5506 – PEYGAMBERLİK MÜHRÜ VE MÜTEFERRİK ŞEYLER

PEYGAMBERLİK MÜHRÜ VE MÜTEFERRİK ŞEYLER

5506 – Abdullah İbnu Sercis radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte ekmek ve et yedim ve: “Ey Allah’ın Resulü! Allah seni mağfiret buyursun!” dedim. Bana: “Seni de!” diye karşılıkta bulundu.

Râvi der ki: “(İbnu Sercis’e): “Resûlullah sana istiğfarda mı bulundu?” diye soruldu. O: “Evet, “Seni de!” dedi” diye cevap verdi ve sonra şu ayeti okudu. (Meâlen): “Kendi günahın için de, mü’min erkek ve mü’min kadınlar için de Allah’an af dile…” (Muhammed 19). İbnu Sercis devamla dedi ki:

“Sonra etrafında döndüm, iki omuzu arasında peygamberlik mührünü gördüm. Sol kürek kemiğinin geniş tarafında idi, yumruk gibi ve üzerinde siğiller emsâli benler vardı.”

Müslim, Fezâil 112, (2346).

5507 – Câbir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın peygamberlik mührü, iki omuzu arasında idi. Tıpkı bir güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızı bir yumru (gudde=bez) idi.”

Tirmizi, 42, (3647).

5508 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan daha güzelini hiç görmedim. Sanki güneş mübarek yüzlerinde yürüyor gibiydi. Yürürken Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan daha hızlı yürüyen kimse de görmedim. Sanki yer O’nun ayağı altında dürülüyor gibiydi. Biz O’nunla beraber yürürken kendimizi zorlardık. O ise, aldırmazdı.”

Tirmizi, Menakıb 26, (3650).

5509 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm konuşurken (ağır ağır konuşurdu. Öyle ki) eğer biri çıkıp, kelimeleri saymak istese sayardı. O, sözü sizin gibi peş peşe getirmezdi.”

Buhâri, Menâkıb 23; Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe 19, (2493), Zühd 71; Tirmizi, Menâkıb 20, (3643); Ebu Dâvud, İlm 7, (3654, 3655).

5510 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, söylediği bellensin diye kelamını üç kere tekrar ederdi.”

Tirmizi, Menâkıb 21, (3644).

5511 – Abdullah İbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam, oturup konuştuğu zaman, (vahiy bekleyerek veya mele-i A’la’ya iştiyak duyarak) çok sık nazarını semaya çevirirdi.”

Ebu Dâvud, Edeb 21, (4837).

5512 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “(Annem) Ümmü Süleym, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm için yere bir post serer, O da üzerinde kaylûle (öğle uykusu) kestirirdi. Aleyhissalâtu vesselâm uyanınca annem O’nun terini ve kıllarını toplardı. Bunları bir şişede toplar, sonra onu sürünme maddesine katardı.”

(Râvi devamla der ki): “Hz. Enes radıyallahu anh muhtazar (can çekişme halinde) olunca, kefenine sürülecek hanûta bundan katılmasını vasiyet etti.”

Buhâri, İsti’zan 41; Müslim, Fezail 84, (2331); Nesaî, Zinet 119, (8, 218).

5513 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Medine’de bir panik olmuştu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ebu Talha radıyallahu anh’tan el-Mendûb denen (ağır yürüyüşlü) atını istiâreten aldı ve bindi. Dönüşünde: “Bir şey görmedik. Ancak atı çok hızlı bulduk” buyurdu.”

5514 – Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm insanların en iyisi, en cömerdi ve en şecaatlisi idi. Nitekim bir gece, Medine halkı umumi bir korku yaşamıştı. Halk (korkunun kaynağı olan) sesin geldiği tarafa yöneldi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ise, herkesten önce o cihete gitmiş, haberi tahkik etmiş ve geri dönmüştü, onları yarı yolda karşıladı. Ebu Talha radıyallahu anh’ın çıplak atı üzerinde idi. Boynunda kılıncı asılıydı. Şöyle diyordu:

“Korkulacak bir şey yok, korkulacak bir şey yok.”

Sonra, “Bu atı pek hızlı bulduk” dedi. Halbuki at, ağır yürürdü.”

Buhari, Cihad 46, 82; Müslim, Fezâil 48, (2307); Ebu Dâvud, Edeb 87, (4988); Tirmizi, Cihad 14, (1685).

5515 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm iki iş arasında muhayyer bırakılırsa, mutlaka en kolayını tercih ederdi. Yeter ki bu, günah olmasın. Eğer bir iş günah idiyse, günaha karşı insanın en uzak duranı idi. Aleyhissalâtu vesselâm kendisi için hiç intikam aramadı. Ama Allah’ın bir haramı ihlâl edilince o zaman Allah için intikam alırdı.”

Buhari, Menâkıb 23, Edeb 80, Hudud 10, 42; Müslim, Fezâil 77, (2327); Muvatta, Husnü’l-Hulk 2, (2, 903); Ebu Dâvud, Edeb 5, (4785).

5516 – Câbir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’la birlikte ilk namazı kıldım. Sonra Aleyhissalâtu vesselâm ehline gitti. Onunla ben de çıktım. Onu birkısım çocuklar karşıladı. Derken onların yanaklarını bir bir okşamaya başladı. Benim yanağımı da okşadı. Elinde bir serinlik ve hoş bir koku hissettim. Elini sanki attar havanından çıkarmış gibiydi.”

Müslim, Fezâil 80, (2329).

5517 – İbnu Ebi Evfa radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, zikri çok yapar, lağvı (hoş sözü) de az yapardı, namazı uzatırdı, hutbeyi de kısa yapardı. Dul ve miskinlerle beraber yürümekten ar duymazdı, onların ihtiyaçlarını mutlaka yerine getirirdi.”

Nesai, Cuma 31, (3, 109).

5518 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’la birlikte yürüdüm. Üzerinde kenarı sert, Necrâni bir hırka vardı. Ona bir bedevi arkadan yetişerek hırkadan tutup şiddetle çekti. Boynunun derisine baktığımda, şiddetle çekilen hırkanın kenarının zedeleyip iz bıraktığını gördüm. Bedevi:

“Ey Muhammed! Yanındaki Allah’ın malından bana da verilmesini emret” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm ona yönelik baktı ve güldü. Sonra da bir ihsanda bulunulmasını emretti.”

Buhari, Libas 18, Humus 19, Edeb 68.

5519 – Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sabah namazını kılınca, Medine’nin hizmetçileri ellerinde su bulunan kaplar olduğu halde kendisine gelirlerdi. Aleyhissalâtu vesselâm da hiçbirini ihmal etmeden kaplara elini batırırdı. Bazan sabahları hava soğuk olurdu, Aleyhissalâtu vesselâm yine de elini suya batırırdı.”

Müslim, Fezâil 74, (2324).

5520 – Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir taksimde bulunduğu bir sırada, bir adam gelerek üzerine eğildi. Aleyhissalâtu vesselâm da elindeki hurma dalını adama dürtüp yüzünden yaraladı. Sonra da: “Gel! Kısas yap!” buyurdu. Adam:

“Affettim ey Allah’ın Resûlü!” dedi.”

Ebu Dâvud, Diyât 15, (4536); Nesâi, Kasâme 20, (8, 32)