7. CÜZ 3. HİZİP


06- EN`ÂM SÛRESİ الأنعامAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ ۘ وَالْمَوْتَىٰ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
36-) İnnema yesteciybülleziyne yesme`un* vel mevta yeb`asühümullâhu sümme ileyhi yurce`un;
36-) Ancak algılayanlar (davete) icabet eder! Ölülere (ilimle diri olmayanlara) gelince, Allâh onları (ölümü tattıktan sonra) bâ`seder (hakikati fark ettirir), sonra O`na döndürülürler.
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ ۚ قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَنْ يُنَزِّلَ آيَةً وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
37-) Ve kalu levla nüzzile aleyhi ayetün min Rabbih* kul innAllâhe Kadirun alâ en yünezzile ayeten ve lâkinne ekserehüm lâ ya`lemun;
37-) Dediler ki: “O`na (Rasûlullâh`a), Rabbinden bir mucize inzâl etse ya!”… De ki: “Muhakkak ki Allâh bir mucize inzâl etmeye Kaadir`dir… Fakat onların çoğunluğu bilmezler.”
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ ۚ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ
38-) Ve ma min dabbetin fiyl Ardı ve lâ tairin yetıyru Bicenahayhi illâ ümemün emsâlüküm* ma ferratna fiyl Kitabi min şey`in sümme ila Rabbihim yuhşerun;
38-) Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçmakta olan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi topluluklar (belli bir sistem ve düzene bağlı olarak oluşmuş türler) olmasınlar! Biz “OKU”nası yaratılmışlar âleminde hiçbir şeyi eksik bırakmadık! Sonra (onlar) Rablerine haşrolunurlar.
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ ۗ مَنْ يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
39-) Velleziyne kezzebu Biâyâtina summün ve bükmün fiyz zulümat* men yeşeillâhu yudlilhu, ve men yeşe` yec`alhu alâ sıratın müstekıym;
39-) İşaretlerimizdekileri yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağırlar (hakikatlerini algılayamayanlar) ve dilsizlerdirler (Hakk`ı itiraf etmeyenler). Allâh dilediğini saptırır, dilediğini de sırat-ı müstakimde tutar!
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
40-) Kul eraeyteküm in etaküm az`abullahi ev etetkümüssaatü eğayrAllâhi ted`un* in küntüm sadikıyn;
40-) De ki: “Ne hâlde olduğunuzun bilincinde misiniz” Eğer Allâh azabı yahut o saat (vaat edilen olay) size gelse, Allâh`ın gayrına mı yakarırsınız? Eğer doğru sözlü iseniz (itiraf edin).”
بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ
41-) Bel iyyahü ted`une feyekşifü ma ted`une ileyhi in şâe ve tensevne ma tüşrikûn;
41-) Bilakis yalnız O`na yalvarırsınız… O da dilerse O`na yalvardığınız konuda size hakikati açar ve (siz de) ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz!

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ
42-) Ve lekad erselna ila ümemin min kablike feehaznahüm Bil be`sai vaddarrai leallehüm yetedarre`un;
42-) Andolsun ki, senden önce de topluluklara (Rasûl) irsâl ettik… Belki boyun eğerek dua ederler diye onları azap ve hastalık ile yakaladık.
فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلَٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
43-) Felevla iz caehüm be`süna tedarre`u ve lâkin kaset kulubühüm ve zeyyene lehümüşşeytanu ma kânu ya`melun;43-) Bari azabımız onlara geldiğinde alçak gönüllülük ile yaklaşsalardı ya! Fakat kalpleri katılaştı (bilinçleri kilitlendi) ve şeytan da (vehimleri de) yaptıkları amelleri kendilerine süslü gösterdi.
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّىٰ إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ
44-) Felemma nesu ma zükkiru Bihi fetahna aleyhim ebvabe külli şey`* hatta izâ ferihu Bi ma utu ehaznahüm bağteten feizâhüm mublisun;
44-) Ne zaman ki kendilerine hatırlatılan şeyi (Allâh için yaratılmış olduklarını) unuttular, onlara her şeyin (dünya güzelliklerinin) kapılarını açtık… Nihayet (kendilerine) verilenler ile keyiflenip şımardıkları bir sırada, onları ansızın yakaladık! Bir anda tüm umutları sönerek çaresiz kaldılar!
فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
45-) Fekutı`a dabirul kavmilleziyne zalemu* vel Hamdu Lillâhi Rabbil alemiyn;
45-) Böylece (nefslerine) zulmeden topluluğun kökü kazındı! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh`a aittir!
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلَىٰ قُلُوبِكُمْ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِهِ ۗ انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ
46-) Kul eraeytüm in ehazellahu sem`aküm ve ebsareküm ve hateme alâ kulubiküm men ilâhun ğayrullahi ye`tiyküm Bih* unzur keyfe nusarrifül âyâti sümme hüm yasdifun;
46-) De ki: “Düşünün bakalım, eğer Allâh işitmenizi (algılamanızı) ve gözlerinizi (görmenizi) alsa, kalplerinizi (şuurunuzu) kilitlese, Allâh`ın gayrı olarak onu size getirecek bir tanrı mı var?” Bak nasıl işaretleri farklı şekillerle anlatıyoruz, sonra (buna rağmen) onlar yüz çevirip ayrılıyorlar.
قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ
47-) Kul eraeyteküm in etaküm azâbullahi bağteten ev cehreten hel yühlekü illel kavmüz zalimun;
47-) De ki: “Düşündünüz mü hiç; eğer Allâh azabı ansızın veya açıkça gelse, zâlimler güruhundan başkası mı helâk edilir?”
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۖ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
48-) Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn* femen amene ve asleha fela havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;
48-) Biz Rasûlleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak irsâl ediyoruz… Artık kimler iman eder ve (durumunu) düzeltirse, işte onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.
وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
49-) Velleziyne kezzebu Bi âyâtina yemessühümül azâbü Bi ma kânu yefsükun;
49-) (Esmâ kuvvelerinin açığa çıkışı olan) işaretlerimizdeki hakikatleri yalanlayanlara gelince; onlar bozuk inançları dolayısıyla azabı tadacaklar!
قُلْ لَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ ۚ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ ۚ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ
50-) Kul lâ ekulü leküm ındiy hazainullâhi ve lâ a`lemül ğaybe ve lâ ekulü leküm inniy melek* in ettebi`u illâ ma yuha ileyye, kul hel yestevil` a`ma vel basıyr* efela tetefekkerun;
50-) De ki: “Size, Allâh`ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum… Gaybı da bilmem! Size `Muhakkak ki ben bir meleğim` de demiyorum… Ben, sadece bana vahyolunana tâbi olurum”… De ki: “Hiç âmâ ile gören eşit olur mu? Hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?”
وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْ يُحْشَرُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ ۙ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
51-) Ve enzir Bihilleziyne yehafune en yuhşeru ila Rabbihim leyse lehüm min dunihî veliyyün ve lâ şefiy`un leallehüm yettekun;
51-) Rablerine haşrolunmalarından korkanları O`nunla (nefslerindeki Esmâ kuvvelerinin yaşatacakları konusunda) uyar… Onların O`nun dûnunda ne bir Veliyy`i ve ne de bir şefaat edicisi vardır… Umulur ki takvayı gerçekleştirirler.

وَلَا تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ
52-) Ve lâ tatrudilleziyne yed`une Rabbehüm Bil ğadaveti vel aşiyyi yüriydune vecheHU, ma aleyke min hısabihim min şey`in ve ma min hısabike aleyhim min şey`in fetatrudehüm fetekûne minez zalimiyn;
52-) “HÛ”nun vechini dileyerek, sabah akşam Rablerine dua edenleri yanından uzaklaştırma… Onların yaptıklarının sonucundan sana bir sorumluluk düşmediği gibi, senin yaptıklarının sonucundan da onlara bir şey düşmez ki onları uzaklaştırasın… (Bunu yaparsan) o takdirde zulmetmiş olursun.
وَكَذَٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُوا أَهَٰؤُلَاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَا ۗ أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاكِرِينَ
53-) Ve kezâlike fetenna ba`dahüm Bi ba`din liyekulu ehaülai mennAllâhu aleyhim min beynina* eleysAllâhu Bi a`leme Bişşakiriyn;
53-) İşte böylece onların kimini kimiyle imtihan ettik, “Allâh aramızdan şunlara mı (bazı yoksul, dar gelirli kimselere) lütufta bulundu?” desinler diye… Allâh, değerlendirenleri daha iyi bilen değil midir?
وَإِذَا جَاءَكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ ۖ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۖ أَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
54-) Ve izâ caekelleziyne yu`minune Bi âyâtina fekul Selâmun aleyküm ketebe Rabbüküm alâ nefsiHİr rahmete, ennehu men amile minküm suen Bi cehaletin sümme tabe min ba`dihi ve asleha feenneHU Ğafûrun Rahıym;
54-) (Esmâ`nın açığa çıkışı olan) işaretlerimize iman edenler sana geldiklerinde de ki: “Selâmun aleyküm… Rabbiniz rahmeti nefsine yazmıştır! Sizden her kim bilgisizlikten bir kötülük yapar da, arkasından tövbe eder ve (hâlini) düzeltirse, muhakkak ki O, Ğafûr`dur, Rahıym`dir.”
وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ
55-) Ve kezâlike nufassılül` âyâti ve li testebiyne sebiylül mücrimiyn;
55-) Suçluların yolu fark edilsin diye, işaretleri işte böyle tafsil ediyoruz.
قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۚ قُلْ لَا أَتَّبِعُ أَهْوَاءَكُمْ ۙ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَا مِنَ الْمُهْتَدِينَ
56-) Kul inniy nühiytü en a`büdelleziyne ted`une min dunillâh* kul lâ ettebi`u ehvaeküm, kad daleltü izen ve ma ene minel mühtediyn;
56-) De ki: “Muhakkak ki ben, sizin Allâh dûnundan taptıklarınıza ibadet etmekten yasaklandım!”… De ki: “Sizin boş hayallerinize asla uymam! Aksi takdirde gerçekten sapmış olurum ve hidâyet bulanlardan olmam.”
قُلْ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَكَذَّبْتُمْ بِهِ ۚ مَا عِنْدِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ ۚ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۖ يَقُصُّ الْحَقَّ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ
57-) Kul inniy alâ beyyinetin min Rabbiy ve kezzebtüm BiHİ, ma ındiy ma testa`cilune Bih* inil hukmü illâ Lillâh* yekussul Hakka ve HUve hayrul fasıliyn;
57-) De ki: “Doğrusu ben Rabbimden apaçık bir delil üzereyim ve siz o hakikati yalanladınız! Acele istediğiniz o (ölüm), benim yanımda değil… Hüküm ancak Allâh`ındır! Hakk`ı O bildirir! O, (doğru ile yanlışı) ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”
قُلْ لَوْ أَنَّ عِنْدِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ لَقُضِيَ الْأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۗ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِالظَّالِمِينَ
58-) Kul lev enne ındiy ma testa`cilune Bihi lekudiyel emru beyniy ve beyneküm* vAllâhu a`lemü Bizzalimiyn;
58-) De ki: “Eğer o acele istediğiniz benim yanımda olsaydı, aramızdaki mesele çoktan kapanmış olurdu!”… Allâh zâlimleri daha iyi bilir.
وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ ۚ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ۚ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ إِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
59-) Ve `ındeHU mefatihul ğaybi lâ ya`lemuha illâ HU* ve ya`lemü ma fiyl berri vel bahr* ve ma teskutu min verakatin illâ ya`lemüha ve lâ habbetin fiy zulümatil Ardı ve lâ ratbin ve lâ yabisin illâ fiy Kitabin mubiyn;
59-) Gaybın (algılayamadıklarınızın) anahtarları (bilgisi) “HÛ”nun indîndedir! (Hiç kimse) bilmez onları, ancak “HÛ”! Karada (açığa çıkmış – algılanabilen) ve denizde (derinde – ilimde) ne var ise O bilir… O`nun bilgisi dışında bir yaprak düşmez (çünkü her bir şey “HÛ”nun Esmâ`sıyla açığa çıkmıştır)… Ne Arz`ın karanlıklarında bir habbe (tane), ne de yaş ve kuru (bir şey) yoktur ki Kitab-ı Mubiyn`de (apaçık evren kitabında) bulunmasın.
وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ بِاللَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَىٰ أَجَلٌ مُسَمًّى ۖ ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
60-) Ve “HU”velleziy yeteveffaküm Bil leyli ve ya`lemü ma cerahtüm Bin nehari sümme yeb`asüküm fiyhi liyukda ecelün müsemma* sümme ileyhi merciuküm sümme yünebbiüküm Bi ma küntüm ta`melun;
60-) O`dur ki, sizi gecenin içinde vefat (beden farkındalıksız yaşam) ettirir (uyku ölümün kardeşidir: Hadis); gündüzde ne yaptığınızı bilir… Sonra takdir edilmiş ömür tamamlanıncaya kadar sizi gündüzleri bâ`s eder… Sonra dönüşünüz O`nadır… Sonra yaptıklarınızı size haber verir (yaşamınızı işin hakikati yönünden değerlendirtir)!
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ ۖ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ
61-) Ve “HU”vel Kahiru fevka ıbadihHİ, ve yursilu aleyküm hafezaten, hatta izâ cae ehadekümül mevtü teveffethu Rusulüna ve hüm lâ yüferritun;
61-) “HÛ”dur, kullarının fevkinde (boyutsal derinliğinden açığa çıkan bir yolla) Kaahir! İrsâl eder üzerinize hafazayı (koruyucu kuvveleri)… Nihayet sizden birinin ölüm vakti geldiğinde, Rasûllerimiz (kuvvelerimiz – işlevlendirdiklerimiz) onu vefat ettirir! Onlar geç kalmazlar!
ثُمَّ رُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۚ أَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ
62-) Sümme ruddu ilAllâhi mevlahümül Hakk* ela leHUl hukmü ve HUve esre`ul hasibiyn;
62-) Sonra Hak Mevlâları olan Allâh`a döndürülürler… Kesinlikle bilin ki, hüküm O`nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.
قُلْ مَنْ يُنَجِّيكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً لَئِنْ أَنْجَانَا مِنْ هَٰذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
63-) Kul men yünecciyküm min zulümatil berri vel bahri ted`unehu tedarru`an ve hufyeten, lein encana min hazihi lenekûnenne mineş şakiriyn;
63-) De ki: “Karanın ve denizin karanlıklarından `Bizi bundan kurtarırsan, elbette şükredenlerden olacağız` diye boyun büküp, derûnunuzdan O`na dua ettiğinizde, kim sizi kurtarır?”
قُلِ اللَّهُ يُنَجِّيكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنْتُمْ تُشْرِكُونَ
64-) Kulillâhu yünecciyküm minha ve min külli kerbin sümme entüm tüşrikûn;
64-) De ki: “Allâh kurtarır sizi ondan da, bütün gam – kederden de… Sonra da siz hâlâ şirk koşarsınız!”
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَىٰ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ أَوْ مِنْ تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعًا وَيُذِيقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍ ۗ انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ
65-) Kul “HU”vel Kadiru alâ en yeb`ase aleyküm azâben min fevkıküm ev min tahti ercüliküm ev yelbiseküm şiye`an ve yüziyka ba`daküm be`se ba`d* unzur keyfe nusarrifül âyâti leallehüm yefkahun;
65-) De ki: “O, fevkinizden (gökten – derûnunuzdan) yahut ayaklarınızın altından (yeraltından -dıştan) size bir azap bâ`sedip göndermeye ya da bölünmüş topluluklar hâlinde sizi birbirinize düşürüp, bazınızın şiddetini bazınıza tattırmaya Kaadir`dir.” Bak nasıl türlü şekillerle anlatıyoruz işaretleri, derinliğine düşünüp anlasınlar diye.
وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ ۚ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ
66-) Ve kezzebe Bihi kavmüke ve “HU”vel Hakk* kul lestü aleyküm Bi vekiyl;
66-) Toplumun onu yalanladı; (oysa) “HÛ”; Hakk`tır! De ki: “Ben sizin vekîliniz değilim (iman etmezseniz sonucuna katlanırsınız)! “
لِكُلِّ نَبَإٍ مُسْتَقَرٌّ ۚ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
67-) Likülli nebein müstakkarun, ve sevfe ta`lemun;
67-) Her haberin kararlaştırılmış, gerçekleşeceği bir zamanı vardır… Yakında bileceksiniz!
وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ ۚ وَإِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَىٰ مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
68-) Ve izâ raeytelleziyne yehudune fiy âyâtina fea`rıd anhüm hatta yehudu fiy hadiysin ğayrih* ve imma yünsiyennekeş şeytanu fela tak`ud ba`dez zikra me`al kavmiz zalimiyn;
68-) İşaretlerimiz hakkında uygunsuz konuşmalara dalanları gördüğünde, başka bir konuya geçene kadar, onlardan yüz çevir… Eğer şeytan sana unutturur ise, fark ettiğin zaman artık zâlimler topluluğu ile beraber oturma.
وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلَٰكِنْ ذِكْرَىٰ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
69-) Ve ma alelleziyne yettekune min hısabihim min şey`in ve lâkin zikra leallehüm yettekun;
69-) Korunanlar, onlardan sorumlu değildir… Fakat gerçekleri de hatırlatmalılar… Belki onlar da korunurlar.
وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ وَذَكِّرْ بِهِ أَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ وَإِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَا ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُوا ۖ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ
70-) Ve zerilleziynettehazu diynehüm le`ıben ve lehven ve ğarrethümül hayatüd dünya ve zekkir Bihi en tübsele nefsün Bima kesebet* leyse leha min dûnillâhi veliyyün ve lâ şefiy`un, ve in ta`dil külle adlin lâ yü`haz minha* ülaikelleziyne übsilu Bima kesebu* lehüm şerabün min hamiymin ve azâbün eliymün Bima kânu yekfürun;
70-) Dinlerini bir oyun ve eğlence edinmiş, kendilerini dünya hayatının aldatmış olduğu kimseleri, kendi hâllerine bırak. Ancak bununla beraber hatırlat ki; bir nefs, yaptıkları sonucu helâke düşmesin! Onun Allâh dûnundan ne bir Veliyy`i ve ne de bir şefaatçisi olur… Her fidyeyi verse de, ondan alınmaz! İşte bunlar yaptıklarının getirisi yüzünden rehin tutulacak olanlardır… Onlar için yakıcı bir içecek ve hakikat bilgisini inkâr etmeleri nedeniyle de acı bir azap vardır.
قُلْ أَنَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَىٰ أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللَّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الْأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا ۗ قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ ۖ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
71-) Kul ened`u min dûnillâhi ma lâ yenfeuna vela yedurruna ve nureddü alâ a`kabina ba`de iz hedanAllâhu kellezistehvethüş şeyatıynü fiyl Ardı hayran* lehu ashabün yed`unehu ilelhüde`tina* kul inne hüdAllâhi hüvel hüda* ve ümirna linüslime liRabbil alemiyn;
71-) De ki: “Allâh dûnundan, bize ne fayda ve ne de zarar vermeyen şeylere mi dua edip yakaralım? Allâh bizi doğru yola hidâyet ettikten sonra, gerisin geri şirke mi döndürülelim? `Bize gel` diye doğru yola çağıran arkadaşları olduğu hâlde, şeytanların ayartıp uçuruma çektiği ahmak gibi mi olalım?”… De ki: “Allâh hidâyeti işte o hidâyettir! Biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ ۚ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
72-) Ve en ekıymüs Salate vettekuHU,* ve “HU”velleziy ileyHİ tuhşerun;
72-) Ve “Salâtı ikame edin ve O`nun azabından korunun; O ki (sizi toplayacak), O`na haşrolunursunuz!”
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۖ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُ ۚ قَوْلُهُ الْحَقُّ ۚ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ ۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
73-) Ve “HU”velleziy halekas Semavati vel Arda Bil Hakk* ve yevme yekulü kün feyekûn* kavluHUl Hakk* ve lehül mülkü yevme yünfehu fiys sur* Alimül ğaybi veş şehadeti, ve “HU”vel Hakiymul Habiyr;
73-) “HÛ” ki, semâlar ve arzı Hak olarak yaratmıştır… Ne zaman “Ol” dese hemen oluverir… Hak, O`nun sözüdür! Sur`a üflendiği (bedene veya sisteme – olay içten dışadır) süreçte, mülk O`nundur! Gaybı ve şehâdeti bilendir… “HÛ”dur; Hakiym, Habiyr.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir