7. CÜZ 4. HİZİP


06- EN`ÂM SÛRESİ الأنعامAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ آزَرَ أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً ۖ إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
74-) Ve iz kale İbrahiymu liebiyhi Azere etettehızü asnamen aliheten, inniy erake ve kavmeke fiy dalalin mubiyn;
74-) Hani İbrahim, babası Azer`e: “Putları ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben, seni ve topluluğunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.
وَكَذَٰلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
75-) Ve kezâlike nuriy İbrahiyme melekutes Semavati vel Ardı ve liyekûne minel mukıniyn;
75-) Böylece İbrahim`e, ikân sahibi olsun diye, semâlar ve arzın melekûtunu (derûnundaki, onları oluşturan kuvveleri) görecek basîreti veriyoruz (gözünün gördüğüyle eşyanın hakikatinden perdelenmesin diye).
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَىٰ كَوْكَبًا ۖ قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَا أُحِبُّ الْآفِلِينَ
76-) Felemma cenne aleyhil leylü rea kevkeba* kale hazâ Rabbiy* felemma efele kale lâ uhıbbül afiliyn;
76-) Gece (bilgisizlik – cehl) onu bürüyüp örtünce bir yıldız (bilincini fark etti) gördü… “İşte bu Rabbim” dedi… Batınca da (hakikatini anlamada yetersiz kalınca): “Batanları sevmem” dedi.
فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَٰذَا رَبِّي ۖ فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ
77-) Felemma rael Kamera baziğan kale hazâ Rabbiy* felemma efele kale lein lem yehdiniy Rabbiy le ekûnenne minel kavmid dalliyn;
77-) Ay`ı (duygusallık kaynağı oluşu itibarıyla benliğini) doğarken gördü… “İşte bu Rabbim” dedi… Batınca şöyle dedi: “Yemin olsun ki eğer Rabbim bana hidâyet etmemiş olsaydı, elbette sapmışlar topluluğundan olurdum.”
فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَا أَكْبَرُ ۖ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ
78-) Felemma raeşŞemse baziğaten kale hazâ Rabbiy hazâ ekber* felemma efelet kale ya kavmi inniy beriy`ün mimma tüşrikûn;
78-) Güneş`i (Hakikati yaşatır umuduyla aklını) doğarken gördü… “İşte bu Rabbim, bu daha büyük” dedi… Batınca (aklın Allâh`ı kavramada yetersizliğini fark edince) şöyle dedi: “Ey halkım, doğrusu ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden berîyim.”
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا ۖ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
79-) İnniy veccehtü vechiye lilleziy fetaresSemâvati vel Arda Haniyfen ve ma ene minel müşrikiyn;
79-) “Muhakkak ki ben vechimi (bilincimi) hanîf (tanrı objesiz) olarak, semâlar ve arzın Fâtır`ına (her şeyi yaratış amacına göre programlayarak Yaratan`a) yönelttim… Ben müşriklerden değilim!”
وَحَاجَّهُ قَوْمُهُ ۚ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللَّهِ وَقَدْ هَدَانِ ۚ وَلَا أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ رَبِّي شَيْئًا ۗ وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۗ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
80-) Ve haccehu kavmüh* kale etühaccunniy fiyllahi ve kad hedan* ve lâ ehafü ma tüşrikûne Bihi illâ en yeşâe Rabbiy şey`a* vesi`a Rabbiy külle şey`in ılma* efela tetezekkerun;
80-) Halkı Ona karşı çıkıp, kanıt getirmeye (tanrısallık verdiklerini savunmaya) kalkıştı… (İbrahim) dedi ki: “Beni doğru yola hidâyet etmiş iken, Allâh hakkında benimle tartışıyor musunuz” O`na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam! Ancak Rabbimin dilediği şey müstesna (bana ancak Rabbimin izniyle bir zarar erişebilir)… Rabbim her şeyi ilmiyle kapsamıştır… Hâlâ düşünmüyor musunuz?”
وَكَيْفَ أَخَافُ مَا أَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُمْ بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا ۚ فَأَيُّ الْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِالْأَمْنِ ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
81-) Ve keyfe ehafü ma eşrektüm ve lâ tehafune enneküm eşrektüm Billâhi ma lem yünezzil Bihi aleyküm sültana* feeyyül feriykayni ehakku Bil emni in küntüm ta`lemun
81-) “Hem, size (tanrısallıklarına dair) hiçbir delil inzâl etmediği şeyleri, Allâh`a ortak koşarken hiç korkmadığınız hâlde; ben sizin ortak koştuğunuz aslı olmayan tanrılarınızdan nasıl korkarım?”… Eğer biliyorsanız (söyleyin), iki anlayışın hangisi güvenilmeyi daha hak etmiştir?
الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ أُولَٰئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ
82-) Elleziyne amenû ve lem yelbisu iymanehüm Bi zulmin ülaike lehümül emnü ve hüm mühtedun;
82-) İman edenler ve imanlarını zulüm (gizli şirk) ile karıştırmayanlar… İşte güvende olma hakkı onlarındır… Doğru yolu bulanlar onlardır!
وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَىٰ قَوْمِهِ ۚ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَاءُ ۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
83-) Ve tilke huccetüna ateynaha İbrahiyme alâ kavmih* nerfe`u derecâtin men neşa`ü, inne Rabbeke Hakiymun Aliym;
83-) İşte bu, İbrahim`e halkına karşı verdiğimiz kesin kanıtımızdır. Kimi dilersek yüce mertebeler veririz! Muhakkak ki Rabbin Hakiym`dir, Aliym`dir.
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۚ كُلًّا هَدَيْنَا ۚ وَنُوحًا هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ ۖ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَارُونَ ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
84-) Ve vehebna lehu İshaka ve Ya`kub* küllen hedeyna* ve Nuhan hedeyna min kablü ve min zürriyyetihi Davude ve Süleymane ve Eyyube ve Yusufe ve Musa ve Harun* ve kezâlike neczil muhsiniyn;
84-) Biz Ona (İbrahim`e) İshak`ı ve Yakup`u bağışladık… Hepsine hidâyet ettik (hakikati bildirdik). Daha önce Nuh`a ve Onun zürriyetinden Davud`a, Süleyman`a, Eyyub`a, Yusuf`a, Musa`ya ve Harun`a da hidâyet etmiştik… Muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.
وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَىٰ وَعِيسَىٰ وَإِلْيَاسَ ۖ كُلٌّ مِنَ الصَّالِحِينَ
85-) Ve Zekeriyya ve Yahya ve Iysa ve İlyas* küllün mines salihıyn;
85-) Zekeriyya`ya, Yahya`ya, İsa`ya ve İlyas`a da… Hepsi sâlihlerdendi.
وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا ۚ وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ
86-) Ve İsma`ıyle vElyese`a ve Yunuse ve Luta* ve küllen faddalna alel alemiyn;
86-) İsmail`e, Elyesa`ya, Yunus`a ve Lût`a da… Hepsini insanlara (âlemlere) (beden yaşamında hilâfet sırrını yaşatarak) üstün kıldık.
وَمِنْ آبَائِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَإِخْوَانِهِمْ ۖ وَاجْتَبَيْنَاهُمْ وَهَدَيْنَاهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
87-) Ve min abaihim ve zürriyyatihim ve ıhvanihim* vectebeynahüm ve hedeynahüm ila sıratın müstekıym;
87-) Onların babalarından, zürriyetlerinden ve kardeşlerinden bazılarını da! Onları seçtik ve doğru yola hidâyet ettik.
ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۚ وَلَوْ أَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
88-) Zâlike hüdAllâhi yehdiy Bihi men yeşaü min ıbadiHİ, velev eşrekû le habita anhüm ma kânu ya`melun;
88-) Bu, Allâh hidâyetidir… Kullarından dilediğine, onunla hidâyet eder… Eğer Onlar dahi şirk koşsalardı, elbette yaptıkları tüm yararlı çalışmalar hiç olur, boşa giderdi.
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ۚ فَإِنْ يَكْفُرْ بِهَا هَٰؤُلَاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا بِهَا قَوْمًا لَيْسُوا بِهَا بِكَافِرِينَ
89-) Ülaikelleziyne ateynahümül Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete, fein yekfür Biha haülâi fekad vekkelna Biha kavmen leysu Biha Bikafiriyn;
89-) İşte Onlar, kendilerine Kitap (Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsi), Hüküm ve Nübüvvet verdiğimiz kimselerdir… Eğer onlar (halk) bu verdiklerimizi inkâr ederlerse; bütün bunları inkâr etmeyecek bir halkı onlara vekîl kılarız.
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ ۖ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ ۗ قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْعَالَمِينَ
90-) Ülaikelleziyne hedAllâhu fe Bi hüdahumuktedih* kul lâ es`elüküm aleyhi ecra* in huve illâ zikra lil alemiyn;
90-) İşte bunlar, Allâh`ın hidâyet ettiği kimselerdir… Sen de onların gerçekliğine uy! De ki: “Ona (tebliğ etmeye) karşılık sizden bir ecir istemiyorum… O sadece insanlara (âlemlere) hatırlatmadır!”
وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِذْ قَالُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ بَشَرٍ مِنْ شَيْءٍ ۗ قُلْ مَنْ أَنْزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاءَ بِهِ مُوسَىٰ نُورًا وَهُدًى لِلنَّاسِ ۖ تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا ۖ وَعُلِّمْتُمْ مَا لَمْ تَعْلَمُوا أَنْتُمْ وَلَا آبَاؤُكُمْ ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ
91-) Ve ma kaderullahe hakka kadriHİ iz kalu ma enzelAllâhu alâ beşerin min şey`* kul men enzelel Kitabelleziy cae Bihi Musa nûren ve hüden linNasi tec`alunehu karatıyse tübduneha ve tuhfune kesiyra* ve ullimtüm ma lem ta`lemu entüm ve lâ abaüküm* kulillâhu sümme zerhüm fiy havdıhim yel`abun;
91-) Allâh`ı hakkıyla takdir edemediler… “Allâh, hiçbir beşere bir şey inzâl etmemiştir” demekle! De ki: “Musa`nın hakikatinden insanlar için Nûr ve Hüda olarak getirdiği Kitabı (BİLGİyi) kim inzâl etti? Siz Onu (BİLGİyi) kâğıtlar haline getirip gösteriyorsunuz, birçoğu (BİLGİyi de) gizliyorsunuz… Oysa ne sizin ne de babalarınızın bildiği şeyler öğretildi size!”… “Allâh” de, sonra bırak onları daldıklarında oynayıp dursunlar!
وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا ۚ وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَهُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
92-) Ve hazâ Kitabun enzelnahu mübarekün musaddikulleziy beyne yedeyhi ve li tünzira Ümmel Kura ve men havleha* velleziyne yu`minune Bil ahireti yu`minune Bihi ve hüm alâ salatihim yuhafizun;
92-) Bu ise, Ümmül Kura`yı (Mekke) ve onun çevresinde yaşayanları uyarman için inzâl ettiğimiz, mübarek ve kendinden öncekini tasdik edici bir Bilgidir (Kitaptır)… Geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine iman edenler, O bilgiye de iman ederler… Onlar salâtlarına (namazlarına) devam ederler.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَأُنْزِلُ مِثْلَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ ۗ وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنْفُسَكُمُ ۖ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ
93-) Ve men azlemü mimmeniftera alAllâhi keziben ev kale uhıye ileyye ve lem yuha ileyhi şey`ün ve men kale seünzilü misle ma enzelAllâh* velev tera iziz zalimune fiy ğameratil mevti vel melaiketü basitu eydiyhim* ahricu enfüseküm* elyevme tüczevne azâbelhuni Bi ma küntüm tekulune alAllâhi ğayrel Hakkı ve küntüm an âyâtihi testekbirun;
93-) Allâh üzerine yalan uyduran yahut kendisine bir şey vahyolunmamışken “Bana da vahyolundu” diyen ve bir de “Allâh`ın inzâl ettiğinin misli ben de inzâl edeceğim” diyenden daha zâlim kimdir? Zâlimleri, ölümün şiddetini yaşarken bir görsen! Melekler (kuvveler) de ellerini bast etmiş (yaymış) “Bilinç olarak (dünyanızla) ayrılın bedenden şimdi (ölümü, bedensiz kalmayı tattınız, yaşam devam ediyor)! Allâh üzerine Hak olmayanı söylemeniz ve O`nun delillerine karşı benlik taslıyor olmanızdan dolayı, bugün aşağılanma azabı ile cezalandırılıyorsunuz.”
وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَىٰ كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُمْ مَا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاءَ ظُهُورِكُمْ ۖ وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ ۚ لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
94-) Ve lekad ci`tümuna furada kema hâlâknaküm evvele merretin ve terektüm ma havvelnaküm verae zuhuriküm* ve ma nera me`aküm şüfe`âekümülleziyne ze`amtüm ennehüm fiyküm şürekâ`* lekad tekatta`a beyneküm ve dalle anküm ma küntüm tez`umun;
94-) Andolsun sizi ilk defa yarattığımız (durumdaki) gibi (orijininizin farkındalığıyla) FERD`ler olarak bize geldiniz! Sizi hayaline daldırdığımız şeyleri, geride bıraktınız… (Allâh) ortakları sanıp şefaatçi edindiklerinizi de sizinle beraber görmüyoruz… Andolsun ki aranızdaki bağ kopmuş ve var sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir!
إِنَّ اللَّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَىٰ ۖ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
95-) İnnAllâhe falikulhabbi venneva* yuhricül hayye minel meyyiti ve muhricül meyyiti minel hayy* zâlikümullâhu, feenna tü`fekûn;
95-) Muhakkak ki Allâh tohumu ve çekirdekleri çatlatıp yarandır (Esmâ tohumundan varlık sûretlerini yaratan)! Ölüden (hakikat ilmi yoksunu) diriyi (Hayy ismi özelliğiyle ölümsüzlüğünü fark edeni) çıkarır… Diriden (hakikat bilgisiyle yaşarken – mülhime kavrayışı içindeyken) de ölüyü (kozasını terk edemeyip nefsi emmâreye – bedenselliğe düşeni) çıkarır! İşte Allâh budur! Nasıl (hâlden hâle) çevriliyorsunuz?
فَالِقُ الْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
96-) Falikul ısbah* ve ce`alelleyle sekenen veşŞemse vel Kamera husbana* zâlike takdiyrul Aziyzil Aliym;
96-) Karanlığı yarıp aydınlığı ortaya çıkarandır! Geceyi sükûnet, Güneş ve Ay`ı ölçüler vesilesi kıldı… Bu, Aziyz ve Aliym olanın takdiridir.
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
97-) Ve HUvelleziy ce`ale lekümünNücume litehtedu Biha fiy zulümatil berri velbahr* kad fassalnel âyâti likavmin ya`lemun;
97-) “HÛ”dur; karanın ve denizin karanlıklarında, hidâyet bulmanız için yıldızları oluşturan! Gerçekten biz, bilen bir toplum için işaretleri tafsil ettik.
وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ ۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ
98-) Ve HUvelleziy enşeeküm min nefsin vahıdetin femüstakkarun ve müstevde`un, kad fessalnel`âyâti likavmin yefkahun;
98-) “HÛ” ki, sizi Nefs-i Vâhide`den (TEK BİR NEFS`ten – Tek bir benlikten) inşa etti… Müstekarr (istikrar bulma – hakikatini tanıma ve yaşamada kararlılık için dünyanın oluşması)… Müstevda (beden – emaneten kalma yeri)… Hakikaten biz, anlayışı açık bir halk için işaretleri tafsil ettik.
وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًا وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ ۗ انْظُرُوا إِلَىٰ ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكُمْ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
99-) Ve HUvelleziy enzele mines Semâi ma`en, feahrecna Bihi nebate külli şey`in feahrecna minhü hadıren nuhricü minhü habben müterakiba* ve minennahli min tal`iha kınvanün daniyetün ve cennâtin min a`nabin vezzeytune verrummane müştebihen ve ğayre müteşabih* unzuru ila semerihi izâ esmera ve yen`ıh* inne fiy zâliküm le âyâtin li kavmin yu`minun;
99-) “HÛ” ki semâdan suyu inzâl eden!.. Onunla (semâdan inen su ile) HER ŞEYİN nebatını çıkardık! Ondan da bir yeşillik çıkardık… Ondan da birbiri üzerine gelişmiş habbeler (taneler); hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkarıyoruz… (Bunların) müteşabihi (birbirine benzeyenleri) ve müteşabih olmayanı da! Onun ürünlerine, bir ilk meyve verdiğinde ve bir de olgunlaştığında bakın… Muhakkak ki bunlarda iman eden halk için elbette işaretler vardır.
وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ ۖ وَخَرَقُوا لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَصِفُونَ
100-) Ve ce`alu Lillâhi şürekâelCinne ve halekahüm ve hareku leHU beniyne ve benâtin Biğayri `ılm* subhaneHU ve te`âla amma yesıfun;
100-) (Onlar bir de) CİNNi (görünmeyen varlıkları) Allâh`a ortak kıldılar… Onları (Allâh) yaratmıştır! (Onlarda açığa çıkan özellikler de Allâh Esmâ`sından meydana gelmiştir)… Bilgisizce O`na oğullar ve kızlar yakıştırdılar! Subhan`dır O; onların tanımlamalarından berî ve yücedir!
بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌ ۖ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
101-) Bediy`usSemâvati vel Ard* enna yekûnü leHU veledün velem tekün leHU sâhıbeh* ve haleka külle şey`* ve HUve Bikülli şey`in `Aliym;
101-) Semâlar ve arzın Bediy`idir (örneksiz yoktan yaratanıdır)! Eş kavramından münezzeh olanın nasıl çocuğu olur! Her şeyi yaratmıştır! “HÛ”; her şeyi Esmâ`sından yaratması ve onların hakikatinde Esmâ`sıyla olması nedeniyle onları bilir!
ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ ۚ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
102-) Zâlikümullâhu Rabbüküm* lâ ilâhe illâ HU* haliku külli şey`in fa`buduHU, ve HUve alâ külli şey`in Vekiyl;
102-) İşte budur Rabbiniz Allâh! İlâh yok, sadece “HÛ”! Her şeyin Yaratanı`dır (dıştan değil boyutsal derinliklerinden)! O`na kulluğunuzun farkındalığına erin! O, her şeyin Vekiyl`idir.
لَا تُدْرِكُهُ الْأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الْأَبْصَارَ ۖ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
103-) Lâ tüdriküHUl ebsaru ve HUve yüdrikül ebsar* ve HUvelLatıyfül Habiyr;
103-) Ebsar (görme – değerlendirme organları) O`nu idrak edemez; O, ebsarı idrak eder (değerlendirir)! “HÛ”; Latiyf`tir, Habiyr`dir.
قَدْ جَاءَكُمْ بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ فَمَنْ أَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا ۚ وَمَا أَنَا عَلَيْكُمْ بِحَفِيظٍ
104-) Kad caeküm basâiru min Rabbiküm* femen ebsara feli nefsih* ve men amiye fealeyha* ve ma ene aleyküm Bi Hafiyz;
104-) Gerçek şu ki, size Rabbinizden değerlendirilesi deliller gelmiştir… Kim basîretiyle gelenleri değerlendirirse kendi lehine, kim de basîretsiz olursa kendi aleyhinedir… Ben, üzerinize muhafız değilim!
وَكَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
105-) Ve kezâlike nusarrifül âyâti ve liyekulu dereste ve linübeyyinehu likavmin ya`lemun;
105-) İşte biz, işaretleri çeşitli şekillerde evirip çevirip açıklıyoruz. “Sen gerekeni öğrenmişsin” desinler ve bilen bir toplum için de, onu iyice açıklayalım diye.
اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
106-) İttebı` ma uhıye ileyke min Rabbike, lâ ilâhe illâ HU* ve a`rıd anil müşrikiyn;
106-) Sana Rabbinden vahyolunana tâbi ol! İlâh yok, sadece “HÛ”! Şirk inancında olanlardan yüz çevir!
وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا أَشْرَكُوا ۗ وَمَا جَعَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَكِيلٍ
107-) Velev şaAllâhu ma eşrekû* ve ma ce`alnake aleyhim hafıyza* ve ma ente aleyhim Bi Vekiyl;
107-) Eğer Allâh dileseydi, şirk inancında olmazlardı! Seni onlar üzerine muhafız koymadık! Sen onlara Vekiyl değilsin.
وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ ۗ كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
108-) Ve lâ tesübbülleziyne yed`une min dûnillâhi feyesübbullahe adven Biğayri `ılm* kezâlike zeyyenna likülli ümmetin amelehüm sümme ila Rabbihim merciuhüm feyünebbiuhum Bi ma kânu ya`melun;
108-) Allâh dûnundaki tanrılarına sövmeyin… (Onlar da cevaben) cahilliklerinden dolayı haddi aşarak Allâh`a söverler! İşte böylece her topluluğa yaptıklarını bezeyip güzel gösterdik… Sonra dönüşleri Rablerinedir… (O da) onlara yapmış olduklarının anlamını bildirir.
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَا ۚ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ ۖ وَمَا يُشْعِرُكُمْ أَنَّهَا إِذَا جَاءَتْ لَا يُؤْمِنُونَ
109-) Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein caethüm ayetün le yu`minünne Biha* kul innemel ayatü indAllâhi ve ma yüş`ıruküm enneha izâ caet lâ yu`minun;109-) Eğer onlara bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair, Allâh adına olanca güçleriyle yemin ettiler. De ki: “Mucizeler yalnız indAllâh`tadır”… O (mucize) geldiği zaman da iman etmeyeceklerinin farkında değil misiniz?


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir