3. CÜZ 4. HİZİP


03- ÂL-U İMRAN SÛRESİ آل عمران Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
إِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۗ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ
51-) ÎnnAllâhe Rabbiy ve Rabbuküm fa`büduh* hazâ sıratun müstekıym;
51-) “Allâh kesinlikle (El Esmâ`sıyla) Rabbimdir ve Rabbinizdir! O hâlde O`na kullukta olduğunuzun farkındalığına erin ve ona göre yaşayın. Bu Sırat-ı Müstakim`dir.”
فَلَمَّا أَحَسَّ عِيسَىٰ مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ أَنْصَارِي إِلَى اللَّهِ ۖ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنْصَارُ اللَّهِ آمَنَّا بِاللَّهِ وَاشْهَدْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ
52-) Felemma ehasse `Iysa minhümül küfre kale men ensariy ilAllâh* kalel Havariyyune nahnu ensarullah* amenna Billâh* veşhed Bi enna müslimun;
52-) Ne zaman ki İsa, onların hakikati inkâr ettiklerini hissetti, sordu: “Kim bana Allâh yolunda yardım edecek?” Havariler cevap verdiler: “Biziz Allâh yardımcıları… “B” işareti kapsamıyla (hakikatimizin Allâh Esmâ`sı olduğuna) iman ettik; hakikatinle şahit ol! Biz Allâh`a teslim olmuşlarız.”
رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ
53-) Rabbena amenna Bi ma enzelte vetteba`ner Rasûle fektübna ma`aş şahidiyn;
53-) “Rabbimiz, iman ettik (İsa`nın) hakikatinden inzâl ettiğine ve Rasûlüne tâbi olduk, bizi (hakikate) şahitlik edenlerle bir araya yaz.”
وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللَّهُ ۖ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ
54-) Ve mekeru ve mekerAllâh* vAllâhu hayrul makiriyn;
54-) Mekr yaptılar ve karşılığını Allâh`tan mekr ile aldılar. Allâh mekr yapanların en hayırlısıdır. (Hakikati dillendirenin ortadan kalkması için gizli hileye başvurdular, Allâh da olayı aynı yoldan, yani onlar fark edemeden onların aleyhine sonuçlandırdı.)
(Kişinin kendisini Allâh`tan ayrı düşüren – uzaklaştıran fiile devam edip bundan zarar görmediğini sanması, mekre uğraması demektir. Çünkü zarar görmediğini sanarak o fiile devam etmesi, sonuçta Allâh`tan daha fazla uzaklaşmasına yol açar ki, Allâh`tan, yani hakikatindeki Esmâ kuvveleriyle tahakkuk etmekten uzak düşmekten daha büyük ceza olmaz insan için.)

إِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَىٰ إِنِّي مُتَوَفِّيكَ وَرَافِعُكَ إِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۖ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
55-)İz kalAllâhu ya `Iysa inniy müteveffiyke ve rafiuke ileyYE ve mutahhiruke minelleziyne keferu ve caılülleziynettebeuke fevkalleziyne keferu ila yevmil kıyameti, sümme ileyYE merciuküm feahkümü beyneküm fiyma küntüm fiyhi tahtelifun;
55-) Hani Allâh şöyle buyurmuştu: “Seni ben vefat ettireceğim (önceki açıklamaya atıfla, gizli suikastla seni öldüremezler, seni ben, vâden dolunca vefat ettireceğim)… Seni kendime ref` edeceğim (hakikatinin yüceliklerini yaşatacağım); hakikati reddedenler (kâfirler) arasından alarak arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet sürecine kadar, hakikati inkâr edenlerden değerli – üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır. Aranızda ayrılığa düştüğünüz konularda, hükmü ben vereceğim.”
فَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَأُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرِينَ
56-) Feemmelleziyne keferu feüazzibühüm azâben şediyden fid dünya vel ahireti, ve ma lehüm min nasıriyn;
56-) “Fakat o hakikati inkâr edenlere gelince; onlara hem dünyada hem de sonsuz gelecek sürecinde şiddetle azap yaşatacağım. Onların hiçbir yardımcıları da olmaz.”

وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
57-) Ve emmelleziyne amenû ve amilus salihati feyüveffiyhim ucurehüm* vAllâhu lâ yuhıbbuz zalimiyn;
57-) “Hakikatine” iman edip bunun gereği olan çalışmaları yapanlara gelince; onların yaptıklarının getirisi tamı tamına verilir. Allâh zâlimleri sevmez!
ذَٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ
58-) Zâlike netluhu aleyke minel âyâti vez zikril hakiym;
58-) İşte bu bilgiler, (sana gayb olan geçmiş olaylara) işaretler ve hikmetli zikirdir (olayların hikmetini açıklamaktır).
إِنَّ مَثَلَ عِيسَىٰ عِنْدَ اللَّهِ كَمَثَلِ آدَمَ ۖ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
59-) İnne mesele `Iysa indAllâhi kemeseli Adem* halekahu min turabin sümme kale lehu kün feyekûn;
59-) Muhakkak ki, Allâh indînde İsa`nın oluşumu Âdem`in oluşumu gibidir (İsa`nın oluşumu Adem`in oluşumu gibiyse, Adem`in oluşumu da İsa`nın oluşumu gibidir. Buna göre düşünülmeli bu konu. A.H.). Onu topraktan yarattı, sonra “Ol” dedi ve oldu (topraktan – moleküler yapıdan meydana gelene ruhun nefh olmasıyla{Esmâ kuvveleri farkındalığıyla} insan hâline gelmesi ile; ana rahminde moleküler yapıdan meydana gelene ruh nefh olması suretiyle insanın meydana gelmesi aynı şeydir).
الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
60-) ElHakku min Rabbike fela tekün minel mümteriyn;
60-) Bu, Rabbinden hakikattir; bu yüzden, şüphe edenlerden olma!

فَمَنْ حَاجَّكَ فِيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَأَنْفُسَنَا وَأَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ
61-) Femen hacceke fiyhi min ba`di ma caeke minel ılmi fekul te`alev ned`u ebnaena ve ebnaeküm ve nisaena ve nisaeküm ve enfüsena ve enfüseküm sümme nebtehil fenec`al la`netAllâhi alel kazibiyn;
61-) Sana gelen ilimden sonra, her kim bu hakikat hakkında tartışırsa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, yandaşlarımızı ve yandaşlarınızı çağıralım; sonra dua edelim; Allâh lâneti hakikati yalanlayanların boynuna olsun!”
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ ۚ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
62-) İnne hazâ lehüvel kasasul hakk* ve ma min ilâhin illAllâh* ve innAllâhe leHUvel Aziyz`ul Hakiym;
62-) Muhakkak ki, işin hakikati budur. İlâhiyet (tanrı – tanrısallık) kavramı geçersizdir; sadece Allâh! Gerçek ki Allâh “HÛ”dur, Aziyz`dir, Hakiym`dir.
فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِالْمُفْسِدِينَ
63-) Fein tevellev fe innAllâhe Aliym`un Bil müfsidiyn;
63-) Eğer (bu hakikatten) yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allâh fesat çıkaranları bilir (sonucunu yaşatır).
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَىٰ كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ ۚ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ
64-) Kul ya ehlel Kitabi te`alev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm ella na`büde illAllâhe ve lâ nüşrike Bihi şey`en ve lâ yettehıze ba`duna ba`dan erbaben min dûnillahi, fein tevellev fekulüşhedu Bi enna müslimun;
64-) De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, gelin aramızdaki şu ortak anlayışa; Allâh`tan başkasına kulluğu düşünmeyelim; hakikatimiz olan Allâh`a hiçbir şeyi şirk koşmayalım; bazımız bazımızı (mesela İsa`yı) Allâh dûnunda Rab ittihaz etmesin (Allâh yanı sıra ilâh – tanrı edinmeyelim).” Eğer bunlara karşı çıkıp yüz çevirirlerse, o takdirde deyin ki: “Şahit olun ki biz Allâh`a teslim olmuşlardanız.”
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَاجُّونَ فِي إِبْرَاهِيمَ وَمَا أُنْزِلَتِ التَّوْرَاةُ وَالْإِنْجِيلُ إِلَّا مِنْ بَعْدِهِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
65-) Ya ehlel Kitabi lime tühaccune fiy İbrahiyme ve ma ünziletit Tevratu vel İnciylu illâ min ba`dihi, efela ta`kılun;
65-) Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, niçin İbrahim hakkında tartışıp duruyorsunuz? Tevrat ve İncil Ondan sonra inzâl edilmiştir (dolayısıyla olayı anlatmıştır). Bunu fark edecek aklınız yok mu?

هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ حَاجَجْتُمْ فِيمَا لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ فَلِمَ تُحَاجُّونَ فِيمَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
66-) Hâ entüm hâülâi hacectüm fiyma leküm Bihi ılmün felime tühaccune fiyma leyse leküm Bihi `ılm* vAllâhu ya`lemu ve entüm lâ ta`lemun;
66-) Az çok bildiğiniz konularda tartışıp durdunuz, neyse… Fakat hiç bilmediğiniz bir konuda neden tartışırsınız? Oysa Allâh bilir, siz bilmezsiniz!
مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلَا نَصْرَانِيًّا وَلَٰكِنْ كَانَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
67-) Ma kâne Îbrahiymu yahudiyyen ve lâ nasraniyyen ve lâkin kâne haniyfen müslima* ve ma kâne minel müşrikiyn;
67-) İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan… Fakat o tanrıya (dışsal ötesinde bir ilâha) inanmayan (hanîf), yalnızca Allâh`ın var olduğunun idrakında olarak O`na teslim olmuş (varlığında Allâh`ın mutlak tasarrufu olan) idi. Anlayışında şirk yoktu!..

إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِيمَ لَلَّذِينَ اتَّبَعُوهُ وَهَٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذِينَ آمَنُوا ۗ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِينَ
68-) Înne evlenNasi Bi Îbrahiyme lelleziynettebe`uhu ve hazen Nebiyyu velleziyne amenû* vAllâhu Veliyyül mu`miniyn;
68-) Gerçekte İbrahim`deki hakikate en yakın olanlar; Onun anlayışı üzere yürüyenler, bu Nebi (Hz.Muhammed) ve Ona iman edenleridir. Allâh iman edenlerin Veliyy`idir.
وَدَّتْ طَائِفَةٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
69-) Veddet taifetün min ehlil Kitabi lev yudılluneküm* ve ma yudıllune illâ enfüsehüm ve ma yeş`urun;
69-) Kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlardan bir grup sizi saptırmayı arzuladılar; oysa onlar kendilerinden başkasını saptırmazlar. Ama bunu idrak edemiyorlar.
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَأَنْتُمْ تَشْهَدُونَ
70-) Ya ehlel Kitabi lime tekfürune Bi âyâtillâhi ve entüm teşhedun;
70-) Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, siz hakikate şahit olduğunuz hâlde, niçin Allâh`ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ`sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr ediyorsunuz?
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
71-) Ya ehlel Kitabi lime telbisunel Hakka Bil batıli ve tektümunel Hakka ve entüm ta`lemun;
71-) Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, niçin Hakk`ı bâtılın içinde gizleyip, bilip dururken Hakk`ı gizliyorsunuz?
وَقَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُوا بِالَّذِي أُنْزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُوا آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
72-) Ve kalet taifetün min ehlil Kitabi aminu Billeziy ünzile alelleziyne amenû vechen nehari vekfuru ahırehu leallehüm yerci`un;
72-) Kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlardan bir grup şöyle dediler: “Şu iman edenlerin yanına sabah varıp, `inzâl edilenlere iman ettik` deyin. Günün sonunda da (düşündük olmaz böyle şey diyerek) inkâr edin. Böylece belki onlar da (size uyup) dönerler.”
وَلَا تُؤْمِنُوا إِلَّا لِمَنْ تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ الْهُدَىٰ هُدَى اللَّهِ أَنْ يُؤْتَىٰ أَحَدٌ مِثْلَ مَا أُوتِيتُمْ أَوْ يُحَاجُّوكُمْ عِنْدَ رَبِّكُمْ ۗ قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
73-) Vela tu`minu illâ limen tebi`a diyneküm* kul innel hüda hüdAllâhi, en yü`ta ehadün misle ma ûtiytüm ev yühaccuküm `ınde Rabbiküm* kul innel fadle Bi yedillahi yü`tiyhi men yeşa`* vAllâhu Vasi`un `Aliym;
73-) “Dininize tâbi olmayana inanmayın!” De ki: “Hidâyet, Allâh hidâyetidir (hakikatiniz olan Allâh Esmâ`sının hidâyeti esastır). Size verilenin bir benzeri de başka birine veriliyor diye ya da (verilenle) Rabbinizin huzurunda size galip gelecekler diye mi muhalefetiniz?” De ki: “Muhakkak ki fazl Allâh elindedir, onu dilediğine verir. Allâh Vasi`dir, Aliym`dir.”
يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
74-) Yahtassu Bi rahmetiHÎ men yeşa`* vAllâhü zül fadlil azıym;
74-) Rahmetini (dilediğinden) dilediğine has kılar! Allâh Aziym fazl sahibidir.
وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لَا يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَائِمًا ۗ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
75-) Ve min ehlil kitabi men inte`menhü Bi kıntarin yüeddihı ileyke, ve minhüm men in te`menhü Bi diynarin lâ yüeddihı ileyke illâ ma dümte aleyhi kaima* zâlike Bi ennehüm kalu leyse aleyna fiyl ümmiyyiyne sebiyl* ve yekulune alAllâhil kezibe ve hüm ya`lemun;
75-) Kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlardan öyleleri vardır ki, kantar (dolusu) emanet bıraksan, onu sana aynen iade eder. Öyleleri de vardır ki, tek bir dinar (altın) emanet etsen, tepesine dikilip zorlamadıkça sana geri vermez. Bu onların, “Bize karşı olan ümmîlerin (hakikati bilmeyenlerin) hiçbir hakkı yoktur” diye (düşünmelerinden kaynaklanır). Onlar bile bile Allâh üzerine yalan söylüyorlar.
بَلَىٰ مَنْ أَوْفَىٰ بِعَهْدِهِ وَاتَّقَىٰ فَإِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
76-) Bela men evfa Bi ahdihi vetteka feinnAllâhe yuhıbbul müttekıyn;
76-) Evet, kim sözünün arkasındaysa ve korunursa, şüphesiz ki Allâh korunanları sever.
إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا أُولَٰئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ وَلَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
77-) Înnelleziyne yeşterune Bi ahdillâhi ve eymanihim semenen kaliylen ülaike lâ halaka lehüm fiyl ahireti vela yükellimühümullâhu vela yenzuru ileyhim yevmel kıyameti ve lâ yüzekkiyhim* ve lehüm azâbun eliym;
77-) Allâh ahdini ve yeminlerini az bir değere satanlara gelince; onların sonsuz gelecek sürecinde hiçbir nasipleri yoktur. Allâh (dıştaki bir tanrıdan değil, hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerinin tahakkukundan söz edilmede) kıyamet sürecinde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları arındırmaz. Onlar için feci bir azap vardır.
وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
78-) Ve inne minhüm le feriykan yelvune elsinetehüm Bil Kitabi li tahsebuhu minel Kitabi ve ma huve minel Kitab* ve yekulune huve min indillâhi ve ma huve min indillâh* ve yekulune alAllâhil kezibe ve hüm ya`lemun;
78-) Onlardan bir kısmı da vardır ki, vahiy olan bilgiden diye düşünmeniz için, hakikat bilgisinden olanları, anlamından kaydırarak (farklı bir anlam yükleyerek) konuşurlar. (Oysa) o söyledikleri nâzil olan bilgi değildir. “O Allâh indîndendir” derler; O Allâh indînden değildir! Bile bile Allâh hakkında yalan söylerler.
مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِي مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَ
79-) Ma kâne li beşerîn en yü`tiyehüllahul Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete sümme yekule lin Nasi kûnu ıbaden liy min dûnillahi, ve lâkin kûnu Rabbaniyyine Bima küntüm tüallimunel Kitabe ve Bima küntüm tedrusun;
79-) Bir beşer için olacak şey değildir, Allâh kendisine hakikat bilgisini, hükmü ve nübüvveti versin de, sonra o kalkıp insanlara, “Allâh`ı bırakıp, bana kulluk edin” desin! Bilakis onlara şöyle der: “Hakikat bilgisi öğretinize ve yaptığınız çalışmalara uygun olarak, Rabbinize kulluk ettiğinizin bilincinde olanlardan olun.”
وَلَا يَأْمُرَكُمْ أَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلَائِكَةَ وَالنَّبِيِّينَ أَرْبَابًا ۗ أَيَأْمُرُكُمْ بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
80-) Ve lâ ye`mureküm en tettehızül Melaikete ve Nebiyyiyne erbaba* eye`muruküm Bil küfri ba`de iz entüm müslimun;
80-) Size, melekleri veya Nebileri, Rabler edinmenizi de emretmez (o ilim sahibi beşer). Siz Allâh`a teslim olduktan sonra, hakikatinizi inkâr etmenizi ister mi?
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنْصُرُنَّهُ ۚ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَىٰ ذَٰلِكُمْ إِصْرِي ۖ قَالُوا أَقْرَرْنَا ۚ قَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ
81-) Ve iz ahazAllâhu miysakan Nebiyyiyne lema ateytüküm min Kitabin ve Hikmetin sümme caeküm Rasûlün musaddikun lima maaküm letü`minünne Bihi ve letensurunnehu, kale eakrertüm ve ehaztüm alâ zâliküm ısriy* kalu akrerna* kale feşhedu ve ene maaküm mineş şahidiyn;
81-) Hani Allâh Nebilerden (ve ümmetlerinden şu konuda) söz almıştı: “Size hakikat bilgisinden ve Hikmet verdim, bundan sonra beraberinizde olanı tasdik eden bir Rasûl geldiğinde, Ona bütününüzle iman edecek ve yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?”, “Kabul ettik” dediler! “Şahit olun, ben de şahidim hakikatiniz olarak.”
فَمَنْ تَوَلَّىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
82-) Femen tevella ba`de zâlike feülaike hümül fasikun;
82-) Kim (bu sözünden) geri dönerse, işte onlar fâsıklardır (inançları bozuk olanlardır).
أَفَغَيْرَ دِينِ اللَّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
83-) Efeğayre diynillahi yebğune ve lehu esleme men fiys Semavati vel Ardı tav`an ve kerhen ve ileyhi yurce`un;
83-) Semâlarda ve arzda (evrenin mânâ ve madde boyutlarında) ne varsa, isteyerek veya istemeyerek O`na teslim olmuş durumda iken, Allâh Dini`nden (Îslâm`dan – yaratmış olduğu sistem ve düzenden) başkasını mı arıyorlar. (Oysa) O`na döndürülmektedirler.
قُلْ آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
84-) Kul amenna Billâhi ve ma ünzile aleyna ve ma ünzile alâ Îbrahiyme ve Îsmaıyle ve Îshaka ve Ya`kube vel Esbatı ve ma utiy Musa ve `Iysa ven Nebiyyune min Rabbihim* lâ nüferriku beyne ehadin minhüm* ve nahnü leHU müslimun;
84-) De ki: “Hakikatimizi dahi kendi Esmâ`sından var ettiğine inanmış olarak Allâh`a, bize inzâl ettiklerine; İbrahim, İsmail, İshak ve Yakup`a ve torunlarına inzâl olana; Musa ve İsa`ya ve Nebilere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlar arasında ayrım yapmayız. Biz, O`na teslim olmuşlarız.”
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
85-) Ve men yebteğı ğayrel Îslami diynen felen yukbele minhu, ve huve fiyl ahireti minel hasiriyn;
85-) Kim İslâm`dan (teslim olunmuşluğun idrakından) başka bir Din (sistem ve düzen) arayışındaysa, bu geçersizdir! Sonsuz gelecek sürecinde de hüsrana uğrayanlardan olur.
كَيْفَ يَهْدِي اللَّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
86-) Keyfe yehdillâhu kavmen keferu ba`de iymanihim ve şehidu ennerRasûle Hakkun ve caehümül beyyinat* vAllâhu lâ yehdil kavmez zalimiyn;
86-) Kendilerine açık deliller geldikten, Rasûlün Hak olduğuna şahitlik edip iman ettikten sonra hakikati inkâr eden bir topluluğa, Allâh nasıl hidâyet eder! Allâh zulmedenler topluluğuna hidâyet etmez.
أُولَٰئِكَ جَزَاؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
87-) Ülaike cezauhum enne aleyhim la`netAllâhi vel Melaiketi ven Nasi ecme`ıyn;
87-) Onların yaptıklarının getirisi; Allâh`ın, meleklerin ve tüm insanların lânetidir (hepsinden ayrı düşmüşlerdir).
خَالِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
88-) Halidiyne fiyha* lâ yuhaffefu anhümül azâbu ve lâ hüm yünzarun;
88-) Sonsuza dek bu şartlarda kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez ve onlarla ilgilenilmez.
إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
89-) Îllelleziyne tabu min ba`di zâlike ve aslahu feinnAllâhe Ğafûr`un Rahiym;
89-) Ancak, bu hâllerinden sonra (yanlışlarını idrak edip) tövbe ederlerse ve ıslah olurlarsa (yanlışlarını düzeltirlerse), muhakkak ki Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الضَّالُّونَ
90-) Înnelleziyne keferu ba`de iymanihim sümmezdadu küfren len tukbele tevbetühüm* ve ülaike hümüd dallun;
90-) İmanlarından sonra hakikati inkâr edip, inkârlarında ısrarlı olanların tövbeleri asla kabul edilmez. İşte onlar sapanların ta kendileridir.
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَىٰ بِهِ ۗ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرِينَ
91-) Înnelleziyne keferu ve matu ve hüm küffarun felen yukbele min ehadihim mil`ül Ardı zeheben ve levifteda Bihi, ülaike lehüm azâbun eliymun ve ma lehüm min nasıriyn;
91-) Onlar ki hakikat bilgisini inkâr ederler ve bu inkâr ile ölürler; arz dolu altını olup da fidye olarak (kurtulmak için) vermeyi düşünseler, bu asla kabul olmaz. Onlar için feci bir azap vardır ve kimse de onlara yardımcı olmaz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir