiçbirine böyle azap vermedim!”
وَإِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنْتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَٰهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ ۚ إِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ ۚ تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ ۚ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
116-) Ve iz kalellahu ya `Iysebne Meryeme eente kulte linNasittehızûniy ve ümmiye ilâheyni min dunillâh* kale sübhaneKE ma yekûnü liy en ekule ma leyse liy Bi hakk* in küntü kultühu fekad alimtehu, ta`lemü ma fiy nefsiy ve lâ a`lemü ma fiy nefsik* inneKE ENTE Allamül ğuyub;
116-) Ve hani Allâh şöyle dedi: “Ey Meryemoğlu İsa!.. İnsanlara, `Allâh dûnunda beni ve annemi iki ilâh edinin` diye sen mi söyledin?”… (İsa) dedi ki: “Subhaneke (tenzih ederim seni)! Benim, Hak olmayanı söylemem nasıl mümkün olur? Eğer onu söylemişsem, (zaten) kesin sen onu bilmişsindir! Sen nefsimde olanı bilirsin, fakat ben senin nefsinde olanı bilmem! Kesin ki gaybların tamamını bilen sensin, sen!”
مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلَّا مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ ۚ وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَا دُمْتُ فِيهِمْ ۖ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ ۚ وَأَنْتَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
117-) Ma kultü lehüm illâ ma emerteniy Bihi enı`büdullahe Rabbiy ve Rabbeküm* ve küntü aleyhim şehiyden ma dümtü fiyhim* felemma teveffeyteniy künte enter Rakıybe aleyhim* ve ente alâ külli şey`in Şehiyd;
117-) “Onlara: `Benim ve sizin Rabbiniz olan Allâh`a kulluk bilincine erin` diye senin bana emrettiğinden başka bir şey söylemedim… Ben aralarında bulunduğum sürece üzerlerine şahit idim… Beni vefat ettirdin! Onlar üzerine Rakıyb sen oldun!.. Sensin her şey üzerine şahit!”
إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ ۖ وَإِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
118-) İn tüazzibhüm feinnehüm ıbaduKE, ve in tağfir lehüm feinneKE entel Aziyzül Hakiym;
118-) “Eğer onları azaplandırırsan, elbette onlar senin kullarındır! Eğer onları bağışlarsan muhakkak ki sensin Aziyz, Hakiym olan, sen!”
قَالَ اللَّهُ هَٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ ۚ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۚ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
119-) Kalellahu hazâ yevmü yenfeus sadikıyne sıdkuhüm* lehüm cennatün tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha ebeda* radıyAllâhu anhüm ve radu anHU, zâlikel fevzül aziym;
119-) Allâh buyurdu: “Bu, sadıklara, tasdiklerinin (hakikati şüphesiz ve tereddütsüz) sonucunun yaşandığı gündür! İçinde ebedî kalıcılar olarak, altlarından nehirler akan cennetler var onlar için”… Allâh onlardan razı olmuştur, onlar da O`ndan razı… İşte budur büyük kurtuluş!
لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ ۚ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
120-) Lillâhi mülküs Semavati vel Ardı va ma fiyhinne, ve HUve alâ külli şey`in Kadiyr;
120-) Semâlar, arz ve onlarda ne varsa hepsinin varlığı Allâh`ındır (Esmâ`sının mânâlarının açığa çıkışıdır)! O, her şeye Kaadir`dir.
06- EN`ÂM SÛRESİ الأنعام Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ۖ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ
1-) Elhamdu Lillâhilleziy halekas Semavati vel Arda ve cealez zulümati venNûr* sümmelleziyne keferu Bi Rabbihim ya`dilun;
1-) Hamd; semâlar ve arz`ı yaratan, karanlıkları (bilgisizlikler) ve Nûr`u (ilmi) oluşturan Allâh`a aittir… Öte yandan, hakikati inkârda ısrar edenler, (varsandıkları dışsal tanrılarını) Rablerine (hakikatlerindeki El Esmâ mertebesine) denk tutarlar (bunun sonucunda da şirk ortaya çıkar)!
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ طِينٍ ثُمَّ قَضَىٰ أَجَلًا ۖ وَأَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ۖ ثُمَّ أَنْتُمْ تَمْتَرُونَ
2-) “HU”velleziy halekaküm min tıynin sümme kada ecela* ve ecelün müsemmen `ındeHU sümme entüm temterun;
2-) “HÛ” ki, sizi tıynden (su ve toprak elementleri) yarattı; sonra bir ecel (bedenle yaşam süreci) hükmetti… Belirlenmiş yaşam süreci O`nun indîndedir… (Bütün bunlardan) sonra hâlâ şüphe ediyorsunuz.
وَهُوَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ ۖ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ
3-) Ve HUvAllâhu fiys Semavati ve fiyl Ard* ya`lemü sirraküm ve cehreküm ve ya`lemü ma teksibun;
3-) “HÛ”dur Allâh, semâlarda ve arzda… Bilir özünüzdekini de, açığa çıkardığınızı da! Bilir (Yaptıklarınızla) neler kazanmakta olduğunuzu da!
وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ
4-) Ve ma te`tiyhim min ayetin min âyâti Rabbihim illâ kânu anha mu`ridıyn;
4-) Onlara Rablerinin işaretlerinden (inzâl olmuş veya açıkta olan) bir delil gelmez ki, ona sırt çevirmesinler!
فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
5-) Fekad kezzebu Bil hakkı lemma caehüm* fesevfe ye`tiyhim enbaü ma kânu Bihi yestehziun;
5-) Şimdi de, kendilerine Hak olarak geleni yalanladılar! Fakat alay etmekte olduklarının (ne olduğunun) haberleri yakında onlara gelecek.
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَارًا وَجَعَلْنَا الْأَنْهَارَ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَأَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ
6-) Elem yerav kem ehlekna min kablihim min karnin mekkennahüm fiyl Ardı ma lem nümekkin leküm ve erselnesSemae aleyhim midrara* ve cealnel enhare tecriy min tahtihim feehleknahüm Bi zünubihim ve enşe`na min ba`dihim karnen ahariyn;6-) Görmediler mi ki, onlardan önce nice nesilleri helâk ettik… (Üstelik) onları, size vermediğimiz bir şekilde, yeryüzünün verimli topraklarına yerleştirmiş; semânın nimetlerini üzerlerine irsâl etmiş ve nehirleri altlarından akar hâle getirmiştik… (Hâl böyle iken) onları suçlarından ötürü helâk ettik! Onlardan sonra başka bir nesil inşa ettik.
وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ
7-) Ve lev nezzelna aleyke Kitaben fiy kırtasin felemesuhu Bi eydiyhim lekalelleziyne keferu in hazâ illâ sıhrun mubiyn;
7-) Biz sana kâğıtta (yazılı) bir bilgi indirmiş olsaydık da, ona elleriyle dokunmuş olsalardı; o hakikat bilgisini inkâr edenler elbette yine de: “Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir” derlerdi.
وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ ۖ وَلَوْ أَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ
8- ) Ve kalu lev lâ ünzile aleyhi melek* ve lev enzelna meleken lekudıyel emru sümme lâ yunzarun;
8- ) “Onun üzerine (göreceğimiz gibi) bir melek indirilmeliydi” dediler… Eğer (öyle) bir melek inzâl etseydik iş bitirilmiş olurdu! Sonra da bir an bile mühlet verilmezdi.
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ
9-) Ve lev cealnahu meleken lecealnahu racülen ve lelebesna aleyhim ma yelbisun;
9-) Eğer O`nu (Rasûlullâh a.s.) bir melek kılsaydık (görebilmeniz için) O`nu gene de bir erkek sûretinde yaratırdık… Onları yine (içine) düşmüş oldukları şüpheye – ikileme düşürürdük (de “Bu bizim gibi bir beşer” derlerdi).
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
10-) Ve lekadistühzie Bi Rusulin min kablike fehaka billeziyne sehıru minhüm ma kânu Bihi yestehziun;
10-) Andolsun ki (Rasûlüm), senden önce de Rasûllerimizle alay edildi! Fakat alay ettikleri şey, onlardan alay edenleri kuşatıverdi!
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
11-) Kul siyru fiyl Ardı sümmenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;
11-) De ki: “Yeryüzünde dolaşın da bakın bakalım, (hakikati) yalanlayanların sonları nasıl oldu.”
قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ قُلْ لِلَّهِ ۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
12-) Kul li men ma fiys Semavati vel Ard* kul Lillâh* ketebe alâ nefsiHİr rahmete, le yecmeanneküm ila yevmil kıyameti lâ raybe fiyh* elleziyne hasiru enfüsehüm fehüm lâ yu`minun;
12-) De ki: “Semâlar ve arzda olanlar (Esmâ ül Hüsnâ`sının işaret ettiği mânâların açığa çıkması için yoktan {birbirlerine GÖRE} var kıldıkları) kimindir?” De ki: “Allâh`ındır!” Rahmeti (Er Rahmân ismi özelliği sonucu âlemleri yaratmayı) nefsi üzerine yazmıştır! Sizi, kendisinde hiç şüphe olmayan kıyamet sürecinde toplayacaktır! Nefslerini hüsrana uğratanlar; işte onlar, iman etmezler!
وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
13-) Ve leHU ma sekene fiyl leyli vennehar* ve HUves Semiy`ul `Aliym;
13-) Gecede ve gündüzde her ne varsa O`nun içindir! “HÛ”; Semi`dir, Aliym`dir.
قُلْ أَغَيْرَ اللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُ ۗ قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ ۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
14-) Kul eğayrAllâhi ettehızü veliyyen Fatıris Semavati vel Ardı ve HUve yut`ımu ve lâ yut`am* kul inniy ümirtü en ekûne evvele men esleme ve lâ tekûnenne minel müşrikiyn;
14-) De ki: “Semâlar ve arzın Fâtır`ı (işlevlerine programlayarak yaratan) ve onların hayatiyetlerinin devamı için gerekenlerle besleyen ama kendisi böyle bir şeye ihtiyaç duymayan Allâh`tan gayrını mı (vehmedip onu) velî edineyim?”… “Ben teslim olanların ilki olmakla hükmolundum” de ve sakın şirk koşanlardan olma!
قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
15-) Kul inniy ehafü in `asaytü Rabbiy azâbe yevmin azıym;
15-) De ki: “Ben Rabbime isyan edersem, kesinlikle, aziym sürecin azabından korkarım!”
مَنْ يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُ ۚ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ
16-) Men yusraf anhu yevmeizin fekad rahımehu, ve zâlikel fevzül mubiyn;
16-) O süreçte kimden (azap) uzaklaştırılırsa, hakikaten Allâh ona rahmet etmiştir! İşte apaçık kurtuluş budur!
وَإِنْ يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ ۖ وَإِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
17-) Ve in yemseskâllahu Bidurrin fela kâşife lehu illâ HU* ve in yemseske Bihayrin feHUve alâ külli şey`in Kadiyr;17-) Allâh sana bir sıkıntı yaşatırsa, onu (hakikatindeki) “HÛ”dan başka açıp kaldıracak yoktur… Sana bir hayır yaşatacak olan da “HÛ”dur ve her şeye Kaadir`dir.
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
18-) Ve HUvel Kahiru fevka ıbadiHİ, ve “HU”vel Hakiymül Habiyr;
18-) “HÛ”dur, kullarının fevkinde (boyutsal derinliğinden açığa çıkarak) Kaahir (varlığında hükümran olan) olan! “HÛ”dur; Hakiym, Habiyr.
قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۚ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنْذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ ۚ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللَّهِ آلِهَةً أُخْرَىٰ ۚ قُلْ لَا أَشْهَدُ ۚ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ
19-) Kul eyyü şey`in ekberu şehâdeten, kulillâhu Şehiydun beyniy ve beyneküm ve uhıye ileyye hazel Kur`anu liünziraküm Bihi ve men belağ* einneküm le teşhedune enne me`Allâhi aliheten uhra* kul lâ eşhed* kul innema HUve İlâhun Vâhid`ün ve inneniy beriyün mimma tüşrikûn;
19-) De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?”… De ki: “Benimle sizin aranızda Allâh şahittir… Bana vahyolan şu Kur`ân ile sizi ve ulaştığı (her) kişiyi uyarırım… Siz gerçekten Allâh yanı sıra başka ilâhlar bulunduğuna şahit misiniz?”… De ki: “Ben (buna) şahitlik edemem”… De ki: “O Ulûhiyet, TEK`tir ve doğrusu ben, sizin ortak koştuğunuz şeylerden berîyim.”
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ ۘ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
20-) Elleziyne ateynahümül Kitabe ya`rifunehu kema ya`rifune ebnaehüm* elleziyne hasiru enfüsehüm fehüm lâ yu`minun;
20-) O kendilerine hakikat bilgisi verdiklerimiz var ya, O`nu (Hz.Rasûlullâh`ı), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar… Nefslerini hüsrana uğratanlar, işte onlar, iman etmezler.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
21-) Ve men azlemü mimmeniftera alAllâhi keziben ev kezzebe Bi âyâtiHİ, innehu lâ yüflihuz zalimun;
21-) Allâh üzerine yalan uydurandan yahut O`nun işaretlerindeki varlığını (Esmâ`sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şu muhakkak ki, zâlimler (şirk koşanlar) kurtuluşa eremez.
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
22-) Ve yevme nahşüruhüm cemiy`an sümme nekulü lilleziyne eşrekû eyne şürekaükümülleziyne küntüm tez`umun;
22-) Onları hep bir arada haşredip, sonra da şirk koşanlara “Nerede var sanıp eş koştuklarınız?” dediğimiz süreçte…

ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ
23-) Sümme lem tekün fitnetühüm illâ en kalu vAllâhi Rabbina ma künna müşrikiyn;
23-) Onların: “Rabbimiz olan Allâh`a yemin olsun ki biz müşriklerden olmadık” demeleri yanı sıra artık fitneleri olamaz!
انْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ ۚ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
24-) Unzur keyfe kezebu alâ enfüsihim ve dalle anhüm ma kânu yefterun;
24-) Kendi benlikleri aleyhine nasıl yalan söylediklerine ve uydurdukları (hayallerinde tanrılaştırdıkları) şeylerin nasıl da onlardan kaybolup gittiğine bir bak.
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ ۖ وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا ۚ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
25-) Ve minhüm men yestemi`u ileyk* ve ce`alna alâ kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fiy azânihim vakra* ve in yerav külle ayetin lâ yu`minu Biha* hatta izâ cauke yücadiluneke yekulülleziyne keferu in hazâ illâ esatıyrul evveliyn;
25-) Onlardan seni duyanlar vardır… Fakat biz, O`nu algılamalarına engel olması için kalplerinin (şuurlarının – anlayışlarının) üstüne perdeler, kulaklarının içine de (anlayışlarına) ağırlık koyduk! Ne kadar delil görseler yine de iman etmezler… Üstelik sana geldiklerinde seninle tartışan o hakikat inkârcıları şöyle derler: “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil!”
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْأَوْنَ عَنْهُ ۖ وَإِنْ يُهْلِكُونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
26-) Ve hüm yenhevne anhü ve yen`evne anhü, ve in yühlikûne illâ enfüsehüm ve ma yeş`urun;
26-) Onlar hem (başkalarını) O`ndan (Hz.Rasûlullâh`tan) engellerler, hem de (kendileri) O`ndan uzaklaşırlar! Sadece kendi nefslerini helâk ediyorlar, ama bunu idrak edemiyorlar!
وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
27-) Velev tera iz vukıfu alennari fekalu ya leytena nureddü ve lâ nükezzibe Bi âyâti Rabbina ve nekûne minel mu`miniyn;27-) Yanma aşamasına geldikleri zaman: “Keşke geri döndürülsek, Rabbimizin delillerini yalanlamasak ve iman edenlerden olsak (Rabbanî özelliklerimizi, Esmâ`dan kaynaklanan kuvvelerimizi değerlendirsek)” dediklerini bir görsen!
بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ ۖ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
28-) Bel beda lehüm ma kânu yuhfune min kablu, ve lev ruddu leadu lima nühu anhü ve innehüm lekâzibun;
28-) Hayır, önceden gizliyor oldukları (kendilerine verilmiş hakikat bilgisi şimdi) kendilerine zâhir oldu! Eğer geri döndürülseler elbette (gene) yasaklandıklarına geri dönerlerdi! Şüphesiz ki onlar yalancılardır!

وَقَالُوا إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ
29-) Ve kalu in hiye illâ hayatüned dünya ve ma nahnü Bi meb`usiyn;
29-) Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başkası yoktur! Yaşamımız devam etmeyecektir!”
وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ قَالَ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ ۚ قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا ۚ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
30-) Velev tera iz vukıfu alâ Rabbihim* kale eleyse hâzâ BilHakk* kalu bela ve Rabbina* kale fezûkul azâbe Bi ma küntüm tekfürun;
30-) Rablerini müşahede sürecinde (hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerini fark ettiklerinde) bir görsen! “İşte, Hak bu değil miymiş!” dedi… “Evet, Rabbimizmiş!” dediler… “Öyle ise, hakikat bilgisini inkâr eden olmanızdan dolayı şimdi tadın azabı!” buyurur.
قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ ۚ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ
31-) Kad hasiralleziyne kezzebu Bi Lıkaillâh* hatta izâ caethümüs saatü bağteten kalu ya hasretena alâ ma ferratna fiyha, ve hüm yahmilune evzarehüm alâ zuhurihim* ela sae ma yezirun;
31-) Allâh`a kavuşmayı (nefslerinin hakikatinin Allâh Esmâ`sı olduğunun farkındalığını yaşayacaklarını) yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğradılar! Nihayet o saat (ölümü tatma süreci) ansızın kendilerine geldiğinde, suçlarının yükünü sırtlanmış olarak şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize, dünyada ihmal ettiğimiz çalışmalar yüzünden düştüğümüz mahrumiyete!”. Dikkat edin, yüklendikleri (vebal) ne kötüdür!
وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ ۖ وَلَلدَّارُ الْآخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
32-) Ve melhayatüd dünya illâ le`ıbun ve lehv* ve leddarul ahıretü hayrun lilleziyne yettekun* efela ta`kılun;
32-) (Esfeli sâfîliyn olan) dünyanızın yaşamı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir! Sonsuz olan gelecek yaşam ortamı korunanlar için elbette daha hayırlıdır… Hâlâ aklınızı değerlendirmeyecek misiniz?
قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ ۖ فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ
33-) Kad na`lemü innehu le yahzünükelleziy yekulune feinnehüm lâ yükezzibuneke ve lakinnez zalimiyne Bi âyâtillâhi yechadun;
33-) Gerçek ki, onların söylediklerinin seni mahzun ettiğini biliyoruz… Gerçek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zâlimler, bile bile Allâh`ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ`sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr ediyorlar!
وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا ۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ
34-) Ve lekad küzzibet Rusulün min kablike fesaberu alâ ma küzzibu ve ûzû hatta etahüm nasruna* ve lâ mübeddile li Kelimatillâh* ve lekad caeke min nebeil murseliyn;
34-) Andolsun ki, senden önce de Rasûller yalanlanmıştı… Yardımımız gelinceye kadar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler… Allâh kelimelerini (vadettiği sözlerini) değiştirecek yoktur… Andolsun ki, irsâl olunanların (Rasûllerin) haberlerinden bir kısmı sana gelmiştir.
وَإِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِآيَةٍ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَىٰ ۚ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ
35-) Ve in kâne kebüre aleyke ı`raduhüm feinisteta`te en tebteğıye nefekan fiyl Ardı ev süllemen fiys Semai fe te`tiyehüm Bi ayetin, ve lev şaAllâhu le cemeahüm alel hüda fela tekûnenne minel cahiliyn;
35-) Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse; haydi kudretin varsa, arza bir delik yahut semâya bir merdiven ara ki onlara oradan bir mucize getir (de iman etsinler)! Eğer Allâh dileseydi elbette onları hakikat üzere toplardı… Öyle ise sakın cahillerden olma!