24. CÜZ 1. HİZİP


39-ZÜMER SÛRESİ الزمر Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
۞ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ
﴿٣٢﴾ 32-) Femen azlemü mimmen kezzebe alAllâhi ve kezzebe Bis sıdkı iz caeh* eleyse fiy cehenneme mesven lil kâfiriyn;
32-) Allâh üzerine yalan söyleyen ve kendisine geldiğinde varlığındaki gerçeği yalanlayandan daha zâlim kimdir? Hakikat bilgisini inkâr edenler için, yaşayacakları ortam cehennemde değil midir?
وَالَّذِي جَاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِ ۙ أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
﴿٣٣﴾ 33-) Velleziy cae Bis sıdkı ve saddeka Bihi ülaike hümül müttekun;
33-) Sıdkı (Allâh kulu olunduğu ve bedende hilâfet hakikatinin yaşandığı gerçeğini) getiren ve Onu tasdik edene (Hz. Ebu Bekir) gelince, işte onlar Müttekî`lerin ta kendileridir!
لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۚ ذَٰلِكَ جَزَاءُ الْمُحْسِنِينَ
﴿٣٤﴾ 34-) Lehüm ma yeşaune `ınde Rabbihim* zâlike cezaül muhsiniyn;
34-) Onlar için Rablerinin indînde diledikleri her şey vardır! İşte bu muhsinlerin (Allâh`a görürcesine kulluk etmekte olanların) cezasıdır!
لِيُكَفِّرَ اللَّهُ عَنْهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
﴿٣٥﴾ 35-) LiyükeffirAllâhu anhüm esveelleziy amilu ve yecziyehüm ecrehüm Bi ahsenilleziy kânu ya`melun;
35-) Tâ ki Allâh, önceden yaptıklarının en kötüsünü bile onlardan silsin ve yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlarını onlara versin.
أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ ۖ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِنْ دُونِهِ ۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
﴿٣٦﴾ 36-) EleysAllâhu Bi kâfin abdeHU, ve yuhavvifuneke Billeziyne min dûniHİ, ve men yudlilillâhu fema lehu min Had;
36-) Allâh, Esmâ`sından yarattığı kuluna kâfi değil mi? Seni O`nun dûnundakilerle korkutuyorlar! Allâh kimi saptırırsa onun için hidâyet edici yoktur.
وَمَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّ ۗ أَلَيْسَ اللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِي انْتِقَامٍ
﴿٣٧﴾ 37-) Ve men yehdillâhu fema lehu min mudıll* eleysellahu Bi `Aziyz`un Züntikam;
37-) Allâh kime hidâyet ederse, kimse onu saptıramaz! Allâh (Bi-) Aziyz (kullarından bu isminin işaret ettiği özelliği açığa çıkaran), Züntikam (araya duygu katmaksızın yaptığının sonucunu kesinlikle yaşatan) değil midir?
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۚ قُلْ أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ ۚ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ ۖ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
﴿٣٨﴾ 38-) Ve lein seeltehüm men halekas Semavati vel Arda leyekulünnAllâh* kul eferaeytüm ma ted`une min dûnillâhi in eradeniyAllâhu Bi durrin hel hünne kâşifatü durrihi ev eradeniy Bi rahmetin hel hünne mümsikâtü rahmetiHİ, kul hasbiyAllâh* aleyhi yetevekkelül mütevekkilun;
38-) Andolsun ki eğer onlara: “Semâları ve arzı kim yarattı?” diye sorsan, elbette: “Allâh” diyeceklerdir… De ki: “(Bu cevabınıza göre) Allâh dûnunda isimlendirdiklerinizin (yerini) gördünüz mü? Eğer Allâh bende bir zarar, sıkıntı irade ederse, O`nun verdiği zararı, sıkıntıyı onlar açıp kaldıracaklar mı? Yahut (Allâh) bende bir rahmet irade ederse, O`nun rahmetini onlar engelleyebilirler mi?”… De ki: “Allâh bana yeter! Tevekkül edenler O`nu Vekiyl kılar!”
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
﴿٣٩﴾ 39-) Kul ya kavmı`melu alâ mekânetiküm inniy amil* fesevfe ta`lemun;
39-) De ki: “Ey halkım! Anlayışınız kadarıyla elinizden geleni yapın; muhakkak ki ben de yapmaktayım… Yakında bileceksiniz… “
مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ
﴿٤٠﴾ 40-) Men ye`tiyhi azâbün yuhziyhi ve yehıllu aleyhi azâbün mukıym;
40-) “Kime geliyor aşağılayıcı azap (ölüm) ve kime gelmekte daimî azap (cehennem)?”
إِنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَكِيلٍ
﴿٤١﴾ 41-) İnna enzelna aleykel Kitabe linNasi Bil Hakk* femenihteda felinefsih* ve men dalle feinnema yedıllu aleyha* ve ma ente aleyhim Bi Vekiyl;
41-) Muhakkak ki biz sana O BİLGİyi insanlar için Hak olarak inzâl ettik! Artık kim hakikate yönelirse kendi nefsi içindir! Kim de (hakikatten) saparsa sonucu sadece kendi aleyhine olarak sapar! Sen onların vekîli değilsin!
اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
﴿٤٢﴾ 42-) Allâhu yeteveffel enfüse hıyne mevtiha velletiy lem temüt fiy menamiha* feyümsikülletiy kadâ aleyhelmevte ve yursilül uhra ila ecelin müsemma* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun;
42-) Allâh, ölümü tatma zamanı geldiğinde insanları vefat ettirir (bedenin işlevsiz kalması)… Ölmemiş olanları da uykularında (bilinç dünyasına geçirtir)… Hakkında ölüm hükmettiğini (o boyutta) tutar; diğerlerini belli bir ömür için irsâl eder… Muhakkak ki bu olayda derin düşünen bir topluluk için elbette işaretler vardır.
أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ شُفَعَاءَ ۚ قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ
﴿٤٣﴾ 43-) Emittehazû min dûnillâhi şüfe`a`* kul evelev kânu lâ yemlikune şey`en ve lâ ya`kılun;
43-) Yoksa Allâh dûnunda şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Ya o edindikleriniz hiçbir şeye sahip olmayan ve akılsız iseler de mi?”
قُلْ لِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا ۖ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
﴿٤٤﴾ 44-) Kul Lillâhiş şefa`atü cemiy`a* leHU Mülküs Semavati vel Ard* sümme ileyhi turce`un;
44-) De ki: “Şefaat tümüyle Allâh`ındır! (Çünkü) semâların ve arzın mülkü O`nundur! Sonra O`na rücu ettirileceksiniz.”
وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ ۖ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
﴿٤٥﴾ 45-) Ve izâ zükirAllâhu vahdehüşmeezzet kulubülleziyne lâ yu`minune Bil ahireti, ve izâ zükirelleziyne min dûniHİ izâhüm yestebşirun;
45-) Allâh, TEK`liği itibarıyla hatırlatıldığında, sonsuz yaşamlarına iman etmeyen kimselerin şuurları bundan hoşlanmaz! O`nun dûnundakiler anıldığındaysa, hemen onlar müjdelenmişçesine yüzleri güler!
قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
﴿٤٦﴾ 46-) Kulillâhümme FatırasSemavati vel Ardı Alimel ğaybi veşşehadeti ente tahkümü beyne ıbadike fiy ma kânu fiyhi yahtelifun;
46-) De ki: “Ey Allâh`ım, semâların ve arzın Fâtır`ı; gaybı ve şehâdeti bilen; tartıştıkları konuda kulların arasında sen hüküm verirsin!”
وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِنْ سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ
﴿٤٧﴾ 47-) Velev enne lilleziyne zalemu ma fiyl Ardı cemiy`an ve mislehu meahu leftedev Bihi min suil azâbi yevmel kıyameti, ve beda lehüm minAllâhi ma lem yekûnu yahtesibun;47-) Eğer ki yeryüzündekilerin tümü ve onunla beraber onun misli daha, o zulmedenlerin olsa, elbette onu, kıyamet sürecindeki azabın kötüsünden (kurtulmak için) fidye verirlerdi! (Çünkü) Allâh`tan hiç ummadıkları şey onların karşısına çıktı!
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
﴿٤٨﴾ 48-) Ve beda lehüm seyyiatü ma kesebu ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun;
48-) (Yaptıkları sonucu) kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara zâhir oldu; alay ettikleri şey kendilerini çepeçevre kuşattı!
فَإِذَا مَسَّ الْإِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ ۚ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
﴿٤٩﴾ 49-) Feiz messel İnsane durrun de`ana* sümme izâ havvelnahü nı`meten minNA, kale innema utiytühu alâ `ılm* bel hiye fitnetün ve lâkinne ekserehüm lâ ya`lemun;49-) İnsana bir zarar, hastalık, sıkıntı geldiğinde bizden yardım ister… Sonra ona bizden bir nimet lütfettiğimizde “O, bana bilgim sayesinde verilmiştir” (der)… Hayır; o (nimet) bir sınav objesidir! Ne var ki onların çoğunluğu bunu bilmezler.
قَدْ قَالَهَا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
﴿٥٠﴾ 50-) Kad kalehelleziyne min kablihim fema ağnâ anhüm ma kânu yeksibun;
50-) Onlardan öncekiler de gerçekten onu söylemişti… (Ama) kazandıkları şeyler onlara bir fayda vermedi.
فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا ۚ وَالَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ هَٰؤُلَاءِ سَيُصِيبُهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَمَا هُمْ بِمُعْجِزِينَ
﴿٥١﴾ 51-) Feesabehüm seyyiatü ma kesebu* velleziyne zalemu min haülai seyusıybühüm seyyiatü ma kesebu, ve ma hüm Bi mu`ciziyn;
51-) Sonunda kazandıkları şeylerin kötülükleri kendilerine isâbet etti… Bunlardan zulmedenlere gelince, onların kazandıkları şeylerin kötülükleri de kendilerine isâbet edecektir… Onlar (Bizi) âciz bırakamazlar!
أَوَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
﴿٥٢﴾ 52-) Evelem ya`lemu ennAllâhe yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yu`minun;
52-) Bilmediler mi ki Allâh yaşam gıdasını dilediğine yayar, genişletir, (dilediğine de) daraltır! Muhakkak ki bu olayda iman eden bir toplum için elbette işaretler vardır.
۞ قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا ۚ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
﴿٥٣﴾ 53-) Kul ya `ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim lâ taknetu min rahmetillâh* innAllâhe yağfiruzzünube cemiy`a* inneHU “HU”vel GafûrurRahıym;
53-) De ki: “Ey nefslerinin hakkını vermede israf etmiş kullarım (benliğinin hakikatini yaşamak yerine ömrünü bedensellik yolunda harcamış olan)! Allâh Rahmetinden ümit kesmeyin! Muhakkak ki Allâh bütün suçları (tövbe edene) mağfiret eder… Muhakkak ki O, Ğafûr`dur, Rahıym`dir.”
وَأَنِيبُوا إِلَىٰ رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
﴿٥٤﴾ 54-) Ve enibu ila Rabbiküm ve eslimu lehu min kabli en yetiyekümül azâbü sümme lâ tunsarun;
54-) Rabbinize yönelin (tövbe edin) ve size azap (ölüm) gelmeden önce O`na teslim olun… Sonra yardım olunmazsınız!
وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَأَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
﴿٥٥﴾ 55-) Vettebi`û ahsene ma ünzile ileyküm min Rabbiküm min kabli en ye`tiyekümül azâbü bağteten ve entüm lâ teş`urun;
55-) Siz farkında olmadan, ansızın azap (ölüm) size gelmeden önce, Rabbinizden size inzâl olunan en güzele tâbi olun!
أَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْتُ فِي جَنْبِ اللَّهِ وَإِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِرِينَ
﴿٥٦﴾ 56-) En tekule nefsün ya hasreta alâ ma ferrattü fiy cenbillâhi ve in küntü le mines sahıriyn;
56-) (O süreçte) bir nefs şöyle der: “Allâh`ı tanımada yetersiz kalmam dolayısıyla düştüğüm hasrete (kayıplarıma) bak! Elbette ben alay edenlerdendim! (İşin gerçeğinin ve ciddiyetinin farkında değilmişim!)”
أَوْ تَقُولَ لَوْ أَنَّ اللَّهَ هَدَانِي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّقِينَ
﴿٥٧﴾ 57-) Ev tekule lev ennAllâhe hedaniy leküntü minel müttekıyn;
57-) Yahut şöyle der: “Eğer Allâh bana hidâyet etseydi, elbette korunanlardan olurdum.”
أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
﴿٥٨﴾ 58-) Ev tekule hıyne teral azâbe lev enne liy kerreten feekûne minel muhsiniyn;
58-) Yahut azabı gördüğünde şöyle der: “Keşke bir kere daha (bedenli – beyinli yaşama) sahip olsam da, muhsinlerden olsam.”
بَلَىٰ قَدْ جَاءَتْكَ آيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ
﴿٥٩﴾ 59-) Bela kad caetke âyâtiy fekezzebte Biha vestekberte ve künte minel kafiriyn;
59-) “Hayır, sana işaretlerim gerçekten geldi de onları inkâr ederek yalanladın, benlik tasladın ve hakikat bilgisini inkâr edenlerden oldun!”
وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرِينَ
﴿٦٠﴾ 60-) Ve yevmel kıyameti teralleziyne kezebu alAllâhi vucuhühüm müsveddetün, eleyse fiy cehenneme mesven lil mütekebbiriyn;
60-) Kıyamet sürecinde, Allâh hakkında yalan söylemişleri, yüzleri kararmış görürsün… Kibirlenen, büyüklenenler için yaşam ortamı, cehennemde değil midir?
وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
﴿٦١﴾ 61-) Ve yüneccillâhulleziynettekav Bi mefazetihim lâ yemessühümüs sûü ve lâ hüm yahzenun;
61-) Allâh korunanları, açığa çıkardıkları başarılarla kurtuluşa erdirir! Onlara kötülük dokunmaz ve onlar mahzun da olmazlar.
اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ ۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
﴿٦٢﴾ 62-) Allâhu haliku külli şey`in ve HUve alâ külli şey`in Vekiyl;
62-) Allâh her şeyin Hâlıkı`dır… “HÛ” her şey üzerine Vekiyl`dir.
لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
﴿٦٣﴾ 63-) LeHU mekaliydüs Semavati vel Ard* velleziyne keferu Bi âyâtillâhi ülaike hümül hasirun;
63-) Semâların ve arzın anahtarları O`nundur! Allâh`ın işaretlerindeki varlığını, inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!
قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ
﴿٦٤﴾ 64-) Kul efeğayrAllâhi te`mürûnniy a`budü eyyühel cahilun;
64-) De ki: “Bana Allâh`ın gayrına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!”
وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
﴿٦٥﴾ 65-) Ve lekad uhıye ileyke ve ilelleziyne min kablik* lein eşrekte leyahbetanne amelüke ve letekûnenne minel hasiriyn;
65-) Yemin ederim ki, sana ve senden öncekilere de şu vahyolundu: “Kesinlikle, eğer şirk koşarsan, mutlaka yaptıkların boşa gidecek; muhakkak hüsrana uğrayanlardan olacaksın!”
بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِرِينَ
﴿٦٦﴾ 66-) Belillâhe fa`bud ve kün mineşşakiriyn;
66-) Hayır, sadece Allâh`a kulluk et ve şükredenlerden ol (kul olma nimeti ne demektir bunu değerlendir)!
وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ
﴿٦٧﴾ 67-) Ve ma kaderullahe hakka kadrihi vel Ardu cemiy`an kabdatühu yevmel kıyameti vesSemavatü matviyyatün Bi yemiyniHİ, subhaneHU ve te`âla amma yüşrikûn;
67-) Allâh`ı hakkıyla değerlendiremediler! Kıyamet sürecinde arz bütünüyle O`nun kabzasındadır (avucunun içindedir); semâlar O`nun sağ eliyle dürülmüşlerdir… O, onların şirk koştuklarından münezzehtir, Alîy`dir.

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ ۖ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَىٰ فَإِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ
﴿٦٨﴾ 68-) Ve nüfiha fiys Suri fesa`ıka men fiys Semavati ve men fiyl Ardı illâ men şaAllâh* sümme nüfiha fiyhi uhra feizâ hüm kıyamun yenzurun;
68-) Sur`a üflenmiştir! Bu yüzden, Allâh`ın dilediği müstesna, semâlarda ve arzda kim varsa çarpılıp baygınlık geçirmektedir… Sonra ona ikinci (defa) nefholundu; işte onlar ayaklanmışlar bakıyorlar.
وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
﴿٦٩﴾ 69-) Ve eşrakatil Ardu Bi nûri Rabbiha ve vudı`al Kitabu ve ciy`e Bin Nebiyyiyne veş Şühedâ-i ve kudiye beynehüm Bil Hakkı ve hüm lâ yuzlemun;
69-) Arz, Rabbinin nûru ile parıldamış, Bilgi (hakikat) açığa çıkmış, Nebiler ve şüheda getirilmiş, onlar haksızlığa uğratılmaksızın aralarında Hak olarak hükmedilmiştir.
وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ
﴿٧٠﴾ 70-) Ve vuffiyet küllü nefsin ma amilet ve HUve a`lemu Bima yef`alun;
70-) Her nefse yaptığının karşılığı tam verilir… O, onların yapıp işlediklerini (yaptıklarının yaratanı olarak) daha iyi bilir.
وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ جَهَنَّمَ زُمَرًا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا بَلَىٰ وَلَٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ
﴿٧١﴾ 71-) Ve siykalleziyne keferu ila cehenneme zümera* hattâ izâ cauha fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha elem ye`tiküm Rusülün minküm yetlune aleyküm âyâti Rabbiküm ve yünziruneküm Lıkae yevmiküm hazâ* kalu bela ve lâkin hakkat kelimetül azâbi alel kâfiriyn;
71-) Hakikat bilgisini inkâr edenler de sınıflar hâlinde cehenneme sevkolunmuştur… Nihayet oraya geldiklerinde, onun kapıları açıldı ve onun bekçileri onlara: “Sizden, Rabbinizin işaretlerini size bildiren, bu sürece kavuşacağınız hakkında sizi uyaran Rasûller gelmedi mi?” dedi… Dediler ki: “Evet”… Ne var ki, azap sözü, hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine gerçekleşmiştir.”
قِيلَ ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ
﴿٧٢﴾ 72-) Kıyledhulu ebvabe cehenneme halidiyne fiyha* fe bi`se mesvel mütekebbiriyn;
72-) Denildi ki: “Girin cehennemin kapılarından, orada sonsuza dek kalacaksınız… Kibirli, benliklerinden vazgeçemeyenlerin kalacakları yer ne kötüdür!”
وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ
﴿٧٣﴾ 73-) Ve siykalleziynet tekav Rabbehüm ilel cenneti zümera* hattâ izâ cauha ve fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha Selâmün aleyküm tıbtüm fedhuluha halidiyn;
73-) Rablerinden ittika edenler (bedenselliklerinden korunanlar) ise sınıflar hâlinde cennete sevkolunmuştur… Nihayet oraya geldiklerinde ve onun kapıları açıldığında, onun muhafızları hitap eder: “Selâmun aleyküm! Ne hoş olmuşsunuz… Sonsuza dek kalmak üzere girin!”

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَأَوْرَثَنَا الْأَرْضَ نَتَبَوَّأُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَاءُ ۖ فَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
﴿٧٤﴾ 74-) Ve kalül Hamdu Lillâhilleziy sadekanâ va`deHU ve evresenel Arda netebevveü minel cenneti haysü neşa`* fe nı`me ecrul `amiliyn;
74-) (Cennetlikler) dediler ki: “Hamd o Allâh`a ki, vaadini gerçekleştirdi ve bizi şu arza (ortama) vâris kıldı… Cennetten dilediğimiz makamda yaşıyoruz… (İmanın gereğini) uygulayanların karşılığı ne güzelmiş!”
وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ ۖ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
﴿٧٥﴾ 75-) Ve teral Melâikete hâffiyne min havlil `Arşi yüsebbihune Bi Hamdi Rabbihim* ve kudıye beynehüm Bil Hakkı, ve kıylel Hamdu Lillâhi Rabbil `alemiyn;
75-) Melekleri de; Arş`ın (hükümranlık tahtının – El Esmâ özelliklerinin açığa çıkma/seyri makamının) her yanından kuşatmışlar ve Rablerinin hamdini, münezzeh oluşunu dillendirirlerken görürsün… Herkes hakkında Hak olarak hükmolunmuş ve: “Hamd, Rabb-ül âlemîn olan Allâh`a aittir” denilmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir