25. CÜZ 1. HİZİP


41-FUSSİLET SÛRESİ فصلت Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
۞ إِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ ۚ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ أَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ ۚ وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ أَيْنَ شُرَكَائِي قَالُوا آذَنَّاكَ مَا مِنَّا مِنْ شَهِيدٍ ﴿٤٧﴾
47-) İleyHİ yüreddü `ılmüs sa`ati, ve ma tahrucü min semeratin min ekmamiha ve ma tahmilü min ünsâ ve lâ teda`u illâ Bi `ılmiHİ, ve yevme yünadiyhim eyne şürekâiy kalu azennake ma minna min şehiyd;

47-) O Saat`in (ölüm) ilmi O`na aittir! O`nun bilgisi dışında ne meyveler tomurcuklardan meydana gelir, ne bir dişi hamile kalır ve ne de taşıdığını doğurur! “Nerede benim ortaklarım?” diye onlara (Allâh`ın) nida ettiği gün, dediler ki: “Senin bir ortağın olduğuna kimse şahit olmamıştır; bunu itiraf ederiz!”

وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ ۖ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَحِيصٍ ﴿٤٨﴾
48-) Ve dalle anhüm ma kânu yed`une min kablü ve zannu ma lehüm min mahıys;
48-) Daha önce lafını ettikleri şeyler onlardan kaybolup gitti ve kendileri için bir kaçış yeri bulunmadığını da fark ettiler!
لَا يَسْأَمُ الْإِنْسَانُ مِنْ دُعَاءِ الْخَيْرِ وَإِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَيَئُوسٌ قَنُوطٌ ﴿٤٩﴾
49-) Lâ yes`emül İnsanu min du`âil hayr* ve in messehüş şerru feyeusün kanut;
49-) İnsan hayır istemekten usanmaz… Eğer ona şerr dokunsa, hemen ümitsizce karamsarlaşır!
وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هَٰذَا لِي وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِنْ رُجِعْتُ إِلَىٰ رَبِّي إِنَّ لِي عِنْدَهُ لَلْحُسْنَىٰ ۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ ﴿٥٠﴾
50-) Ve lein ezâknahu rahmeten minna min ba`di darrâe messethü leyekulenne hazâ liy ve ma ezunnüs saate kaimeten ve lein rucı`tü ila Rabbiy inne liy `ındeHU lel hüsna* felenünebbiennelleziyne keferu Bima `amilu* ve le nüziykannehüm min azâbin ğaliyz;
50-) Andolsun ki eğer ona (insana), isâbet etmiş bir sıkıntıdan sonra rahmetimizi tattırsak, elbette şöyle diyecektir: “Bu, benim hakkımdır… O Saat`in (kıyametin) olacağını da zannetmiyorum… Andolsun ki eğer Rabbime rücu ettirilirsem, zaten muhakkak ki O`nun indînde en güzeli benimdir!”… Andolsun ki hakikat bilgisini inkâr edenlere yaptıkları şeyleri haber vereceğiz… Andolsun ki onlara ağır azaptan tattıracağız.
وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاءٍ عَرِيضٍ ﴿٥١﴾
51-) Ve izâ en`amna alel İnsani a`reda ve nea Bicanibih* ve izâ messehüş şerru fezû du`âin `ariyd;

51-) İnsana bir nimet verdiğimizde yüz çevirir ve döner uzaklaşır! Kendisine şerr dokunduğunda ise, hemen çokça dua edicidir.

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِهِ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ ﴿٥٢﴾
52-) Kul eraeytüm in kâne min indillâhi sümme kefertüm Bihi men edallü mimmen huve fiy şikakın beıyd;
52-) De ki: “Düşünün bakalım, eğer (bildirilen) Allâh indîndense, siz de Onu inkâr etmişseniz, (Hakikatten) bu kadar uzak düşmüş birinden daha sapık kim olabilir!”
سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنْفُسِهِمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ ۗ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ ﴿٥٣﴾
53-) Senüriyhim âyâtina fiyl afakı ve fiy enfüsihim hattâ yetebeyyene lehüm enneHUl Hakk* evelem yekfi Bi Rabbike enneHU alâ külli şey`in şehiyd;
53-) Âfakta (ufuklar – dışta) ve enfüslerinde (bilinçlerinde) işaretlerimizi onlara göstereceğiz, tâ ki O`nun Hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun! Rabbinin her şeye şahit oluşu yetmez mi?
أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَاءِ رَبِّهِمْ ۗ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحِيطٌ ﴿٥٤﴾
54-) Elâ innehüm fiy miryetin min Lıkai Rabbihim* elâ inneHU Bi külli şey`in Muhıyt;

54-) Dikkat edin! Muhakkak ki onlar Rablerinin likâsından (Rablerinin varlıklarında açığa çıkışını yaşamaktan) şek – şüphe içindedirler! Dikkat edin! Muhakkak ki O, Bi-küllî şey`in (her şeyin Esmâ`sıyla varlığında olarak) Muhiyt`tir (ihâta eder)!

42- ŞÛRÂ SÛRESİ الشورى Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
حم ﴿١﴾
1-) Haa, Miiiym;

1-) Ha, Miim.

عسق ﴿٢﴾
2-) Ayyyn, Siiiyn, Kaaaf;

2-) Ayn, Siin, Kaf.

كَذَٰلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٣﴾
3-) Kezâlike yuhıy ileyke ve ilelleziyne min kablikellahul `Aziyzül Hakiym;

3-) Aziyz ve Hakiym olan Allâh, sana ve senden öncekilere böylece vahyeder!

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ ﴿٤﴾
4-) LeHU ma fiys Semâvati ve ma fiyl Ard* ve “HU”vel `Aliyyül `Azıym;

4-) Semâlarda ve arzda ne varsa O`nun içindir… O, Alîy`dir, Aziym`dir.

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ ۚ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْأَرْضِ ۗ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٥﴾
5-) Tekâdüs Semâvatü yetefattarne min fevkıhinne vel Melaiketü yüsebbihüne Bi Hamdi Rabbihim ve yestağfirune limen fiyl Ard* ela innAllâhe “HU”vel Ğafûrur Rahıym;

5-) Neredeyse semâlar üstlerinden yarılacaklar (içinden ne çıkacak? A.H.)! Melekler de Rablerinin hamdi olarak tespih ediyor (işlev görüyor) ve arzda olanlar için bağışlanma dilemekteler… Dikkat edin, Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.

وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَكِيلٍ ﴿٦﴾
6-) Velleziynettehazû min dûniHİ evliyaAllâhu Hafiyzun aleyhim* ve ma ente aleyhim Bi Vekiyl;

6-) O dûnunda veliler edinmişlere gelince, Allâh onları gözetleyendir… Sen onların yaptıklarının sorumlusu değilsin.

وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ ﴿٧﴾
7-) Ve kezâlike evhayna ileyke Kur`ânen `Arabiyyen li tünzire Ümmel Kura ve men havleha ve tünzire yevmel cem`ı lâ raybe fiyh* feriykun fiyl cenneti ve feriykun fiys sa`ıyr;
7-) İşte böylece sana (Onu) Arapça bir Kur`ân (olarak) vahyettik ki, hem Mekke halkını ve Onun yöresindekileri uyarasın; hem de kendisinde şüphe olmayan toplanma sürecinin dehşeti hakkında bilgi edinilsin! (Onlardan) bir bölümü cennettedir, bir bölümü de alev dalgaları yayılan ateştedir.
وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَٰكِنْ يُدْخِلُ مَنْ يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ ۚ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُمْ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ ﴿٨﴾
8- ) Ve lev şaAllâhu lece`alehüm ümmeten vahıdeten ve lâkin yüdhılü men yeşau fiy rahmetiHİ, vezzâlimune malehüm min Veliyyin ve lâ Nasıyr;
8- ) Eğer Allâh dileseydi onları elbette ümmet-i vahide (tek bir inançta olan toplum) kılardı… Fakat Allâh dilediğini Rahmetine dâhil eder! Zâlimlere gelince, onların ne bir velîsi vardır ve ne de bir yardım edeni!
أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ ۖ فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٩﴾
9-) Emittehazû min dûniHİ evliyâ`* fAllâhu “HU”vel Veliyyü ve HUve yuhyil mevta* ve HUve alâ külli şey`in Kadiyr;

9-) Yoksa O`nun dûnundan velîler mi edindiler? (İşte) Allâh! “HÛ”dur El Veliyy! “HÛ” diriltir ölüleri! “HÛ” her şeye Kaadir`dir.

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبِّي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ ﴿١٠﴾
10-) Ve mahteleftüm fiyhi min şey`in fehukmühu ilAllâh* zâlikümullâhu Rabbiy aleyhi tevekkeltü ve ileyHİ üniyb;
10-) Herhangi bir şey hakkında fikir ayrılığına düştüğünüzde, onun hükmü Allâh`a aittir! İşte budur Allâh, Rabbim! O`na tevekkül ettim… O`na dönerim!
فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا ۖ يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ ۚ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ ۖ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ ﴿١١﴾
11-) Fatırus Semâvati vel Ard* ce`ale leküm min enfüsiküm ezvacen ve minel en`ami ezvaca* yezreüküm fiyh* leyse kemisliHİ şey`* ve HUves Semiy`ul Basıyr;
11-) Semâlar ve arzın Fâtır`ıdır! Sizi, hem kendi benliğinizden eşler (orijin benlik + oluşmuş benlik); hem de en`amdan (hayvansal bedenden) çiftler (biyolojik + ışınsal {ruh} beden) hâlinde oluşturmuştur… Böylece sizi üretiyor! O`nun benzeri bir şey yoktur! O, Semi`dir, Basıyr`dir.
لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿١٢﴾
12-) LeHU mekaliydüs Semâvati vel Ard* yebsütur rizka limen yeşau ve yakdir* inneHU Bi-külli şey`in `Aliym;

12-) Semâların ve arzın anahtarları (özellikleri açığa çıkaran kuvveler) O`nundur! Yaşam gıdasını dilediğine göre yayar, genişletir veya daraltır! Muhakkak ki O, Bi-küllî şey`in (Esmâ`sıyla şey`i meydana getirmiş olan olarak) Aliym`dir (bilen).

۞ شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّىٰ بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَىٰ وَعِيسَىٰ ۖ أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ ۚ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ ۚ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ يُنِيبُ ﴿١٣﴾
13-) Şera`a leküm mined diyni ma vassâ Bihi Nuhan velleziy evhayna ileyke ve ma vassaynâ Bihi İbrahiyme ve Musa ve `Iysa en ekıymüddiyne ve lâ teteferreku fiyh* kebüre alel müşrikiyne ma ted`uhüm ileyh* Allâhu yectebiy ileyHİ men yeşau ve yehdiy ileyHİ men yüniyb;
13-) O tek Din`den (muhakkak geçerli Allâh Sistem ve düzeninden) Nuh`a uygulamasını istediğimizi; sana vahyettiğimizi; İbrahim`e, Musa`ya ve İsa`ya da uygulamalarını söylediğimiz gerçeği; “Din`i ikame edip, onda ayrılığa düşmeyesiniz” diye, sizin için de kurallaştırdı! Kendilerini çağırdığın bu şey (lâ ilâhe illAllâh gerçeği; Sistem realitesi), şirk koşanlara büyük geldi! Allâh dilediğini kendine seçer; kendine yönelenleri de hakikate erdirir!”
وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مُرِيبٍ ﴿١٤﴾
14-) Ve ma teferreku illâ min ba`di ma caehümül ılmü bağyen beynehüm* ve levla kelimetün sebekat min Rabbike ila ecelin müsemmen lekudiye beynehüm* ve innelleziyne urisülKitabe min ba`dihim lefiy şekkin minhu muriyb;
14-) İlim (Hakikat ilmi) kendilerine geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden tefrikaya düştüler! Eğer Rabbinden, belirlenmiş bir zamana kadar yaşamaları hükmolunmamış olsaydı; onlar arasında elbette işleri bitirilirdi! Onlardan sonra BİLGİye vâris kılınanlara (ehli kitaba) gelince; muhakkak ki Ondan (Kurân`dan) kuşkulu bir tereddüt içindedirler.
فَلِذَٰلِكَ فَادْعُ ۖ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ ۖ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ ۖ وَقُلْ آمَنْتُ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنْ كِتَابٍ ۖ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ ۖ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ ۖ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ ۖ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ ۖ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا ۖ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
15-) Feli zâlike fed`u, vestekım kema ümirte ve lâ tettebı` ehvaehüm ve kul amentü Bima enzelAllâhu min Kitab* ve ümirtü lia`dile beyneküm* Allâhu Rabbüna ve Rabbüküm* lena a`malüna ve leküm a`malüküm* lâ huccete beynena ve beyneküm* Allâhu yecme`u beynena* ve ileyHİl masıyr;
15-) İşte bunun için sen davet et! Hükmolunduğun gibi fıtratın istikametinde ol! Onların hevâlarına (boş arzu ve fikirlerine) uyma! De ki: “Allâh`ın inzâl ettiği BİLGİ`ye iman ettim! Aranızda adaletli olmamla hükmolundum! Allâh bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bizedir, sizin yaptıklarınız da sizindir. Bizimle sizin aranızda deliller savaşına gerek yoktur! Allâh aramızı cem eder! O`nadır dönüş.”
وَالَّذِينَ يُحَاجُّونَ فِي اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُجِيبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ﴿١٦﴾
16-) Vellezine yuhaccune fiyllahi min ba`di mestüciybe lehu huccetühüm dahıdatün `ınde Rabbihim ve aleyhim ğadabün ve lehüm azâbün şediyd;
16-) Ona icabet edilmesinden sonra hâlâ Allâh hakkında tartışanların delilleri, Rableri indînde geçersizdir… Onların üzerine öfke ve şiddetli bir azap vardır.
اللَّهُ الَّذِي أَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِيزَانَ ۗ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِيبٌ ﴿١٧﴾
17-) Allâhulleziy enzelel Kitabe Bil Hakkı vel miyzan* ve ma yüdriyke lealles saate kariyb;
17-) Allâh (O`dur) ki, Hak olarak Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini ve Mîzanı (muhakeme kuvvesini) inzâl etti… Ne bilirsin, belki O Saat (ölümü tadacakları an) yakındır!
يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَا ۖ وَالَّذِينَ آمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَيَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ ۗ أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ ﴿١٨﴾
18-) Yesta`cilu Bihelleziyne lâ yu`minune Biha* velleziyne amenû müşfikune minha, ve ya`lemune ennehel Hakk* ela innelleziyne yumarune fiys saati lefiy dalâlin beıyd;
18-) Onu yaşayacaklarına iman etmeyenler, onu acele isterler! İman edenler ise ondan korku ile ürperirler ve bilirler ki o kesinlikle Hak`tır! Dikkat edin, O Saat (ölümle yeni bir boyutta yaşayacakları) hakkında tartışanlar, kesinlikle işin hakikatinden çok büyük bir sapma içindedirler!
اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ ۖ وَهُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ ﴿١٩﴾
19-) Allâhu Latıyfün Bi `ıbadiHİ yerzüku men yeşa`* ve “HU”vel Kaviyyül `Aziyz;
19-) Allâh kullarında Latiyf`tir, dilediğini rızıklandırır… O Kaviyy`dir, Aziyz`dir.
مَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ ۖ وَمَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ نَصِيبٍ ﴿٢٠﴾
20-) Men kâne yüriydü harsel ahıreti nezid lehü fiy harsih* ve men kâne yüriydü harsed dünya nü`tihi minha ve ma lehu fiyl ahıreti min nasıyb;
20-) Kim sonsuz gelecek yaşamın nimetlerini isterse nimetleri ona fazlasıyla veririz! Kim de dünyanın nimetlerini isterse, ona ondan veririz… Sonsuz gelecek yaşamda onun için bir nasip yoktur!
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۗ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٢١﴾
21-) Em lehüm şürekâu şera`u lehüm mined diyni ma lem ye`zen Bihillâh* ve levla kelimetül fasli lekudıye beynehüm* ve innez zâlimiyne lehüm azâbün eliym;

21-) Yoksa onların, Din`den Allâh`ın izin vermediği şeyi kendileri için meşru kılan ortakları mı var? Eğer zamanı geldiğinde ayrışma olacağı sözü olmasaydı, elbette aralarında hükmolunurdu… Zâlimlere gelince, onlar için feci bir azap vardır.

تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِ ۖ لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ ﴿٢٢﴾
22-) Teraz zâlimiyne müşfikıyne mimma kesebu ve huve vakı`un Bihim* velleziyne amenû ve amilus salihati fiy ravdatil cennat* lehüm ma yeşaune `ınde Rabbihim* zâlike HUvel fadlül kebiyr;
22-) Onların başına geldiğinde, (yaptıklarının sonucunda) kazandıklarından ötürü zâlimleri korku ile titreyenler olarak görürsün! İman edip imanın gereğini uygulayanlar ise cennetlerin en güzel yerlerindedirler… Onlar için Rablerinin indînde diledikleri her şey vardır… İşte bu! O büyük lütuftur!
ذَٰلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ۗ قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَىٰ ۗ وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿٢٣﴾
23-) Zâlikelleziy yübbeşşirullahu ıbadeHUlleziyne amenû ve `amilus salihat* kul lâ es`elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba* ve men yakterif haseneten nezid lehu fiyha hüsna* innAllâhe Ğafûrun Şekûr;
23-) İşte bu, Allâh`ın, iman edip imanın gereğini uygulayan kullarına müjdelediğidir… De ki: “Sizden yakınlığın sevgisi dışında, bu tebliğim nedeniyle bir karşılık istemiyorum”… Kim bir güzellik kazanırsa, onda, onun için bir güzellik de biz arttırırız! Muhakkak ki Allâh Ğafûr`dur, Şekûr`dur.
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۖ فَإِنْ يَشَإِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَىٰ قَلْبِكَ ۗ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ ۚ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٢٤﴾
24-) Em yekuluneftera alAllâhi keziba* fein yeşeillâhu yahtim alâ kalbik* ve yemhullahul bâtıle ve yuhıkkul hakka Bi kelimatiHİ, inneHU `Aliymun Bizatis sudur;
24-) Yoksa “Allâh hakkında bir yalan uydurdu” mu diyorlar? Eğer Allâh dilerse senin kalbini (şuurunu) kilitler! Allâh bâtılı mahveder ve kendi kelimeleri olarak Hakk`ı sâbit kılar! Muhakkak ki O, Esmâ`sıyla Zât`ınız olarak Aliym`dir!
وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ﴿٢٥﴾
25-) Ve “HU”velleziy yakbelüt tevbete `an `ıbadiHİ ve ya`fu `anis seyyiati ve ya`lemu ma tef`alun;

25-) O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve yaptıklarınızı bilendir.

وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ ۚ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ﴿٢٦﴾
26-) Ve yesteciybülleziyne amenû ve amilus salihati ve yeziydühüm min fadliHİ, vel kâfirune lehüm azâbün şediyd;

26-) İman edip imanın gereğini uygulayanlara icabet eden ve kendi lütfuyla onlara (nimetlerini) arttırandır! Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır.

۞ وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَاءُ ۚ إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ ﴿٢٧﴾
27-) Velev besetAllâhur rizka li ıbadiHİ le beğav fiyl Ardı ve lâkin yünezzilu Bi kaderin ma yeşa`* inneHU Bi ıbadiHİ Habiyrun Basıyr;

27-) Eğer Allâh, kullarının yaşam gıdalarını yayıp genişletseydi, arzda elbette azarlardı! Ne var ki dilediğini bir ölçü ile indirir… Muhakkak ki O, kullarında Habiyr`dir, Basıyr`dir.

وَهُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُ ۚ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ ﴿٢٨﴾
28-) Ve “HU”velleziy yünezzilül ğayse min ba`di ma kanetu ve yenşuru rahmeteHU ve “HU”vel Veliyyül Hamiyd;
28-) O, onlar (kulları) ümit kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini yayandır… O, Veliyy`dir, Hamiyd`dir.
وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِنْ دَابَّةٍ ۚ وَهُوَ عَلَىٰ جَمْعِهِمْ إِذَا يَشَاءُ قَدِيرٌ ﴿٢٩﴾
29-) Ve min âyâtiHİ halkus Semâvati vel Ardı ve ma besse fiyhima min dabbetin ve HUve alâ cem`ıhim izâ yeşau Kadiyr;
29-) Semâları ve arzı ve ikisi arasındakileri DABBEden (biyolojik bedenler) çoğaltıp yaydıklarını yaratması O`nun işaretlerindendir… “HÛ” dilediğinde, onları birleştirmeye Kaadir`dir.
وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ ﴿٣٠﴾
30-) Ve ma esabeküm min musıybetin feBima kesebet eydiyküm ve ya`fu `an kesiyr;
30-) Size ne belâ isâbet etmişse, elleriniz ile yaptıklarınızın sonucudur! (Allâh) birçoğunu da affediyor.
وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ ۖ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
31-) Ve ma entüm Bi mu`ciziyne fiyl Ard* ve ma leküm min dûnillâhi min Veliyyin ve lâ Nasıyr;
31-) Siz, arzda (Allâh`ı) âciz bırakamazsınız! Sizin Allâh`tan başka ne bir velîniz ve ne de bir yardımcınız yoktur.

1 Comment

Emel kadıoğlu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir