7. CÜZ 1. HİZİP


05- MÂİDE SÛRESİ المائدةAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَإِذَا سَمِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرَىٰ أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ ۖ يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ
83-) Ve izâ semi`u ma ünzile iler Rasûli tera a`yünehüm tefıydu mined dem`ı mimma arefu minel Hakk* yekulune Rabbena amenna fektübna me`aş şahidiyn;
83-) Er-Rasûl`e (Hz.Rasûlullâh`a) inzâl olunanı işittiklerinde, tanıyıp – bildikleri Hak`tan nâzil olmuş bir kısım bilgiden dolayı, gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün… Derler ki: “Rabbimiz, iman ettik… Artık bizi şahitlerle beraber yaz.”
وَمَا لَنَا لَا نُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا جَاءَنَا مِنَ الْحَقِّ وَنَطْمَعُ أَنْ يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحِينَ
84-) Ve ma lena lâ nu`minu Billâhi ve ma caena minel Hakkı ve natme`u en yüdhılena Rabbüna me`al kavmisSalihıyn;84-) “Rabbimizin bizi, sâlihler topluluğuna katmasını umarken, ne diye Esmâ`sıyla hakikatimiz olan Allâh`a ve Hak`tan bize gelmiş olana iman etmeyelim!”
فَأَثَابَهُمُ اللَّهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْمُحْسِنِينَ
85-) Fe esâbehümullâhu Bi ma kalu cennatin tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* ve zâlike cezaül muhsiniyn;
85-) Böyle düşünmeleri nedeniyle, Allâh onları içinde ebedî kalacakları, altlarından nehirler akan cennetler ile mükâfatlandırdı… İşte budur muhsinlerin cezası! (İhsanın cezası = karşılığı = getirisi = sonucu, ihsandır.)
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
86-) Velleziyne keferu ve kezzebu Bi âyâtina ülaike ashabül cehıym;
86-) Hakikat bilgisini inkâr edenlere ve (Esmâ`nın açığa çıkışı olan) işaretlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem arkadaşlarıdır!
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
87-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tuharrimu tayyibati ma ehallAllâhu leküm ve lâ ta`tedu* innAllâhe le yuhıbbul mu`tediyn;
87-) Ey iman edenler!.. Allâh`ın sizin için helal ettiği pak rızıkları haram kılmayın ve haddi aşmayın (Allâh`ın helal kıldığını haram kabul ederek)! Muhakkak ki Allâh haddi aşanları sevmez.
وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ حَلَالًا طَيِّبًا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي أَنْتُمْ بِهِ مُؤْمِنُونَ
88-) Ve külu mimma razekakümullâhu halalen tayyiba* vettekullahelleziy entüm Bihi mu`minun;
88-) Allâh`ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve tayyib olanı yiyin… Korunun Allâh`tan ki siz O`na, Esmâ`sıyla nefsinizin hakikati olduğu inancıyla, iman edenlersiniz!
لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْأَيْمَانَ ۖ فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ ۖ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ ۚ ذَٰلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ ۚ وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ ۚ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
89-) Lâ yüahızükümullâhu Billağvi fiy eymaniküm ve lâkin yüahızüküm Bima `akkadtümül eyman* fekeffaratühu ıt`amü aşereti mesakiyne min evsetı ma tut`ımune ehliyküm ev kisvetühüm ev tahriyru rakabetin, femen lem yecid fesıyamu selaseti eyyam* zâlike keffaretü eymaniküm izâ haleftüm* vahfezu eymaneküm* kezâlike yübeyyinullâhu leküm âyâtiHİ lealleküm teşkürun;
89-) Allâh sizi düşüncesizce ettiğiniz yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz! Fakat kasıtlı – bilinçli yeminlerinizden sorumlu olursunuz! Bilinçli yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin orta yollusundan on yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek yahut bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır! Kim bunları yapacak imkâna sahip değilse, o takdirde üç gün oruç gerekir. İşte yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffareti budur! Yeminlerinizi muhafaza edin… Değerlendirirsiniz diye, Allâh işaretlerini sizin için işte böyle açıklıyor.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْأَنْصَابُ وَالْأَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
90-) Ya eyyühelleziyne amenû innemel hamru vel meysiru vel`ensabü vel`ezlamü ricsün min amelişşeytani fectenibuhu lealleküm tüflihun;
90-) Ey iman edenler… Hamr (sarhoşluk veren içkiler), Meysir (kumar), Ensab (putlar, tanrı – ilâh vasfı atfetmeler) ve Ezlam (fal okları ve kehanet araçları) ancak şeytanî fiiller olarak birer pisliktir! Artık ondan kaçının ki felâha eresiniz.
إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ ۖ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
91-) İnnema yüriydüş şeytanü en yukı`a beynekümül adavete vel bağdae fiyl hamri vel meysiri ve yesuddeküm an zikrillâhi ve anisSalati, fehel entüm müntehun;
91-) Şeytan, içki ve kumar türleri ile aranıza düşmanlık ve kin yerleştirmeyi, sizi Allâh zikrinden ve salâttan engellemeyi murat eder ancak… Artık vazgeçtiniz değil mi?
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُوا ۚ فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
92-) Ve etıy`ullahe ve etıy`ur Rasûle vahzeru* fein tevelleytüm fa`lemu ennema alâ Rasûlinel belağul mubiyn;
92-) Allâh`a itaat edin, Rasûle itaat edin ve sakının! Eğer yüz çevirirseniz, iyi bilin ki, bizim Rasûlümüzün üzerine düşen yalnızca apaçık tebliğ etmektir.
لَيْسَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ فِيمَا طَعِمُوا إِذَا مَا اتَّقَوْا وَآمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَآمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَأَحْسَنُوا ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
93-) Leyse alelleziyne amenû ve amilus salihati cünahun fiyma ta`ımu izâ mettekav ve amenû ve amilus salihati sümmettekav ve amenû sümmettekav ve ahsenu* vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn;
93-) İman edip imanının gerektirdiği fiilleri ortaya koyanlar, korunmaya devam ederlerse (bir üst mertebede) imana ulaşıp, o imanın gereği çalışmalar yaparlar… Sonra bu anlayışa göre korunarak daha üst mertebede iman anlayışına kavuşurlar… O anlayışla imanlarının sonucu olarak da ona göre korunmaya başlarlar… Bundan sonra, ulaştıkları bu anlayışa göre korunmaya devam etmeleri, onları ihsana (Müşahede mertebesine) erdirir… Allâh muhsinleri sever.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَيَبْلُوَنَّكُمُ اللَّهُ بِشَيْءٍ مِنَ الصَّيْدِ تَنَالُهُ أَيْدِيكُمْ وَرِمَاحُكُمْ لِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَخَافُهُ بِالْغَيْبِ ۚ فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ
94-) Ya eyyühelleziyne amenû le yeblüvennekümullâhu Bişey`in minas saydi tenalühu eydiyküm ve rimahuküm liya`lemAllâhu men yehafuHU Bil ğayb* femenı`teda ba`de zâlike felehu azâbün eliym;
94-) Ey iman edenler… Allâh sizi, ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şey ile dener; ki bil-gayb (gaybları olan) O`ndan korkan kim, bilinsin! Artık bundan sonra kim haddi aşarsa, onun için acı verici azap vardır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَأَنْتُمْ حُرُمٌ ۚ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِهِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ أَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاكِينَ أَوْ عَدْلُ ذَٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ أَمْرِهِ ۗ عَفَا اللَّهُ عَمَّا سَلَفَ ۚ وَمَنْ عَادَ فَيَنْتَقِمُ اللَّهُ مِنْهُ ۗ وَاللَّهُ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ
95-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ taktülus sayde ve entüm hurum* ve men katelehu minküm müteammiden fecezaün mislü ma katele minen ne`ami yahkümü Bihi zeva adlin minküm hedyen baliğal ka`beti ev keffaretün ta`amü mesakiyne ev adlü zâlike sıyamen liyezûka vebale emrih* afAllâhu amma selef* ve men ade feyentekımullâhu minh* vAllâhu Aziyz`un züntikam;
95-) Ey iman edenler… İhramda iken avlanmayın… Sizden kim kasten avı öldürürse, o işin vebalini tatması için yaptığının karşılığı olarak; öldürdüğünün misli, Kâbe`ye ulaşacak bir kurban gerekir. Ki ona da sizden iki adalet sahibi hükmeder… Yahut miskinleri doyurma olan bir keffarettir yahut ona denk bir oruç tutmak… Allâh geçmişi affetmiştir… Fakat kim bir daha yaparsa Allâh ona yaptığının sonucunu yaşatır!.. Allâh Aziyzün Züntikam`dır (açığa çıkan fiilin sonucunu şiddetle yaşatandır).
أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ ۖ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًا ۗ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
96-) Uhılle leküm saydül bahri ve ta`amühu meta`an leküm ve lisseyyareti, ve hurrime aleyküm saydül berri ma dümtüm huruma* vettekullahelleziy ileyHİ tuhşerun;
96-) Hem sizin hem de yolcuların faydalanması için, denizde avlanmak ve onun yemeğini yemek helal kılınmıştır… Fakat ihramlı olduğunuz sürece karada avlanmak size haramdır! Allâh`tan korunun ki, O`na haşrolunacaksınız.
جَعَلَ اللَّهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلَائِدَ ۚ ذَٰلِكَ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
97-) Ce`alellahul Kâ`betel Beytel Harâme kıyamen lin Nasi veşŞehrel Harâme vel Hedye vel Kalâid* zâlike li ta`lemu ennAllâhe ya`lemü ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı ve ennAllâhe Bi külli şey`in `aliym;
97-) Allâh Kâbe`yi, O Beyt-el Haram`ı, Haram Ay`ı, Hedy`i (kurban) ve Kalaid`i (boynu bağlı kurbanlıklar) insanların kıyamı (imanının ayakta kalması ve devam etmesi için) yaptı… Bu, Allâh`ın semâlar (düşünce boyutu) ve arzda (bedeninde) olanı bildiğini ve Allâh`ın her şeye Aliym olduğunu, sizin de bilmeniz içindir.

اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ وَأَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
98-) I`lemu ennAllâhe şediyd`ül `ıkabi ve ennAllâhe Ğafûrun Rahıym;
98-) Bilin ki muhakkak ki Allâh, “Şediyd`ül Ikab”dır (şiddetle kötülüğün sonucunu yaşatandır); ve dahi Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
مَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
99-) Ma aler Rasûli illel belağ* vAllâhu ya`lemü ma tübdune ve ma tektümun;
99-) Rasûle düşen sadece tebliğ etmektir! Allâh, açığa vurduklarınızı da içinizde gizlediklerinizi de bilir.
قُلْ لَا يَسْتَوِي الْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ ۚ فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
100-) Kul lâ yestevil habiysü vattayyibü velev a`cebeke kesretül habiys* fettekullâhe ya ülil elbabi lealleküm tüflihun;
100-) De ki: “Habis (pis), tayyib (temiz) ile eş değerde olmaz… Habisin çoğunluğu hoşuna gitse bile”… O hâlde ey öze ermiş derin düşünür akıl sahipleri (Ulül Elbab), Allâh`tan korunun ki kurtuluşa eresiniz.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِنْ تَسْأَلُوا عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللَّهُ عَنْهَا ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
101-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tes`elu an eşyae in tübde leküm tesü`küm* ve in tes`elu anha hıyne yünezzelül Kur`anu tübde leküm* afAllâhu anha* vAllâhu Ğafûrun Haliym;
101-) Ey iman edenler… Size açıklandığında hoşlanmayacağınız şeylerden, soru sormayın! Eğer Kur`ân inzâl edilmekteyken cevabından hoşlanmayacağınız şeyleri sorarsanız, cevabı size açıklanır! Allâh onları affetmiştir… Allâh Ğafûr`dur, Haliym`dir.
قَدْ سَأَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ثُمَّ أَصْبَحُوا بِهَا كَافِرِينَ
102-) Kad seeleha kavmün min kabliküm sümme asbehu Biha kafiriyn;
102-) Sizden önce de bir topluluk bunu sordu; (aldıkları cevapları hazmedememeleri yüzünden) hakikat bilgisini inkâr edenlerden oldular.
مَا جَعَلَ اللَّهُ مِنْ بَحِيرَةٍ وَلَا سَائِبَةٍ وَلَا وَصِيلَةٍ وَلَا حَامٍ ۙ وَلَٰكِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ ۖ وَأَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
103-) Ma ce`alellahu min behıyratin ve lâ saibetin ve lâ vasıyletin ve lâ hamin, ve lakinnelleziyne keferu yefterune alellahil kezib* ve ekseruhüm lâ ya`kılun;
103-) Allâh Bahire, Saibe, Vasıyle ve Ham (isimleriyle tanımlanan bir kısım kurbanlıklar) diye bir şey hükmetmemiştir (bu bir kısım insanların uydurmacılık geleneğidir). Ne var ki, hakikat bilgisini inkâr edenler, Allâh üzerine yalan uyduruyorlar! Onların çoğunluğu aklını kullanmaz!
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا ۚ أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ
104-) Ve izâ kıyle lehüm te`alev ila ma enzelAllâhu ve iler Rasûli kalu hasbüna ma vecedna aleyhi abaena* evelev kâne abaühüm lâ ya`lemune şey`en ve lâ yehtedun;
104-) Onlara: “Allâh`ın inzâl ettiğine ve Rasûle geliniz” denildiğinde, “Babalarımızdan gördüğümüz bize yeter” dediler… Babaları bir şey bilmeyen ve hidâyet üzere olmayanlarsa da mı?
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ ۖ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ ۚ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
105-) Ya eyyühelleziyne amenû aleyküm enfüseküm* lâ yadurruküm men dalle izehtedeytüm* ilAllâhi merciuküm cemıy`an feyünebbiüküm Bi ma küntüm ta`melun;
105-) Ey iman edenler… Siz nefsinizden sorumlusunuz! Siz hidâyet üzere oldukça, sapmış olan size zarar veremez! Sizin hep birlikte dönüşünüz Allâh`adır… Yapmış olduklarınızın size neler getirdiğini gösterecektir!
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ أَوْ آخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ إِنْ أَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَأَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةُ الْمَوْتِ ۚ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلَاةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ إِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَرِي بِهِ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللَّهِ إِنَّا إِذًا لَمِنَ الْآثِمِينَ
106-) Ya eyyühelleziyne amenû şehadetü beyniküm izâ hadare ehadekümül mevtü hıynel vasıyyetisnani zeva adlin minküm ev aharani min ğayriküm in entüm darebtüm fiyl ardı feesabetküm musıybetülmevt* tahbisunehüma min ba`dis Salati feyuksimani Billâhi inirtebtüm lâ neşteriy Bihi semenen ve lev kâne zâ kurba, ve lâ nektümü şehadetAllâhi inna izen leminel asimiyn;
106-) Ey iman edenler… Sizden birine ölüm (alâmetleri) geldiğinde vasiyet anında, adalet sahibi iki şahit bulunsun… Ya da seyahatteyseniz ve ölüm de size isâbet etmişse, size iki şahit gereklidir… (Şehâdetleri konusunda) kuşkulanırsanız, namazı edâ etmelerinden sonra onların ikisini alıkoyarsınız, “Yeminimizi, akraba da olsa hiçbir bedele satmayacağız; Allâh şahitliğini saklamayacağız; aksi takdirde suçlu oluruz” diye Allâh`a yemin ederler.
فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ
107-) Fein usira alâ ennehümestehakka ismen feaharani yakumani mekamehüma minelleziynestehakka aleyhimül evleyani feyuksimani Billâhi leşehadetüna ehakku min şehadetihima ve ma`tedeyna* inna izen leminez zalimiyn;
107-) Eğer o iki şahidin geçmişte bir yalan söylediği bilinirse, bunların yerine, karşısında bulundukları taraftan daha evla iki kişi geçer (ve): “Bizim şahitliğimiz o iki şahidin şahitliğinden elbette daha haktır… Biz haddi de aşmadık; yoksa o takdirde zâlimlerden olurduk” diye Allâh adına yemin ederler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir