3956 – RESULULLAH’IN VASFETTİĞİ İLAÇLAR

RESULULLAH’IN VASFETTİĞİ İLAÇLAR

3956 – Ebu Sa’idi’l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek: “Kardeşim ishal oldu (ne yapayım?)” diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: “Ona bal (şerbeti) içir!” ferman buyurdu. Adam içirdi. Bilahare aynı şahıs tekrar gelip: “Ben bal (şerbeti) içirdim. Ancak, bu onun ishalini artırmadan başka bir şeye yaramadı” dedi. (Adam bu gidip gelmeleri) üç kere tekrar etti. Sonunda Aleyhissalatu vesselam: “Allah doğru söyledi. Kardeşinin karnı yalan söyledi (hata etti)” buyurdu. Sonra bir kere daha içirdi. Bu sefer kardeşi iyileşti.”

Buhari, Tıbb 4, 24; Müslim, Selam 91, (2217); Tirmizi, Tıbb 31, (2083).

3957 – Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki çörek otunda onun için bir deva bulunmasın.”

Buhari, Tıbb 7; Müslim, Selam 89, (2215); Tirmizi, Tıbb 5, (2042); 22, (2071).

3958 – Sa’d İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim her sabah acve hurmasından yedi tane yerse o gün geceye kadar ona ne zehir ne de sihir zarar verir.”

Buhari, Tıbb 52, 56, Et’ime 43; Müslim, Eşribe 154, (2047); Ebu Davud, Tıbb 12, (3875, 3876).

3959 – Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “(Medine’nin Necd cihetinde yer alan) Aliye acvesinde şifa vardır. O sabahın ilk vaktinde (yenirse) panzehirdir.”

Müslim, Eşribe 156, (2048).

3960 – Said İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Mantar kudret helvası cinsindendir. Suyu göze şifalıdır.”

Buhari, Tıbb 20, Tefsir, Bakara 3; Müslim, Eşribe 157, (2049); Tirmizi, Tıbb 22, (2068).

3961 – Tirmizi’de Ebu Hüreyre radıyallahu anh’tan gelen bir rivayete göre, Halk: “Mantar toprağın çiçek hastalığıdır” demiştir. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle söylediler: “Mantar (Allah’ın Beni İsrail’e in’am ettiği kudret helvası denen) menn’dendir. Suyu göz için şifadır. Acve (denen hurma cinsi) cennettendir ve zehire karşı şifadır.” Ebu Hüreyre ilave eder: “Ben üç veya beş veya yedi mantar aldım, onları sıkıp suyunu bir şişeye koydum. Gözü hasta olan bir cariyeme tatbik ettim. İyileşti.”

Tirmizi, Tıbb 22, (2068, 2069, 2070).

3962 – Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın zevcelerinden birine hizmet eden Selma adında bir kadın anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a bir yara veya bir bere gelecek olsa, bana emrederdi, onun üzerine kına koyardım.”

Tirmizi, Tıbb 13, (2055).

3963 – Esma Bintu Ümeys radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana: “Ne ile (barsaklarını) yumuşatıyorsun?” diye sordu. Ben: “Şübrüm ile!” dedim.

“Hararet de hararet!” buyurdu. Bunun üzerine ben, sonra sena otunu müshil olarak kullandım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bunu öğrenince):

“Eğer ölüme karşı şifa taşıyan bir şey olsaydı bu, mutlaka sena’da olurdu” buyurdu”

Tirmizi, Tıbb 30, (2082).

3964 – Ümmü Kays Bintu Mihsan radıyallahu anha anlatıyor: “Ben küçük bir oğlumla birlikte Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın huzuruna girdim. (O sırada boğazındaki hastalığı sebebiyle çocuğa (i’lâk denen) tedavi uygulamıştım.

