21. CÜZ 2. HİZİP


30-RÛM SÛRESİ الروم Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
31-) Müniybiyne ileyHİ vettekuHU ve ekıymus Salâte ve lâ tekûnu minel müşrikiyn;
31-) O`na yönelmişler olarak, O`ndan (yaptıklarınızın sonucunu otomatik olarak yaşatacağı sistem ve düzeni nedeniyle) korunun, salâtı ikame edin ve şirk koşanlardan olmayın!
مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
32-) Minelleziyne ferraku diynehüm ve kânu şiye`a* küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun;
32-) Din anlayışları parça parça olup ve cemaatlere bölünenlerden olmayın… Her cemaat kendindeki (din anlayışı) ile sevinip mutlu olmakta!
وَإِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُنِيبِينَ إِلَيْهِ ثُمَّ إِذَا أَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ
33-) Ve izâ messenNase durrun de`av Rabbehüm müniybiyne ileyHİ sümme izâ ezâkahüm minHU rahmeten izâ feriykun minhüm Bi Rabbihim yüşrikûn;
33-) İnsanlara bir sıkıntı dokunduğunda, O`na yönelenlerden olarak Rablerine dua ederler… Sonra onlara kendinden bir rahmet tattırırsa, bir de bakarsın ki onlardan bir fırka Rablerine şirk koşuyorlar.
لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ ۚ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
34-) Liyekfüru Bima ateynahüm* fetemetteû* fesevfe ta`lemun;
34-) Kendilerine verdiklerimize nankörlükleri açığa çıksın diye… Hadi (geçici şeylerden) zevklenin bakalım; yakında bileceksiniz.
أَمْ أَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِهِ يُشْرِكُونَ
35-) Em enzelna aleyhim sultanen fe huve yetekellemü Bima kânu Bihi yüşrikûn;
35-) Yoksa onlara bir güçlü delil inzâl ettik de, şirk koşmalarının sebebi o mu?
وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَا ۖ وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
36-) Ve izâ ezâknenNase rahmeten ferihu Biha* ve in tusıbhüm seyyietün Bima kaddemet eydiyhim izâ hüm yaknetun;
36-) İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda, onunla sevinirler… Kendi elleriyle yaptıkları sonucu olarak bir kötülük yaşarlarsa, hemen onlar ümitsizliğe düşerler!
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
37-) Evelem yerav ennAllâhe yebsütur rizka limen yeşau ve yakdir* inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yu`minun;
37-) Görmediler mi ki, Allâh, dilediğine yaşam gıdasını genişletir veya kısar… Muhakkak ki bunda, iman eden bir toplum için elbette işaretler vardır.
فَآتِ ذَا الْقُرْبَىٰ حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
38-) Feâti zelkurba hakkahu vel miskiyne vebnes sebiyl* zâlike hayrun lilleziyne yüriydune vechAllâhi ve ülaike hümül müflihun;
38-) Yakınlarınıza hakkını verin; yoksullara ve yolcuya da… Bu, Vechullâhı isteyenler için daha hayırlıdır! İşte onlar şartları zorlayarak kurtuluşa erenlerin ta kendileridir!
وَمَا آتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُو عِنْدَ اللَّهِ ۖ وَمَا آتَيْتُمْ مِنْ زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ
39-) Ve ma ateytüm min riben li yerbüve fiy emvalinNasi fela yerbu indAllâh* ve ma ateytüm min zekâtin türiydune vechAllâhi feülaike hümül mud`ıfun;
39-) İnsanların, malları artsın amacıyla riba almak üzere verdiğiniz şey, Allâh indînde artmaz! Vechullâhı isteyerek zekât (tezkiye, saflaştırma) olarak verdiğinize gelince; işte onlar kat kat arttıranların ta kendileridir!
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۖ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذَٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ
40-) Allâhulleziy halekaküm sümme razekaküm sümme yümiytüküm sümme yuhyiyküm* hel min şürekâiküm men yefalu min zâliküm min şey`* subhaneHU ve te`âlâ amma yüşrikûn;
40-) Allâh ki, sizi yarattı, sonra yaşam gıdasıyla besledi; sonra sizi öldürür (ölümü tattırır), sonra da sizi (yeni bir yaşam boyutunda) diriltir! Sizin eş koştuklarınızdan, bunlardan birini yapan kimse var mı? Münezzeh`tir “HÛ” onların şirk koştuklarından; Âli`dir.
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
41-) Zaharel fesadü fiyl berri vel bahri Bima kesebet eydinNasi li yüziykahüm ba`dalleziy amilu leallehüm yerci`ûn;
41-) (Allâh`ın) onlara, insanların elleriyle yaptıklarının getirisinin bazısının (sonucunu) tattırması için karada ve denizde bozulma açığa çıktı! Belki geri dönerler.
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ ۚ كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُشْرِكِينَ
42-) Kul siru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kabl* kâne ekseruhüm müşrikiyn;
42-) De ki: “Arzda gezip dolaşın da (sizden) öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir bakın! Onların çoğunluğu şirk koşanlardı!”
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ ۖ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
43-) Feekım vecheke liddiynil kayyimi min kabli en ye`tiye yevmün lâ meredde lehu minAllâhi yevmeizin yessadda`un;
43-) Allâh`tan, geri çevrilmesi mümkün olmayan süreç (ölüm) gelmeden önce, vechini (şuurunu), Dini Kayyim`e doğrult (İslâm`a – her şeyin Allâh`a mutlak teslim olduğu gerçeğine) ki, o süreçte (insanlar) bölük bölük ayrılırlar.
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ ۖ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِأَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَ
44-) Men kefere fealeyhi küfruh* ve men amile salihan feli enfüsihim yemhedun;
44-) Kim küfür (inkâr) eder ise, onun inkârı kendi zararınadır… Kim de imanın gereğini uygularsa, kendi nefsi için hazırlamış olur (yaptıklarının karşılığını).
لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
45-) Liyecziyelleziyne amenû ve amilussalihati min fadliHİ, inneHU lâ yuhıbbül kâfiriyn;
45-) (Allâh,) iman edip imanın gereğini uygulayanlara kendi fazlından karşılık versin diye… Muhakkak ki O, hakikat bilgisini inkâr edenleri sevmez!
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذِيقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
46-) Ve min âyâtiHİ en yursilerriyâha mübeşşiratin ve liyüziykaküm min rahmetiHİ ve litecriyel fülkü Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;
46-) O`nun işaretlerindendir, rüzgârları müjdeciler olarak irsâl etmesi; size rahmetinden tattırması ve gemilerin O`nun hükmünce akıp gitmesi için… O`nun fazlından talep etmeniz ve değerlendirerek müteşekkir olmanız için.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا ۖ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ
47-) Ve lekad erselna min kablike Rusülen ila kavmihim fecauhüm Bil beyyinati fentekamna minelleziyne ecremu* ve kâne hakkan aleyna nasrul mu`miniyn;
47-) Andolsun ki, senden önce de kendi toplumlarına Rasûller irsâl ettik de onlara açık deliller olarak geldiler… Biz de suç işleyenlerden intikam aldık… İman edenlere yardım etmek hakkımızdır.
اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاءِ كَيْفَ يَشَاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ ۖ فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
48-) Allâhulleziy yursilurriyâha fetüsiyru sehaben feyebsütuhu fiys Semai keyfe yeşau ve yec`alühu kisefen feteral vedka yahrucü min hılalih* feizâ esabe Bihi men yeşau min ıbadiHİ izâ hüm yestebşirun;
48-) Allâh`tır ki, rüzgârları (ilham yollu fikirleri) irsâl eder de bulutları (veri tabanındaki düşünceleri) sürer; onu (o düşünceleri) nasıl isterse öylece semâda (bilinçte) yayar ve onu parça parça kılar (analizler yaptırır); böylece yağmurun (keşfedilen ilmin) onun aralarından çıktığını görürsün… Onu kullarından dilediğine isâbet ettirince, bir de bakarsın ki onlar müjde edilen ile neşelenip seviniyorlar.
وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ
49-) Ve in kânu min kabli en yünezzele aleyhim min kablihi le müblisiyn;
49-) Hâlbuki bundan önce, kendilerine (yağmur – ilim) indirilmeden önce elbette mublisîndiler (hakikatle bâtılı birbirine karıştırıp, ayrımını yapamayan).
فَانْظُرْ إِلَىٰ آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
50-) Fenzur ila asari rahmetillâhi keyfe yuhyil Arda ba`de mevtiha* inne zâlike le muhyil mevta* ve HUve alâ külli şey`in Kadiyr;
50-) Allâh`ın rahmetinin eserlerine bak, (ahseni takvim – halife olarak yaratılıp ölümsüz kılınan kendini, beden – madde kabul ederek) ölümünden sonra, arzı (ilimle) nasıl diriltiyor? Muhakkak ki işte O, ölüleri elbette hayata (ölümsüzlüğe) kavuşturandır! “HÛ” her şeye Kaadir`dir.
وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ
51-) Ve lein erselna riyhan feraevhü musferran lezallu min ba`dihi yekfürun;
51-) Andolsun ki eğer bir rüzgâr irsâl etsek de onu sararmış görseler, ondan sonra elbette nankörlüklerine dönerler.
فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ
52-) Feinneke lâ tüsmiul mevta ve lâ tüsmi`us summed du`ae izâ vellev müdbiriyn;
52-) Muhakkak ki sen (bilgisizce kendini toprakta yok olup gidecek beden sanan) ölülere işittiremezsin; (Hakk`a) arkalarını dönüp gittiklerinde sağırlara da işittiremezsin!
وَمَا أَنْتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ
53-) Ve ma ente Bihadil `umyi an dalaletihim* in tüsmi`u illâ men yu`minu Bi âyâtina fehüm müslimun;
53-) Sen basîretsizleri, sapık inançlarından çıkarıp, hakikati gösteremezsin! Sen ancak müslimler (teslim olmuşlar) olmaları dolayısıyla, varlıklarındaki işaretlerimize iman eden kimselere işittirirsin!
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً ۚ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ ۖ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ
54-) Allâhulleziy halekaküm min da`fin sümme ce`ale min ba`di da`fin kuvveten sümme ce`ale min ba`di kuvvetin da`fen ve şeybeten, yahlüku ma yeşa`* ve “HU”vel `Aliymül Kadiyr;
54-) Allâh`tır ki, sizi zayıflıkla (hakikatinin farkında olmaksızın) yarattı! Sonra, zayıflığın ardından bir kuvvet (hakikatini – Rabbini bilmenin kuvveleriyle) oluşturdu! Sonra, kuvvetin ardından zayıflık (ismi Allâh olan indînde acziyetini – abd-i âciz) ve ak saçlı (bilge) hâline getirdi… Dilediğini yaratır… “HÛ”; Aliym`dir, Kaadir`dir.
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ ۚ كَذَٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
55-) Ve yevme tekumüs saatü yuksimül mücrimune, ma lebisû ğayre saatin, kezâlike kânu yü`fekûn;
55-) O saatin (ölüm) geldiği süreçte suçlular, (beden yaşamında) bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler… Böylece çevriliyorlardı. (Rabbin indînde bir gün beden yaşamına göre bin yıldır; bağlantısı.)
وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ فِي كِتَابِ اللَّهِ إِلَىٰ يَوْمِ الْبَعْثِ ۖ فَهَٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلَٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
56-) Ve kalelleziyne utül ılme vel iymane lekad lebistüm fiy Kitabillâhi ila yevmil ba`s* fehazâ yevmül ba`si ve lakinneküm küntüm lâ ta`lemun;
56-) Kendilerine ilim ve iman verilmiş olanlar ise dedi ki: “Andolsun ki, Allâh`ın Kitabında (“OKU”nası Kitap veya Kitab-ı Mubiyn olarak tanımlanan yaşam boyutunda) bâ`s sürecine (yeni bir yapıyla yaşamınıza devam edeceğiniz sürece) kadar kaldınız… İşte bu bâ`s (yeni bir yapı ile yaşamınıza devam edeceğiniz) süreçtir… Fakat siz (hakikati) anlamıyordunuz!”
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
57-) Feyevmeizin lâ yenfeulleziyne zalemu ma`ziretühüm ve lâ hüm yüsta`tebun;
57-) O süreçte (nefsine) zulmedenlere mazeretleri fayda vermez ve onlardan (olumlu bir fiille) şartlarını düzeltmeleri de istenilmez.
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ ۚ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ
58-) Ve lekad darebna linNasi fiy hazel Kur`âni min külli mesel* ve lein ci`tehüm Bi âyetin leyekulennelleziyne keferu in entüm illâ mubtılun;
58-) Andolsun ki şu Kurân`da insanlar için her çeşit misalden vurguladık! Yemin olsun ki, onlara bir delil getirsen, o hakikat bilgisini inkâr edenler elbette şöyle diyeceklerdir: “Siz palavracısınız!”
كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
59-) Kezâlike yatba`ullahu alâ kulubilleziyne lâ ya`lemun;
59-) Böylece cahillerin şuurlarını Allâh kilitler!
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۖ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ
60-) Fasbir inne va`dAllâhi Hakkun ve lâ yestehıffennekelleziyne lâ yukınun;
60-) O hâlde sabret! Muhakkak ki Allâh`ın vaadi Hak`tır! İkâna ulaşmamışlar (vaadimizin gerçekleşmesi sürecinde) seni hafife alamayacaklardır!
31- LUKMÂN SÛRESİ لقمان Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
الم
1-) Elif, Lâââm, Miiiym;
1-) Eliif, Lâââm, Miiim.
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ
2-) Tilke ayatul Kitabil Hakiym;
2-) İşte bunlar Kitab-ı Hakiym`in (o hikmetli BİLGİ`nin) işaretleridir.
هُدًى وَرَحْمَةً لِلْمُحْسِنِينَ
3-) Hüden ve rahmeten lil muhsiniyn;
3-) Görüyormuşçasına Allâh`a yönelenler (ihsan sahipleri) için hakikate erdirici ve rahmet olarak.
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
4-) Elleziyne yukıymunes Salâte ve yü`tunez Zekâte ve hüm Bil âhireti hüm yukınun;
4-) Onlar ki, salâtı ikame ederler ve zekâtı verirler; onlar sonsuz geleceklerine ikân sahipleridir.
أُولَٰئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
5-) Ülaike alâ hüden min Rabbihim ve ülaike hümül müflihun;
5-) İşte onlar Rablerinden gelen hakikat bilgisi üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ
6-) Ve minen Nasi men yeşteriy lehvel hadiysi liyudılle an sebiylillâhi Bi ğayri `ılmin ve yettehızeha hüzüva* ülaike lehüm azâbün mühiyn;
6-) İnsanlardan kimi de vardır ki ilme dayanmayan bir şekilde, Allâh yolundan (insanları) saptırmak için işin laf yanını satın alır ve onu eğlence (keyif aracı) edinir. İşte bunlar için hor-hakir edici bir azap vardır.
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا وَلَّىٰ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا كَأَنَّ فِي أُذُنَيْهِ وَقْرًا ۖ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
7-) Ve izâ tütla aleyhi ayatuNA vella müstekbiren keen lem yesma`ha keenne fiy üzüneyhi vakrâ* febeşşirhu Bi azâbin eliym;
7-) Ona işaretlerimiz bildirildiğinde, sanki onları işitmemiş, sanki iki kulağında ağır işitme varmış gibi (duymazlıktan gelerek), benlikle yüz çevirir… Onu feci bir azapla müjdele!
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّعِيمِ
8- ) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati lehüm cennatün na`ıym;
8- ) İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onlara Naîm cennetleri (Esmâ kuvvelerinin Rahıymî özellikleriyle yaşam) vardır.خَالِدِينَ فِيهَا ۖ وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
9-) Halidiyne fiyha* va`dAllâhi hakka* ve “HU”vel `Aziyzül Hakiym;
9-) Orada sonsuza dek yaşarlar… Allâh`ın Hak vaadidir! “HÛ”; Aziyz`dir, Hakiym`dir.
خَلَقَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ۖ وَأَلْقَىٰ فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ ۚ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
10-) Halekas Semavati Bi ğayri `amedin teravneha ve elka fiyl Ardı revasiye en temiyde Biküm ve besse fiyha min külli dabbetin, ve enzelna mines Semai maen feenbetna fiyha min külli zevcin keriym;
10-) Semâları, dayanağı olmaksızın (Bi-gayrı amed) yarattı (direkt olarak Esmâ mânâları olarak vardır – varlığın ilim – şuur boyutu); sizin (benlik bilincinizin oluşması ve) sarsılmamanız için arza (bedende) sâbit dağlar (organlar) ilka etti ve orada (bedende) her DABBEDEN (hayvani özellikler) oluşturdu… Semâdan (şuurdan) bir su (ilim – kendi hakikatini kavrama bilinci) inzâl ettik de onda tümüyle kerîm eşini (ölüm ötesi yaşam kişiliğini – ruhunu) oluşturduk.
هَٰذَا خَلْقُ اللَّهِ فَأَرُونِي مَاذَا خَلَقَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ ۚ بَلِ الظَّالِمُونَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
11-) Hazâ halkullâhi feeruniy ma zâ halekalleziyne min dûniHİ, belizzâlimune fiy dalalin mubiyn;
11-) İşte bu, Allâh`ın Yaratışıdır… Hadi, gösterin bana O`nun dûnundakilerin ne yarattığını? Hayır, zâlimler apaçık bir yanlış inanca sapma hâlindedirler.
وَلَقَدْ آتَيْنَا لُقْمَانَ الْحِكْمَةَ أَنِ اشْكُرْ لِلَّهِ ۚ وَمَنْ يَشْكُرْ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
12-) Ve lekad ateyna LukmanelHıkmete enişkür Lillâhi* ve men yeşkür feinnema yeşküru linefsih* ve men kefere feinnAllâhe Ğayniyyün Hamiyd;
12-) Andolsun ki biz Lukman`a, Allâh`a şükretmesi için Hikmet (sistemli düşünme aklı) verdik… Kim şükrederse, sadece kendi benliğine şükreder… Kim de inkâr ederse (hakikatindeki nimeti), şüphesiz ki Allâh Ğaniyy`dir, Hamiyd`dir.
وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ ۖ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ
13-) Ve iz kale Lukmanü libnihi ve huve ye`ızuhu ya büneyye lâ tüşrik Billâh* inneş şirke le zulmün azıym;
13-) Hani Lukman oğluna, ona öğüt verirken dedi ki: “Ey oğulcuğum! Esmâ`sıyla hakikatin olan Allâh`a (benliğini – bedenini tanrı edinerek) şirk koşma! Kesinlikle şirk çok büyük bir zulümdür!”
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَىٰ وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ
14-) Ve vassaynel insane Bi valideyh* hamelethü ümmühu vehnen alâ vehnin ve fisaluhu fiy ameyni enişkürliy ve livalideyk* ileyYEl masıyr;
14-) Biz insana, ana-babasını vasiyet ettik… Onun anası, onu zayıflık üstüne zayıflıkla yüklenip taşımıştır… Onun sütten kesilmesi de iki yıl içindedir… “Bana ve ana-babana şükret; dönüş banadır!”
وَإِنْ جَاهَدَاكَ عَلَىٰ أَنْ تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا ۖ وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفًا ۖ وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ ۚ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
15-) Ve in cahedake alâ en tüşrike Biy ma leyse leke Bihi ilmün fela tutı`hüma ve sahıbhüma fiyd dünya ma`rufa* vettebı` sebiyle men enabe ileyYE, sümme ileyYE merci`uküm feünebbiüküm Bima küntüm ta`melun;
15-) İlmine uymayan bir şeyi bana eş koşman konusunda zorlarlarsa o ikisine itaat etme! Dünyalık konusunda o ikisiyle (iyi) geçin; bana yönelenin yoluna tâbi ol! Sonra geri dönüşünüz banadır. Yaptıklarınızı size haber vereceğim.
يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ
16-) Ya büneyye inneha in tekü miskale habbetin min hardelin fetekün fiy sahretin ev fiys Semavati ev fiyl Ardı ye`ti BihAllâhu, innAllâhe Latıyfün Habiyr;
16-) “Ey evladım… Muhakkak ki o (yaptığın şey), bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde yahut semâlarda yahut arzın içinde olsa, Allâh onu (hakikatinin sonucu olarak) getirir… Muhakkak ki Allâh Latiyf`tir, Habiyr`dir.”
يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا أَصَابَكَ ۖ إِنَّ ذَٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ
17-) Ya büneyye ekımıs Salâte ve`mur Bil ma`rufi venhe anil münkeri vasbir alâ ma esabek* inne zâlike min azmil umûr;
17-) “Ey evladım… Salâtı ikame et… İmanına uygun olanla hükmet; kötü davranışlardan vazgeçir. Sana isâbet eden şeye de sabret! Muhakkak ki bunlar, azmetmeyi gerektiren işlerdendir.”
وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ
18-) Ve lâ tüsağğir haddeke linNasi ve lâ temşi fiyl Ardı mereha* innAllâhe lâ yuhıbbu külle muhtalin fahur;
18-) “Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde kendini beğenerek yürüme! Muhakkak ki Allâh, elindekilerle gururlanan kibirli hiçbir kimseyi sevmez!”
وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ ۚ إِنَّ أَنْكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ
19-) Vaksıd fiy meşyike vağdud min savtik* inne enkerel`asvati lesavtülhamiyr;
19-) “Yaşamında dengeli olarak haddini bil ve sesini alçalt! Muhakkak ki seslerin en çirkini, eşeklerin sesidir.”
أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً ۗ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ
20-) Elem terav ennAllâhe sahhare leküm ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı ve esbeğa aleyküm niamehu zahireten ve batıneten, ve minen Nasi men yücadilü fiyllahi Bi ğayri `ılmin ve lâ hüden ve lâ Kitabin müniyr;
20-) Görmediniz mi ki Allâh, semâlarda ve arzdakileri size hizmetli eyledi ve sizin üzerinize zâhirî ve bâtınî olarak nimetlerini yaydı… İnsanlardan kimi de Allâh hakkında ilme dayanmayan bir şekilde, hakikatten yoksun ve aydınlatıcı bir bilgisi olmaksızın tartışır durur.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا ۚ أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَىٰ عَذَابِ السَّعِيرِ
21-) Ve izâ kıyle lehümüt tebiu ma enzellAllâhu kalu bel nettebi`u ma vecedna aleyhi abaena* evelev kâneşşeytanu yed`uhüm ila azâbis sa`ıyr;
21-) Onlara: “Allâh`ın inzâl ettiğine tâbi olun” denildiğinde: “Hayır, babalarımız ne yaptıysa biz de ona tâbiyiz” dediler… Şeytan (bedensel istekleri) kendilerini alevli ateşin azabına çağırırsa da mı?
۞ وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ ۗ وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ
22-) Ve men yüslim vechehu ilAllâhi ve huve muhsinün fekadistemseke Bil `urvetil vüska* ve ilAllâhi akıbetül` umûr;
22-) Kim muhsin olarak vechini (şuurunu) Allâh`a teslim ederse, gerçekten en sağlam kulpa tutunmuş olur… İşlerin sonu Allâh`adır!