53-NECM SÛRESİ النجم Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى
31-) Ve Lillâhi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı liyecziyelleziyne esau Bima `amilu ve yecziyelleziyne ahsenu Bil Hüsna;
31-) Semâlarda her ne varsa ve arzda her ne varsa Allâh (Esmâ`sının işaret ettiği özelliklerin açığa çıkması) içindir! (Bu) kötü fiilleri açığa çıkaranlara yaptıklarının sonuçlarını yaşatması, güzel davrananları da en güzeli ile cezalandırması içindir!
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَىٰ
32-) Elleziyne yectenibune kebairel` ismi velfevahışe illel lemem* inne Rabbeke Vasi`ul Mağfireti, HUve a`lemu Bi küm iz enşeeküm minel Ardı ve iz entum ecinnetun fiy butuni ümmehatiküm* fela tüzekkû enfüseküm* HUve a`lemu Bi menitteka;
32-) Onlar ki, büyük suçlardan (şirk, iftira, öldürmek vb. gibi) ve fevahişten (zina vb. gibi) uzak dururlar; beşeriyetin sonucu ufak suçlar dışında… Muhakkak ki Rabbinin mağfireti geniştir! O varlığınızı Esmâ`sıyla oluşturan olarak sizi daha iyi bilir; arzdan (bedeniniz) sizi inşa ettiğinde ve analarınızın karınlarında ceninler hâlindeyken! O hâlde nefslerinizi (benliğinizi) temize çıkarmaya çalışmayın! O, korunanın kim olduğunu (Esmâ`sıyla yaratanı olarak) bilendir!
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّىٰ
33-) Eferaeytelleziy tevella;
33-) Yüz çevirip geri döneni gördün mü?
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ
34-) Ve a`ta kaliylen ve ekda;
34-) Az (bir şey) verip, (sonra vermeyi – infakı kesip) sımsıkı tutanı!
أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ
35-) E`ındehu ılmul ğaybi fehuve yera;
35-) Gaybın ilmi onun indînde de, o mu görüyor?
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَىٰ
36-) Em lem yünebbe` Bima fiy suhufi Musa;
36-) Yoksa Musa`nın sayfalarında olanlar (bilgiler – hükümler) haber verilmedi mi?
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّىٰ
37-) Ve İbrahiymelleziy veffa;
37-) O çok vefalı İbrahim (-in sayfalarında olanlar)?
أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ
38-) Ella teziru vaziretün vizre uhra;
38-) Hiçbir günahkâr bir başkasının günahını yüklenmez!
وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ
39-) Ve en leyse lil İnsani illâ ma se`a;
39-) İnsan için yalnızca çalışmalarının (kendisinden açığa çıkanların) sonucu oluşacaktır!
وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَىٰ
40-) Ve enne sa`yehu sevfe yura;
40-) Onun çalışmasının sonucu da yakında görülecektir!
ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ الْأَوْفَىٰ
41-) Sümme yüczahul cezael evfa;
41-) Sonra ona tastamam (yaptıklarının) sonuçları yaşatılacaktır!
وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ الْمُنْتَهَىٰ
42-) Ve enne ila Rabbikel münteha;
42-) Muhakkak ki gidişin sonu rabbinedir!
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ
43-) Ve ennehu HUve adhake ve ebkâ;
43-) Muhakkak ki “HÛ”dur, güldüren de ağlatan da.
وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا
44-) Ve ennehu HUve emate ve ahyâ;
44-) Muhakkak ki “HÛ”dur, ölümü tattıran da (ilimle) dirilten (bâ`s eden) de!
وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ
45-) Ve ennehu halekaz zevceyniz zekere vel ünsâ;
45-) Muhakkak ki “HÛ”, iki cinsi erkek ve dişi yaratan…
مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ
46-) Min nutfetin izâ tümna;
46-) Sperm olarak atıldığında (Rahime)!
وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَىٰ
47-) Ve enne aleyhin neş`etel uhra;
47-) Muhakkak ki neş`e-i uhrâ (ikinci yaşam) O`nadır!
وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ
48-) Ve ennehu HUve ağnâ ve aknâ;
48-) Muhakkak ki “HÛ”dur, ganî eden de fakir kılan da.
وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَىٰ
49-) Ve ennehu HUve Rabbuş şı`ra;
49-) Muhakkak ki “HÛ”dur, Rabbüş Şi`ra (Sirius yıldızının Rabbi)!
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَىٰ
50-) Ve enneHU ehleke `Adenil ula;
50-) Muhakkak ki “HÛ”dur, önceki Ad`ı helâk eden.
وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَىٰ
51-) Ve Semude fema ebka;
51-) Semud`u da… (Öyle ki) geriye (onlardan kimse) bırakmadı!
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ
52-) Ve kavme Nuhın min kabl* innehüm kânu hüm azleme ve etğa;
52-) Daha önce de Nuh kavmini… Muhakkak ki onlar, evet onlar daha zâlim ve nefsanî yaşamda daha beterdiler.
وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ
53-) Vel mü`tefikete ehva;
53-) Mü`tefikat`ı (helâk olmuş şehirleri; Sodom ve Gomore`yi) yerin dibine batırdı!
فَغَشَّاهَا مَا غَشَّىٰ
54-) Feğaşşâha ma ğaşşâ;
54-) Böylece bürüdü onları, bürüdükleriyle (suçlarının karşılığı olarak)!
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ
55-) Fe Bi eyyi alai Rabbike tetemara;
55-) Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisinden kuşku duyarsın!
هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ
56-) Hazâ neziyrun minen nüzüril ula;
56-) İşte bu da önceki uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır!
أَزِفَتِ الْآزِفَةُ
57-) Ezifetil azifetü;
57-) O yaklaşan (ölüm) yaklaştı!
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ
58-) Leyse leha min dûnillâhi kaşifetün;
58-) Onu Allâh dûnunda (ölüm sıkıntısını) açacak biri yoktur.
أَفَمِنْ هَٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ
59-) Efemin hazel hadiysi ta`cebun;
59-) Şimdi siz bu olayı (ölümle başlayan ölümsüz hayatı) acayip mi buluyorsunuz?
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ
60-) Ve tadhakûne ve lâ tebkûn;
60-) Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz!
وَأَنْتُمْ سَامِدُونَ
61-) Ve entum samidun;
61-) Siz keyfinize bakıp oyalanıyorsunuz!
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا ۩
62-) Fescudu Lillâhi va`budu;
62-) Secde edin (Esmâ`sıyla hakikatınız olan) Allâh`a (indîndeki “yok”luğunuzu fark edin) ve kulluğunuza devam edin. (62. âyet secde âyetidir.)
54- KAMER SÛRESİ القمر Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ
1-) Ikterabetis sa`atu venşakkal Kamer;
1-) Yaklaştı o saat ve Kamer (Ay) yarıldı!
وَإِنْ يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ
2-) Ve in yerav ayeten yu`ridu ve yekulu sıhrun müstemirr;
2-) Eğer bir mucize görseler yüz çevirir ve: “Olağan bir sihirdir” derler!
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ ۚ وَكُلُّ أَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ
3-) Ve kezzebu vettebe`u ehvaehüm ve küllü emrin müstekırr;
3-) Yalanladılar ve hevâlarına (nefslerine hoş gelen şeylere, sonu boş arzularına) tâbi oldular! (Oysa) her hükmün gereği açığa çıkacaktır!
وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنَ الْأَنْبَاءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
4-) Ve lekad caehüm minel enbai ma fiyhi müzdecer;
4-) Andolsun ki onlara içinde vazgeçirici özellik ihtiva eden haberlerden gelmiştir.
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ ۖ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
5-) Hikmetun bâliğatun fema tuğnin nüzür;
5-) Hikmeti bâliğa (amacı tam açıklayan hikmetli anlatım) verilmiştir! Ne var ki uyarmalar (anlayışı kıtlara) fayda vermiyor!
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ ۘ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَىٰ شَيْءٍ نُكُرٍ
6-) Fetevelle anhüm* yevme yed`ud dâ`ı ila şey`in nükür;
6-) O hâlde onlardan yüz çevir! O çağırıcının çok dehşetli, korkunç olaya çağırdığı süreçte…
خُشَّعًا أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌ
7-) Huşşe`an ebsaruhüm yahrucune minel ecdasi keennehüm ceradun münteşir;
7-) Gözleri dehşetten önlerine eğik hâlde, sanki yayılan çekirge sürüsü misali, cedeslerinden (kozalarından) çıkıyorlar.
مُهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ ۖ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
8- ) Muhtı`ıyne ileddâ`i, yekulul kafirune hazâ yevmun `asir;
8- ) Çağırıcıya süratle koşan Hakikat bilgisini inkâr edenler: “Bu şiddetli bir gündür!” derler.
۞ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
9-) Kezzebet kablehüm kavmu Nuhın fekezzebu abdeNA ve kalu mecnunun vezdücir;
9-) Onlardan önce Nuh`un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: “Cinlenmiştir” dediler; (görevinden) engellediler.
فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ
10-) Fede`a Rabbehu enniy mağlubun fentasır;
10-) Nihayet (Nuh da) Rabbine: “Gerçek ki ben mağlup oldum; bana yardım et” diye dua etti.
فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ بِمَاءٍ مُنْهَمِرٍ
11-) Fefetahnâ ebvabes Semai Bimain munhemir;
11-) Biz de kuvvetle dökülen bir su ile semânın kapılarını açtık!
وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
12-) Ve feccernel Arda `uyunen feltekal mâu alâ emrin kad kudir;
12-) Arzı da kaynaklarıyla fışkırttık da takdir edilmiş hükümle sular (birbirine) kavuştu!
وَحَمَلْنَاهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
13-) Ve hamelnahu alâ zâti elvahın ve düsür;
13-) Onu (Nuh`u) tahta ve çivilerle oluşmuş (tekne) ile taşıdık.
تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ
14-) Tecriy Bi a`yuniNA* cezaen limen kâne küfir;
14-) (Tekne) gözetimimizde akıp gidiyordu. Nankörlük edilene (Nuh`a) bir ceza olmak üzere!
وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
15-) Ve lekad teraknâha ayeten fehel min müddekir;
15-) Andolsun ki onu (tekneyi insanlar için) bir işaret olarak (geride) bıraktık! Düşünen yok mu?
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
16-) Fekeyfe kâne azâbiy ve nüzür;
16-) Benim azabım ve uyarmalarım bak nasıl oldu!
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
17-) Ve lekad yessernel Kur`âne lizZikri fehel min müddekir;
17-) Andolsun ki Kurân`ı kolaylaştırdık, hakikatin hatırlanması ve tefekkürü için! Düşünen yok mu?
كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
18-) Kezzebet `Adun fekeyfe kâne azâbiy ve nüzür;
18-) Ad da yalanladı! (Peki) benim azabım ve uyarmalarım nasıl oldu?
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّ
19-) İnna erselna aleyhim riyhan sarsaren fiy yevmi nahsin müstemirr;
19-) Muhakkak ki biz onların üzerine, uğursuz bir gün içinde sürekli helâk edici bir kasırga irsâl ettik.
تَنْزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ
20-) Tenzi`un Nase, keennehüm a`cazu nahlin munka`ır;
20-) İnsanları, sanki sökülmüş hurma kütükleri gibi koparıp atıyordu.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
21-) Fe keyfe kâne azâbiy ve nüzür;
21-) Benim azabım ve uyarmalarım bak nasıl oldu!
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
22-) Ve lekad yessernel Kur`âne lizZikri fehel min müddekir;
22-) Andolsun ki Kurân`ı kolaylaştırdık hakikatin hatırlanması ve tefekkürü için! Düşünen yok mu?
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
23-) Kezzebet Semudu Bin nüzür;
23-) Semud da uyarıcıları yalanladı.
فَقَالُوا أَبَشَرًا مِنَّا وَاحِدًا نَتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
24-) Fe kalu ebeşeran minna vahıden nettebi`uhu, inna izen lefiy dalâlin ve su`ur;
24-) Dediler ki: “Bizden bir beşere mi tâbi olacağız? O takdirde muhakkak ki inancımızdan sapıp ahmaklık içinde kalırız.”
أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
25-) EulkıyezZikru aleyhi min beynina bel huve kezzâbun eşir;
25-) “Zikir (hakikat ilmini hatırlatıcı) aramızdan Ona mı ilka olundu? Bilakis O küstah bir yalancıdır!”
سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
26-) Seya`lemune ğaden menil kezzâbul eşir;
26-) Yarın kimin küstah bir yalancı olduğunu bilecekler!
إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
27-) İnna mursilun nâkati fitneten lehüm fertakıbhüm vastabir;
27-) Muhakkak ki biz, onlara bir sınav objesi olarak dişi deve irsâl ettik… Artık onları gözetle ve sabret.
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ ۖ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ
28-) Ve nebbi`hüm ennel mae kısmetun beynehüm* küllü şirbin muhtedar;
28-) Onlara haber ver ki, su aralarında paylaştırılmıştır… Her kısım sudan, nöbetleşe payını alsın.
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
29-) Fenadev sahıbehüm feteata feakar;
29-) Arkadaşlarına seslenip çağırdılar. Onlar da payını aldı, deveyi de vahşi şekilde boğazladılar!
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
30-) Fekeyfe kâne azâbiy ve nüzür;
30-) Benim azabım ve uyarmalarım bak nasıl oldu!
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
31-) İnna erselna aleyhim sayhaten vahıdeten fekânu keheşiymil muhtazır;
31-) Muhakkak ki biz onların üzerine sayha-i vâhide (bir tek şiddetli titreşimli ses) irsâl ettik de (davarların önüne) konmuş çöp kırıntısı gibi oldular.
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
32-) Ve lekad yessernel Kur`âne lizZikri fehel min müddekir;
32-) Andolsun ki Kurân`ı kolaylaştırdık, hakikatin hatırlanması ve tefekkürü için! Buna göre bir düşünen yok mu?
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
33-) Kezzebet kavmu Lutın Bin nüzür;
33-) Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ ۖ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ
34-) İnna erselna aleyhim hasıben illâ ale Lut*necceynahüm Bi sehar;
34-) Muhakkak ki biz onlara taşlar fırlatan kasırga irsâl ettik… Lût`un ailesi müstesna… Onları seherde kurtardık.
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي مَنْ شَكَرَ
35-) Nı`meten min `ındiNA* kezâlike necziy men şeker;
35-) İndîmizden bir nimet olmak üzere… Şükredeni işte böyle cezalandırırız!
وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
36-) Ve lekad enzerehüm batşetena fetemarev Bin nüzür;
36-) Andolsun ki (Lût) onları şiddetle yakalamamız konusunda uyardı da, onlar uyarıcıları kuşkuyla karşıladılar!
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
37-) Ve lekad raveduhu an dayfihi fetamesna a`yunehüm fezûku azâbiy ve nüzür;
37-) Andolsun ki Onun (Lût`un) konuklarından (şehvetle) zevk almak istediler de bu yüzden (görüşlerini) tam bir körlüğe soktuk! “Şimdi tadın azabımı ve uyarmalarımı!”
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّ
38-) Ve lekad sabbehahüm bükreten azâbun müstekırr;
38-) Andolsun ki yerini bulmuş azap onlara sabahleyin bastırdı.
فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
39-) Fezûku azâbiy ve nüzür;
39-) Şimdi tadın azabımı ve uyarmalarımı!
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
40-) Ve lekad yessernel Kur`âne lizZikri fehel min müddekir;
40-) Andolsun ki Kurân`ı kolaylaştırdık, hakikatin hatırlanması ve tefekkürü için! Buna göre bir düşünen yok mu?
وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
41-) Ve lekad cae ale fir`avnen nüzür;
41-) Andolsun ki Firavun ailesine de uyarıcılar geldi.
كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُقْتَدِرٍ
42-) Kezzebu Bi âyâtiNA kulliha feehaznâhüm ahze `Aziyzin Muktedir;
42-) İşaretlerimizin hepsini yalanladılar! Biz de onları karşı konulmaz kudretle yakaladık!
أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ أُولَٰئِكُمْ أَمْ لَكُمْ بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ
43-) Ekuffaruküm hayrun min ülaiküm em leküm beraetün fiyz zubur;
43-) Sizin hakikat bilgisini inkâr edenleriniz bunlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa zeburlarda (hikmetli bilgilerde) sizin için bir kurtuluş müjdesi mi var?
أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُنْتَصِرٌ
44-) Em yekulune nahnu cemiy`un müntesır;
44-) Yoksa: “Biz yardımlaşan (yenilmez) topluluğuz” mu diyorlar?
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
45-) Seyuhzemul cem`u ve yuvelluned dübür;
45-) Yakında o topluluk (Bedir`de) yenilecek ve arkalarını dönüp kaçacaklar!
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَىٰ وَأَمَرُّ
46-) Belis sa`atu mev`ıduhüm ves sa`atu edha ve emerr;
46-) Hayır, onların azapla buluşma zamanı O Saat`tir (ölüm)! O saat, (savaş yenilgisinden) daha şiddetli ve daha acıdır.
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
47-) İnnel mucrimiyne fiy dalâlin ve su`ur;
47-) Muhakkak ki suçlular bir sapma ve ahmaklık içindedirler.
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
48-) Yevme yushabune fiyn nari alâ vucuhihim* zûku messe sekar;
48-) O süreçte yüzleri üzere ateşte sürüklenirler! “Sakar`ın (cehennemin) yakışını tadın!” (denilir).
إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
49-) İnna külle şey`in halaknâhu Bi kader;
49-) Muhakkak ki biz her şeyi kaderiyle (yazılı – programlanmış) yarattık!
وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
50-) Ve ma emruna illâ vahıdetun kelemhın Bil basar
50-) Emrimiz (hüküm ve oluş) tektir; göz kırpması gibidir (Allâh`a göre “AN” içinde olmuştur)!
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
51-) Ve lekad ehlekna eşya`akum fehel min muddekir;
51-) Andolsun ki sizin benzerlerinizi helâk ettik… Bunu bir düşünen yok mu?
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
52-) Ve küllü şey`in fealuhu fiyz zubur;
52-) İşledikleri her şeyin bilgisi zeburlardadır (hikmet dolu bilgi metinlerinde).
وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ ﴿
53-) Ve küllü sağıyrin ve kebiyrin mustetar;
53-) Küçük – büyük hepsi satır satırdır!
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ
54-) İnnel müttekıyne fiy cennatin ve neher;
54-) Muhakkak ki korunanlar cennetlerde ve nehir kıyılarındadırlar.
فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَلِيكٍ مُقْتَدِرٍ
55-) Fiy mak`adi sıdkın `ınde Meliykin Muktedir;
55-) Melik-i Muktedir`in kuvveleriyle hakikati yaşam boyutundadırlar!