4316 – RESULULLAH’IN FAZİLET VE MENKIBELERİ

RESULULLAH’IN FAZİLET VE MENKIBELERİ

4316 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah’ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeliyeceğim. O gün Livâu’l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Ademoğlunun Allah’a en kerim olanı da benim. Bunda fahr yok!”

Tirmizi, Menakıb 2, (3614).

4317 – Ubey İbnu Ka’b radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok.”

Tirmizi, Menakıb 3, (3617).

4318 – Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir.

– Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (Acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.

– Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helal değildi.

– Yer bana tahâr, pâk ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.

– Ben, bir aylık mesafede olan duşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.

– Bana şefaat (etme yetkisi) verildi.”

Buhari, Teyemmüm 3, Salat 56, humus 8; Müslim, Mesacid 3, (521); Nesai, Gusl 26, (1, 210-211).

Nesai bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir:

“Ben, cevâmi’u’l-kelim (veciz sözlerle de gönderildim).”

4319 – Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İnsanlara karşı üç şeyle faziletli (üstün) kılındık:

– Saflarımız meleklerin safları düzeninde kılındı.

– Arzın tamamı bize mescid kılındı.

– Toprak bize, su bulamadığımız zaman, tahûr (temiz ve temizleyici) kılındı.”

Müslim, Mesâcid 4, (522).

4320 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum.”

Buhari, Fezâilu’l-Kur’ân 1, İ’tisam 1; Müslim, İman 239, (152).

4321 – Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ademoğlu nesillerinin en temizinden süzüle süzüle gelerek içinde bulunduğum nesilde ortaya çıktım.”

Buhari, Menakıb 23.

4322 – Yine Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misali, şu adamın misali gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve (o eksikliği görüp): “Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?” der. İşte ben bu kerpiçim, ben peygamberlerin sonuncusuyum.”

Buhari, Menakıb 18; Müslim, Fedail 21, (2286).

4323 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Ben kıyamet günü cennetin kapısına gelip açılmasını isterim. Hâzin (kapıcı melek): “Sen kimsin?” diye seslenir. Ben:

“Muhammed’im!” derim. Bunun üzerine:

“Sana açıyorum. Senden önce kimseye açmamakla emrolundum!” diyecek!”

Müslim, İman 333, (197).

4324 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) yatsı namazını kıldı. Sonra namazdan çıkınca elimden tuttu. Bathâ-i Mekke’ye kadar gidip orada beni oturttu. (Yere dairevi) bir hat çizip:

“Hattından dışarı çıkma! Sana bazı kimseler gelecek, sakın onlara bir şey söyleme. Zira onlar seninle konuşacak değiller!” buyurdu. Sonra dilediği yere çekip gitti. Ben çizgimin içinde otururken bana bir grup insan geldi. Esmer rankleriyle sanki Hindûlara benziyorlardı. (Pek uzun olan) saçları, vücutlarını öylesine örtmüştü ki, ne bir avret yerlerini ne de bir elbiselerini görüyordum. Bana kadar geldiler, ancak çizgiyi geçmediler. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gittiği yere) yürüdüler.

Gecenin sonuna doğru Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben otururken yanıma geldi ve çizgiden içeri girdi. Dizime dayanıp yattı. Yatınca (ağzından) soludu. Ben oturuyordum. O da dizime dayanmış vaziyette böyle duruyorduk. Derken, üzerinde beyaz elbiseler olan bir grup adam geldi. Güzelliklerinin derecesini Allah bilebilir. Bana kadar yaklaştılar. Bir kısmı Aleyhissalatu vesselam’ın baş tarafına, bir kısmı da ayakları tarafına oturdular. Sonra aralarında konuşarak:

“Biz şimdiye kadar bu peygambere verilen gibisinin, bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bunun gözleri kapalı, kalbi uyanık. Ona bir misal verin!” (dediler ve şu temsili anlattılar):

“Bir efendi köşk yaptırmış, sonra bir ziyafet verip sofra kurmuş, insanları yiyip içmeye çağırmıştır. İcabet edenler gelip yemeğinden yiyip, suyundan içmiştir. İcabet etmeyenleri de cezalandırmıştır” dediler ve kalktılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da kendine geldi ve:

“Şunların ne dediklerini işittim. Onların kim olduklarını biliyor musun?” dedi. ben: “Allah ve Resûlü bilir!” dedim.

“Onlar meleklerdi!” buyurdu ve ilave etti:

“Onların getirdikleri temsilin manasını anladın mı?”

“Allah ve Resûlü bilir!” dedim. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:

“Rahmen (olan Rabbimiz) cenneti kurdu. Kullarını ona davet etti. Kim davete icabet ederse cennete girer, kim de icabet etmezse onu cezalandırır.”

Tirmizi, Emsal 1, (2865).

4325 – Abdullah İbnu Hişam radıyallahu anh anlatıyor: “Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. O sırada, Aleyhissalatu vesselam, Ömer radıyallahu anh’ın elinden tutmuştu. Hz. Ömer:

“Ey Allah’ın Resûlü! Sen bana, nefsim hariç herşeyden daha sevgilisin!” dedi. Resûlullah hemen şu cevabı verdi:

“Hayır! Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin ederim, ben sana nefsinden de sevgili olmadıkça (imanın eksiktir)!”

Hz. Ömer radıyallahu anh:

“Şimdi, sen bana nefsimden de sevgilisin!” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

“İşte şimdi (kâmil imâna erdin) ey Ömer!” buyurdular.”

Buhari, Fedailu’l-Ashab 6, İsti’zân 27, Eyman 3.

4326 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Muhammed’in nefsi yed-i kudretinde bulunan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki, sizden birine, beni görmeyeceği bir gün gelecek ki, o gün beni beraberlerinde görmek, ona ehlinden ve malından daha makbul olacak.”

Resûlullah’ın bu sözünü, Ashab, kendilerine ölümünü haber veriyor diye yorumladılar. Bunun üzerine, ölümüyle kendisini kaybedince getirmiş olduğu bereketleri müşahede ettikleri müddetçe duyacakları, Aleyhissalatu vesselam’a kavuşma temennisini kasdettiğini bildirdi.”

Müslim, Fezail 142, (2364).

4327 – Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh hazretleri anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü! dendi. Sana peygamberlik ne zaman vacib oldu?

Şöyle cevap verdi:

“Hz. Adem ruhla cesed arasında iken!”

Tirmizi, Menakıb 1, (3613).

4328 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Sizden hiç kimse yoktur ki ona, biri şeytandan diğeri melekten olmak üzere yanından ayrılmayan “karîn” tevkil edilmemiş olsun!”

“Size de mi ey Allah’ın Resûlü!” denildi.

“Bana da!” buyurdular. Ancak, Allah ona karşı bana yardım etti de o müslüman oldu. Artık o bana hayırdan başka bir şey emretmiyor!”

Müslim, Münafıkûn 69, (2814).

4329 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Bana bir mü’min selam verdi mi, kendisine mukabele etmem için Allah ruhumu bedenime iade eder. Ben de mutlaka selama mukabele ederim.”

Ebu Davud, Menasik 100, (2041).

4330 – yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın Medine’ye girdiği gün, şehirdeki her şeyi aydınlık bürüdü, vefat ettiği günde ise her şey karardı. Defin işinden çıktığımız zaman hepimiz kalplerimizi (vahyin inkıtâı sebebiyle) üzüntülü bulduk.”

Tirmizi, Menakıb 3, (3622).

4331 – İbnu Amr İbni’l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (Hz. İbrahim’in duası olan): “Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin” (İbrahim 36) mealindeki ayeti ile, Hz. İsa’nın duası olan: “Eğer onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin ve sen herşeyi hikmetle yaparsın” (Maide 113) mealindeki ayeti tilavet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı: “Allahım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)” ve ağladı. Allah Teâla Hazretleri:

“Ey Cibril, Muhammed’e git! dedi. -Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor!” diye emretti. Cebrail aleyhisselam, O’na gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teâla’ya dönüp Muhammed’in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine Allah Teâla Hazretleri:

“Ey Cebrail! Muhammed’e git ve ona söyle ki: “Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz.”

Müslim, İman 346, (202).