“Çocuklarınızın boğaz hastalığını niye i’lak usulüyle (elle sıkarak) tedavi ediyorsunuz? Size şu ûd-u Hindi’yi (Kust-u Hindi) tavsiye ederim. Zira onda yedi türlü şifa vardır. Zatü’l-cenb’in ilacı ondadır. Boğaz hastalığına karşı burna damlatılır. Zatü’l-cenb’e karşı ağızdan verilir.”

Zühri merhum der ki: “(Resulullah) bize (ilacın fayda vereceği) iki şeyi açıkladı, ama beşini açıklamadı.”

Buhari, Tıbb 10, 21, 26; Müslim, Selam 139, (1214); Ebu Davud, Tıbb 13, (3877).

3965 – İbun Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İsmid’i kullanmaya devam edin. Zira o, sürmelerinizin en hayırlısıdır. Görmeyi parlatır, saçı bitirir.” Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sürme çekince önce üç kere sağ gözüne çekerdi, onunla başlar, onunla bitirirdi. Sol gözüne de iki kere çekerdi.”

3966 – Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir sürmedanı vardı. Her gece şu gözüne üç, öbür gözüne de üç kere sürme çekerdi.”

Tirmizi, Libas 23, (1757); Tıbb 9, (2049); Nesai, Zinet 28, (8, 150); İbnu Mace, Tıbb 25, (3497); Ebu Davud, Libas 16, (4061).

3967 – Rafi İbnu Hadic radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Hararet, cehennemden bir kabarmadır. Hararetinizi (soğuk) su ile soğutunuz.”

Buhari, Tıbb 28, Bed’ü’l-halk 10; Müslim, Selam 83, (2212); Tirmizi, Tıbb 25, (2074).

3968 – Tirmizi’nin Sevban radıyallahu anh’tan yaptığı bir rivayet şöyledir: “(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Size humma isabet ederse, humma ateşten bir parça olduğu için, derhal su ile söndürsün. (Şöyle ki:) Akmakta olan bir nehrin içine girsin Akıntıyı karşısına alıp dursun ve sabah namazından sonra ve güneşin doğuşundan önce şu duayı yapsın: “Allah’ın adıyla! Ey Allah’ım, kuluna şifa ver ve Resûlün Hz. Muhammed’in sözünü doğrula!”

Nehre üç gün, üç kere bansın. Üçte şifa bulamazsa, beş, yedi, dokuz (gün)e kadar çıksın. Zira humma Allah’ın izniyle dokuz (gün)ü tecavüz etmez (şifa hasıl olur).”

Tirmizi, Tıbb 33, (2085).

3969 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Cibril aleyhisselam bana, bir ilaç öğretti. Bu bütün hastalıklara devadır. Ayrıca dedi ki: “Ben bu ilacı Levh-i Mahvuz’dan istinsah edip yazdım.” (İlacı şöyle tarif etti:) “Dam üzerinden akmayan yağmur suyundan temiz bir kaba alırsın. Üzerine Fatiha suresini yetmiş kere okursun. Bir o kadar da Ayetü’l-Kürsi’yi, bir o kadar kul eûzü bi-Rabbi’n-Nas’ı, Lâ-ilâhe İllallâhu vahdehu lâ şerike leh. Lehül mülkü ve Lehül hamdü yuhyi ve yümit ve hüve hayyun lâ yemutu bi-yedikel hayr ve hüve ala külli şey’in kadır’i okur. Sonra yedi gün oruç tutar ve her gün bu su ile orucunu açar.”

Rezin ilavesidir. Kaynağı bulunamamıştır. Cami’u’l-Usûl muhakkakki Abdulkâdir el-Arnavud: “Zayıflık veya mevzuluk alameti gözükmektedir” der.

3970 – Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Telbine (denen sütlü çorba) hastanın kalbini dinlendirir, hüznün bir kısmını götürür.”

Buhari, Tıbb 8, Et’ime 24; Müslim, Selam 90, (2216).

3971 – Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, aile halkından birine humma (rahatsızlığı) gelince hamurdan çorba yapılmasını emrederdi ve çorba yapılırdı. Sonra hastalara emrederdi ve onlar da ondan ağır ağır içerlerdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm der di ki:

“Çorba hüzünlü kimsenin kalbini takviye eder, hastanın kalbinden elemi çıkarır, tıpkı birinizin, su ile yüzünden kiri çıkarması gibi.”

Tirmizi, Tıbb 3, (2040).

3972 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Ureyne kabilesinden bir grup insan Medine’ye gelmişti. Burası sıhhatlerine iyi gelmedi, hastalandılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da onları sadaka develerinin bulunduğu yere gönderdi ve:

“Sütlerinden ve bevillerinden için!” emir buyurdu. Onlar da içtiler ve iyileştiler.”

Tirmizi, Tıbb 6, (2043).

3973 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Şifa üç şeydedir:

– Bal şerbeti.

– Kan aldırma.

– Ateşle dağlama.

Ancak ümmetimi dağlamaktan menediyorum.”

Bir rivayette: “Balda, hacamat olmada şifa vardır.” denmiştir.”

Buhari, Tıbb 3.

3974 – Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kendisiyle tedavi olduğunuz şeylerin en hayırlısı sa’ut (burun damlası), hacamat (kan aldırma), ledûd (ağızdan damlatma) ve meşiyy (müshil içmedir.)”

Tirmizi, Tıbb 9, (2048, 2049).

3975 – Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, zâtülcenb hastalığının tedavisinde zeytinyağı ve vers’i methederdi.”

Katâde derdi ki: “Zeytinyağı ağzın, hastalık hissedilen tarafından içirilirdi.” Bir rivayette: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize, zâtülcenbten kustu’l-bahri ve zeytinyağı ile tedavi olmamızı emrederdi” denmiştir.

Tirmizi, Tıbb 25, (2079, 2080); İbnu Mace, Tıbb 17, (3467).

3976 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İki şeyde ne çok şifa vardır: Sabır ve süfâ.”

Rezin tahric etmiştir.

3977 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hacamat oldu ve hacamatı yapan doktora ücretini ödedi ve ayrıca burun damlası da kullandı.”

Buhari, Tıbb 9; Müslim, Selam 76, (1202); Ebu Davud, Tıbb 8, (3867); Tirmizi, Tıbb 9, (2048).

3978 – Ümmü’l-Münzir Bintu Kays radıyallahu anha anlatıyor: “Beraberinde Ali radıyallahu anh olduğu halde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm yanıma girdi. Ali bu sırada (geçirdiği bir hastalığın) nekâhet devresinde idi. Evimizde busr (hurma çağlası) salkımları asılı idi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ondan yemeye başladı. Ali de yemek üzere kalktı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Ali’ye yönelerek:

“Ağır ol, ağır ol! Sen daha nekâhet dönemindesin!” dedi ve Ali bırakıncaya kadar tekrarladı.”

Ümmü’l-Münzir, anlatmaya devam ederek: “Ben arpa ve çöğender otundan yemek pişirip getirdim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

“Ey Ali, buyurdular, bundan al, bu sana daha faydalı!”

Ebu Davud, Tıbb 2, (3856); Tirmizi, Tıbb 1, (2038).

3979 – Sehl İbnu Sa’d radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Uhud savaşı sırasında yaralanınca, Hz. Fatıma radıyallahu anha, mübarek yüzlerinden kanı yıkamaya başladılar. Ali de Fatıma radıyallahu anhüma’ya su döküyordu. Fatıma radıyallahu anha suyun kanı gittikçe artırdığını görünce bir parça hasır aldı. Onu yakıp iyice kül haline gelince yaraya bastı. Böylece kan da durdu.”

Buhari, Cihad 80, 85, 163, Vudû 72, Megazi, 24, Nikah 123, Tıbb 27; Müslim, Cihad 101, (1790); Tirmizi, Tıbb 34 (2086); İbnu Mace, Tıbb 15 (3464).

3980 – Vail İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: “Târık İbnu Süveyd el-Cu’fi radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a hamr (alkollüler) ile tedavi hususunda sordu. Aleyhissalatu vesselam onu bundan men etti ve:

“Hayır! O, deva değil, derttir!” buyurdu.”

Müslim, Eşribe 12, (1984); Ebu Davud, Tıbb 11, (3873); Tirmizi, Tıbb 8, (2047).

3981 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zehir ve benzeri her çeşit habis ilaçtan yasakladı.”

Ebu Davud, Tıbb 11, (3870); Tirmizi, Tıbb 7, (2046).

3982 – Abdurrahman İbnu Osman et-Teymi radıyallahu anh anlatıyor: “Bir tabib gelerek Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a ilaç yapımında kurbağayı kullanmaktan sordu. Resûlullah adamı kurbağayı öldürmekten nehyetti.”

Ebu Davud, Tıbb 11, (3871); Nesai, Sayd 36, (7, 210).

3983 – Ebu Keşbe el-Enmâri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm başından ve iki omuzu arasından hacamat olur ve:

“Kim bu kandan akıtırsa, herhangi bir hastalık için, bir başka ilaçla tedavi olmasa da zarar görmez!” buyururdu.”

Ebu Davud, Tıbb 4, (3859); İbnu Mace, Tıbb 21, (3484).

3984 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, boynunun iki tarafındaki damarları ile iki omuzun arasındaki damardan hacamat olurdu.”

Ebu Davud, Tıbb 4, (3860); Tirmizi, Tıbb 12, (2052); İbnu Mace, Tıbb 21, (3483).

3985 – Tirmizi şu ziyadede bulunur: “(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm) ayın onyedisinde, ondokuzunda ve yirmi birinde hacamat olurdu.”

Tirmizi, Tıbb 12, (2052).

3986 – Sahiheyn’de gelen bir rivayette şöyle denir: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hacamat olur, kimseye ücretinde zulmetmezdi.”

Buhari, İcare 18; Müslim, Selam 77, (1577).

3987 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Haccm ne iyi kuldur; (fazla) kanı giderir, beli hafifletir, gözü parlatır.”

İbnu Abbas der ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Miraç gecesinde, meleklerden mürekkeb bir cemaate her uğrayışında: “Hacamat olmaya devam et! Ümmetine de hacamat olmalarını emret!” derlerdi.”

Tirmizi, Tıbb 12, (2054).

3988 – Ebu Bekre radıyallahu anh’tan anlatıldığına göre, bu muhterem sahabi, ailesini salı günü hacamat olmaktan men ederdi. Derdi ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Salı günü kan günüdür. O günde bir saat vardır, kan durmaz.”

Ebu Davud, Tıbb 5, (3862).

3989 – Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Sa’d İbnu Mu’az radıyallahu anh kolundaki (can) damarından isabet aldığı zaman Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onu elindeki uzunca bir demir çubukla bizzat dağladı. Ancak yarası tekrar şişti. Resûlullah da ikinci sefer dağladı.”

Müslim, Selam 75, (2208); Ebu Davud, Tıbb 7, (3866).

3990 – Tirmizi’nin Hz. Enes’ten yaptığı bir rivayette, Enes radıyallahu anh der ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Sa’d İbnu Zürare’yi sivilce sebebiyle dağladı.”

Tirmizi, Tıbb 11, (2051).

3991 – İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizi dağlama yapmaktan nehyetti. Ancak biz, (ona başvurmaya zorlayan) durumlarla karşılaştık. Birçok defalar dağlama yaptık. (Sünnete muhalefetimiz sebebiyle) rahatsızlığımızdan kurtuluş bulamadık.”

Tirmizi, Tıbb 10, (2050); Ebu Davud, Tıbb 7, (3865).