25. CÜZ 4. HİZİP

44-DUHÂN SÛRESİ الدخان Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ ﴿٣٣﴾
33-) Ve ateynahüm minel âyâti ma fiyhi belaun mubiyn;
33-) Onlara içinde apaçık bir imtihan olan işaretlerden verdik.
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ ﴿٣٤﴾
34-) İnne haülai le yekulun;
34-) Muhakkak ki bunlar şöyle derler:
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ ﴿٣٥﴾
35-) İn hiye illâ mevtetünel ula ve ma nahnu Bi münşeriyn;
35-) “O ilk ölümümüzden ilerisi yok; biz ölüm sonrasında diriltilecek değiliz!”
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ ﴿٣٦﴾
36-) Fe`tu Bi abaina in küntüm sadikıyn;
36-) “Eğer sözünüz doğruysa haydi atalarımızı getirin!”
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ ﴿٣٧﴾
37-) Ehüm hayrun em kavmü tübbe`ın velleziyne min kablihim* ehleknahüm, innehüm kânu mücrimiyn;
37-) Onlar mı daha hayırlı yoksa Tubba` (Yemen hükümdarına verilen ad) halkı ve onlardan (Tubba` halkından) öncekiler mi? Onları helâk ettik! Muhakkak ki onlar suçlular (şirk ehli) idiler.
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ ﴿٣٨﴾
38-) Ve ma hâlâknes Semavati vel Arda ve ma beynehüma la`ıbiyn;
38-) Semâları, arzı ve ikisi arasında olanları oyun olsun diye halk etmedik…
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٩﴾
39-) Ma hâlâknahüma illâ Bil Hakkı ve lâkinne ekserehüm lâ ya`lemun;
39-) Biz onları yalnızca Hak (Esmâ özelliklerimizin açığa çıkışı) olarak yarattık! Ne var ki onların çoğunluğu (bu hakikati) bilmezler.
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٤٠﴾
40-) İnne yevmel fasli miykatühüm ecme`ın;
40-) Belirlenmiş ayırt etme sürecinde onların hepsi bir araya gelecektir.
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ ﴿٤١﴾
41-) Yevme lâ yuğniy mevlen an mevlen şey`en ve lâ hüm yünsarun;
41-) Dostun dostundan bir şey uzaklaştıramadığı süreçtir o! Onlara yardım da olunmaz…
إِلَّا مَنْ رَحِمَ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿٤٢﴾
42-) İlla men rahımAllâh* inneHU “HU”vel `Aziyzur Rahıym;
42-) Allâh`ın rahmet ettikleri müstesna… Muhakkak ki O, “HÛ”; Aziyz`dir, Rahıym`dir.
إِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِ ﴿٤٣﴾
43-) İnne şeceretez zakkum;

43-) Gerçek ki zakkum ağacı,

طَعَامُ الْأَثِيمِ ﴿٤٤﴾
44-) Ta`amül esiym;

44-) Esîm`in (Hakikatini inkâr edenin) yiyeceğidir!

كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ ﴿٤٥﴾
45-) Kel mühl* yağliy fiyl butun;
45-) Erimiş maden gibidir; karınlarda kaynar.
كَغَلْيِ الْحَمِيمِ ﴿٤٦﴾
46-) Keğalyil hamiym;
46-) Kaynar suyun kaynaması gibi.
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَاءِ الْجَحِيمِ ﴿٤٧﴾
47-) Huzûhü fa`tiluhu ila sevail cahım;

47-) “Tutun onu da yakan ateşin ortasına sürüyerek götürün… “

ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ ﴿٤٨﴾
48-) Sümme subbu fevka re`sihi min azâbil hamiym;

48-) “Sonra da, o kaynar suyun azabını onun başından aşağı dökün!”

ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ ﴿٤٩﴾
49-) Zuk* inneke entel `Aziyzül Keriym;
49-) “Tat! Sen (güya) Aziyz`din, Keriym`din!”
إِنَّ هَٰذَا مَا كُنْتُمْ بِهِ تَمْتَرُونَ ﴿٥٠﴾
50-) İnne hazâ ma küntüm Bihi temterun;
50-) “İşte bu, şüpheyle karşıladığınız (iman etmediğiniz) şeydir!”
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ ﴿٥١﴾
51-) İnnel müttekıyne fiy mekamin emiyn;
51-) Muhakkak ki korunmuş olanlar, güvenliktedirler.
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ﴿٥٢﴾
52-) Fiy cennatin ve `uyun;
52-) Cennetlerde ve gözelerdedirler!
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ ﴿٥٣﴾
53-) Yelbesûne min sündüsin ve istebrakın mütekabiliyn;
53-) Karşılıklı olarak ince ipekten ve parlak atlastan giyerler.
كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ ﴿٥٤﴾
54-) Kezâlik* ve zevvecnahüm Bi hurin ıyn;
54-) İşte böyle… Onları (Esmâ kuvvesi olarak açığa çıkan şuur varlık insanı) Hur-i Iyn olanlar (üstün ve net görüş {FUAD} özelliklerine sahip bedenler) ile eşleştirdik!
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ ﴿٥٥﴾
55-) Yed`une fiyha Bi külli fakihetin aminiyn;
55-) Onda, güvenli ortamdakiler olarak her çeşit meyveyi (marifetlerini açığa çıkarmayı) isterler.
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ ۖ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ ﴿٥٦﴾
56-) Lâ yezûkune fiyhelmevte illel mevtetel ula* ve vekahüm azâbel cahım;
56-) Onda, ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (ölümsüzdürler)! Onları yanma azabından korumuştur.
فَضْلًا مِنْ رَبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿٥٧﴾
57-) Fadlen min Rabbik* zâlike hüvel fevzül `azıym;

57-) Rabbinden bir lütuf olarak! İşte bu, aziym kurtuluşun ta kendisidir!

فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٥٨﴾
58-) Feinnema yessernahü Bi lisanike leallehüm yetezekkerun;
58-) Biz Onu lisanın olarak kolaylaştırdık, umulur ki üzerinde düşünürler diye.
فَارْتَقِبْ إِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ ﴿٥٩﴾
59-) Fertekıb innehüm murtekıbun;

59-) Seyret bekle! Muhakkak ki onlar da beklemektedirler.

45- CÂSİYE SÛRESİ الجاثية Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
حم ﴿١﴾
1-) Haa, Miiiym;

1-) Ha, Miiim.

تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿٢﴾
2-) Tenziylül Kitabi minAllâhil `Aziyzil Hakiym;
2-) Bilginin tenzîli (tafsile indirme), Aziyz, Hakiym Allâh`tandır!
إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿٣﴾
3-) İnne fiys Semavati vel Ardı le âyâtin lil mu`miniyn;
3-) Semâlarda ve arzda, iman edenler için işaretler vardır.
وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٤﴾
4-) Ve fiy halkıküm ve ma yebüssü min dabbetin ayatün li kavmin yukınun;
4-) Sizin (insanlar – bilinçler) yaratılışınızda ve hayvanları (ırkları) türlendirmesinde, yakîn sahibi topluluk için elbette işaretler vardır.
وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ رِزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
5-) Vahtilafil leyli ven nehari ve ma enzelAllâhu mines Semai min rizkın feahyâ Bihil Arda ba`de mevtiha ve tasriyfirriyahi ayatün likavmin ya`kılun;
5-) Gece ve gündüzün dönüşümünde, Allâh`ın semâdan yaşam gıdası (bilgi) inzâl edip de onunla ölümü (şuursuz – kendini yalnızca beden sanan yaşamı) sonrasında arzı (şuurlu yaşamla bedeni) diriltmesinde, rüzgârları (sürekli esen fikirleri) yönlendirmesinde; aklını kullanabilen bir topluluk için işaretler vardır.

تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۖ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ ﴿٦﴾
6-) Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk* fe Bi eyyi hadiysin ba`dAllâhi ve âyâtiHİ yu`minun;
6-) İşte bunlar Allâh`ın işaretleridir… Onları sana Hak olarak bildiriyoruz… Allâh`tan ve O`nun işaretlerinden sonra hangi söze iman ederler?
وَيْلٌ لِكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ ﴿٧﴾
7-) Veylün likülli effakin esiym;
7-) Her kendini aldatan esîme (hakikatini inkâr ederek, oluşmuş benliğin içgüdüleri ve dürtüleriyle yaşayana) yazıklar olsun!
يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا ۖ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ﴿٨﴾
8- ) Yesme`u âyâtillâhi tütla aleyhi sümme yusırru müstekbiren keen lem yesma`ha*febeşşirhu Bi azâbin eliym;
8- ) Kendisine bildirilirken, Allâh işaretlerini işitir; sonra sanki onları işitmemiş gibi (üstüne alınmadan) büyüklük taslayarak (şirk düşüncesinde) ısrar eder… Onu, içine düşeceği feci azabı ile müjdele!
وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ ﴿٩﴾
9-) Ve izâ alime min âyâtiNA şey`enittehazeha hüzüva* ülaike lehüm azâbün mühiyn;
9-) İşaretlerimizden bir şey ulaştığında, onları alaya alır! İşte onlar içindir aşağılayıcı azap!
مِنْ وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ ۖ وَلَا يُغْنِي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿١٠﴾
10-) Min veraihim cehennem* ve lâ yuğniy `anhüm ma kesebu şey`en ve lâ mettehazû min dûnillâhi evliyâ`* ve lehüm azâbün `azıym;
10-) Peşlerinde de cehennem! Kazandıkları (servet ve makam türü) şeyler de, Allâh dûnunda edindikleri velîler de kendilerinden hiçbir azabı savamaz! Onlar için aziym bir azap vardır.
هَٰذَا هُدًى ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ ﴿١١﴾
11-) Hazâ hüda* velleziyne keferu Bi âyâti Rabbihim lehüm azâbün min riczin eliym;

11-) İşte hakikat rehberi! Rablerinin, varlıklarındaki işaretlerini inkâr edenlere gelince, onlar için en kötü türden feci bir azap vardır.

۞ اللَّهُ الَّذِي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٢﴾
12-) Allâhulleziy sahhare lekümül bahre li tecriyel fülkü fiyhi Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;
12-) Allâh ki, O`nun lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için, hükmü olarak (Sünnetullâh`ı gereği) gemilerin (beyinlerin yaşamı) akıp gitmesi için, denizi (ilimleri) size (şuur) hizmetle işlevlendirdi!
وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِنْهُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿١٣﴾
13-) Ve sahhare leküm ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı cemiy`an minh* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun;
13-) Semâlarda (beyindeki bilinç mertebelerinde) ve arzda (bedensel yaşamda) ne varsa, O`ndan tümünü, size (şuurunuza) hizmetle işlevlendirmiştir! Gerçektir ki, bu olayda tefekkür eden topluluk için elbette (önemli) işaretler vardır.
قُلْ لِلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿١٤﴾
14-) Kul lilleziyne amenû yağfiru lilleziyne lâ yercune eyyamAllâhi liyecziye kavmen Bima kânu yeksibun;
14-) İman edenlere söyle, “Allâh Günleri”ni (bildirilenlerin yaşanacağı süreç) ummayanları bağışlasınlar; tâ ki (Allâh) onları yaptıklarının getirisi ile cezalandırsın!
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ۖ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ ﴿١٥﴾
15-) Men amile salihan felinefsih* ve men esae fealeyha* sümme ila Rabbiküm turce`un;
15-) Kim imanın gereği bir eylem ortaya koyarsa kendi nefsi lehinedir! Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhinedir! Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz!
وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ ﴿١٦﴾
16-) Ve lekad ateyna beniy israiylel Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete ve razaknâhüm minet tayyibati ve faddalnâhüm `alel `alemiyn;
16-) Andolsun ki İsrailoğullarına Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini, Hikmeti ve Nübüvveti verdik, onları tertemiz yaşam gıdalarıyla besledik ve kendilerini (bunlardan yoksun) âlemlere (insanlara) üstün tuttuk.
وَآتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْأَمْرِ ۖ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٧﴾
17-) Ve ateynahüm beyyinatin minel emr* femahtelefu illâ min ba`di ma câehümül ılmü bağyen beynehüm* inne Rabbeke yakdiy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;
17-) Onlara hükmümüzden apaçık deliller (Sünnetullâh bilgileri) de verdik… (Onlar) kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık (benlik duygusu) yüzünden ayrılığa düştüler! Rabbin, ihtilafa düştükleri hususta kıyamet sürecinde aralarında hüküm verecektir.
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَىٰ شَرِيعَةٍ مِنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٨﴾
18-) Sümme ce`alnake alâ şeriy`atin minel emri fettebı`ha ve lâ tettebı` ehvaelleziyne lâ ya`lemun;
18-) Sonra biz seni, hükmümüzle oluşmuş şartlarla meydana getirdik! Ona uy, (Hakikati, Dini) bilmeyenlerin hevâlarına (bedensellikten kaynaklanan heves ve düşüncelerine) tâbi olma!
إِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۖ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ ﴿١٩﴾
19-) İnnehüm len yuğnu anke minAllâhi şey`a* ve innez zâlimiyne ba`duhüm evliyau ba`d* vAllâhu Veliyyül müttekıyn;
19-) Muhakkak ki onlar (hakikat dışı düşünceler) Allâh`tan (hakikatin olan Esmâ`sından) sana (bilincine) yarar sağlayacak bir şey oluşturmaz! Zâlimler (nefslerine zulmedenler), birbirlerinin velileridir! Korunanların Veliyy`i ise Allâh`tır!
هَٰذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٢٠﴾
20-) Hazâ basâiru lin Nasi ve hüden ve rahmetün likavmin yukınun;
20-) Bu (Kur`ân), insanlar için kavranası gerçekler; yakîne ermiş kimseler için de hakikate erdirici ve rahmettir.
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْ ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ ﴿٢١﴾
21-) Em hasibelleziynecterehus seyyiati en nec`alehüm kelleziyne amenû ve amilus salihati sevaen mahyahüm ve mematühüm* sâe ma yahkümun;

21-) Yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerini, iman edip imanın gereğini uygulayanlarla aynı kılacağımızı; hayatlarında ve mematlarında eşit (tutacağımızı) mi sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!

وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٢٢﴾
22-) Ve halekAllâhus Semavati vel Arda Bil Hakkı ve litücza küllü nefsin Bima kesebet ve hüm lâ yuzlemun;

22-) Allâh, semâları (bilinçleri) ve arzı (bedeni) Hak olarak (Esmâ`sıyla) yarattı; her kişi kazandığının sonucunu yaşasın diye; onlara haksızlık edilmez!

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَىٰ سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَىٰ بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٢٣﴾
23-) Eferaeyte menittehaze ilâhehu hevahu ve edallehullahu alâ ilmin ve hateme alâ sem`ıhi ve kalbihi ve ce`ale alâ basarihi ğışaveten, femen yehdiyhi min ba`dillâh* efela tezekkerun;
23-) Hevâsını tanrı edinen; (bu yüzden) Allâh`ın onu bilgisi (kabulü) doğrultusunda saptırdığı, algılaması ve hakikati hissedişini kilitlediği, görüşüne perde koyduğu kimseyi gördün mü? Allâh`ın bu uygulamasından sonra onu kim hakikate erdirebilir ki! Hâlâ düşünüp değerlendirmez misiniz?
وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ ۚ وَمَا لَهُمْ بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ ﴿٢٤﴾
24-) Ve kalu ma hiye illâ hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma yühliküna illed Dehr* ve ma lehüm Bi zâlike min `ılm* in hüm illâ yezunnun;
24-) Dediler ki: “Yaşam dünya hayatından ibarettir! Ölüm, yaşam; hepsi buradadır! Bizi sadece zaman yok eder!” Bu konuda onların hiçbir delilleri yoktur! Onlar sadece zan içindeler
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ ﴿٢٥﴾
25-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin ma kâne huccetehüm illâ en kalu`tu Bi abaina in küntüm sadikıyn;
25-) Karşılarında işaretlerimiz apaçık bildirildiğinde: “Eğer sözünüzde sadıksanız hadi getirin atalarımızı” demekten başka söyleyecek sözleri yoktur.
قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٦﴾
26-) Kulillâhu yuhyiyküm sümme yümiytüküm sümme yecma`uküm ila yevmil kıyameti lâ raybe fiyhi ve lâkinne ekseren Nasi lâ ya`lemun;
26-) De ki: “Allâh sizi canlandırıyor! Sonra size ölümü yaşatacak! Sonra kendisinde kuşku olmayan kıyamet sürecinde sizi bir araya getirecek! Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçekleri) anlayamıyor!”
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ ﴿٢٧﴾
27-) Ve Lillâhi Mülküs Semavati vel Ard* ve yevme tekumüs saatü yevmeizin yahserul mubtılun;

27-) Semâların ve arzın mülkü (Esmâ ile işaret edilen özellikleri açığa çıkarmak için, onları belli bir işlevle yoktan vareden) Allâh içindir! O Saatin geldiği süreçte, (işte) o zaman hakikati geçersiz kılmaya uğraşanlar hüsrandadırlar!
وَتَرَىٰ كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً ۚ كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَىٰ إِلَىٰ كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٨﴾
28-) Ve tera külle ümmetin casiyeten, küllü ümmetin tüd`a ila kitabiha* elyevme tüczevne ma küntüm ta`melun;
28-) Her inanç toplumunu diz üstü çökmüş görürsün! Her inanç toplumu, kendi bilgisine göre çağrılır. “Bu süreç, yaptıklarınızın karşılığını yaşama sürecidir!” (denilir).
هَٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٩﴾
29-) Hazâ KitabuNA yentıku aleyküm Bil Hakk* inna künna nestensihu ma küntüm ta`melun;
29-) İşte bilgimiz! Size Hak olarak dilleniyor… Biz yaptıklarınızı kaydediyorduk! (Hafızalıyorduk – varlıktaki evrensel hafıza – memory.)
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ ﴿٣٠﴾
30-) Feemmelleziyne amenû ve amilus salihati feyüdhılühüm Rabbühüm fiy rahmetiHİ, zâlike hüvel fevzül mubiyn;
30-) İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, Rableri onları Rahmetine dâhil eder! İşte bu apaçık başarıdır!
وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ ﴿٣١﴾
31-) Ve emmelleziyne keferu* efelem tekün âyâtiy tütla aleyküm festekbertüm ve küntüm kavmen mücrimiyn;
31-) Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, “İşaretlerim size bildirilmedi mi? (Ama siz) benliklerinizi yücelttiniz ve suçlular (şirk koşanlar) toplumu oldunuz!” (denilir).
وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُمْ مَا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِنْ نَظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ ﴿٣٢﴾
32-) Ve izâ kıyle inne va`dAllâhi Hakkun ves saatü lâ raybe fiyha kultüm ma nedriy mes saatü in nezunnü illâ zannen ve ma nahnu Bi müsteykıniyn;
32-) “Allâh vaadi haktır ve O Saat (hakikatin ortaya çıkacağı süreç) ki, onda şüphe yoktur” denildiğinde: “O Saat nedir, bilmiyoruz… Sadece bir zan olduğunu düşünüyoruz ve buna yakînimiz yok!” demiştiniz.