24. CÜZ 4. HİZİP


41- FUSSİLET SÛRESİ فصلت Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
حم
1-) Haa, Miiiym;
1-) Ha, Miim.
تَنْزِيلٌ مِنَ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ﴿٢﴾
2-) Tenziylün miner Rahmânir Rahıym;
2-) Rahmân ve Rahıym`den tenzîldir (tafsile indirme)!
كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ ﴿٣﴾
3-) Kitabun fussılet ayatuhu Kur`ânen `Arabiyyen likavmin ya`lemun;
3-) Anlayabilen bir toplum için, Arapça bir Kur`ân olarak işaretleri tafsil edilmiş “Bilgi”dir!
بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿٤﴾
4-) Beşiyran ve neziyra* fea`reda ekseruhüm fehüm lâ yesme`un;
4-) Müjdeleyici ve uyarıcı olarak… (Ne var ki) onların çoğunluğu (bu gerçeklerden) yüz çevirmiştir! Onlar işitmezler!
وَقَالُوا قُلُوبُنَا فِي أَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ وَفِي آذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ إِنَّنَا عَامِلُونَ ﴿٥﴾
5-) Ve kalu kulubüna fiy ekinnetin mimma ted`una ileyhi ve fiy azânina vakrun ve min beynina ve beynike hıcabün fa`mel innena amilun;
5-) Dediler ki: “Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı bilinçlerimiz koza içindedir, kulaklarımızda bir ağır işitme var; bizimle senin aranda da bir perde mevcut! Artık yap elinden geleni; muhakkak ki biz de yapmaktayız.”
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ ۗ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِكِينَ ﴿٦﴾
6-) Kul innema ene beşerun mislüküm yuha ileyye ennema ilâhuküm ilâhün Vahidun festekıymu ileyhi vestağfiruHu, ve veylün lil müşrikiyn;
6-) (Rasûlüm) de ki: “Ben sizin benzeriniz beşerim; ne var ki bana şu gerçek vahyolunmuş bulunuyor: Tanrınız olarak düşündüğünüz Ulûhiyet sahibi TEK`tir! O hâlde O`na yönelin ve O`ndan bağışlanma dileyin… Yazıklar olsun şirk koşanlara!”
الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿٧﴾
7-) Elleziyne lâ yü`tunez Zekâte ve hüm Bil ahireti hüm kâfirun;
7-) Onlar (o şirk koşanlar) ki Allâh için karşılıksız bağışlamazlar; onlar sonsuz gelecek yaşamlarını da inkâr ederler.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ ﴿٨﴾
8- ) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati lehüm ecrun ğayru memnun;

8- ) İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onlar için arkası kesilmeyen bir bedel vardır.

۞ قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَنْدَادًا ۚ ذَٰلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ ﴿٩﴾
9-) Kul einneküm letekfürune Billeziy halekal Arda fiy yevmeyni ve tec`alune leHU endada* zâlike Rabbül `alemiyn;

9-) De ki: “Siz, arzı iki süreçte (yeryüzü itibarıyla; maddeye – kitleye dönüşmesi süreci ve canlı varlıkların oluşumu süreci; beden itibarıyla; sperm – yumurta bileşiminden 120. gün olayına kadar birinci evre ve ondan sonraki doğuma kadar olan ikinci evre. Allâhu âlem. A.H.) yaratmış olanı gerçekten inkâr mı ediyorsunuz; O`na denk tanrılar mı oluşturuyorsunuz (hayalinizde var sanıyorsunuz)! İşte O, Rabb-ül (bir şeyin var olmasının dilenişi aşamasından, yaratılmasından, varlığının dilendiği kadarıyla sürmesi aşamalarınca, gereken her özelliği, şartlarına göre, Allâh isimlerinin işaret ettiği özelliklerle meydana getiren) âlemîn`dir!”

وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاءً لِلسَّائِلِينَ ﴿١٠﴾
10-) Ve ce`ale fiyha revasiye min fevkıha ve bareke fiyha ve kaddere fiyha akvâteha fiy erbe`ati eyyam* sevaen lissailiyn;
10-) Orada (arzda = bedende) fevkinde sâbit dağlar (benlikler) oluşturdu, orada bereketler vücuda getirdi ve orada (istidatları itibarıyla) isteyenler için eşit olmak üzere varlıklarının devamı için gereken azıklarını dört süreçte ölçülendirdi.
ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ ﴿١١﴾
11-) Sümmesteva ilesSemai ve hiye duhanün fekale leha ve lil Ardı`tiya tav`an ev kerha* kaleta eteyna tai`ıyn;

11-) Sonra duhan (şekillenmemiş fıtrî benlik) hâlindeki semâya (bir kısım Esmâ mânâlarını açığa çıkarmak suretiyle) yerleşerek, ona (şuura) ve arza (bedene) dedi ki: “İsteyerek yahut zorunlu olarak gelin (Esmâ`mın gereğini açığa çıkarın) ikiniz!” İkisi dediler ki: “İsteyerek, itaat ediciler olarak geldik!” (Esmâ özellikleriyle oluşmuş bulunan beyinde semâ = düşünsel boyut ve arz = bedensel organlar boyutu, ikisi de Esmâ özellikleri açığa çıkışına itaat edici oldu.)

فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَىٰ فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا ۚ وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ ﴿١٢﴾
12-) Fekadâhünne seb`a Semavatin fiy yevmeyni ve evha fiy külli Semain emreha* ve zeyyennes Semaed dünya Bi mesabiyha ve hıfza* zâlike takdiyrul `Aziyzil `Aliym;

12-) Böylece onları iki süreçte yedi semâ (yedi Bilinç {Nefs} mertebesi) olarak hükmetti ve her semâda onun işlevini vahyetti! Dünya semâsını (en yakın semâyı) (Bi-)mesabîh (aydınlatıcılar – fikirler) ile süsledik ve hıfzettik Aziyz, Aliym`in takdiridir bu!

فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ ﴿١٣﴾
13-) Fein a`redu fekul enzertüküm sa`ıkaten misle sa`ıkati `Adin ve Semud;
13-) Eğer yüz çevirirlerse, de ki: “Sizi, Ad ve Semud`un yıldırımı benzeri bir yıldırım ile uyarıyorum!”
إِذْ جَاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۖ قَالُوا لَوْ شَاءَ رَبُّنَا لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ ﴿١٤﴾
14-) İz caethümur Rusulü min beyni eydiyhim ve min halfihim ella ta`budu illAllâh* kalu lev şâe Rabbuna leenzele Melaiketen feinna Bima ursiltüm Bihi kâfirun;
14-) Hani onlara Rasûlleri önlerinden (bildiklerine dayanarak) ve arkalarından (bilmediklerini bildirerek) gelip: “Başkasına tapınmayın; sadece Allâh`a kulluk, ibadet edin!” (dedi)… Onlar da dediler ki: “Eğer Rabbimiz dileseydi elbette melekler inzâl ederdi… Zaten biz, kendisi ile irsâl olunduğunuz şeyi (hakikat bilgisini) inkâr edenleriz.”
فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً ۖ أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً ۖ وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ ﴿١٥﴾
15-) Feemma `Adün festekberu fiyl Ardı Bi ğayril Hakkı ve kalu men eşeddü minna kuvveten, evelem yerav ennAllâhelleziy halekahüm huve eşeddü minhüm kuvveten, ve kânu Bi âyâtiNA yechadun;

15-) Ad`a (Hud`un kavmine) gelince, Hak`sız olarak arzda benlik tasladılar ve dediler ki: “Kuvvetçe bizden daha güçlü kimdir?”… Görmediler mi ki kendilerini yaratmış olan Allâh, kuvvetçe onlardan daha şiddetlidir! Bilerek (kasten) işaretlerimizi inkâr ediyorlardı! (Esmâ kuvvelerimizi vehmettikleri benliklerine ait sanıyorlardı.)

فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَخْزَىٰ ۖ وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ ﴿١٦﴾
16-) Feerselna aleyhim riyhan sarsaren fiy eyyamin nehısatin li nüziykahüm azâbel hızyi fiyl hayatid dünya* ve leazâbül ahireti ahza ve hüm lâ yunsarun;
16-) Bu yüzden, dünya hayatında onlara rezillik – zillet azabını tattıralım diye, o bahtsız günler içinde, onların üzerine dondurucu bir rüzgâr irsâl ettik! Sonsuz gelecek yaşamının azabı elbette daha rezil – rüsva edicidir… Onlar yardımcı da bulamazlar!
وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَىٰ عَلَى الْهُدَىٰ فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿١٧﴾
17-) Ve emma Semudü fehedeynahüm festehabbül `ama alelhüda feehazethüm sa`ıkatül azâbilhuni Bima kânu yeksibun;

17-) Semud`a (Sâlih`in halkına) gelince, biz onlara hidâyet ettik de onlar âmâlığı (körlüğü) sevip, hüdaya (hakikate) tercih ettiler… Bu hâlleri yüzünden kazandıkları ile horlayıcı – alçaltıcı azabın yıldırımı kendilerini yakaladı.

وَنَجَّيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ ﴿١٨﴾
18-) Ve necceynelleziyne amenû ve kânu yettekun;
18-) İman edip korunanları kurtardık.
وَيَوْمَ يُحْشَرُ أَعْدَاءُ اللَّهِ إِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ ﴿١٩﴾
19-) Ve yevme yuhşeru a`daullahi ilen nari fehüm yuze`un;

19-) O süreç geldiğinde Allâh düşmanları hep beraber toplanırlar ve Nâr`a sevk olurlar.

حَتَّىٰ إِذَا مَا جَاءُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٢٠﴾
20-) Hattâ izâ ma câûha şehide aleyhim sem`uhüm ve ebsaruhüm ve cüludühüm Bima kânu ya`melun;
20-) (Allâh`ın düşmanları bilinçler) oraya geldiklerinde, onların sem`leri (işitme hassaları), basarları (görme hassaları) ve derileri (altındaki tüm bedenleri), tüm yaptıklarıyla onların aleyhine olarak şahitlik etti.
وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَا ۖ قَالُوا أَنْطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٢١﴾
21-) Ve kalu li cüludihim lime şehidtüm aleyna* kalu entakanAllâhulleziy entaka külle şey`in ve HUve halekaküm evvele merretin ve ileyHİ turce`un;
21-) Bedenlerine dediler ki: “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?”… Dediler ki: “Her şeyi konuşturan Allâh bizleri konuşturdu… Sizi başlangıçta O yarattı… Şimdi de O`na rücu ettiriliyorsunuz.”
وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَا أَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلَٰكِنْ ظَنَنْتُمْ أَنَّ اللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٢٢﴾
22-) Ve ma küntüm testetirune en yeşhede aleyküm sem`uküm ve lâ ebsaruküm ve lâ cüludüküm ve lâkin zanentüm ennAllâhe lâ ya`lemu kesiyren mimma ta`melun;
22-) Sem`inizin (işitme azanızın), basarlarınızın (görme azalarınızın) ve bedenlerinizin aleyhinize şahitlik yapmasını ummadığınızdan (keyfinize göre yaşadınız)… Yaptıklarınızın birçoğunu Allâh`ın bilmediğini zannediyordunuz!
وَذَٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذِي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ أَرْدَاكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِرِينَ ﴿٢٣﴾
23-) Ve zâliküm zannükümülleziy zanentüm Bi Rabbiküm erdaküm feasbahtüm minel hasiriyn;
23-) İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu yanlış zan sizi uçuruma mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
فَإِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ ۖ وَإِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَبِينَ ﴿٢٤﴾
24-) Fein yasbiru fen naru mesven lehüm* ve in yesta`tibu fema hüm minel mu`tebiyn;
24-) Sabırla katlansalar bile (bir gün geçer diye), Nâr onların yaşam ortamıdır! Eğer (mazeret ile Rablerini) razı etmek isteseler, onlar mazeretleri kabul edilip razı olunanlardan olmazlar!
۞ وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ ﴿٢٥﴾
25-) Ve kayyadnâ lehüm kurenae fezeyyenu lehüm ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm ve hakka aleyhimül kavlü fiy ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins* innehüm kânu hasiriyn;
25-) Onlar için karînler (şeytanî fikirliler {cin veya ins}) hazırladık ki; (bu yakın arkadaşlar) yapmakta olduklarını ve yapmayı hayal ettikleri arzularını onlara süslü gösterdiler! Cin ve insten, onlardan önce gelip – geçmiş ümmetler hakkındaki hükmü, bunlar aleyhine de hak oldu… Muhakkak ki onlar hüsrana uğrayanlardı!
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَٰذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ ﴿٢٦﴾
26-) Ve kalelleziyne keferu lâ tesme`û li hazel Kur`âni velğav fiyhi lealleküm tağlibun;
26-) Hakikat bilgisini inkâr edenler (Hz.Rasûlullâh`ı dinleyenlere) dediler ki: “Şu Kurân`ı dinlemeyin ve Onun hakkında boş laflar edin ki, belki üstün çıkarsınız!”
فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٢٧﴾
27-) Felenüziykannelleziyne keferu azâben şediyden ve lenecziyennehüm esveelleziy kânu ya`melun;
27-) Andolsun ki o hakikat bilgisini inkâr edenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve elbette onlara yaptıklarının en kötü sonuçlarını yaşatacağız!
ذَٰلِكَ جَزَاءُ أَعْدَاءِ اللَّهِ النَّارُ ۖ لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ ۖ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ ﴿٢٨﴾
28-) Zâlike cezâü a`daillahin nar* lehüm fiyha darul huld* cezaen Bima kânu Bi âyâtiNA yechadun;

28-) İşte Allâh düşmanlarının yaptığının sonucu, ateştir! Onlar için orada sonsuzluk vatanı vardır! Bilerek işaretlerimizi inkâr etmelerinin (Rablerini kabullenmemelerinin) sonucu olarak!

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا اللَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ ﴿٢٩﴾
29-) Ve kalelleziyne keferu Rabbena erinellezeyni edallâna minel cinni vel insi nec`alhüma tahte akdamina li yekûna minel esfeliyn;
29-) Hakikat bilgisini inkâr edenler dediler ki: “Rabbimiz… Cin ve insan türünden (şeytanlardan) bizi saptıran o ikiliyi göster de, o ikisini ayaklarımızın altına alalım da en aşağılık olsunlar!”
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿٣٠﴾
30-) İnnelleziyne kalu RabbunAllâhu sümmestekamu tetenezzelü aleyhimül Melaiketü ella tehafu ve lâ tahzenu ve ebşiru Bil cennetilletiy küntüm tû`adun;
30-) Muhakkak ki: “Rabbimiz, Allâh`tır” deyip sonra bilfiil o doğrultuda yaşayanların üzerine melekler tenezzül eder (ilâhî sıfatların Cemâl kuvveleri zâhir olur ki, bu şu demektir): “Korkmayın, mahzun olmayın ve vadolunduğunuz cennetiniz ile sevinin… “
نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۖ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ ﴿٣١﴾
31-) Nahnu evliyaüküm fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireti, ve leküm fiyha ma teştehiy enfüsüküm ve leküm fiyha ma tedde`ûn;
31-) “Dünya hayatında da, sonsuz gelecek yaşamda da biz sizin velîniziz! Orada bilinçlerinizin arzuladığı her şey vardır… Orada sizin istediğiniz her şey olacaktır!”
نُزُلًا مِنْ غَفُورٍ رَحِيمٍ ﴿٣٢﴾
32-) Nüzülen min Ğafûrin Rahıym;
32-) “Rahıym Ğafûr`dan (Cemâl vasıflarından) bir nüzûl (açığa çıkış) olarak.”
وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ ﴿٣٣﴾
33-) Ve men ahsenü kavlen mimmen dea ilAllâhi ve amile salihan ve kale inneniy minel müslimiyn;
33-) Allâh`a çağıran, imanın gereğini uygulayan ve: “Muhakkak ki ben mutlak teslimiyeti yaşayanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ۚ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ ﴿٣٤﴾
34-) Ve lâ testevil hasenetü ve les seyyietü, idfa` Billetiy hiye ahsenü feizelleziy beyneke ve beynehu adâvetün keennehu veliyyün hamiym;
34-) İyilik, kötülük ile eşdeğer olmaz! Sen en güzel olan ile (kötülüğü) uzaklaştır… O takdirde görürsün ki, seninle düşmanlığı olan kimse, sanki sımsıcak bir dosttur
وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ ﴿٣٥﴾
35-) Ve ma yülekkaha illelleziyne saberu* ve ma yülekkaha illâ zü hazzın azıym;
35-) (Bu özelliğe) sadece sabredenler kavuşturulur… (Bu sabıra da) sadece büyük nasip sahipleri kavuşturulur.
وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ ۖ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٣٦﴾
36-) Ve imma yenzeğanneke mineş şeytani nezğun feste`ız Billâh* inneHU HUves Semiy`ul `Aliym;

36-) Eğer şeytandan bir etki seni tahrik ederse, hemen Esmâ`sıyla nefsinin hakikati olan Allâh`a sığın (Esmâ`sının, hakikatin olan kuvvelerini harekete geçir)! Muhakkak ki O, “HÛ”; Semi`dir, Aliym`dir.

وَمِنْ آيَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ ۚ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَهُنَّ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ۩
37-) Ve min âyâtiHilleylü ven neharu veşŞemsü vel Kamer* lâ tescüdu lişŞemsi ve lâ lil Kameri vescüdu Lillâhilleziy halekahünne in küntüm iyyahu ta`budun;
37-) Gece (Bâtın – içsellik) ve gündüz (Zahir – dışsallık), Güneş (akıl) ve Ay (duygusallık) O`nun işaretlerindendir! Güneş`e de Ay`a da secde etmeyin (tapınmayın); onları yaratmış olan Allâh için secde edin (Esmâ boyutunun ilhamı olan sezgilerinize kulak verin. Çünkü daima işin doğrusunun ne olduğunu size söyleyecek bir ses vardır içinizde, bir şey yapmadan önce); şayet O`na kulluğunuzun bilincine ermişseniz! (37. âyet secde âyetidir.)

فَإِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ ﴿٣٨﴾
38-) Feinistekberu felleziyne `ınde Rabbike yüsebbihune leHU Bil leyli ven nehari ve hüm lâ yes`emun;
38-) Eğer benlik – kibir taslamakta devam ederlerse, (bilsinler ki) Rabbinin indînde (nefslerinin hakikatinin bilincinde) olanlar hiç usanmaksızın gece, gündüz O`nu tespih ederler (Rablerine kulluk işlevinin farkındalığıyla yaşayarak)!
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ ۚ إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۚ إِنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٣٩﴾
39-) Ve min âyâtiHi enneke teral Arda haşiaten feizâ enzelna aleyhel maehtezzet ve rabet* innelleziy ahyâhâ lemuhyil mevta* inneHU alâ külli şey`in Kadiyr;
39-) O`nun işaretlerindendir ki sen arzı (bedeni) huşû hâlinde görürsün… Onun üzerine o suyu (hakikat ilmini) inzâl ettiğimizde, hareketlenir ve uyanıverir! Muhakkak ki onu (bilgisizlikle yaşayan ölüyü) dirilten, (diğer) ölüleri de Muhyi`dir (dirilticidir)! Muhakkak ki O, her şey üzerine Kaadir`dir.
إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي آيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا ۗ أَفَمَنْ يُلْقَىٰ فِي النَّارِ خَيْرٌ أَمْ مَنْ يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ ۖ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٤٠﴾
40-) İnnelleziyne yulhıdune fiy âyâtiNA lâ yahfevne aleyna* efemen yulka fiyn nari hayrun em men ye`tiy aminen yevmel kıyameti, ı`melu ma şi`tüm, inneHU Bima ta`melune Basıyr;

40-) İşaretlerimizi amacından saptıranlar, bize gizli kalmazlar… Şimdi Nâr`a atılan kimse mi hayırlıdır yoksa kıyamet sürecine güvende olarak gelen kimse mi? Dilediğinizi yapın! Muhakkak ki O, yaptıklarınızı (yaratanı olarak) Basıyr`dir.

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ وَإِنَّهُ لَكِتَابٌ عَزِيزٌ
﴿٤١﴾ 41-) İnnelleziyne keferu BizZikri lemma câehüm* ve inneHU le Kitabun `Aziyz;
41-) Gerçekten, kendilerine gelen hakikatlerini hatırlatıcıyı inkâr edenlerdir! Muhakkak ki O (hakikatlerini hatırlatıcı – zikir), Aziyz bir BİLGİdir!
لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ ۖ تَنْزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ ﴿٤٢﴾
42-) Lâ ye`tiyhil bâtılü min beyni yedeyhi ve lâ min halfih* tenziylün min Hakiymin Hamiyd;
42-) Önünden de (açıkça), ardından (dolaylı) da olsa boş görüş O`na ulaşmaz! Hakiym ve Hamiyd`den tenzîldir (boyutsal açığa çıkarma)!
مَا يُقَالُ لَكَ إِلَّا مَا قَدْ قِيلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ أَلِيمٍ ﴿٤٣﴾
43-) Ma yukalü leke illâ ma kad kıyle lir Rusuli min kablik* inne Rabbeke le zû mağfiretin ve zû ıkabin eliym;
43-) (Ey Allâh Rasûlü!) Senden önceki Rasûllere söylenmiş olandan başkası sana söylenmiyor! Muhakkak ki Rabbin hem bağışlayıcıdır hem de feci azap yaşatandır.
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ ۖ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ ۗ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ ۖ وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى ۚ أُولَٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ ﴿٤٤﴾
44-) Ve lev ce`alnahu Kur`ânen a`cemiyyen lekalu levla fussılet ayatuh* ea`cemiyyün ve `arabiyy* kul huve lilleziyne amenû hüden ve şifa`* velleziyne lâ yu`minune fiy azânihim vakrun ve huve aleyhim `ama* ülaike yünadevne min mekânin be`ıyd;

44-) Eğer O`nu Arapça olmayan bir Kur`ân olarak oluştursaydık, elbette: “Âyetleri anlaşılır olmalıydı! Arapça konuşan (Rasûl) Arapça olmayan (Kur`ân; ne biçim iş bu)?” derlerdi… De ki: “O, iman edenler için hakikate erdirici ve şifadır (sağlıklı düşünce bilgisi)!” İman etmeyenlere gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve O, onlar için anlaşılmaz bir nesnedir! (Bu nedenle sanki) onlar uzak bir mekândan nida olunurlar.

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ ۗ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مُرِيبٍ ﴿٤٥﴾
45-) Ve lekad ateyna Musel Kitabe fahtülife fiyh* ve levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudıye beynehüm* ve innehüm lefiy şekkin minhu muriyb;
45-) Andolsun ki Musa`ya Bilgi (kitap) verdik de Onda ayrılığa düşüldü… Eğer Rabbinden bir hüküm verilmemiş olsaydı, onlar arasında elbette hükmolunurdu… Muhakkak ki onlar Ondan kuşkulu bir tereddüt içindedirler.
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ۗ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ ﴿٤٦﴾
46-) Men amile salihan felinefsihi ve men esâe fealeyha* ve ma Rabbüke Bi zallâmin lil `abiyd;
46-) Kim imanın gereğini uygularsa, yararı kendi nefsi içindir! Kim de kötülük işlerse, kendi aleyhinedir. Rabbin, kullarına zulmedici değildir.