4. CÜZ 1. HİZİP


03- ÂL-U İMRAN SÛRESİ آل عمرانAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّىٰ تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ ۚ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ
92-) Len tenalül birra hatta tünfiku mimma tuhıbbun* ve ma tünfiku min şey`in fe innAllâhe Bihi`Aliym;
92-) Sevdiğiniz şeyleri başkalarına karşılıksız olarak bağışlamadıkça “Birr”e (hayra) eremezsiniz. Neyi Allâh için karşılıksız bağışlarsanız, Allâh onu (yaratanı olarak) bilir (karşılığını da halkeder).
كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
93-) Küllüt taami kâne hıllen li beni israiyle illâ ma harreme israiylü alâ nefsihi min kabli en tünezzelet Tevratü, kul fe`tu Bit Tevrati fetluha in küntüm sadikıyn;
93-) Tevrat inzâl edilmemişken, İsrail`in kendi nefsine haram kıldıkları (yasakladığı) istisna, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız getirin vahiy olanı (Tevrat`ı), okuyun!”
فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
94-) Femeniftera alAllâhilkezibe min ba`di zâlike feülaike hümüz zalimun;
94-) Bundan sonra kim Allâh üzerine yalan iftira ederse, işte onlar zâlimlerdir.

قُلْ صَدَقَ اللَّهُ ۗ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
95-) Kul sadakAllâh* fettebiu millete Îbrahiyme haniyfa* ve ma kâne minel müşrikiyn;
95-) De ki: “Allâh doğru söylemiştir. O hâlde hanîf olarak İbrahim`in milletine (din anlayışına) tâbi olun. Şirk koşanlardan değildi (O)!”
إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ

96-) Înne evvele beytin vudı`a linNasi lelleziy Bi Bekkete mübareken ve hüden lil alemiyn;
96-) İnsanlar için kurulan ilk ev (mabet) Bekke (Mekke`nin eski adı) içindedir ki âlemlere mübarek ve hidâyet kaynağı olmuştur.


فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ ۖ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا ۗ وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
97-) Fiyhi ayatun beyyinatun Makamu Îbrahiym* ve men dehalehu kâne amina* ve Lillâhi alenNasi hıccül beyti menisteta`a ileyhi sebiyla* ve men kefere feinnAllâhe Ğaniyyün anil alemiyn;
97-) Onda apaçık işaretler ve İbrahim`in makamı var. Kim Ona dâhil olursa güvende olur. Gitmeye imkânı olan herkese Beyt`i hac etmek, insanlar üzerindeki Allâh hakkıdır. Kim (gücü yettiği hâlde) bunu inkâr ederse, muhakkak Allâh âlemlerden Ğaniyy`dir.

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا تَعْمَلُونَ
98-) Kul ya ehlel Kitabi lime tekfürune Bi âyâtillâhi, vAllâhu Şehiydün alâ ma ta`melun;
98-) De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar… Allâh tüm amellerinize şahit iken, niçin Allâh`ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ`sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr edersiniz (veya örtersiniz)?”
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنْتُمْ شُهَدَاءُ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

99-) Kul ya ehlel Kitabi lime tasuddune an sebiylillâhi men amene tebğuneha `ıvecen ve entüm şüheda`* ve mAllâhu Bi ğafilin amma ta`melun;
99-) De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar… Sizler (hakikate) şahit olduğunuz hâlde niçin onu yanlış göstererek, iman edenleri Allâh yolundan alıkoyuyorsunuz? Allâh amellerinizden gâfil değildir.”
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ
100-) Ya eyyühelleziyne amenû in tutıy`u feriykan minelleziyne utül Kitabe yerudduküm ba`de iymaniküm kafiriyn;
100-) Ey iman edenler, eğer kendilerine hakikat bilgisi verilenlerden bir bölümüne (sonradan sapmış olmaları nedeniyle) itaat ederseniz, sizi imandan sonra inkâr ehline dönüştürürler.
وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللَّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ ۗ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
101-) Ve keyfe tekfürune ve entüm tütla aleyküm ayatullahi ve fiyküm RasûluHU, ve men ya`tesım Billâhi fekad hüdiye ila sıratın müstekıym;
101-) Allâh işaretleri önünüze serilirken, içinizde de Rasûlü varken, nasıl hakikati inkâr edenlerden olursunuz? Kim varlığını oluşturan özü olan Allâh`a (gayrından kesilip) sımsıkı bağlanırsa, işte o Hak yola hidâyet olunmuştur.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
102-) Ya eyyühelleziyne amenüttekullahe hakka tükatiHİ ve lâ temutünne illâ ve entüm müslimun;
102-) Ey iman edenler… Allâh`tan (size yaptıklarınızın sonuçlarını kesinlikle yaşatacağı için) hakkıyla korunun ve ancak teslim olmuşluğunu yaşayanlar olarak ölün.
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
103-) Va`tasımu Bihablillâhi cemiy`an ve lâ teferreku* vezküru nı`metAllâhi aleyküm iz küntüm a`daen feellefe beyne kulubiküm feasbahtüm Bi nı`metiHİ ıhvana* ve küntüm alâ şefahufratin minennari feenkazeküm minha* kezâlike yübeyyinullâhu leküm âyâtiHİ lealleküm tehtedun;
103-) Hep birlikte varlığınızdaki Esmâ hakikatine (uzanan) Allâh ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Üstünüzdeki Allâh nimetini hatırlayın. Hani sizler düşman idiniz de, şuurlarınızda aynı idrakı oluşturarak sizi bir araya getirdi; O`nun sizde açığa çıkan bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz ateşten bir çukurun tam kenarındaydınız; kurtardı sizi o ateşten. İşte böylece, hakikate eresiniz diye, Allâh size işaretlerini açıklıyor.
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ ۚ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
104-) Veltekün minküm ümmetün yed`une ilel hayri ve ye`murune Bil ma`rufi ve yenhevne anil münker* ve ülaike hümül müflihun;
104-) İçinizden hayra (Hakk`a) davet eden, Hak ve hakikate göre hükmedip, Din`e ters olan şeylerden uzaklaşmanızı tavsiye eden bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa ereceklerdir.
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
105-) Ve lâ tekûnu kelleziyne teferreku vahtelefu min ba`di ma caehümül beyyinat* ve ülaike lehüm azâbün azıym;
105-) Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için aziym azap vardır.

يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
106-) Yevme tebyaddu vucuhün ve tesveddü vucuh* feemmelleziynesveddet vucuhühüm* ekefertüm ba`de iymaniküm fezûkul azâbe Bima küntüm tekfürun;
106-) O süreçte bazı vechler (bilinçler) parıldar (Hakk`ın nûru ile), bazı vechler kararır (benlik zulmetiyle)… Vechleri kararanlara (şöyle denir): “İmanınızdan sonra inkâra düştünüz ha! Hakikati inkârınız yüzünden varlığınızın sizde oluşturacağı azabı yaşayın.”
وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللَّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
107-) Ve emmelleziynebyaddat vucuhühüm fe fiy rahmetillâh* hüm fiyha halidun;
107-) Fakat vechi (hakikatlerini idrakın getirisi olarak) parlayanlar, Allâh rahmeti içindedirler… Orada sonsuza dek kalırlar.
تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۗ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعَالَمِينَ
108-) Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk* ve mAllâhu yüriydu zulmen lil alemiyn;
108-) Bunlar Allâh işaretleridir, Hak olarak sana okutuyoruz. Allâh âlemlere zulüm dilemez.
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ
109-) Ve Lillâhi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve ilAllâhi turce`ul umur;
109-) Semâlarda ve arzda ne varsa hepsi Allâh`ındır (O`nun Esmâ`sının varlığıyla var ve karnidirler). Hepsi Allâh`a döner (bir zaman gelir hakikatlerinin ne olduğunu görürler, bunu değerlendirmemiş olanlar da yanarlar)!
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ ۗ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ ۚ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
110-) Küntüm hayre ümmetin uhricet linNasi te`murune Bil ma`rufi ve tenhevne anil münkeri ve tu`minune Billâh* ve lev amene ehlül Kitabi le kâne hayren lehüm* minhümül mu`minune ve ekseruhümül fasikun;
110-) Siz, insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı topluluksunuz. Hak ve hakikatle hükmeder, Din`e ters düşen şeylerden kaçınılmasını tavsiye edersiniz ve dahi hakikatinizin El Esmâ ile oluştuğunu idrak ile, Allâh`a iman edersiniz. Şayet kendilerine hakikat bilgisi verilmiş olanlar (Ehli Kitap) da iman etmiş olsaydı, kendileri için hayırlı olurdu. Kimileri iman ehlidir ama çoğunluğu hakikati inkâr edenlerdir.
لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى ۖ وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
111-) Len yedurruküm illâ ezâ* ve in yukatiluküm yüvellukümül edbar* sümme lâ yünsarun;
111-) (Onlar) size eziyet etmekten başka zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonrasında yardım da edilmez.
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللَّهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ ۚ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
112-) Duribet aleyhimüz zilletü eyne ma sükıfu illâ Bi hablin minAllâhi ve hablin minen Nasi ve bâu Bi ğadabin minAllâhi ve duribet aleyhimül meskenetü, zâlike Bi ennehüm kânu yekfürune Bi âyâtillâhi ve yaktulunel Enbiyae Bi ğayri hakkın, zâlike Bi ma `asav ve kânu ya`tedun;
112-) Onlar nerede bulunsalar, üzerlerine zillet (aşağılanma) hükmü vurulmuştur; Allâh`tan bir gazaba uğradılar ve aşağılanarak yaşamaya mahkûm oldular… Allâh`tan bir ipe (`Rabbimiz sensin` ahdine, yani hakikatlerinin Esmâ mertebesinden oluştuğuna) ve insanlardan bir ipe (bu imana sahip birine tâbi olma) sarılmışlar müstesna! Zira Allâh`ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ`sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr ediyorlardı ve Nebileri, Hakk`ın muradına karşı (nefsaniyetlerine uyarak) öldürüyorlardı. İşte bu onların isyanları, haddi aşmaları sebebiyledir.
لَيْسُوا سَوَاءً ۗ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ
113-) Leysû sevâen, min ehlil Kitabi ümmetün kaimetün yetlune âyâtillâhi anâel leyli ve hüm yescüdun;
113-) Hepsi bir değildir. Kendilerine hakikat bilgisi verilmiş olanlardan secde edip, gece boyunca Allâh işaretlerini okuyup değerlendiren bir grup da mevcuttur.
يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُولَٰئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ
114-) Yu`minune Billâhi vel yevmil ahıri ve ye`murune Bil ma`rufi ve yenhevne anil münkeri ve yüsariune fiyl hayrat* ve ülaike mines salihıyn;
114-) Allâh Esmâ`sının nefslerinin hakikati olduğuna ve sonsuz geleceğe iman ederler, Hak ve hakikatle hükmederler, Din`e ters düşen şeylerden insanları sakındırırlar ve (maddi -manevî) hayırlara koşuşurlar. İşte onlar sâlihlerdir.
وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ
115-) Ve ma yef`alu min hayrin felen yükferuh* vAllâhu Aliymün Bil müttekıyn;
115-) Yaptıkları hayırlar asla inkâr edilmeyecektir. Allâh korunanların varlığındaki Esmâ`sıyla Aliym`dir.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۚ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
116-) İnnelleziyne keferu len tuğniye anhüm emvalühüm ve lâ evladühüm minAllâhi şey`en, ve ülaike ashabünnari, hüm fiyha halidun;
116-) Hakikati inkâr edenlere gelince; onların ne malları ne de evlatları Allâh`a karşı hiçbir koruma sağlamayacaktır. Onlar yanmaya mahkûmdurlar, sonsuza dek!
مَثَلُ مَا يُنْفِقُونَ فِي هَٰذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ فَأَهْلَكَتْهُ ۚ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
117-) Meselü ma yünfikune fiy hazihil hayatid dünya kemeseli riyhın fiyha sırrun esabet harse kavmin zalemu enfüsehüm fe ehlekethu, ve ma zalemehümullâhu ve lâkin enfüsehüm yazlimun;
117-) Onların şu süflî madde boyutunda (esfeli sâfîliyn – dünya hayatı) harcadıklarının misali, kendi nefslerine zulmeden bir topluluğun ekinlerine isâbet edip, onu mahveden dondurucu bir rüzgâra benzer. Allâh onlara zulmetmedi, lâkin onlar kendilerine zulmediyorlar.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ ۚ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
118-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tettehızu bitaneten min duniküm lâ ye`luneküm habâlen, veddu ma anittüm* kad bedetil bağdaü min efvahihim* ve ma tuhfiy suduruhüm ekber* kad beyyenna lekümül âyâti in küntüm ta`kılun;
118-) Ey iman edenler… Sizden olmayan kişilerle (inancınıza, itikadınıza uymayanlarla) dostluk kurmayın. (Onlar) size zarar vermek için fırsat beklerler ve sizi sıkıntı içinde görmekten mutlu olurlar. Görmüyor musunuz düşmanlıkları ağızlarından taşıyor! İçlerinde sakladıkları ise daha büyüktür. İşte gereken işaretleri size apaçık bildirdik. Aklınızı kullanı (değerlendirin).
هَا أَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ ۚ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
119-) Ha entüm ülâi tühıbbunehüm ve lâ yühıbbuneküm ve tü`minune Bil Kitabi küllihi, ve izâ lekuküm kalu amenna* ve izâ halev addu aleykümül enamile minel ğayz* kul mutu Bi ğayzıküm* innAllâhe Aliymün Bizatis sudur;
119-) İşte siz öyle (inanca sahip) kişilersiniz ki (inandığınız hakikat dolayısıyla) onları seversiniz. Onlar ise (sizinle aynı inançta olmadıkları için) sizi sevmezler! Siz hakikat bilgisinin tümüne iman edersiniz. Sizinle karşılaştıklarında “İman ettik” derler; kendi başlarına kaldıklarında ise size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar! “Öfkenizin ateşiyle kahrolun!” de… Muhakkak ki Allâh, Esmâ`sıyla varlığınızın hakikati olarak içinizdekini bilir.
إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا ۖ وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ
120-) İn temsesküm hasenetün tesu`hüm* ve in tusıbküm seyyietün yefrehu Biha* ve in tasbiru ve tetteku lâ yedurruküm keydühüm şey`a* innAllâhe Bima ya`melune muhıyt;
120-) Başınıza iyi bir iş gelse onlar üzülürler; size bir kötülük isâbet etse, mutlu olurlar. Eğer dayanır ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zaman zarar veremez. Muhakkak ki Allâh onların yaptıklarını ihâta eder (mekân kavramı olmaksızın).
وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
121-) Ve iz ğadevte min ehlike tübevviül mu`miniyne meka`ıde lil kıtal* vAllâhu Semiy`un`Aliym;
121-) Hani sen sabah erkenden ailenden ayrılıp iman edenleri savaşmaları için uygun mevzilere yerleştiriyordun. Allâh Semi`dir, Aliym`dir.
إِذْ هَمَّتْ طَائِفَتَانِ مِنْكُمْ أَنْ تَفْشَلَا وَاللَّهُ وَلِيُّهُمَا ۗ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
122-) İz hemmet taifetani minküm en tefşela, vAllâhu Veliyyuhüma* ve alAllâhi fel yetevekkelil mu`minun;
122-) O zaman sizden iki grup korkup bozulmaya yüz tutmuştu. Allâh onların Veliyy`i idi. İman edenler Allâh`a tevekkül etsinler (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman etsinler).
وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللَّهُ بِبَدْرٍ وَأَنْتُمْ أَذِلَّةٌ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
123-) Ve lekad nasarakümüllahu Bi bedrin ve entüm ezilletün, fettekullâhe lealleküm teşkürun;
123-) (Gerçekten) siz zayıf ve çaresiz bir hâldeyken, Allâh size Bedir`de zafer verdi. O hâlde Allâh`tan korunun ki böylece değerlendirenlerden olasınız.
إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ أَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلَاثَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُنْزَلِينَ
124-) Îz tekulu lil mu`miniyne elen yekfiyeküm en yümiddeküm Rabbuküm Bi selâseti âlafin minel Melaiketi münzeliyn;
124-) Hani iman edenlere: “İnzâl olunmuş üç bin melâike ile Rabbinizin size yardım etmesi yetmez mi?” diyordun. (Bazı Esmâ ül Hüsnâ kuvvelerinin, iman edenlerde açığa çıkmasıyla oluşan yürekliliğin, mücadele azmi vermesi.)
بَلَىٰ ۚ إِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هَٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ
125-) Bela in tasbiru ve tetteku ve ye`tuküm min fevrihim hazâ yümdidküm Rabbuküm Bi hamseti alafin minel Melaiketi müsevvimiyn;
125-) Evet… Eğer dayanır ve korunursanız, düşman aniden saldırsa dahi, Rabbiniz, varlığınızdaki Esmâ`dan kaynaklanan beş bin melâike kuvvesiyle size yardım eder.
وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَىٰ لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِهِ ۗ وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
126-) Ve ma caalehullâhu illâ büşra leküm ve li tatmeinne kulubüküm Bihi, ve men nasru illâ min indillâhil Aziyzil Hakiym;
126-) Allâh bunu size bir müjde olsun ve kalplerinizdeki (hakikatinizdeki) kuvveye mutmain olmanız için yaptı. Yardım ancak ve yalnız Aziyz ve Hakiym olan Allâh indîndendir.
لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنْقَلِبُوا خَائِبِينَ
127-) Li yakta`a tarafen minelleziyne keferu ev yekbitehüm feyenkalibu haibiyn;
127-) (Allâh bunu) hakikati inkâr edenlerden bir kısmını kesip (mahvetmek), diğer bir kısmını da rezil bir şekilde geri dönmeleri için (yaptı).
لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ
128-) Leyse leke minel emri şey`ün ev yetube aleyhim ev yüazzibehüm feinnehüm zalimun;
128-) Hüküm vermek sana ait değil; dilerse tövbelerini kabul eder veya azap verir. Gerçekten onlar zâlimlerdir.
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
129-) Ve Lillâhi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* yağfiru limen yeşau ve yüazzibü men yeşa`* vAllâhu Ğafûr`un Rahıym;
129-) Semâlarda ve arzda ne varsa hepsi Allâh`ındır (O`nun Esmâ`sının varlığıyla var ve kaîmdirler). Dilediğine mağfiret eder, dilediğine (yaptıklarının karşılığı olarak) azap verir. Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبَا أَضْعَافًا مُضَاعَفَةً ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
130-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ te`külürRiba ad`afen mudaafeten, vettekullahe lealleküm tüflihun;
130-) Ey iman edenler, kat kat arttırılmış riba (faiz) yemeyin (tefecilik yasaklanmıştır)! Allâh`tan (yaptıklarınızın getirisini kesinlikle yaşatacağı içindir ki) korunun; kurtuluşa eresiniz!
وَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ
131-) Vettekunnaralletiy u`ıddet lil kafiriyn;
131-) Hakikati inkâr edenler için hazırlanmış olan ateşten korunun.
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
132-) Ve etıy`ullahe ver Rasûle lealleküm türhamun;
132-) Allâh`a ve Rasûle itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir