24. CÜZ 2. HİZİP


40-MU`MİN SÛRESİ غافر Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
حم
﴿١﴾ 1-) Haa, Miiiym;
1-) Ha, Miiim!
تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
﴿٢﴾ 2-) Tenziylül Kitabi minAllâhil `Aziyzil `Aliym;
2-) O BİLGİ`nin (Hakikat ve Sünnetullâh hakkında) tenzîli (tafsile indirme), Aziyz ve Aliym olan Allâh`tandır!

غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ
﴿٣﴾ 3-) Gafiriz zenbi ve Kabilit tevbi şediyd`il `ıkabi Zit tavl* lâ ilâhe illâ HU* ileyhilmasıyr;
3-) Ğâfir`iz Zenb (suçları bağışlayıcı), Kabilit Tevb (tövbeyi – hakikatine dönmeyi kabul edici), Şediyd`ül Ikab (suçları acımasız şiddetle cezalandıran) ve Züt Tavl`dır (lütfu ihsanı bol olan)… Tanrı yok, sadece “HÛ”! O`nadır dönüş.
مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
﴿٤﴾ 4-) Ma yücadilü fiy âyâtillâhi illelleziyne keferu fela yağrurke tekallübühüm fiyl bilad;
4-) Allâh`ın işaretleri hakkında hakikat bilgisini inkâr edenlerden başkası mücadele edip tartışmaz! O hâlde onların beldelerde (keyifle) dolaşması seni aldatmasın.
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ ۖ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ ۖ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
﴿٥﴾ 5-) Kezzebet kablehüm kavmü Nuhın vel ahzâbü min ba`dihim* ve hemmet küllü ümmetin Bi Rasûlihim li ye`huzûhu ve cadelu Bil bâtılı li yüdhıdu Bihil Hakka feehaztühüm* fekeyfe kâne `ıkab;
5-) Onlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonra da hakikate karşı çıkan tüm topluluklar yalanladı. Her ümmet kendi Rasûllerini, Onu yakalamak (etkisizleştirmek, öldürmek) için niyetlendi… Bâtılı seslendirenler olarak, Hakk`ı geçersiz kılmak için mücadele ettiler… Bu yüzden onları yakaladım… Suçlarının karşılığını yaşatmam nasıl oldu?
وَكَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ أَصْحَابُ النَّارِ
﴿٦﴾ 6-) Ve kezâlike hakkat kelimetü Rabbike alelleziyne keferu ennehüm ashabûn nar;
6-) Böylece hakikat bilgisini inkâr edenler hakkında “Onlar Nâr (ateş – radyasyon ortamı) ehlidir” diye Rabbinin sözü gerçekleşti.
الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
﴿٧﴾ 7-) Elleziyne yahmilunel `Arşe ve men havlehu yüsebbihune Bi Hamdi Rabbihim ve yu`minune Bihi ve yestağfirune lilleziyne amenû* Rabbena vesı`te külle şey`in rahmeten ve `ılmen fağfir lilleziyne tabu vettebe`u sebiyleke ve kıhim azâbel cahıym;
7-) Arş`ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunan (şuurlu) kuvveler (Allâh kudretinin açığa çıkış mahalleri) Rablerinin Hamdı olarak (Hamiyd Esmâ`sı açığa çıkışı ile) tespih ederler; O`na (hakikatleri olarak) iman ederler ve iman edenler için (hakikatlerinin gereğini yaşayamamaları – hakkını verememeleri yüzünden) mağfiret isterler! “Rabbimiz, rahmet ve ilminle her şeyi kapsamışsın… Tövbe edenleri ve senin yoluna uyanları mağfiret et ve onları yanma azabından koru!”
رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ ۚ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
﴿٨﴾ 8- ) Rabbena ve edhılhüm cennati Adninilletiy veadtehüm ve men saleha min abaihim ve ezvacihim ve zürriyyatihim* inneKE entel `Aziyzül Hakiym;
8- ) “Rabbimiz… Onları, kendilerine vadettiğin Adn cennetlerine dâhil et… Onların atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden saflığa erenleri de… Muhakkak ki sen, evet sen Aziyz`sin, Hakiym`sin.”
وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ ۚ وَمَنْ تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ ۚ وَذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
﴿٩﴾ 9-) Ve kıhimüs seyyiat* ve men tekıs seyyiâti yevmeizin fekad rahımteh* ve zâlike huvel fevzül `azıym;
9-) “Onları benlikten – bedensellikten kaynaklanan kötü davranışlardan koru… Kimi kökorumuşsan, gerçekten o süreçte ona rahmet etmişsindir… İşte bu büyük kurtuluşun ta kendisidir!”tülüklerden

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ أَنْفُسَكُمْ إِذْ تُدْعَوْنَ إِلَى الْإِيمَانِ فَتَكْفُرُونَ
﴿١٠﴾ 10-) İnnelleziyne keferu yünadevne lemaktullahi ekberu min maktiküm enfüseküm iz tüd`avne ilel iymani fetekfürun;
10-) Muhakkak ki hakikat bilgisini inkâr edenlere: “Allâh`ın şiddetli öfkesi, sizin kendinize kızgınlığınızdan daha büyüktür… Hani siz imana çağrılıyordunuz da, inkâr ile reddediyordunuz!” diye nida olunur.
قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَىٰ خُرُوجٍ مِنْ سَبِيلٍ
﴿١١﴾ 11-) Kalu Rabbena emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa`terefna Bi zünubina fehel ila hurucin min sebiyl;
11-) Dediler ki: “Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün (bedenden ayrılma ile yaşanan ve mahşerde benliksizlik yaşamı {ferd olarak gelirler âyetindeki olay}) ve iki kere(sinde) de dirilttin (yeni bir benlikle bâ`s ettin) de kendimizdeki eksiklikleri itiraf ettik! (Bu durumdan) bir çıkış yolu var mı?”
ذَٰلِكُمْ بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ ۖ وَإِنْ يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا ۚ فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ
﴿١٢﴾ 12-) Zâliküm Bi ennehu izâ du`ıyAllâhu VahdeHU kefertüm* ve in yüşrek Bihi tu`minu* felhükmü Lillâhil `Aliyyil Kebiyr;
12-) İçinde bulunduğunuz hâlin sebebi şudur: Allâh, TEK`liğine davet ettiğinde (vehmettiğiniz – varsandığınız benliğinizden arınmayı teklif ettiğinde), küfür (inkâr) ettiniz! Eğer (teklif edilen) O`na şirk anlayışı olsa, iman ederdiniz… Hüküm, Alîy, Kebiyr olan (açığa çıkan kuvvelerinin hükmediciliğini reddedemeyeceğiniz) Allâh`ındır!
هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ رِزْقًا ۚ وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَنْ يُنِيبُ
﴿١٣﴾ 13-) “HU”velleziy yüriyküm âyâtiHİ ve yünezzilü leküm mines Semai rizka* ve ma yetezekkeru illâ men yüniyb;
13-) “HÛ” ki, işaretlerini size gösteriyor ve semâdan (bilincinize) sizin için bir rızık (hakikatine dair ilim) indiriyor… (Bunun ne demek olduğunu hakikatine) yönelenden başkası hatırlayıp üzerinde derin düşünemez!
فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
﴿١٤﴾ 14-) Fed`ullahe muhlisıyne lehüd diyne ve lev kerihel kâfirun;
14-) Öyle ise hakikat bilgisini inkâr edenler kerih görse de, Din`i O`na has kılarak Allâh`a yönel!
رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ
﴿١٥﴾ 15-) Refiy`ud derecati Zül `Arş* yulkır ruha min emrihi alâ men yeşau min `ıbadiHİ li yünzira yevmet telak;
15-) Refi`üd Derecât`tır (dereceleri yükseltendir), Zül-Arş`tır (Arş sahibidir)… Gerçeğin kavranması süreci (nedeniyle) uyarmak için, kullarından dilediğine hükmünden ruhu (Esmâ`sının anlamını fark etmeyi şuuruna) ilka eder!
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ ۖ لَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ ۚ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ۖ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
﴿١٦﴾ 16-) Yevme hüm barizun* lâ yahfâ alAllâhi minhüm şey`* li menil Mülkül yevm* Lillâhil Vâhidil Kahhâr;
16-) Bu süreçte onlar her yönleriyle ortaya çıkarlar! Onlar hiçbir şeyi Allâh`a gizleyemezler… “Yaşanan süreçte (Allâh`a göre `AN` vardır, tek bir süreç) Mülk kiminmiş?”… “Vâhid, Kahhâr olan (Tek ve mutlak hükmü zaman mekân kavramsız olarak yerine gelen) Allâh`ındır!”
الْيَوْمَ تُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ ۚ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
﴿١٧﴾ 17-) Elyevme tücza küllü nefsin Bima kesebet* lâ zulmel yevm* innAllâhe seriy`ul hisab;
17-) Bu süreçte her nefs yaptıklarının getirisiyle karşılık bulur (yaptıklarının sonucunu yaşar)! Bu süreçte haksızlık yoktur! Muhakkak ki Allâh “Seriy`ul Hisab”dır (anında yapılanın sonucunu yaşatmaya başlayandır).
وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ ۚ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ
﴿١٨﴾ 18-) Ve enzirhüm yevmel azifeti izil kulûbü ledel hanâciri kazımiyn* ma liz zâlimiyne min hamiymin ve lâ şefiy`ın yuta`;
18-) Yaklaşan ölüm süreci ile onları uyar! O zaman gamla dolu olarak yürekleri gırtlaklarına dayanmıştır! Zâlimlerin ne bir dostu ve ne de itaat ederse (kurtaracak) bir şefi vardır.
يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
﴿١٩﴾ 19-) Ya`lemu hainetel a`yuni ve ma tuhfis sudur;
19-) (O), gözlerin hainliğini (gayrı görmeyi) ve sadırların gizlediği şeyi bilir.
وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ ۖ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
﴿٢٠﴾ 20-) VAllâhu yakdıy Bil Hakk* velleziyne yed`une min dûnihi lâ yakdune Bi şey`* innAllâhe HUves Semiy`ul Basıyr;
20-) Allâh, Hak olarak hükmeder… O`nun dûnunda yardım istedikleri ise, hiçbir şeyde hükümleri geçmez! Muhakkak ki Allâh Semi`dir, Basıyr`dir.
۞ أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَاقٍ
﴿٢١﴾ 21-) Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne kânu min kablihim* kânu hüm eşedde minhüm kuvveten ve asâren fiyl Ardı feehazehümullâhu Bi zünubihim ve ma kâne lehüm minAllâhi min vak;
21-) Yeryüzünde seyretmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl oldu; nazar edip görsünler? Onlar (öncekiler), bunlardan hem kuvvetçe ve hem de yeryüzünde meydana getirdikleri eserler itibarıyla daha ileriydiler… Nihayet Allâh onları suçlarının getirisiyle yakaladı… Onlar için Allâh`tan (hakikatlerinden) bir koruyucu da olmadı.
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ
﴿٢٢﴾ 22-) Zâlike Bi ennehüm kânet te`tiyhim Rusülühüm Bil beyyinati fekeferu fe ehazehümullah* inneHU Kaviyyün şediyd`ül `ıkab;
22-) Bunun sebebi şu idi: Rasûlleri onlara apaçık delillerle geldi de küfür (inkâr) ettiler… Bunun üzerine Allâh da onları yakaladı… Muhakkak ki O, Kaviyy`dir, “Şediyd`ül Ikab”dır (suçu cezalandırması şiddetlidir).
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ
﴿٢٣﴾ 23-) Ve lekad erselna Musa Bi âyâtiNA ve sultanin mubiyn;
23-) Andolsun ki Musa`yı işaretlerimiz ve apaçık bir karşı konulamaz delil ile irsâl ettik.
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
﴿٢٤﴾ 24-) İla fir`avne ve hamane ve karune fekalu sahırun kezzab;
24-) Firavun`a, Haman`a ve Karun`a (irsâl ettik)… Dediler ki: “Çok yalancı bir büyücüdür.”
فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاءَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءَهُمْ ۚ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
﴿٢٥﴾ 25-) Felemma caehüm Bil Hakkı min `ındiNA kaluktülu ebnaelleziyne amenû meahu vestahyu nisaehüm* ve ma keydül kâfiriyne illâ fiy dalâl;
25-) (Musa) onlara indîmizden Hak olarak (Hakk`ı) getirince, dediler ki: “Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını diri bırakın”… Hakikat bilgisini inkâr edenlerin tuzağı boşa çıkar!
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَىٰ وَلْيَدْعُ رَبَّهُ ۖ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ
﴿٢٦﴾ 26-) Ve kale fir`avnü zeruniy aktül Musa vel yed`u Rabbeh,* inniy ehafü en yübeddile diyneküm ev en yuzhire fiyl Ardıl fesad;
26-) Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Musa`yı öldüreyim… O da Rabbini (yardıma) çağırsın… Muhakkak ki ben, (Musa`nın) din anlayışınızı değiştirmesinden yahut bu beldede fesat çıkarmasından korkuyorum.”
وَقَالَ مُوسَىٰ إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ
﴿٢٧﴾ 27-) Ve kale Musa inniy `uztü Bi Rabbiy ve Rabbiküm min külli mütekebbirin lâ yu`minu Bi yevmil hisab;
27-) Musa dedi ki: “Muhakkak ki ben, yaptıklarının sonucunu yaşama sürecine iman etmeyen her kibirli benlik sahibinden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım.”
وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ ۖ وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
﴿٢٨﴾ 28-) Ve kale racülün mu`minun, min ali fir`avne yektümü iymanehu etaktülune racülen en yekule RabbiyAllâhu ve kad caeküm Bil beyyinati min Rabbiküm* ve in yekü kâziben fe`aleyhi kezibüh* ve in yekü sadikan yusıbküm ba`dulleziy ye`ıdüküm* innAllâhe lâ yehdiy men huve müsrifün kezzab;
28-) Firavun ailesinden olup o ana kadar imanını açıklamamış bir adam dedi ki: “Rabbim Allâh`tır, dediği için mi bir adamı öldürüyorsunuz? Oysa O, size Rabbinizden apaçık delillerle gelmiştir… Eğer o yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir… Şayet doğru söyleyen ise, sizi uyardığı azap size isâbet eder! Muhakkak ki Allâh, (hakikatindeki sermayeyi) israf eden, çok yalancı kimseye hidâyet etmez.”
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءَنَا ۚ قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَىٰ وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ
﴿٢٩﴾ 29-) Ya kavmi lekümül mülkül yevme zahiriyne fiyl Ard* femen yensuruna min be`sillahi in caena* kale fir`avnü ma üriyküm illâ ma era ve ma ehdiyküm illâ sebiyler reşad;
29-) (O adam dedi ki): “Ey vatandaşlarım! Yeryüzünde hüküm sürenler olarak bugün zenginlik sizindir… Fakat, eğer bize gelirse, Allâh`ın hışmına karşı bize kim yardım edip kurtarır?”… Firavun dedi ki: “Ben size kendi görüşümden başkasını göstermiyorum ve tek çıkar yoldan başkasına da sizi kılavuzluk etmiyorum.”
وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ
﴿٣٠﴾ 30-) Ve kalelleziy amene ya kavmi inniy ehafü aleyküm misle yevmil ahzâb;
30-) İman etmiş kimse dedi ki: “Ey kavmim! Muhakkak ki ben, sizin üzerinize hakikate karşı birleşmişlerin başına gelenlerin yaşadığı sürecin benzeriyle karşılaşmanızdan korkuyorum.”
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ ۚ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ
﴿٣١﴾ 31-) Misle de`bi kavmi Nuhın ve `Adin ve Semude velleziyne min ba`dihim* ve mAllâhu yüriydu zulmen lil `ıbad;
31-) “Nuh toplumunun, Ad`ın (Hud`un toplumu), Semud`un (Sâlih`in toplumu) ve onlardan sonra gelenlerin benzeri… Allâh kulları için bir zulüm irade etmez.”
وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ
﴿٣٢﴾ 32-) Ve ya kavmi inniy ehafü aleyküm yevmettenad;
32-) (O iman eden adam dedi ki): “Ey kavmim… Gerçekten ben, sizin üzerinize o endişeyle haykırışma sürecinin gelmesinden korkuyorum.”
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ ۗ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
﴿٣٣﴾ 33-) Yevme tüvellune müdbiriyn* ma leküm minAllâhi min `âsım* ve men yudlilillâhu fema lehu min Had;
33-) Arkanızı dönüp kaçmaya çalışacağınız o süreçte, sizi Allâh`tan (koruyacak) bir koruyucu olmaz! Allâh kimi saptırırsa onun için hidâyet edici yoktur.
وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِمَّا جَاءَكُمْ بِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللَّهُ مِنْ بَعْدِهِ رَسُولًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌ
﴿٣٤﴾ 34-) Ve lekad caeküm Yusufu min kablü Bil Beyyinati fema ziltüm fiy şekkin mimma caeküm Bih* hattâ izâ heleke kultüm len yeb`asÂllahu min ba`diHİ Rasûla* kezâlike yudıllullahu men huve müsrifün murtab;
34-) Daha önce Yusuf da size apaçık delilleriyle gelmişti de, Onun size getirdiklerinden kuşku duyarak yaşamıştınız… Nihayet (Yusuf) vefat ettiğinde de: “Allâh, O`ndan sonra bir Rasûl asla bâ`s etmez” demiştiniz… Allâh, israf eden, kuşkulu kimseyi böylece saptırır.
الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ ۖ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ
﴿٣٥﴾ 35-) Elleziyne yücadilune fiy âyâtillâhi Bi ğayri sultanin etahüm* kebüre makten `indAllâhi ve `ındelleziyne amenû* kezâlike yatbe`ullahu alâ külli kalbi mütekebbirin cebbar;
35-) Onlar ki kendilerine gelmiş reddedilemez bir delil olmaksızın Allâh`ın işaretleri hakkında mücadele ederler… (Bu durum) hem Allâh indînde ve hem de iman edenlerin indînde şiddetli gazaba sebep oldu… Böylece Allâh, her kibirlenen, zorba bilinci kilitler.
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ
﴿٣٦﴾ 36-) Ve kale fir`avnü ya hamanübni liy sarhan lealliy eblüğul esbab;
36-) Firavun dedi ki: “Ey Haman! Benim için yüksek bir kule bina et, belki o sebeplere ulaşırım.”
أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا ۚ وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ ۚ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ
﴿٣٧﴾ 37-) Esbabes Semavati feattali`a ila ilâhi Musa ve inniy le ezunnühu kâziba* ve kezâlike züyyine li fir`avne sûü amelihi ve sudde anis sebiyl* ve ma keydü fir`avne illâ fiy tebab;
37-) “Semâların sebeplerine… Bu sayede Musa`nın tanrısını anlayabilirim! Kesinlikle Onun yalancı olduğunu düşünüyorum!”… Böylece Firavun`a yaptığı işin kötülüğü süslendirildi ve (hakikatine giden) yoldan engellendi… Firavun`un yöntemi hüsrandan başka bir şey sağlamadı!
وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ
﴿٣٨﴾ 38-) Ve kalelleziy amene ya kavmit tebiûni ehdiküm sebiler reşad;
38-) (Firavun`un ailesinden) o iman eden dedi ki: “Ey halkım… Bana uyun, sizi olgunluğa erdirici yola yönlendireyim.”
يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ
﴿٣٩﴾ 39-) Ya kavmi innema hazihil hayatüd dünya meta`* ve innel ahırete hiye darul karâr;
39-) “Ey halkım… Şu dünya hayatı sadece geçici nimetlerden yararlanma ve keyif sürmedir! Sonsuz gelecek yaşam daimî kalma yurdunun ta kendisidir!”
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا ۖ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ
﴿٤٠﴾ 40-) Men `amile seyyieten fela yücza illâ misleha* ve men `amile salihan min zekerin ev ünsâ ve huve mu`minun feülaike yedhulunel cennete yurzekune fiyha Bi ğayri hisab;
40-) “Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun misli ile cezalanır! Erkek veya kadın, imanlı olarak kim imanın gereğini uygularsa, işte onlar cennete dâhil olurlar… O yaşamda, türlü sınırsız yaşam gıdasıyla beslenirler!”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir