22. CÜZ 3. HİZİP


34-SEBE` SÛRESİ سبإ Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ ۚ حَتَّىٰ إِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ ۖ قَالُوا الْحَقَّ ۖ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
23-) Ve lâ tenfa`uş şefa`atü `ındeHU illâ limen ezine leh* hattâ izâ füzzia` `an kulubihim kalu ma zâ kale Rabbüküm* kalül Hakk* ve “HU”vel `Aliyyül Kebiyr;
23-) Kendisine izin verilen müstesna, O`nun indînde şefaat fayda vermez! Nihayet bilinçlerini saran dehşet yatıştığında: “Rabbinizin hükmü nedir?” derler… “Hak” derler… “HÛ”; Alîy`dir, Kebiyr`dir.
۞ قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ وَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَىٰ هُدًى أَوْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
24-) Kul men yerzukuküm mines Semavati vel Ard* kulillâhu ve inna ev iyyaküm leâla hüden ev fiy dalâlin mubiyn;
24-) De ki: “Semâlardan ve arzdan (bilinç katlarınız ve bedeniniz itibarıyla) yaşam gıdanızı veren kimdir?”… De ki: “Allâh! Muhakkak ki biz ya da siz (birimiz) hakikat üzereyiz; (diğerimiz de) apaçık bir sapkınlık içindedir!”

قُلْ لَا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ
25-) Kul lâ tüs`elune `amma ecramnâ ve lâ nüs`elü `amma ta`melun;
25-) De ki: “Suçlarımızdan size sorulmaz… Yaptıklarınızdan da bize sorulmaz!”

قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ
26-) Kul yecme`u beynena Rabbüna sümme yeftehu beynena Bil Hakk* ve “HU”vel Fettahul` `Aliym;
26-) De ki: “Rabbimiz bizi bir araya getirecek ve Hak olarak aramızı (isâbet edenler ve yanılanlar olarak) açacaktır… “HÛ”; Fettah`tır, Aliym`dir.”

قُلْ أَرُونِيَ الَّذِينَ أَلْحَقْتُمْ بِهِ شُرَكَاءَ ۖ كَلَّا ۚ بَلْ هُوَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
27-) Kul eruniyelleziyne elhaktüm Bihi şürekâe kella* bel HUvAllâhul `Aziyzül Hakiym;
27-) De ki: “O yanı sıra var sandığınız ortaklarınızı gösterin bana! Hayır, hâşâ! Bilakis yalnızca “HÛ”; Aziyz, Hakiym (olan) Allâh`tır.”

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
28-) Ve ma erselnake illâ kâffeten linNasi beşiyran ve neziyran ve lâkinne ekseren Nasi lâ ya`lemun;
28-) Seni, tüm insanlar için müjdeci ve uyarıcı olarak irsâl ettik… Ne var ki insanların çoğunluğu anlamazlar (bunun ne demek olduğunu)!

وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
29-) Ve yekulune meta hazel va`dü in küntüm sadikıyn;
29-) “Eğer sözünüzde sadıksanız, bu vaat (ölümü tadarak söylenenleri yaşamak) ne zaman?” derler.

قُلْ لَكُمْ مِيعَادُ يَوْمٍ لَا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ
30-) Kul leküm miy`adü yevmin lâ teste`hırune `anhü sa`aten ve lâ testakdimun;
30-) De ki: “Sizin için tespit edilmiş bir süreç vardır ki, onu ne erteleyebilirsiniz ne de öne alabilirsiniz.”

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ نُؤْمِنَ بِهَٰذَا الْقُرْآنِ وَلَا بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ ۗ وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ الْقَوْلَ يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَا أَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ
31-) Ve kalelleziyne keferu len nu`mine Bi hazel Kur`âni ve lâ Billeziy beyne yedeyh* ve lev tera iziz zâlimune mevkufune `ınde Rabbihim* yerci`u ba`duhüm ila ba`dinil kavl* yekulülleziynestud`ıfu lilleziy nestekberu levla entüm lekünna mu`miniyn;
31-) Hakikat bilgisini inkâr edenler dediler ki: “Bu Kurân`a da, bundan önce bize bildirilmiş olana da asla iman etmeyeceğiz”… Zâlimleri, Rablerinin indînde zorunlu dururlarken (değerlendiremedikleri hakikatlerindeki gerçeği fark etmiş hâldeyken), bir görsen! Bir kısmı diğerini suçlarken… Tâbi olan zayıflar, büyüklük taslayan önderlerine: “Eğer siz olmasaydınız, elbette iman edenlerden olurduk” derler.

قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَىٰ بَعْدَ إِذْ جَاءَكُمْ ۖ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِمِينَ
32-) Kalelleziynestekberu lilleziynestud`ıfu enahnu sadednaküm `anil hüda ba`de iz caeküm bel küntüm mücrimiyn;
32-) Kibirli önderleri de, kendilerine tâbi olan zavallılara: “Size gelen hakikatten sizi biz mi alıkoyduk? Hayır, siz suçlusunuz!”

وَقَالَ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ إِذْ تَأْمُرُونَنَا أَنْ نَكْفُرَ بِاللَّهِ وَنَجْعَلَ لَهُ أَنْدَادًا ۚ وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَجَعَلْنَا الْأَغْلَالَ فِي أَعْنَاقِ الَّذِينَ كَفَرُوا ۚ هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
33-) Ve kalelleziynestud`ıfu lilleziynestekberu bel mekrulleyli vennehari iz te`mürunena en nekfüre Billâhi ve nec`ale leHU endada* ve eserrun nedamete lemma raevül azâb* ve cealnel ağlâle fiy a`nakılleziyne keferu* hel yüczevne illâ ma kânu ya`melun;
33-) Zavallı tâbiler, kibirli önderlerine dedi ki: “Hayır, gece ve gündüz hile ile bizi yanılttınız! Allâh`ın, Esmâ`sıyla hakikatimiz olduğunu inkâr etmemizi ve O`na ortak tanrılar oluşturmamızı emrederdiniz”… Azabı gördüklerinde ise pişmanlıklarını gizlediler! Hakikat bilgisini inkâr edenlerin boyunlarında (başlarını bedensellik kabulünden döndüremeyecekleri) boyunduruklar oluşturduk! Ortaya koyduklarının sonucunu yaşıyorlar!

وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ
34-) Ve ma erselna fiy karyetin min neziyrin illâ kale mütrefuha, inna Bima ursiltüm Bihi kâfirun;
34-) Biz hangi memlekete bir uyarıcı irsâl ettiysek, oranın şımarık zenginleri: “Muhakkak ki biz Risâletinizle gönderilen hakikat bilgisini kabul etmeyiz” (dediler).

وَقَالُوا نَحْنُ أَكْثَرُ أَمْوَالًا وَأَوْلَادًا وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
35-) Ve kalu nahnu ekseru emvalen ve evladen ve ma nahnu Bi mu`azzebiyn;
35-) Dahi dediler ki: “Biz hem servetimiz hem de evlatlarımız yönünden daha güçlüyüz… Biz azaba uğramayız!”

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
36-) Kul inne Rabbiy yebsütur rizka limen yeşau ve yakdiru ve lakinne ekseren Nasi lâ ya`lemun;
36-) De ki: “Muhakkak ki Rabbim yaşam gıdasını (rızkı), dilediğine genişletir veya daraltır (zenginlik kazanılmaz Allâh vergisidir)… Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçeği) bilmezler.”

وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفَىٰ إِلَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ جَزَاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ آمِنُونَ
37-) Ve ma emvalüküm ve lâ evladüküm Billetiy tukarribüküm `ındeNA zülfa illâ men amene ve amile saliha* feülaike lehüm cezauddı`fi Bima `amilu ve hüm fiyl ğurufati aminun;
37-) Size indîmizde kurb (Kurbiyet mertebesi – Allâh Esmâ`sı özellikleriyle şuurlu tahakkuk mertebesi) oluşturacak olan, ne zenginliğiniz ve ne de evlatlarınızdır; sadece iman edip imanının gereğini uygulayan müstesna… İşte onlara bu çalışmalarının getirisi kat kat arttırılır. Onlar yüksek mertebeler içinde güvendedirler.

وَالَّذِينَ يَسْعَوْنَ فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
38-) Velleziyne yes`avne fiy âyâtiNA mu`aciziyne ülaike fiyl azâbi muhdarun;
38-) İşaretlerimizi (uyarılarımızı) geçersiz kılmak için koşuşturanlara gelince, işte onlar sürekli azapta tutulacaklardır.

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ ۚ وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
39-) Kul inne Rabbiy yebsütur rizka limen yeşau min `ıbadiHi ve yakdiru leh* ve ma enfaktüm min şey`in feHUve yuhlifuh* ve HUve hayrur razikıyn;
39-) De ki: “Muhakkak ki Rabbim yaşam gıdasını (maddi – manevî rızkı), kullarından dilediğine genişletir ve (dilediğine de) daraltır! Bir şey infak ederseniz (Allâh için karşılıksız bağışlarsanız), O, onun yerine başkasını verir… “HÛ”, yaşam gıdasıyla besleyen mükemmel Rezzâk`tır.”

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَٰؤُلَاءِ إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ
40-) Ve yevme yahşüruhüm cemiy`an sümme yekulü lilMelaiketi ehaülai iyyaküm kânu ya`budun;
40-) O süreç ki, hepsini toplar, sonra meleklere: “Bunlar mı yalnızca size kulluk edenler idi?” der.

قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْ ۖ بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ ۖ أَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ
41-) Kalu subhhaneke ente veliyyüna min dunihim* bel kânu ya`budunel cinne, ekseruhüm Bihim mu`minun;
41-) (Melekler) dedi ki: “Subhansın sen. Sensin Veliyy`miz, onlar değil… Bilakis onlar cinne tapıyorlardı; çoğunluğu onlara iman etmişti (tanrı olarak).”

فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ
42-) Fel yevme lâ yemlikü ba`duküm li ba`dın nef`an ve lâ darra* ve nekulü lilleziyne zalemu zûku azâben narilletiy küntüm Biha tükezzibun;
42-) İşte o süreçte, kimse kimseye ne bir fayda ve ne de bir zarar verebilir… (Nefsine) zulmedenlere: “Kendisini yalanladığınız o yanışın azabını tadın!” deriz.

وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ مُفْتَرًى ۚ وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ
43-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin kalu ma hazâ illâ racülün yüriydü en yesuddeküm amma kâne ya`büdü abaüküm* ve kalu ma hazâ illâ ifkün müftera* ve kalelleziyne keferu lil Hakkı lemma caehüm, in hazâ illâ sıhrun mubiyn;
43-) Âyetlerimiz onlara apaçık olarak okunup bildirildiğinde (zâlimler) dediler ki: “Bu, atalarınızın tapınageldiği şeyden sizi çevirmeyi amaçlamış bir adamdır”… Yine dediler ki: “Bunlar, uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değil”… Hakikat bilgisini inkâr edenler, Hak kendilerine geldiğinde: “Bu, ancak apaçık bir sihirdir” dediler.

وَمَا آتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا ۖ وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذِيرٍ
44-) Ve ma ateynahüm min kütübin yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min neziyr;
44-) Oysa onlara ders almalarını (sana itiraza kaynak) sağlayacak bilgileri vermemiştik. Senden önce onlara uyarıcı da irsâl etmemiştik.

وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
45-) Ve kezzebelleziyne min kablihim ve ma beleğu mı`şare ma ateynahüm fekezzebu Rusuliy* fe keyfe kâne nekiyr;
45-) Onlardan öncekiler de yalanlamıştı (genetik özellik)! (Oysa bunlar) onlara verdiğimizin onda birine bile ulaşmamışlardır… (Buna rağmen) Rasûllerimi yalanladılar… İşte bak, benim de onları inkârımın sonucu nasıl oldu!

۞ قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُمْ بِوَاحِدَةٍ ۖ أَنْ تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَىٰ وَفُرَادَىٰ ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا ۚ مَا بِصَاحِبِكُمْ مِنْ جِنَّةٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ
46-) Kul innema e`ızuküm Bi vahıdetin, en tekumu Lillâhi mesna ve fürada sümme tetefekkeru* ma Bi sahıbiküm min cinnetin, in huve illâ neziyrun leküm beyne yedey azâbin şediyd;
46-) De ki: “Size sadece bir tek öğüt veriyorum: Allâh için ister ikişer – birlikte ister kendi başınıza kaldığınızda şöyle bir derin düşünün bakalım! Size sahip çıkanda bir cinnet söz konusu değildir… O ancak şiddetli bir azabın öncesinde sizin için uyarıcıdır!”

قُلْ مَا سَأَلْتُكُمْ مِنْ أَجْرٍ فَهُوَ لَكُمْ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
47-) Kul ma seeltüküm min ecrin fe huve leküm* in ecriye illâ alAllâh* ve HUve alâ külli şey`in Şehiyd;
47-) De ki: “Sizden bir karşılık istemişsem, o sizin olsun… Benim ecrim ancak Allâh üzerinedir… “HÛ” her şeye Şehiyd`dir.”

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
48-) Kul inne Rabbiy yakzifü Bil Hakk* allâmul ğuyub;
48-) De ki: “Muhakkak ki benim Rabbim Hakk`ı şiddetle ortaya atar! Allam-ül Ğuyub`dur (her şeyin gaybını çok iyi bilen)!”

قُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ
49-) Kul cael Hakku ve ma yübdiül bâtılu ve ma yu`ıyd;
49-) De ki: “Hak açığa çıktı! Bâtıl ne yeni bir şey oluşturabilir ne de eskiyi yeniden ileri sürebilir!”

قُلْ إِنْ ضَلَلْتُ فَإِنَّمَا أَضِلُّ عَلَىٰ نَفْسِي ۖ وَإِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحِي إِلَيَّ رَبِّي ۚ إِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ
50-) Kul in daleltü feinnema edıllu alâ nefsiy* ve inihtedeytü fe Bima yuhiy ileyye Rabbiy* inneHU Semiy`un Kariyb;
50-) De ki: “Eğer (doğru inançtan) saparsam, bilincimin (yanıltışı) olur bu sapış! Eğer hakikate erersem, Rabbimin bana vahyettiği iledir… Muhakkak ki O, Semi`dir, Kariyb`dir.”

وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ فَزِعُوا فَلَا فَوْتَ وَأُخِذُوا مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ
51-) Velev tera iz fezi`u fela fevte ve ühızû min mekanin kariyb;
51-) Korku ve dehşete kapıldıklarında bir görsen! Kaçacakları yerleri yoktur; çok yakından yakalanmışlardır!

وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ وَأَنَّىٰ لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ
52-) Ve kalu amenna BiHİ, ve enna lehümüt tenavüşü min mekanin be`ıyd;
52-) “O`na (hakikatimizde olarak) iman ettik” dediler… (Öyle olsaydı) bu uzaklık nasıl oluşurdu ki!

وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ ۖ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ
53-) Ve kad keferu BiHİ min kabl* ve yakzifune Bil ğaybi min mekânin be`ıyd;
53-) Daha önce o hakikati inkâr etmişlerdi! Hakikatten uzak olarak, gaybları hakkında ileri geri atıp tutuyorlardı.

وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِمْ مِنْ قَبْلُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُرِيبٍ
54-) Ve hıyle beynehüm ve beyne ma yeştehune kema fu`ıle Bi eşya`ıhim min kabl* innehüm kânu fiy şekkin müriyb;
54-) Daha önce benzerlerine yapıldığı gibi onlarla, iştahla arzuladıkları şey arasına engel konmuştur! Muhakkak ki onlar kendilerini huzursuz kılan kuşku içindedirler.

35- FÂTIR SÛRESİ فاطر Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَثْنَىٰ وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ ۚ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
1-) El Hamdu Lillâhi Fatıris Semavati vel Ardı Ca`ılil Melaiketi Rusülen üliy ecnihatin mesna ve sülâse ve ruba`* yeziydü fiyl halkı ma yeşa`* innAllâhe alâ külli şey`in Kadiyr;
1-) Hamd; semâların ve arzın Fâtır`ı (yaratış amacına göre belli bir programla icat eden), melekleri (şuurlu işlev kuvveleri türler) ikişer, üçer, dörder yönlü (işlevli) Rasûller olarak açığa çıkaran Allâh`a aittir! Yaratılışta dilediğini ziyade eder… Muhakkak ki Allâh her şeye Kaadir`dir.

مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا ۖ وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
2-) Ma yeftehıllahu linNasi min rahmetin fela mümsike leha* ve ma yümsik fela mursile lehu min ba`dihi ve “HU”vel `Aziyzül Hakiym;
2-) Allâh, insanlara bir rahmet açacaksa, onu engelleyecek yoktur! O`ndan sonra, kapattığını da açığa çıkaracak yoktur! “HÛ”; Aziyz`dir, Hakiym`dir.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
3-) Ya eyyühen Nasüzküru nı`metAllâhi aleyküm* hel min halikın ğayrullahi yerzükuküm mines Semai vel Ard* lâ ilâhe illâ HU* feenna tü`fekûn;
3-) Ey insanlar… Üzerinizdeki Allâh nimetini düşünün! Allâh`tan gayrı, semâdan (beyindeki datadan) ve arzdan (beyin – beden yollu) sizin yaşam gıdanızı veren bir yaratıcı var mı? Tanrı yoktur, sadece “HÛ”! Nasıl (Hakk`tan) sapıtırsınız!

وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ
4-) Ve in yükezzibuke fekad küzzibet Rusulün min kablik* ve ilAllâhi turce`ul umûr;
4-) Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki Rasûller de gerçekten yalanlanmıştı! Olup bitenler hakkında hüküm Allâh`a aittir.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۖ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۖ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ
5-) Ya eyyühenNasu inne va`dAllâhi Hakkun fela teğurrennekümül hayatüd dünya ve lâ yeğurrenneküm Billâhil ğarur;
5-) Ey insanlar! Muhakkak ki Allâh`ın vaadi gerçektir! Dünya hayatı (bedensel yaşam boyutu) sakın sizi aldatmasın… O çok aldatıcı da (bilinciniz) Allâh`a karşı mağrur yapmasın!

إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّا ۚ إِنَّمَا يَدْعُو حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْ أَصْحَابِ السَّعِيرِ
6-) İnneş şeytane leküm adüvvün fettehızûhu adüvvâ* innema yed`u hızbehu li yekûnu min ashabis se`ıyr;
6-) Muhakkak ki şeytan (bedenin organlarının yolladığı impulslarla beyinde oluşmuş olup, bilinçte açığa çıkan kendini bedenden ibaret sanma kabulü) sizin için bir düşmandır (Allâh`tan, hakikatinizden uzaklaştırıcı bir faktör)! Siz de onu düşman edinin! (Kendini yalnızca beden kabulü) kendine inananları, alevli ateşin ehli olmaları için çağırır!

الَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۖ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
7-) Elleziyne keferu lehüm azâbün şediyd* velleziyne amenû ve amilus salihati lehüm mağfiretün ve ecrun kebiyr;
7-) Hakikat bilgisini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. İman edip imanının gereğini uygulayanlara gelince, onlar için bir mağfiret ve büyük bir karşılık vardır.

أَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا ۖ فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۖ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
8- ) Efemen züyyine lehu suü amelihi fereahu hasena* feinnAllâhe yudıllu men yeşau ve yehdiy men yeşa`* fela tezheb nefsüke aleyhim haserat* innAllâhe `Aliymun Bima yasne`un;
8- ) Kötü fiilleri kendisine süslü gösterilince, kendini iyi sanan (nasıl iyilerle bir olur)! Muhakkak ki Allâh, dilediğini saptırır ve dilediğine hidâyet verir… O hâlde hüsran ehlini düşünüp üzülme! Muhakkak ki Allâh onların ürettiklerini (Yaratan`ı olarak) Aliym`dir.

وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ كَذَٰلِكَ النُّشُورُ
9-) VAllâhulleziy erseler riyaha fetüsiyru sehaben fesuknahu ila beledin meyyitin feahyeyna Bihil Arda ba`de mevtiha* kezâliken nüşur;
9-) Allâh ki, rüzgârları (rahmânî ilmi) irsâl etti de bulutları (beşerî duygu ve kabullerin şuurda oluşturduğu kara bulutları) sürüyor… Sonra onu (rahmânî ilmi) ölü bir beldeye (bilince) sevk ettik de onunla o arzı (bedeni) ölüyken dirilttik! Nüşur (aslına dönüş) böylecedir!

مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا ۚ إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ ۚ وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۖ وَمَكْرُ أُولَٰئِكَ هُوَ يَبُورُ
10-) Men kâne yüriydül `ızzete feLillâhil `ızzetü cemiy`a* ileyHİ yas`adül kelimüt tayyibü vel amelüs salihu yerfe`uh* velleziyne yemkürunes seyyiati lehüm azâbün şediyd* ve mekru ülaike huve yebur;
10-) Kim izzet diliyorsa, (öncelikle bilsin ki) izzet tümüyle Allâh`ındır (kendini Allâh`tan ayrı birim kabullenende yaşadığı şirk hâli nedeniyle izzet olmaz)! Güzel, temiz yaratılmışlar O`na ulaşır! İmanın gereği fiiller onu yükseltir… Kötülükleri mekr (hile) yapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır… Bunların mekri boşa çıkar!

وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا ۚ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ ۚ وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلَّا فِي كِتَابٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
11-) VAllâhu halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme ce`aleküm ezvaca* ve ma tahmilu min ünsâ ve lâ teda`u illâ Bi `ılmiHİ, ve ma yu`ammeru min mu`ammerin ve lâ yünkasu min umurihi illâ fiy Kitab* inne zâlike alAllâhi yesiyr;
11-) Allâh sizi bir topraktan, sonra bir nutfeden yarattı; sonra sizi çiftler (ikili genetik sarmal) olarak meydana getirdi. O`nun (genetik sarmaldan açığa çıkan) ilmi dışında hiçbir dişi (üreten) ne hamile kalır (üretim aşamasına geçer) ve ne de doğurur (yeni bir canlı meydana getirir)… Bir yaşam sahibinin ömür süresi muhakkak bir kitapta (yaratılış genetik kodlarında) yazılıdır! Muhakkak ki bu Allâh üzerine çok kolaydır.

وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ ۖ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا ۖ وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
12-) Ve ma yestevil bahran* hazâ azbün furatün saiğun şerabühu ve hazâ milhun ücac*ve min küllin te`külune lahmen tariyyen ve testahricune hılyeten telbesuneha* ve teral fülke fiyhi mevahıre litebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;
12-) İki deniz eşit olmaz! Biri tatlı mı tatlı, susuzluğu giderir, içimi hoş ve kolaydır… Diğeri ise tuzludur, acıdır… Her birinden taze et yersiniz ve giyeceğiniz bir süs çıkarırsınız… O`nun fazlından talep etmeniz ve şükretmeniz için, gemileri onda yara yara gidenler görürsün.

يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ ۚ وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْمِيرٍ
13-) Yulicül leyle fiyn nehari ve yulicün nehare fiyl leyli ve sahhareş Şemse vel Kamere küllün yecriy li ecelin müsemma* zâlikümullâhu Rabbüküm leHUl Mülk* velleziyne ted`une min dûniHİ ma yemlikune min kıtmiyr;
13-) Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye dönüştürür… Güneş`i ve Ay`ı işlevlendirmiştir… Her biri belirlenmiş bir sürece kadar akıp gider… İşte budur Allâh, Rabbiniz! Mülk O`nun (Esmâ özelliklerinin seyri – açığa çıkması) içindir! O`nun dûnunda yöneldikleriniz (var zannettikleriniz) bir hurma çekirdeğinin zarına bile mâlik değildirler.

إِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ ۚ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ
14-) İn ted`uhüm lâ yesmeu duaeküm* velev semi`u mestecabu leküm* ve yevmel kıyameti yekfürune Bi şirkiküm* ve lâ yünebbiuke mislü Habiyr;
14-) Eğer onlara seslenirseniz, sizin çağrınızı işitmezler! Diyelim ki işitseler, size cevap veremezler! (Üstelik) kıyamet sürecinde, sizin onlara tanrılık atfetmenizi inkâr ederler… Habiyr`in (haberdar olanın) benzeri (kimse) sana haber veremez.