23. CÜZ 4. HİZİP


38-SÂD SÛRESİ ص Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
هَٰذَا ذِكْرٌ ۚ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ
49-) Hazâ zikr* ve inne lil müttekıyne le hüsne meab;
49-) Bu hatırlatmadır! Muhakkak ki korunmuş olanlar için dönüş yerinin güzeli vardır.
جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْأَبْوَابُ
﴿٥٠﴾ 50-) Cennati Adnin müfettehaten lehümül ebvab;
50-) Kapıları kendilerine açılmış hâlde Adn cennetleridir.
مُتَّكِئِينَ فِيهَا يَدْعُونَ فِيهَا بِفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ وَشَرَابٍ
﴿٥١﴾ 51-) Müttekiiyne fiyha yed`une fiyha Bi fakihetin kesiyretin ve şerab;
51-) Zevkle kurularak, o hâl içinde birçok meyve ve keyiflendirecek içki isterler.
۞ وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ أَتْرَابٌ
﴿٥٢﴾ 52-) Ve `ındehüm kasıratüt tarfi etrab;
52-) Onların (Esmâ kuvveleriyle kendini – Rabbini tanımış şuurların) indlerinde gözlerini kendilerinden (açığa çıkacaklara) çevirmiş aynı yaşıtlar (bedenler) vardır. (Esmâ hakikatiyle kendini tanımış {Rabbine yakîn elde etmiş} bilinçlerin açığa çıkaracağı mânâları uygulamaya hazır bekleyen yaşıtları {açılım kapasitelerine uygun özellikte} olan cennet bedenleri. A.H.)
هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ
﴿٥٣﴾ 53-) Hazâ ma tu`adune li yevmil hısab;
53-) İşte budur, yaptıklarınızın sonucunu yaşama süreci için size vadolunan!
إِنَّ هَٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍ
﴿٥٤﴾ 54-) İnne hazâ le rizkuna malehu min nefad;
54-) Muhakkak ki işte bu bizim yaşam gıdamızdır… Hiç tükenmeyen!

هَٰذَا ۚ وَإِنَّ لِلطَّاغِينَ لَشَرَّ مَآبٍ
﴿٥٥﴾ 55-) Hazâ* ve inne littağıyne le şerre meab;
55-) İşte bu! Muhakkak ki, taşkınlık yapanlar için de dönüş yerinin şerrlisi vardır.

جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمِهَادُ
﴿٥٦﴾ 56-) Cehennem* yaslevneha* fe bi`sel mihad;
56-) Cehennemdir ki ona yaslanırlar! Ne kötü bir yaşam ortamıdır o!
هَٰذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌ وَغَسَّاقٌ
﴿٥٧﴾ 57-) Hazâ fel yezûkuhu hamiymun ve ğassâk;
57-) İşte bu! Tatsınlar onu! Kaynar su (yakıcı benlik fikirleri) ve irindir (bedensellik kabulünün getirişi fiillerin yaşatacağı olaylar)!
وَآخَرُ مِنْ شَكْلِهِ أَزْوَاجٌ
﴿٥٨﴾ 58-) Ve aharu min şeklihi ezvac;
58-) Aynı şekilde diğerleri, eşleriyle (hem bilinç – benlik hem de uygun beden)!
هَٰذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْ ۖ لَا مَرْحَبًا بِهِمْ ۚ إِنَّهُمْ صَالُو النَّارِ
﴿٥٩﴾ 59-) Hazâ fevcün muktehımun meaküm* lâ merhaben Bihim* innehüm salün nar;
59-) İşte bu sizinle beraber (cehenneme) katlanan bir grup… (Suça yönlendirenleri der ki): “Onlara `Merhaba = rahat olma temennisi` geçersizdir… Muhakkak ki onlar yanmaya maruz kalanlardır.”
قَالُوا بَلْ أَنْتُمْ لَا مَرْحَبًا بِكُمْ ۖ أَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَا ۖ فَبِئْسَ الْقَرَارُ
﴿٦٠﴾ 60-) Kalu bel entüm lâ merhaben Biküm* entüm kaddemtümuhu lena* fe bi`sel karar;
60-) (O önderlere uyanlar ise): “Hayır, asıl size `Merhaba = rahat olmak` yoktur… Onu (cehennemi) bize siz önerdiniz! Ne kötü bir karargâhtır bu!” dediler.
قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هَٰذَا فَزِدْهُ عَذَابًا ضِعْفًا فِي النَّارِ
﴿٦١﴾ 61-) Kalu Rabbena men kaddeme lena hazâ fezidhü azâben dı`fen fiyn nar;
61-) Dediler ki: “Rabbimiz! Bunu bize kim önermişse, onun yanma azabını bir kat daha arttır.”
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرَىٰ رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْأَشْرَارِ
﴿٦٢﴾ 62-) Ve kalu ma lena lâ nera ricalen künna ne`uddühüm minel eşrar;
62-) Dediler ki: “Biz niye, kendilerini şerrliler kabul ettiğimiz ricali (burada) görmüyoruz?”
أَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْأَبْصَارُ
﴿٦٣﴾ 63-) Ettehaznahüm sıhriyyen em zâğat anhümül ebsar;
63-) “Biz onları alaya alırdık… Yoksa gözlerimiz onları göremiyor mu ortalarda?”
إِنَّ ذَٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ أَهْلِ النَّارِ
﴿٦٤﴾ 64-) İnne zâlike le hakkun tehasumü ehlin nar;
64-) Muhakkak ki o gerçekleşecektir… Yanacakların karşılıklı tartışması!
قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنْذِرٌ ۖ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
﴿٦٥﴾ 65-) Kul innema ene münzir* ve ma min ilâhin illAllâhul Vâhid`ül Kahhâr;
65-) De ki: “Kesinlikle ben bir uyarıcıyım! Tanrı yoktur tanrılık kavramı geçersizdir; sadece Vâhid, Kahhâr Allâh…”

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ
﴿٦٦﴾ 66-) Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehümel `Aziyzul Gaffar;
66-) “Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Aziyz (gücüne – hükmüne karşı konulmaz), Gaffar olan Rabbidir.”
قُلْ هُوَ نَبَأٌ عَظِيمٌ
﴿٦٧﴾ 67-) Kul HUve nebeün `azıym;
67-) De ki: “HÛ (gerçeği), Aziym bir haberdir!” (Bu haberin mânâsını ve değerini kavrayabilseniz!)

أَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ
﴿٦٨﴾ 68-) Entüm `anhü mu`ridun;
68-) “Siz ise ondan (o büyük haberin bildirdiği fevkalâde önemli hakikatin size kazandıracağından) yüz çeviriyorsunuz!”
مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ إِذْ يَخْتَصِمُونَ
﴿٦٩﴾ 69-) Ma kâne liye min `ılmin Bil Meleil A`la iz yahtesımun;
69-) “Mele-i Âlâ`daki tartışma hakkında ilme sahip değilim.”
إِنْ يُوحَىٰ إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ
﴿٧٠﴾ 70-) İn yuha ileyye illâ ennema ene neziyrun mubiyn;
70-) “Bana vahyolan yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum!”
إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ طِينٍ
﴿٧١﴾ 71-) İz kale Rabbüke lil Melaiketi inniy halikun beşeran min tıyn;
71-) Hani Rabbin Meleklere: “Kesinlikle ben balçıktan (su + mineral) bir beşer yaratacağım” demişti.
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
﴿٧٢﴾ 72-) Feizâ sevveytühu ve nefahtü fiyhi min ruhıy feka`u lehu sacidiyn;
72-) “Onu tesviye edip (beynini oluşturup), o yapının içinden Ruhum`dan (Esmâ mânâlarımdan) nefhettiğimde (açığa çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A.H.}) Ona secdeye kapanın (hükümranlığını – tasarrufunu kabul edin)!”
فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ
﴿٧٣﴾ 73-) Fesecedel Melaiketü küllühüm ecme`un;
73-) O Meleklerin hepsi, toptan secde ettiler.
إِلَّا إِبْلِيسَ اسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
﴿٧٤﴾ 74-) İlla ibliys* istekbere ve kâne minel kâfiriyn;
74-) İblis müstesna; (bilincine dayanarak) benlik tasladı ve hakikat bilgisini inkâr edenlerden (karşısındakinin hakikatini göremeyenlerden) oldu.
قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ ۖ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِينَ
﴿٧٥﴾ 75-) Kale ya ibliysü ma meneake en tescüde lima halaktü Bi yedeyye, estekberte em künte minel âliyn;
75-) Buyurdu: “Ey İblis (ikileme düşen)! İki Elim (ilim ve kudret) ile yarattığıma secde etmene ne mâni oldu? Benliğin mi engel oldu, yoksa Alûn`dan (Âdem`e secdesi söz konusu olmayan yüce kuvvelerden {meleklerden}) mi olduğunu sandın?”
قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِنْهُ ۖ خَلَقْتَنِي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طِينٍ
﴿٧٦﴾ 76-) Kale ene hayrun minh* halakteniy min narin ve halaktehu min tıyn;
76-) (İblis) dedi ki: “Ben daha hayırlıyım ondan; beni ateşten (radyasyon – yakan dalgalar {aynı nâr = ateş kelimesi cehennemde yakan olarak da kullanılmakta. A.H.}) halk ettin, onu tıynden (hücresel bedenli – maddeden) halk ettin” dedi.
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ
﴿٧٧﴾ 77-) Kale fahruc minha feinneke raciym;
77-) (Allâh) buyurdu: “Çık oradan; çünkü sen racîmsin (hakikatinden uzak düşmüşsün)!”
وَإِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَتِي إِلَىٰ يَوْمِ الدِّينِ
﴿٧٨﴾ 78-) Ve inne aleyke la`netİY ila yevmid diyn;
78-) “Muhakkak ki, hüküm sürecine kadar lânetim (benden uzaklık) senin üstündedir!”
قَالَ رَبِّ فَأَنْظِرْنِي إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
﴿٧٩﴾ 79-) Kale Rabbi feenzırniy ila yevmi yüb`asûn;
79-) (İblis) dedi ki: “Rabbim! (İnsanların ölümle) bâ`s olacakları zamana kadar bana mühlet ver (kuvvelerimi kullanabileyim onlara karşı).”
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرِينَ
﴿٨٠﴾ 80-) Kale feinneke minel munzariyn;
80-) (Allâh) buyurdu: “Muhakkak ki sen süre tanınanlardansın!”
إِلَىٰ يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
﴿٨١﴾ 81-) İla yevmil vaktil ma`lum;
81-) “Bilinen sürece kadar!”
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ
﴿٨٢﴾ 82-) Kale feBi ızzetiKE le uğviyennehüm ecme`ıyn;
82-) (İblis) dedi ki: “İzzetine (karşı konulmaz gücüne) yemin ederim ki, onların hepsini şaşırtıp (kendilerini beden kabul ettirerek, bedenin zevkleri peşinde koşturarak; hakikatlerini oluşturan ruhun konusundan) saptıracağım.”
إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ
﴿٨٣﴾ 83-) İlla `ıbadeKE minhümül muhlesıyn;
83-) “Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş (hakikatlerini yaşattığın) kulların müstesna.”
قَالَ فَالْحَقُّ وَالْحَقَّ أَقُولُ
﴿٨٤﴾ 84-) Kale fel Hakku, vel Hakka ekul;
84-) (Allâh) buyurdu: “Hakk`ı söyledin (ihlâslı kullarım konusunda); ben de gerçeği bildireyim:”
لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ أَجْمَعِينَ
﴿٨٥﴾ 85-) Leemle enne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhüm ecme`ıyn;
85-) “Andolsun ki cehennemi senden (olanlarla) ve onlardan sana tâbi olanlarla toptan dolduracağım.”
قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ
﴿٨٦﴾ 86-) Kul ma es`elüküm aleyhi min ecrin ve ma ene minel mütekellifiyn;
86-) De ki: “Bildirdiklerim için sizden karşılık istemiyorum ve ben size asılsız iddialarla da gelmedim.”
إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ
﴿٨٧﴾ 87-) İn huve illâ zikrun lil alemiyn;
87-) “O, âlemler (insanlar) için bir hatırlatmadan başka değildir.”
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ
﴿٨٨﴾ 88-) Ve leta`lemunne nebeehu ba`de hıyn;
88-) “Onun ne olduğunu bir süre sonra (ölüm anında) elbette anlayacaksınız!”
39- ZÜMER SÛRESİ الزمر Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
﴿١﴾ 1-) Tenziylül Kitabi minAllâhil `Aziyzil Hakiym;
1-) Bu BİLGİ, Aziyz Hakiym Allâh`tan boyutsal olarak şuuruna indirilmiştir!
إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ
﴿٢﴾ 2-) İnna enzelna ileykel Kitabe Bil Hakkı fa`budillahe muhlisan lehüd diyn;
2-) Muhakkak ki biz sana O BİLGİyi Hak olarak (hakikatin olan Esmâ boyutundan açığa çıkardık) inzâl ettik! O hâlde Din`i, (varlıktaki sistem ve düzenin mutlak hâkimi – hükümranı olarak) Allâh`a kulluğunun farkındalığıyla yaşa!
أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ ۚ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَىٰ إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
﴿٣﴾ 3-) Ela Lillâhid diynül halis* Velleziynettehazû min dûniHİ evliyâ`* ma na`budühüm illâ liyükarribûna ilAllâhi zülfâ* innAllâhe yahkümü beynehüm fiyma hüm fiyhi yahtelifun* innAllâhe lâ yehdiy men huve kâzibün keffar;
3-) Dikkat edin, hâlis din (mutlak sistem ve düzen) Allâh (Esmâ`sının açığa çıkması) içindir! O`nun dûnunda (tanrısal kuvveler vehmedilenleri) velîler edinenler: “Biz onlara, sadece bizi Allâh`a yaklaştırması için tapıyoruz” (derler)… Muhakkak ki Allâh onlar arasında, tartışıp durdukları konuda hüküm verecektir… Muhakkak ki Allâh, yalancı olup, hakikati inkâr eden kimseye hidâyet etmez.
لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَاصْطَفَىٰ مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ ۚ سُبْحَانَهُ ۖ هُوَ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
﴿٤﴾ 4-) Lev eradAllâhu en yettehıze veleden lastafa mimma yahlüku ma yeşau, subhaneHÛ, HUvAllâhul Vâhid`ül Kahhâr;
4-) Eğer Allâh bir çocuk edinme irade etseydi (olmasını kesin arzulasaydı), elbette yarattıklarından dilediğini süzüp seçerdi… Subhan`dır O! “HÛ” Allâh Vâhid, Kahhâr`dır!
خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۖ يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ ۖ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى ۗ أَلَا هُوَ الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ
﴿٥﴾ 5-) Halekas Semavati vel Arda Bil hakk* yükevvirulleyle alennehari ve yükevvirun nehare alelleyli ve sahhareşŞemse vel Kamer* küllün yecriy li ecelin müsemma* ela “HU”vel `Aziyzül Gaffar;
5-) Semâları ve arzı onlar yokken Hak olarak (Esmâ`sındaki özelliklerle) var kıldı! Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de gecenize dönüştürür… Güneş`i ve Ay`ı işlevsel kılmıştır… Her biri belli bir ömre sahip olarak yoluna devam eder… Dikkat edin, “HÛ”; Aziyz`dir, Ğaffar`dır.
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ ۚ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ
6-) Halekaküm min nefsin vahıdetin sümme ce`ale minha zevceha ve enzele leküm minel en`ami semaniyete ezvac* yahlükuküm fiy butuni ümmehatiküm halkan min ba`di halkın fiy zulümatin selâs* zâlikümullâhu Rabbüküm leHUl Mülk* lâ ilâhe illâ HU* feenna tusrefun;
6-) Sizi nefs-i vâhide`den (nefs-i küll – kozmik bilinç – evrensel benlik – Hakikati Muhammedi -RUH adlı melek tanımlamalarıyla işaret edilen) yarattı! Sonra (holografik esas gereğince) ondan (bilinçten) onun eşini (bedeni) oluşturdu; sizin için en`amdan (kontrol edilebilir hayvani duygular) sekiz eş açığa çıkardı! Sizi analarınızın karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratıştan sonra (diğer) bir yaratışa (geçirerek) yaratıyor… İşte size Rabbiniz Allâh; mülkü onun (Esmâ`sının işaret ettiği özelliklerin açığa çıkması) için olan! Tanrı yok; sadece “HÛ”! Nasıl hakikati görmezsiniz!
إِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ ۖ وَلَا يَرْضَىٰ لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ ۖ وَإِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ ۗ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۗ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
﴿٧﴾ 7-) İn tekfüru feinnAllâhe ğaniyyün anküm ve lâ yerda li ıbadiHİl küfr* ve in teşküru yerdahu leküm* ve lâ teziru vaziretun vizre uhra* sümme ila Rabbiküm merci`uküm feyünebbiüküm Bima küntüm ta`melun* inneHU `Aliymun Bizatissudur;
7-) Eğer küfür (nankörlük) ederseniz (insanlığınızı – yeryüzünde {bedende} halifeliğinizi {`B`illah işareti doğrultusunda Esmâ kuvveleriyle tasarruf gücünüzü} değerlendirip şükretmezseniz; hakikatinizden perdelenirseniz), muhakkak ki Allâh sizden Ğaniyy`dir! (Allâh) kulları için küfre (nankörlüğe; fıtratlarını zayi etmelerine, kaybolmalarına) razı olmaz! Eğer şükrederseniz (değerlendirirseniz), sizin için ona razı olur… Hiçbir kimse, bir başkasının vebalini yüklenmez! Sonra dönüşümünüz Rabbinizedir! Sizde yaptıklarınızın sonucunun ne olduğunu açığa çıkaracaktır… Muhakkak ki O, içinizdekilerin (bilinç ve şuurunuzun) Zâtı (hakikati) olarak Aliym`dir (sakladıklarınızı da, her şeyinizi de tam bilen).
۞ وَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُنِيبًا إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلَّهِ أَنْدَادًا لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِهِ ۚ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا ۖ إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ
﴿٨﴾ 8- ) Ve izâ messel İnsane durrun dea Rabbehu müniyben ileyHİ sümme izâ havvelehu nı`meten minhu nesiye ma kâne yed`u ileyHİ min kablü ve ce`ale Lillâhi endaden liyudılle an sebiylih* kul temetta` Bi küfrike kaliyla* inneke min ashabin nar;
8- ) İnsana (rahmet olarak; onu arındırmak – genişletmek için) bir durr (zarar, hastalık, sıkıntı) dokunduğunda, O`na yönlenir; Rabbine dua eder… Sonra ona (Rabbi) kendinden bir nimet lütfettiğinde, daha önce O`na dua ettiğini unutur ve O`nun yolundan saptırmak için Allâh`a endad (denk vehmettiği varlıklar) kabullenir… De ki: “Küfrünle azıcık yaşa… Muhakkak ki sen ateş ehlindensin!”
أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ ۗ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ۗ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ
﴿٩﴾ 9-) Emmen huve kanitün anaelleyli saciden ve kaimen yahzerul ahırete ve yercu rahmete Rabbih* kul hel yestevilleziyne ya`lemune velleziyne lâ ya`lemun* innema yetezekkeru ulül elbab;
9-) (Böylesi mi) yoksa gecenin bir kısmında kalkıp secdeyi yaşayan ve (Kayyum`un varlığıyla) kaîm olarak, sonsuz geleceğin gereklerine hazırlanan; Rabbinin (hakikatindeki Esmâ kuvvelerinin) Rahmetini (çeşitli özelliklerini açığa çıkarmayı) uman mı? De ki: “Hiç bilenler ile bilmeyenler eşit olur mu? Sadece derin düşünebilen akıl sahipleri bunu anlayabilir.”
قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ ۚ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ ۗ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ ۗ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
﴿١٠﴾ 10-) Kul ya ıbadilleziyne amenütteku Rabbeküm* lilleziyne ahsenu fiy hazihiddünya haseneten, ve Ardullahi vasi`atün, innema yüveffessabirune ecrehüm Biğayri hisab;
10-) De ki: “Ey iman eden kullarım, Rabbinizden (yaptığınız her şeyin sonucunu kesinlikle yaşatacağı için) korunun! Bu dünyada güzellikler, iyilik yapanlar (mümin – kâfir fark etmez) içindir… Allâh`ın arzı (Beynin Esmâ özelliklerini açığa çıkarma kapasitesi) geniştir… Sadece sabredenlerde bunun karşılığı hesapsız açığa çıkarılır.”
قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ
﴿١١﴾ 11-) Kul inniy ümirtü en a`budAllâhe muhlisan lehüd diyn
11-) De ki: “Kesinlikle hükmolundum ki, sistem ve düzeninde O`ndan başka etken görmemek üzere Allâh`a kulluk edeyim.”
وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ
﴿١٢﴾ 12-) Ve ümirtü lien ekûne evvelel müslimiyn;
12-) “Hükmolundum ki, teslim olmuşluğunun farkındalığını yaşayanların ilki olmakla!”
قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
﴿١٣﴾ 13-) Kul inniy ehafü in `asaytü Rabbiy azâbe yevmin `azıym;
13-) De ki: “Gerçektir ki, ben muazzam bir sürecin yaşanacak azabından korkarım, eğer Rabbime isyan edersem (varlığımdaki mutlak tedbirini görmezden gelirsem)!”
قُلِ اللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ دِينِي
﴿١٤﴾ 14-) Kulillâhe a`büdü muhlisan lehu diyniy;
14-) De ki: “Sistem ve düzeninde O`ndan başka etken görmemek üzere Allâh`a kulluk edeyim… “
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِهِ ۗ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا ذَٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
﴿١٥﴾ 15-) Fa`budu ma şi`tüm min dûniHİ, kul innel hasiriynelleziyne hasiru enfüsehüm ve ehliyhim yevmel kıyameti, ela zâlike hüvel husranulmubiyn;
15-) “Siz de O`nun dûnunda dilediğinize tapının!” De ki: “Gerçek şudur ki; kıyamet sürecinde hüsranı yaşayacak olanlar, hem nefslerini (bilinçlerini/kendilerini) hem de ehillerini (o günkü eşi olan bedenini) hüsrana uğratacak şekilde yönlendirenlerin ta kendileridir! Dikkat edin! İşte o apaçık bir hüsranın ta kendisidir!”
لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ۚ ذَٰلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ ۚ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
﴿١٦﴾ 16-) Lehüm min fevkıhim zulelün minennari ve min tahtihim zulel* zâlike yuhavvifullahu Bihi `ıbadeHU, ya ıbadi fettekun;
16-) Onların, fevklerinden (bilinç boyutu itibarıyla) de yakıcı – ateşten gölgelikler (katmanlar) vardır, altlarından (bedenleri itibarıyla) da gölgelikler (katmanlar) vardır… İşte (gerçek) bu; Allâh onun korkusunu kullarında açığa çıkarıyor! Ey kullarım, benden korunun (Sünnetim gereği sizden açığa çıkan her şeyin sonucunu kesinlikle yaşatacağım için)!
وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَىٰ ۚ فَبَشِّرْ عِبَادِ
﴿١٧﴾ 17-) Velleziynectenebüt tağute en ya`buduha ve enabu ilAllâhi lehümül büşra* febeşşir ıbad;
17-) Bedenini tanrılaştırarak (tagut) ona tapınmaktan kaçınıp, Allâh`a (hakikatlerine) yönelenler var ya, onlar için Büşra (müjde; vuslat) vardır… Kulları müjdele
الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ ۚ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمْ أُولُو الْأَلْبَابِ
﴿١٨﴾ 18-) Elleziyne yestemi`unel kavle feyettebi`une ahseneh* ülaikelleziyne hedahümullâhu ve ülaike hüm ulül elbab;
18-) Onlar (o kullarım) ki, Hak sözü işitip, onun en güzeline (en koruyucu olanına) tâbi olurlar… İşte onlar kendilerini Allâh`ın hakikate erdirdiği kimselerdir ve işte onlar derin düşünen akıl sahiplerinin ta kendileridirler!
أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِ
﴿١٩﴾ 19-) Efemen hakka aleyhi kelimetül azâb* efeente tünkızü men fiyn nar;
19-) Yanan kimseyi sen mi kurtaracaksın, azap çekmesi için varolmuş (şakî) ise?
لَٰكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ وَعْدَ اللَّهِ ۖ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ الْمِيعَادَ
﴿٢٠﴾ 20-) Lakinilleziynettekav Rabbehüm lehüm ğurefün min fevkıha ğurefün mebniyyetün tecriy min tahtihel` enhar* va`dAllâh* lâ yuhlifullahul miy`ad;
20-) Fakat Rablerinden korunanlara gelince, onlar için fevkinde (bilinç boyutunda) bina olunmuş, altlarından nehirler (kendilerinde açığa çıkan ilmin getirisi marifetler) akan ğuraf (cennet makamları) vardır… (Bu) Allâh`ın vaadidir… Allâh vaadi asla değişmez!
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ
﴿٢١﴾ 21-) Elem tera ennAllâhe enzele mines Semai maen feselekehu yenabiy`a fiyl Ardı sümme yuhricü Bihi zer`an muhtelifen elvanühu sümme yehiycü feterahu musferren sümme yec`aluhu hutama* inne fiy zâlike le zikra li ülil elbab;
21-) Görmedin mi ki Allâh, semâdan (Esmâ mânâlarının açığa çıkışı olan şuurdan) bir su (ilim) inzâl etti de onu arzdaki (bedendeki) kaynaklara (beyine) koydu… Sonra ondaki kuvvelerle renkleri muhtelif (çeşitli huyların sonucu) ekinler (üretim) açığa çıkarıyor… Sonra kurur da sen onu sararmış görürsün (oluşumu sırasında çok değer verdiğin şeyler, olup bittikten sonra bakarsın tüm değerini yitirir)… Sonra onu bir hutam (kuru bitki, çerçöp) kılar! Muhakkak ki bu (misalde) derin düşünen akıl sahipleri için elbette bir ders vardır!
أَفَمَنْ شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَىٰ نُورٍ مِنْ رَبِّهِ ۚ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
﴿٢٢﴾ 22-) Efemen şerahAllâhu sadrehû lil İslâmi fe huve alâ nûrin min Rabbih* feveylün lil kasiyeti kulûbühüm min zikrillâh* ülâike fiy dalâlin mubiyn;
22-) Allâh kimin derûnunu İslâm`ı kavrayacak şekilde genişletti ise, o Rabbinden bir nûr üzere değil midir? Allâh`ın zikrinden (hatırlattığından) kalpleri kasavetlenene (içleri sıkılıp bunalanlara) yazıklar olsun! İşte onlar apaçık şekilde (hakikatten) sapmayı yaşamaktadırlar!
اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
﴿٢٣﴾ 23-) Allâhu nezzele ahsenel hadiysi Kitaben müteşabihen mesâniy* takşa`ırru minhü cüludülleziyne yahşevne Rabbehüm* sümme teliynü cüludühüm ve kulubühüm ila zikrillâh* zâlike hüdAllâhi yehdiy Bihi men yeşa`* ve men yudlilillâhu fema lehu min Had;
23-) Allâh, sözün en güzelini; müteşabih (benzetme yollu), mesanî (aynı cümlede veya kelimede iki ayrı işareti vererek ikili anlatımla) bir bilgiyi (tafsilâtlı) indirdi… Rablerinden haşyet eden kimselerin Ondan derileri (tüyleri) ürperir… Sonra bedeni ve şuuru Allâh zikrine yumuşar (kabule müsait hâle gelir)… İşte bu Allâh`ın hidâyetidir ki onunla dilediğini hakikate erdirir! Allâh kimi saptırırsa ona hidâyet edecek yoktur.
أَفَمَنْ يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ
﴿٢٤﴾ 24-) Efemen yettekıy Bi vechihi suel azâbi yevmel kıyameti, ve kıyle liz zâlimiyne zûku ma küntüm teksibun;
24-) Kıyamet sürecinde (başka hiçbir imkânı olmadığı için yalnızca) yüzüyle azabın en kötüsünden korunmaya çalışan kimse mi? Zâlimlere: “Kazandıklarınızı tadın!” denilmiştir.
كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
25-) Kezzebelleziyne min kablihim feetahümül azâbü min haysü lâ yeş`urun;
25-) Onlardan öncekiler yalanladı da bu yüzden azap onlara fark etmedikleri bir yerden geldi.
فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
26-) Feezâkahümullâhul hızye fiyl hayatid dünya* ve leazâbül ahireti ekber* lev kânu ya`lemun;
26-) Allâh, onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Sonsuz geleceğin azabı ise elbette Ekber`dir! Eğer bilselerdi!
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
27-) Ve lekad darebna linNasi fiy hazel Kur`âni min külli meselin leallehüm yetezekkerun;
27-) Andolsun ki şu Kurân`da insanlar için her türlü misali kullandık… Belki tezekkür ederler (unutmuş oldukları hakikatlerini hatırlayıp) üzerinde derin düşünürler diye!
قُرْآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
28-) Kur`ânen `Arabiyyen ğayre ziy `ıvecin leallehüm yettekun;
28-) Pürüzsüz, net Arapça bir Kur`ân olarak (vahyettik)… Belki (anlayıp) korunurlar diye.
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَجُلًا فِيهِ شُرَكَاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا ۚ الْحَمْدُ لِلَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
29-) DarebAllâhu meselen racülen fiyhi şürekâü müteşakisune ve racülen selemen liracül* hel yesteviyani mesela* elHamdu Lillâh* bel ekseruhüm lâ ya`lemun;
29-) Allâh bir misal verdi: Birbiriyle sorunlu ortaklara hizmet veren adam ile sadece bir adama teslim adam… Bu ikisinin şartları eşit olur mu? El Hamdu Lillâh! Hayır, onların çoğunluğu bilmezler!
إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُمْ مَيِّتُونَ
30-) İnneke meyyitün ve innehüm meyyitun;
30-) Kesinlikle sen ölümü tadacaksın ve muhakkak ki onlar da ölümü tadacaklar!
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ
31-) Sümme inneküm yevmel kıyameti `ınde Rabbiküm tahtesımun;
31-) Sonra, muhakkak ki siz, kıyamet sürecinde Rabbinizin indînde karşılaştırılacaksınız.