28. CÜZ 1. HİZİP


58MÜCÂDELE SÛRESİ المجادلة Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
قَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّتِي تُجَادِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
1-) Kad semi`Allâhu kavlelletiy tücadilüke fiy zevciha ve teştekiy ilAllâh* vAllâhu yesme`u tehavureküma* innAllâhe Semiy`un Basıyr;

1-) Allâh, kocası hakkında seninle mücadele eden ve şikâyetini Allâh`a arz edenin sözünü gerçekten işitmiştir! Allâh, ikinizin çekişmesini işitir… Muhakkak ki Allâh, Semi`dir, Basıyr`dir.

الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَائِهِمْ مَا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ ۖ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
2-) Elleziyne yuzahirune minküm min nisâihim ma hünne ümmehâtihim* in ümmehâtuhüm ilellâiy velednehüm* ve innehüm leyekulune münkeren minelkavli ve zura* ve innAllâhe le`Afuvvun Ğafûr;

2-) Sizden, kadınlarından zihar (karısına anam gibisin diyerek ilişkisini kesenler {müşrik âdeti A.H.}) yapanlar; onların (kocaların) anaları, onlar (karıları) değildirler! Onların anaları sadece onları doğuranlardır! Muhakkak ki onlar çirkin ve aslı olmayan bir laf ediyorlar! Muhakkak ki Allâh Afüvv`dür (sonsuz affedici), Ğafûr`dur.

وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا ۚ ذَٰلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
3-) Velleziyne yuzahirune min nisâihim sümme ye`udune lima kalu fetahriyru rekabetin min kabli en yetemassa* zâliküm tu`azune Bih* vAllâhu Bima ta`melune Habiyr;

3-) Kadınlarından zihar yapıp (zihar ile ayrılmak isteyip) sonra da sözlerinden dönenler (zihar ile boşamaktan vazgeçip evliliklerine dönenler), kadınları ile ilişkiye girmeden önce bir köle azât etmelidirler! İşte size öğütlenen budur… Allâh yaptıklarınızı (yaratanı olarak) Habiyr`dir.

فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا ۖ فَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ۚ ذَٰلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ۚ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ۗ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
4-) Femen lem yecid fesıyamu şehreyni mutetabi`ayni min kabli en yetemassa* femen lem yestetı` feıt`amu sittiyne miskiyna* zâlike litu`minu Billâhi ve RasûliHİ, ve tilke hududullâh* ve lilkafiriyne `azâbün eliym;

4-) Kim (azât edilecek bir köleye imkân) bulamazsa, o takdirde (karısı ile) ilişki kurmalarından önce birbirini izleyen iki (kamerî) ay oruç tutmalıdır! Kim (bu kefaret orucuna) muktedir olamazsa, altmış yoksulu doyurmalıdır… Bu (hükümler), Esmâ`sıyla hakikatiniz olan Allâh`a ve Rasûlüne imanı yaşamanız içindir; bunlar Allâh`ın koyduğu sınırlardır! Hakikat bilgisini inkâr edenler için feci bir azap vardır.

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ وَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۚ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ
5-) İnnelleziyne yuhaddunAllâhe ve RasûleHU kübitu kema kübitelleziyne min kablihim ve kad enzelna âyâtin beyyinat* ve lilkafiriyne `azâbün mühiyn;
5-) Muhakkak ki Allâh ve O`nun Rasûlüne zıtlaşanlar, kendilerinden öncekilerin aşağılandıkları gibi aşağılandılar! Hâlbuki gerçekten apaçık işaretler inzâl ettik… Hakikat bilgisini inkâr edenler için aşağılayıp rezil duruma düşürücü bir azap vardır.
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا ۚ أَحْصَاهُ اللَّهُ وَنَسُوهُ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
6-) Yevme yeb`asühümullâhu cemiy`an feyunebbiuhüm Bima `amilu* ahsahullahu ve nesuHU, vAllâhu `alâ külli şey`in Şehiyd;

6-) Gün gelir, Allâh onların hepsini bâ`s eder (yeni bir özellikle yeni bir boyutta diriltir) de yaptıklarını onlarda haber verir… Allâh, onu (kendilerinden açığa çıkanları) kayda almış, onlar ise onu unutmuşlardır… Allâh her şey üzerine Şehiyd`dir.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ مَا يَكُونُ مِنْ نَجْوَىٰ ثَلَاثَةٍ إِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ إِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَا أَدْنَىٰ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْثَرَ إِلَّا هُوَ مَعَهُمْ أَيْنَ مَا كَانُوا ۖ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
7-) Elem tera ennAllâhe ya`lemu ma fiysSemavati ve ma fiyl`Ardı ma yekûnu min necva selâsetin illâ HUve rabi`uhüm ve lâ hamsetin illâ HUve sadisuhüm ve lâ edna min zâlike ve lâ eksere illâ HUve me`ahüm eyne ma kânu* sümme yunebbiuhüm Bima `amilu yevmelkıyameti, innAllâhe Bikülli şey`in Aliym;
7-) Anlamaz mısın Allâh, semâlarda ne var ve arzda ne varsa bilir! Üç (kişi aralarında) fısıldaşmaya görsün, onlarda dördüncü O`dur… Beş (kişi fısıldaşacak) olsalar, onlarda altıncı O`dur… Bundan daha az da olsalar, daha çok da olsalar; nerede olursa olsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir (Esmâ`sıyla, “yok”ken var kıldığı için – Mâiyet sırrı)! Sonra kıyamet sürecinde yaptıklarını (açığa çıkaran olarak) kendilerinde haber verir! Muhakkak ki Allâh Bi-küllî şey`in (şey`in Esmâ`sıyla hakikati olarak) Bilen`idir.
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ وَيَقُولُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ ۚ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا ۖ فَبِئْسَ الْمَصِيرُ
8- ) Elem tera ilelleziyne nuhû `aninnecva sümme ye`udune lima nuhû `anhu ve yetenacevne Bil`ismi vel `udvani ve ma`sıyetirRasûl* ve izâ caûke hayyevke Bima lem yuhayyike Bihillâhu, ve yekulune fiy enfüsihim levla yu`azzibunAllâhu Bima nekulu, hasbuhüm cehennem* yaslevneha* febi`sel masıyr;

8- ) Görmedin mi şu kimseleri ki, fısıldaşmaktan (ikiyüzlülükten) yasaklandıkları hâlde tekrar yasaklandıkları şeye döndüler. Kötülük, düşmanlık ve Rasûle isyan konusunda fısıldaşıyorlar… (Yahudiler) sana geldiklerinde, Allâh`ın seni selâmlamadığı şeyle selâmlıyorlar; içlerinde ise: “Dediğimiz yanlış olsaydı Allâh bize azap verirdi” derler… Cehennem yeter onlara! Ona maruz kalacaklar… Ne kötü dönüş yeridir o! (Not: Yahudiler, fonetik yakınlık dolayısıyla, ağız – dil çabukluğu da yaparak “es Selâm`u aleyke” yerine “es Samu aleyke” derlerdi ki anlamı “sana ölüm olsun” demektir… Münafıkların bu tür selâmlarına Hz. Rasûlullâh sadece “Aleyküm” der, o bedduayı üzerine almadığını ifade için “VE aleyküm” demezdi! Hz.Rasûlullâh`a bu tür hitap eden Yahudilere, Hz. Ayşe “aleykümüs Sam ve laanekümüllah ve ğadibe aleyküm” yani “ölüm size olsun, Allâh size lânet ve gazap etsin” deyince Hz. Rasûlullâh: “Yâ Ayşe… Allâh gereğinden fazla söyleyeni sevmez” buyurarak; aksiyona, aksiyon ölçüsünü aşan reaksiyondan engelledi.)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
9-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ tenaceytum fela tetenacev Bil`ismi vel`udvani ve ma`sıyetirRasûli ve tenacev BilBirri vetTakva* vettekullahelleziy ileyHİ tuhşerun;

9-) Ey iman edenler… Birbirinizle fısıldaştığınızda kötülük, düşmanlık ve Rasûle isyan konusunda fısıldaşmayın… (Allâh`a) yakınlığı sağlayıcı fiiller ve korunmayı getirici davranışlar hakkında fısıldaşın! O`na haşrolunacağınız Allâh`tan (yaptıklarınızın sonucunu yaşatacağı için yanlış yapmaktan) korunun!

إِنَّمَا النَّجْوَىٰ مِنَ الشَّيْطَانِ لِيَحْزُنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيْسَ بِضَارِّهِمْ شَيْئًا إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
10-) İnnemennecva mineşşeytani liyahzunelleziyne amenû ve leyse Bidârrihim şey`en illâ Biiznillâh* ve `alAllâhi felyetevekkelil mu`minun;

10-) Fısıldaşma (suç olan fiskoslar) şeytandandır (şeytanî fikirler); iman edenleri mahzun etmek için! Allâh izni müstesna, (şeytanî fikirleri) onlarda (iman edenlerde) hiç zarar açığa çıkartamaz! İman edenler Allâh`a tevekkül etsinler.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ ۖ وَإِذَا قِيلَ انْشُزُوا فَانْشُزُوا يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
11-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ kıyle lekum tefessehu fiyl mecalisi fefsehu yefsehıllâhu leküm* ve izâ kıylenşuzu fenşuzu yerfe`ıllahulleziyne amenû minküm, velleziyne ûtül`ılme derecat* vAllâhu Bima ta`melune Habiyr;

11-) Ey iman edenler… Meclislerde size: “Yer açın” denildiğinde, genişletin ki Allâh da size genişlik versin! “Kalkın” denildiğinde de, kalkın ki, Allâh, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri dereceler itibarıyla yükseltsin! Allâh yaptıklarınızı Habiyr`dir. (Habiyr, her şeyi kendi Esmâ özellikleri ile yokken var kıldığı için, onların zaman mekân ötesi bir hâlde durumlarından haberdar olan, anlamında kullanılmaktadır. Allâh bilir. A.H.)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ وَأَطْهَرُ ۚ فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
12-) Ya eyyühelleziyne amenû izâ naceytümurRasûle fekaddimu beyne yedey necvaküm sadekaten, zâlike hayrun leküm ve ather* fein lem tecidu feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym;

12-) Ey iman edenler! Rasûl ile özel (başbaşa) konuştuğunuzda bu özel görüşmenizden önce bir sadaka verin! Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir… Eğer (imkân) bulamazsanız, muhakkak ki Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.

أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ ۚ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
13-) Eeşfaktüm en tukaddimu beyne yedey necvaküm sadekat* feiz lem tef`alu ve tabAllâhu `aleyküm feekıymusSalâte ve atuzZekâte ve etıy`ullahe ve RasûleHU, vAllâhu Habiyrun Bima ta`melun;

13-) (Rasûlullâh ile) özel görüşme öncesi sadakalar vermekten korktunuz… Bu uygulamayı (cimrilikten dolayı) yapmadınız -(ama) Allâh sizin tövbenizi kabul etti- (artık) salâtı ikame edin, zekâtı verin; Allâh`a ve Rasûlüne itaat edin! Allâh yaptıklarınızı Habiyr`dir.

۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
14-) Elem tera ilelleziyne tevellev kavmen ğadıbAllâhu `aleyhim ma hüm minküm ve lâ minhüm ve yahlifune `alelkezibi ve hüm ya`lemun;

14-) Allâh`ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinen şu kimseleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardandırlar; bunu bildikleri hâlde yalan üzerine yemin ederler.

أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا ۖ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
15-) E`addAllâhu lehüm azâben şediyda* innehüm sâe ma kânu ya`melun;

15-) Allâh, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır… Yapmakta oldukları gerçekten ne kötüdür!

اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ فَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ
16-) İttehazû eymanehüm cünneten fesaddu `an sebiylillâhi felehüm azâbun mühiyn;

16-) Yeminlerini kalkan edindiler de Allâh yolundan alıkoydular… Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.

لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
17-) Len tuğniye `anhüm emvaluhüm ve lâ evladuhüm minAllâhi şey`a* ülaike ashabunnar* hüm fiyha halidun;

17-) Onların ne zenginlikleri ne de evlatları Allâh`tan gelecek şeyden kurtarmayacaktır! Onlar ateş ehlidir! Onlar onda sonsuza dek kalırlar.

يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ ۖ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ ۚ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ
18-) Yevme yeb`asühümullâhu cemiy`an feyahlifune lehu kema yahlifune leküm ve yahsebune ennehüm `alâ şey`* elâ innehüm hümülkâzibun;

18-) Gün gelir, Allâh onların hepsini bâ`s eder de; size yemin ettikleri gibi O`na da yemin ederler ve sanırlar ki doğru düşündüler! Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir!

اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنْسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ
19-) İstahveze `aleyhimüşşeytanu feensahüm zikrAllâh* ülaike hızbuşşeytan* elâ inne hızbeşşeytani hümülhasirun;

19-) Şeytan (yalnızca beden olma fikri) onlara yerleşti de, onlara Allâh`ın zikrini (hatırlatılan hakikatlerini, bedeni terk edip Allâh Esmâ`sıyla var olmuş yapılarıyla {şuur} sonsuza dek yaşayacaklarını) unutturdu! İşte onlar Hizbüş Şeytan`dır (şeytanî fikir yandaşları – kendini yalnızca beden sananlar)… Dikkat edin, muhakkak ki Hizbüş Şeytan (kendini yalnızca beden sananlar) hüsrana uğrayanların ta kendileridir!

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ
20-) İnnelleziyne yuhaddunAllâhe ve RasûleHU ülaike fiyl`ezelliyn;

20-) Muhakkak ki Allâh ve Rasûlü ile zıtlaşanlar, işte onlar en zeliller içindedirler!

كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي ۚ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ
21-) KetebAllâhu leağlibenne ENE ve RusulİY* innAllâhe Kaviyyun `Aziyz;

21-) Allâh yazmıştır ki: “Kesinlikle galibim Ben ve Rasûllerim (olarak)!” Muhakkak ki Allâh Kaviyy`dir, Aziyz`dir.

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ ۚ أُولَٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ ۖ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ اللَّهِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
22-) Lâ tecidu kavmen yu`minune Billâhi velyevmil`ahıri yüvaddune men haddAllâhe ve RasûleHU ve lev kânu abâehüm ev ebnâehüm ev ıhvanehüm ev `aşiyretehüm* ülaike ketebe fiy kulubihimül`iymane ve eyyedehüm Biruhın minHU, ve yudhıluhüm cennatin tecriy min tahtihel`enharu halidiyne fiyha* radıyAllâhu `anhüm ve radu `anHU, ülâike hızbullâh* elâ inne hızbAllâhi hümülmüflihun;

22-) Esmâ`sıyla hakikatleri olan Allâh`a ve sonsuz yaşam sürecine iman eden bir topluluğu, Allâh ve Rasûlü ile zıtlaşanlarla sevişir bulamazsın! Bunlar, onların babaları, yahut oğulları, yahut kardeşleri veya aşiretleri olsalar bile! İşte bunlar kalplerinin içine imanı yazdığı (şuurlarında imanı yaşattığı) ve tarafından ruhu olarak teyit ettikleridir! Onları, içinde ebedî kalıcılar olmak üzere, altlarından nehirler akan cennetlere dâhil eder. Allâh onlardan razı olmuş, onlar da Allâh`tan razı olmuş hâlde… İşte bunlar Hizbullâh`tır (Allâh taraftarları)… Dikkat edin, muhakkak ki Hizbullâh kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!

59- HAŞR SÛRESİ الحشر المجادلة Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
1-) Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve ma fiyl`Ard* ve “HU”vel`AziyzülHakiym;

1-) Semâlarda ne var ve arzda ne varsa Allâh`ı tespih (ortaya koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluklarını yerine getirmeleri) içindir! O Aziyz`dir, Hakiym`dir.

هُوَ الَّذِي أَخْرَجَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِأَوَّلِ الْحَشْرِ ۚ مَا ظَنَنْتُمْ أَنْ يَخْرُجُوا ۖ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا ۖ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ ۚ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُمْ بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ
2-) “HU”velleziy ahrecelleziyne keferu min ehlilKitabi min diyarihim lievvelil haşr* ma zanentum en yahrucu ve zannu ennehüm ma ni`atühüm husunuhüm minAllâhi feetahümullâhu min haysü lem yahtesibu ve kazefe fiy kulubihimurru`be yuhribune buyutehüm Bieydiyhim ve eydilmu`miniyne fa`tebiru ya ulil`ebsar;

2-) O, odur ki, Ehl-i Kitap`tan hakikat bilgisini inkâr edenleri, savaş için toplandıklarında (daha savaşmadan) yurtlarından çıkardı… Siz onların (yurtlarından) çıkacaklarını sanmamıştınız… Onlar da kalelerinin (kendilerini) Allâh`tan (gelene) mâni olacağını zannetmişlerdi! Allâh onlara hiç ummadıkları yerden geldi ve kalplerine korku attı! Kendi elleriyle ve iman edenlerin elleriyle evlerini tahrip ediyorlardı! Ey basîret sahipleri ibret alın!

وَلَوْلَا أَنْ كَتَبَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَا ۖ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابُ النَّارِ
3-) Ve levla en ketebAllâhu `aleyhimulcelâe le`azzebehüm fiyddünya* ve lehüm fiyl`ahıreti `azâbunnar;

3-) Eğer Allâh onlar üzerine topluca sürülmeyi yazmasaydı, onları elbette dünyada azaplandırırdı! Sonsuz yaşamda onlara ateşin azabı vardır.

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۖ وَمَنْ يُشَاقِّ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
4-) Zâlike Biennehüm şakkullâhe ve RasûleHU, ve men yuşakkıllâhe feinnAllâhe şediyd`ül `ıkab;

4-) Çünkü onlar, kendilerini kopardılar Allâh`tan ve Rasûlünden! Kim Allâh`a bağını kopartır (hakikati olan Esmâ özelliklerini – ruhunu – şuur varlık olarak sonsuz yaşayacağını inkâr ederse, kendini toprak olacak beden kabul ederse), muhakkak ki Allâh “Şediyd`ül Ikab”dır (azabı çok şiddetlidir)!

مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ
5-) Ma kata`tüm min liynetin ev terektumûha kaimeten `alâ usuliha feBiiznillâhi ve liyuhziyel fasikıyn;

5-) (Savaş isteyenlerin) hurma ağacını kestiniz yahut onu kökleriyle bıraktınız ise, (bu) Allâh`ın izniyledir (Bi-iznillâh) ve bozuk inançlıları rezil – rüsva etmesi içindir.

وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
6-) Ve ma efaAllâhu `alâ RasûliHİ minhüm fema evceftum `aleyhi min haylin ve lâ rikâbin ve lakinnAllâhe yusellitu RusuleHU `alâ men yeşa`* vAllâhu `alâ külli şey`in Kadiyr;

6-) Allâh`ın onlardan Rasûlüne verdiği ganimete gelince, siz onun için ne bir at koşturdunuz ve ne de bir deveye bindiniz! Ne var ki Allâh, Rasûllerini dilediği kimsenin üzerine yönlendirir! Allâh her şey üzerine Kaadir`dir.

مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ ۚ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
7-) Ma efaAllâhu `alâ RasûliHİ min ehlilkura feLillâhi ve lirRasûli ve lizilkurba velyetama velmesakiyni vebnissebiyli, key lâ yekûne duleten beynel`ağniyai minküm* ve ma atâkümurRasûlu fehuzûhu ve ma nehaküm `anhu fentehu* vettekullâh* innAllâhe şediyd`ül `ıkab;

7-) Allâh`ın, fethedilen bölge halkından, Rasûlüne verdiği savaşsız ganimet (fey`), Allâh`a, Rasûle, yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir… (Bu böyle takdir edilmiştir) ki (varlık) sizden (sadece) zenginler arasında elden ele dolaşan bir şey olmasın! Rasûl size ne verdi ise, onu alın (kabul edin); sizi neden engelledi ise, ona son verin! Allâh`tan (yaptıklarınızın sonucunu kesinlikle yaşatacağı içindir ki) korunun… Muhakkak ki Allâh “Şediyd`ül Ikab”dır.

لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
8- ) Lilfukarailmuhaciriynelleziyne uhricu min diyarihim ve emvalihim yebteğune fadlen minAllâhi ve rıdvanen ve yensurunAllâhe ve RasûleHU, ülâike hümussadikun;

8- ) (O fey`) yurtlarından ve mallarından çıkarılmış, Allâh`tan bir lütuf ve rıdvan isteyen; Allâh`a ve O`nun Rasûlüne yardım eden muhacir fukara içindir… İşte onlar sadıkların ta kendileridir!

وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ ۚ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
9-) Velleziyne tebevveüddare vel`iymane min kablihim yuhıbbune men hâcere ileyhim ve lâ yecidûne fiy sudûrihim hâceten mimma ûtû ve yü`sirune `alâ enfüsihim velev kâne Bihim hasâsatun, ve men yuka şuhha nefsihi feülaike hümülmüflihun;

9-) Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine`ye) ve imana yerleşmiş olan kimseler (Ensar), kendilerine hicret edenleri severler. Onlara (muhacirlere) verilenlerde gözleri yoktur, buna ihtiyaç duymazlar! Kendileri ihtiyaç içinde olsalar da, onları kendi nefslerine tercih ederler! Kim nefsinin (bilincinin) cimriliğinden – ihtirasından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!