2842 – HUTBE VE HUTBE İLE İLGİLİ HUSUSLAR

HUTBE VE HUTBE İLE İLGİLİ HUSUSLAR

2842 – İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vessalâm) iki hutbe okurdu. Minbere çıkınca otururdu. (Bu esnada müezzin ezan okurdu). Müezzin ezanı bitirince kalkar ve hutbeyi okur, sonra tekrar oturur ve (bu sırada) konuşmazdı. Sonra kalkar (ikinci defa) hutbe okurdu.”

Buharî, Cum’a 30, 27; Müslim, Cum’a 33, (861); Ebu Dâvud, Salât 227, ( 1092) ; Tirmizî, Salât 363, (506) ; Nesâî, Cum’a 33, (3, 109).

2843 – Nesâi’nin rivayetinde: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayakta iki hutbe verir, bunların arasını (kısa) bir oturuşla ayırırdı” denmiştir.

Nesâî, Cum’a (3, 109).

2844 – Müslim ve Nesâî ‘nin Ka ‘b İbnu Ucre (radıyallahu anh) ‘ı yaptıkları bir rivâyete göre Ka’b, Mescide girince Abdurrahmân İbnu Ümmi’l Hakem ‘i oturarak hutbe verir görmüş ve derhal müdahale etmiştir:

“Şu habîse bakın hele! Oturarak hutbe veriyor. Halbuki Cenâb-ı Hakk Kitab-ı Mübîn’inde (meâlen): “Onlar bir ticaret, yahud bir oyun bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar ve seni ayakta bıraktılar” (Cum’a 11) buyurmuştur.”

Müslim, Cum’a 39, (864).; Nesâî, Cum’a 18,(3,102).

2845 – Umâre İbnu Rüveybe (radıyallahu anh) ‘nin anlattığına göre, Bişr İbnu Mervân’ı, minberde ellerini kaldırarak hutbe verirken görmüş ve derhal müdahale etmiştir:

“Allah şu iki kısa elin belasını versin. Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı (hutbe verirken) gördüm, eliyle şundan fazla kaldırmazdı ” dedi ve şehâdet parmağıyla işaret etti.”

Müslim, Cum’a 53, (874); Ebu Dâvud, Salât 230, (1104); Tirmizî, Salât 371, (515); Nesâî, Cum’a 29, (3, 108).

2846 – Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hutbe verdi mi gözleri kızarır, sesi yükselir, öfkesi artardı. Sanki bir orduya “Düşmanınız akşama veya sabaha size baskın yapacak!” diye tehlikeyi haber veren komutan gibi (fevkâlade ciddi bir eda ile):

“Ben size, Kıyamet şu iki parmak kadar yakınlaşmış olduğu bir zaman da peygamber gönderildim ” der ve şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yaklaştırarak gösterir, sözlerine şöyle devam ederdi:

“Emmâ bâd! Bilesiniz, sözlerin en hayırlısı Kitabullah’tır. En güzel yol da Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi de sonradan ihdâs edilenlerdir. Her bid’at dalâlettir.” Ayrıca şunları da söyledi:

“Ben her mü’mine kendi nefsinden daha yakınım. Nitekim, kim bir mal bırakırsa bu ailesi içindir. Kim bir borç veya (bakıma muhtaç) horanta bırakırsa bu bana aittir ve benim üzerimedir.”

Müslim, Cum’a 43, (867); Nesâî, İydeyn 22, (3, 188, 189).

2847 – İbnu Mes ‘ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) teşehhüd okuyunca şu mealde zikirde, duada bulunurdu: “Hamd Allah’adır, O’na sığınır, O’ndan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden de O’na sığınırız. Allah kime hidâyet verirse onu kimse sapıtamaz, kimi de sapıtırsa onu kimse hidayete götüremez. Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Resûlüdür. O’nu hak ile, Kıyametten önce müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdi. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de o ikisine isyan ederse, (bilsin ki) sadece kendisine zarar verir, Allah’a hiç bir zarar verermez.”

Ebu Dâvud, Salât 229, (1097, 1098).

Bir rivayette hadîse şu ziyadeyi yaptıktan sonra gerisini aynen rivayet etmiştir: “….Cum’a günü teşehhüd’den sonra…..”

2848 – Câbir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın namazı vasattı, hutbesi de vasattı.”

Müslim, Cum’a 41 (866); Ebu Dâvud, Salât 229, (1101); Nesâî, Cum’a 35, (3, 110).

2849 – Ebu Vâil (radâyallahu anh) anlatıyor:Ammâr bize hitabetmişti. (Konuşmasını) veciz ve beliğ yaptı. Minberden inince:

“Ey Ebu’l- Yakzân beliğ ve veciz konuştun! Keşke biraz daha nefesleseydiniz (uzatsaydını)!” dedik. Bize şu cevabı verdi:

“Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı dinledim, şöyle buyurmuştu:

” Kişinin namazının uzunluğu ve hutbesinin kısalığı onun fıkhının (ilminin) alâmetidir. Öyle ise, hutbeyi kısa tutun, namazı uzun (zira, beyanda sihir var).”

Müslim, Cum’a 47, (869); Ebu Dâvud, Salât 231, (1106).

2850 – Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İçerisinde teşehhüd bulunmayan her hutbe kesik bir el gibidir. ”

Tirmizî, Nikâh 16, (1106) ; Ebu Dâvud, Edeb 22, (4841).

2851 – Ebu Dâvud’un diğer bir rivayetinde: “Allah’a hamd ile başlamayan her kelâm kesiktir” denmiştir.

Ebu Dâvud, Edeb 21, (4840).

2852 – Semure İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Zikr (yani hutbe) sırasında hazır bulunun, imama yakın olun. Zira kişi, uzaklaşmaya devam ede ede, girse bile cennette de geri kalır.”

Ebu Davud, Salât 232, (1108).

2853 – Ebu Rîfâ ‘a el-Adevî (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a geldim. Hutbe veriyordu. Ben :

“Ey Allah’ın Resûlü! Yabancı ve dinini bilmeyen bir kimseyim, sizden dinimin ne olduğunu soruyorum! ” dedim. Bunun üzerine bana yöneldi, hutbesini bırakarak yanıma kadar geldi. Kendisine bir sandalye getirildi. Zannedersem ayakları demirdendi. Üzerine oturdu. Hemen Allah ‘ın kendisine öğrettiklerinden bana öğretmeğe başladı. Sonra tekrar hutbesine dönerek, sonunu tamamladı.”

Müslim, Cum’a 60, (876); Nesâî, Zînet 123, (8,220).

2854 – Hz. Osman (radıyallahu anh) hutbelerine çoğu kere şu husûsu hatırlatarak başlardı: “İşitin, kulak verin. Zira işiterek, kulak verenle işitmeden kulak verenin sevaptan hissesi birdir.”

2855 – Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Cum’a günü, imam hutbe okurken, sen (yanıbaşında konuşan) arkadaşına: “Sus!” desen boş laf etmiş olursun.”

Buharî,Cum’a, 36; Müslim, Cum’a, 11, (851); Muvatta, Cum’a, 6, (1, 103); Ebu, Dâvut. Salât, 235, (1112); Tirmizî, Salât, 368, (512); Nesâî, Cum’a, 22, (3, 103, 104).