23. CÜZ 2. HİZİP


37-SÂFFÂT SÛRESİ الصافات Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
مِنْ دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْجَحِيمِ
23-) Min dûnillâhi fehduhüm ila sıratıl cahıym;
23-) “Allâh dûnundakileri! Onları cehennem yoluna yollandırın!”
وَقِفُوهُمْ ۖ إِنَّهُمْ مَسْئُولُونَ
﴿24-) Ve kıfuhüm innehüm mes`ulun;
24-) “Durdurun onları! Muhakkak ki onlar sorumludurlar!”
مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
25-) Ma leküm lâ tenâsarun;
25-) “Ne oldu size ki (bugün) birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?”
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
26-) Bel hümül yevme müsteslimun;
26-) Aksine onlar bugün boyun eğip teslim olmuşlardır!
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ
27-) Ve akbele ba`duhüm alâ ba`dın yetesaelun;
27-) Birbirlerini sorgulayıp suçlarlar!
قَالُوا إِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ
28-) Kalu inneküm küntüm te`tunena anil yemiyn;
28-) “Muhakkak ki siz bize sağdan (sanki hakikati bildirirmiş gibi) gelirdiniz?”
قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
29-) Kalu bel lem tekûnu mu`miniyn;
29-) (Onlar da) dediler ki: “Hayır, siz iman etmediniz (bildirilenlere)!”
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ ۖ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ
30-) Ve ma kâne lena aleyküm min sultan* bel küntüm kavmen tağıyn;
30-) “Bizim, üzerinizde bir hâkimiyetimiz yoktu… Aksine siz azgın bir topluluk idiniz.”
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا ۖ إِنَّا لَذَائِقُونَ
31-) Fehakka aleyna kavlü Rabbina* inna lezâikun;
31-) “İşte sonunda Rabbimizin bildirisi gerçekleşti! Doğrusu (şimdi) biz (azabı) tadıcılarız.”
فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ
32-) Feağveynaküm inna künna ğaviyn;
32-) “Bundan ötürü sizi saptırıp azdırdık… İşin gerçeği biz azmıştık!”
فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
33-) Feinnehüm yevmeizin fiyl azâbi müşterikûn;
33-) Muhakkak ki onlar, o süreçte azapta ortak olanlardır.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ
34-) İnna kezâlike nef`alu Bil mücrimiyn;
34-) Kesinlikle biz, şirk suçunu açığa çıkaranlara işte bunu uygularız!
إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ
35-) İnnehüm kânu izâ kıyle lehüm lâ ilâhe illAllâhu yestekbirun;
35-) Onlara “lâ ilâhe İllAllâh” gerçeğini kabullenin denildiğinde, muhakkak ki onlar benliklerini öne çıkarmışlardı!
وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُو آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍ
36-) Ve yekulune einna letarikû alihetina lişa`ırin mecnun;
36-) “Tanrılarımızı, cinlenmiş bir şair için terk mi edeceğiz?” derlerdi.
بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ
37-) Bel cae Bil Hakkı ve saddakal murseliyn;
37-) Hayır, O, Hak olarak gelmiştir ve Rasûlleri de tasdik etmiştir.
إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ
38-) İnneküm lezâikul azâbil eliym;
38-) Muhakkak ki siz o feci azabı tadıcılarsınız!
وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
39-) Ve ma tüczevne illâ ma küntüm ta`melun;
39-) Yaptıklarınızın sonucundan başka bir şey yaşamazsınız!
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
40-) İlla `ıbadAllâhil muhlesıyn;
40-) Allâh`ın ihlâsa (samimiyete, sâfiyete) erdirilmiş kulları (azaptan) müstesna.
أُولَٰئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌ
41-) Ülaike lehüm rizkun ma`lum;
41-) İşte onlar için bilinen (takdir edilmiş olan) bir rızık vardır.
فَوَاكِهُ ۖ وَهُمْ مُكْرَمُونَ
42-) Fevakih* ve hüm mükremun;
42-) Meyveler (elde etmiş oldukları kuvvelerin getirileri)… Onlar ikram olunanlardır.
فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
43-) Fiy cennatin ne`ıym;
43-) Nimetler cennetlerinde.
عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ
44-) Alâ sürurin mütekabiliyn;
44-) Serirler (makamlar) üzerinde karşılıklı olarak otururlar.
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ
45-) Yutafü aleyhim Bi ke`sin min me`ıyn;
45-) Kaynaktan (Esmâ hakikatinden) doldurulmuş kâseleri (kuvveleri) gezdirilir.
بَيْضَاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ
46-) Beydae lezzetin lişşaribiyn;
46-) Bembeyaz (marifet nûru), içenlere (kullananlara) keyif veren kâseler (kuvveler).
لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ
47-) Lâ fiyha ğavlün ve lâ hüm anha yünzefun;
47-) Aklı yanlışa yönlendiren bir özellik yoktur onda… Onlar ondan sarhoş da olmazlar (neyi nasıl yaptıklarının bilincini hiç yitirmezler
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ
48-) Ve `ındehüm kasıratüt tarfi ıyn;
48-) Yanlarında gözlerini yalnızca onlara dikmiş, göz aydınlığı olanlar vardır.
كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ
49-) Keennehünne beydun meknun;
49-) Sanki onlar (kendileri için) korunmuş yumurtalar (kuvvelerini açığa çıkarmada yardımcı objeler) gibidir.
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ
50-) Feakbele ba`duhüm alâ ba`dın yetesaelun;
50-) (Cennettekiler) birbirlerine yönelip soruşurlar.
قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ
51-) Kale kailün minhüm inniy kâne liy kariyn;
51-) Onlardan biri dedi ki: “Gerçekten benim bir arkadaşım vardı.”
يَقُولُ أَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ
52-) Yekulü einneke le minel musaddikıyn;
52-) (O) derdi ki: “Hakikaten sen (bildirilenleri) tasdik edenlerden misin?”
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَدِينُونَ
53-) Eizâ mitna ve künna türaben ve `ızamen einna le mediynun;
53-) “Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı cezalandırılacağız?”
قَالَ هَلْ أَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ
54-) Kale hel entüm müttali`un;
54-) Dedi ki: “Siz söz ettiğinizin gerçekleşmesine şahit oldunuz mu?”
فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ
55-) Fettale`a fereahü fiy sevail cahıym;
55-) İşte şimdi onu yaşadılar; üstelik onu cehennemin tam ortasında gördü.
قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدْتَ لَتُرْدِينِ
56-) Kale tAllâhi in kidte le turdiyn;
56-) Dedi ki: “TAllâhi, az kalsın beni de bu çukura yuvarlayacaktın.”
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
57-) Velev lâ nı`metü Rabbiy leküntü minel muhdariyn;
57-) “Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle (cehennem) kapısına zorunlu getirilenlerden olurdum.”
أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ
58-) Efema nahnu Bi meyyitiyn;
58-) “Biz beden kaydından kurtulmuşlardan değil miyiz?”
إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
59-) İlla mevtetenel ula ve ma nahnu Bi muazzebiyn;
59-) “İlk ölümü tadışımız dışında (artık başka ölüm yaşanması söz konusu değil)! Biz azap olunacaklar da değiliz.”
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
60-) İnne hazâ lehüvel fevzül azıym;
60-) “Muhakkak ki bu büyük kurtuluşun ta kendisidir.”
لِمِثْلِ هَٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ
61-) Limisli hazâ felya`melil amilun;
61-) Çalışanlar işte bunun için çalışsınlar!
أَذَٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
62-) Ezâlike hayrun nüzülen em şeceretüz zakkum;
62-) Nüzûl itibarıyla bu mu hayırlıdır yoksa zakkum ağacı (kişinin bedeni) mı? (Buraya kadar kişinin hakikatine imanla açığa çıkardığı Esmâ kuvvelerinin yaşatacağı cennet hâlinden bahsedilmişken; şimdi de kişiye cehennemi yaşatacak, kendini beden kabul etmesi sonucu yalnızca bedenî zevklere dönük yaşamasının sonuçları, benzetmelerle anlatılmaya başlanmıştır. A.H.)
إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِمِينَ
63-) İnna ce`alnaha fitneten liz zâlimiyn;
63-) Doğrusu biz onu (zakkum ağacını – bedeni) zâlimler için bir sınav objesi kıldık (hakikatlerini mi hatırlayacaklar yoksa kendilerini beden kabul ederek mi yaşayacaklar).
إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ
64-) İnneha şeceretün tahrucü fiy aslil cahıym;
64-) Muhakkak ki o cehennemî (yanmayı oluşturan) kaynaktan oluşan bir ağaçtır (biyolojik bedendir).
طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ
65-) Tal`uha keennehu ruusüş şeyatıyn;
65-) Onun (kendini yalnızca beden kabulünün) meyvesi, sanki şeytanların kafaları (bilincin içgüdüsel dürtüleri) gibidir.
فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
66-) Feinnehüm le akilune minha femaliune minhel butun;
66-) Muhakkak ki onlar (dünya yaşamı boyunca) ondan yerler ve ondan karınlarını doldururlar.
ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِنْ حَمِيمٍ
67-) Sümme inne lehüm aleyha le şevben min hamiym;
67-) Bunun sonucu onlara, yapılarına işleyecek yakıcı su (benlik duygusu) vardır.
ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ
68-) Sümme inne merci`ahüm leilel cahıym;
68-) Bundan sonra onların dönüş yerleri elbette cehennemdir.
إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ
69-) İnnehüm elfev abaehüm dâlliyn;
69-) Çünkü onlar atalarını (hakikatten) sapmışlar olarak buldular.
فَهُمْ عَلَىٰ آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ
70-) Fehüm alâ asârihim yühre`un;
70-) Böylece onların izleri üzerinde ısrarla koşarlar.
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ
71-) Ve lekad dalle kablehüm ekserul evveliyn;
71-) Andolsun ki onlardan önce, ilk nesillerin çoğunluğu da (Hakikatten) sapmıştı!
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِمْ مُنْذِرِينَ
72-) Ve lekad erselna fiyhim münziriyn;
72-) Andolsun ki onların da içinde uyarıcılar irsâl ettik.
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ
73-) Fenzur keyfe kâne akıbetül münzeriyn;
73-) O uyarılanların sonu nasıl oldu bir bak!
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
74-) İlla `ıbadAllâhil muhlesıyn;
74-) Sadece Allâh`ın ihlâsa (samimiyete, saflığa) erdirilmiş kulları bunun dışında kaldı.
وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ
75-) Ve lekad nadana Nuhun felenı`mel müciybun;
75-) Andolsun ki Nuh bize yönelmişti… Biz ne güzel icabet edenleriz.
وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
76-) Ve necceynahu ve ehlehu minel kerbil `azıym;
76-) Onu ve Onun ehlini çok büyük tasadan kurtardı
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاقِينَ
77-) Ve ce`alna zürriyyetehu hümül bakıyn;
77-) Onun zürriyetini de devam ettirdik.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
78-) Ve terekna aleyhi fiyl ahıriyn;
78-) Sonrakiler içinde, Onun anılmasını sağladık.
سَلَامٌ عَلَىٰ نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ
79-) Selâmun alâ Nuhın fiyl alemiyn;
79-) İnsanlar arasında Nuh`a Selâm olsun.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
80-) İnna kezâlike neczil muhsiniyn;
80-) Doğrusu biz muhsinleri (müşahedelerinde Hak`tan gayrı bulunmayanları) böylece cezalandırırız!
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
81-) İnnehu min ıbadiNEl mu`miniyn;
81-) Muhakkak ki O, iman eden kullarımızdandır.
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
82-) Sümme ağraknel âhariyn;
82-) Sonra diğerlerini (şirk ehlini) suda boğduk.
۞ وَإِنَّ مِنْ شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ
83-) Ve inne min şi(y)atihi le İbrahiym;
83-) Muhakkak ki İbrahim de Onun anlayışındandır.
إِذْ جَاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
84-) İz cae Rabbehu Bi kalbin seliym;
84-) Rabbine selim bir kalp ile (şuurunda Esmâ hakikatini yaşamakta olarak) yönelmişti!
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ
85-) İz kale li ebiyhi ve kavmihi ma zâ ta`budun;
85-) Hani (İbrahim) babasına ve kavmine: “Neye tapınıyorsunuz?”
أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ
86-) Eifken aliheten dunAllâhi türiydun;
86-) “Asılsız şeyler uydurarak, Allâh dûnunda tanrılar mı ediniyorsunuz?”
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
87-) Fema zannüküm Bi Rabbil alemiyn;
87-) “Rabb-ül âlemîn`i ne zannediyorsunuz?”
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ
88-) Fenazara nazreten fiyn nücum;
88-) Sonra (İbrahim) yıldızlara (akıl gözüyle) bir bakıp düşündü de…
فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ
89-) Fekale inniy sekıym;
89-) Dedi ki: “Hasta oluyorum (bu yaptığınıza)!”
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ
90-) Fetevellev `anhü müdbiriyn;
90-) Bunun üzerine dönüp Ondan uzaklaştılar.
فَرَاغَ إِلَىٰ آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
91-) Ferâğa ila alihetihim fekale ela te`külun;
91-) (İbrahim de) onların tanrılarına yaklaşıp yöneldi de: “Yemez misiniz?” dedi.
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ
92-) Ma leküm lâ tentıkun;
92-) “Niye konuşmuyorsunuz?”
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ
93-) Ferağa aleyhim darben Bil yemiyn;
93-) (İbrahim) yaklaşıp sağ eliyle darbe vurdu tanrı heykellerine!
فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ
94-) Feakbelu ileyhi yeziffun;
94-) Bunu görenler hızla dönüp Ona geri geldiler.
قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ
95-) Kale eta`budune ma tenhıtun;
95-) (İbrahim) dedi ki: “Elinizle yapıp tanrı kabul ettiğiniz heykellere mi tapıyorsunuz?”
وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
96-) VAllâhu halekaküm ve ma ta`melun;
96-) “Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allâh yaratmıştır!”
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ
97-) Kalübnu lehu bünyanen feelkuhü fiyl cahıym;
97-) Dediler ki: “Onun için bir bina yapın da Onu, yakanın (ateşin) içine atın!”
فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ
98-) Feeradu Bihi keyden fece`alnahümül esfeliyn;
98-) Ona tuzak irade ettiler… Biz de onları esfelîn (en aşağılar) kıldık.
وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَىٰ رَبِّي سَيَهْدِينِ
99-) Ve kale inniy zâhibün ila Rabbiy seyehdiyn;
99-) (İbrahim) dedi ki: “Muhakkak ki ben Rabbime gidiciyim… (O), bana hidâyet edecek.”
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
100-) Rabbi hebliy mines salihıyn;
100-) (İbrahim): “Rabbim, bana sâlihlerden hibe et!” (dedi).
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
101-) Febeşşernahu Bi ğulamin Haliym;
101-) Bunun üzerine Onu Haliym bir oğul ile müjdeledik.
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَىٰ فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرَىٰ ۚ قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ ۖ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
102-) Felemma beleğa maahüs sa`ye kale ya büneyye inniy era fiyl menami enniy ezbehuke fenzur mazâ tera* kale ya ebetif`al ma tü`mer* setecidüniy inşaAllâhu minas sabiriyn.
102-) (Oğlu İsmail) Onunla birlikte yürüme olgunluğuna ulaşınca, (İbrahim) dedi ki: “Ey oğulcuğum! Muhakkak ki ben seni uykuda görüyorum ve ben seni kurban ediyorum… Bak bakalım sen ne dersin bu işe?”… (Oğlu) dedi ki: “Ey babacığım… Emrolunduğun şeyi yap! İnşâAllâh beni sabredenlerden bulacaksın.”
فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
103-) Felemma eslema ve tellehu lil cebiyn;
103-) İkisi de (hükme) teslim olup Onu (İsmail`i) yüzüstü yatırdığında…
وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ
104-) Ve nadeynahu en ya İbrahiym
104-) Biz Ona: “Ey İbrahim!” diye seslendik.
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا ۚ إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
105-) Kad saddakterrü`ya* inna kezâlike neczil muhsiniyn;
105-) “Gerçekten rüyanı doğruladın… Doğrusu biz muhsinleri (müşahedelerinde Hak`tan gayrı bulunmayanları) böylece cezalandırırız (yaptığının sonucunu yaşatırız).”
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْبَلَاءُ الْمُبِينُ
106-) İnne hazâ le hüvel belaul mubiyn;
106-) Muhakkak ki bu apaçık bir belâdır (öğretici, idrak ettirici deneyim)!
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
107-) Ve fedeynahu Bi zibhın Azıym;
107-) Ona, bedel olarak çok büyük kurban verdik.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
108-) Ve terekna aleyhi fiyl ahıriyn;
108-) Sonrakiler içinde, Onun anılmasını sağladık.
سَلَامٌ عَلَىٰ إِبْرَاهِيمَ
109-) Selâmun alâ İbrahiym;
109-) Selâm olsun İbrahim`e.
كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
110-) Kezâlike neczil muhsiniyn;
110-) Muhsinleri (Allâh`a, görürcesine kulluk edenleri) böylece cezalandırırız.
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
111-) İnnehu min ıbadinel mu`miniyn;
111-) Muhakkak ki O, iman eden kullarımızdandır.
وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيًّا مِنَ الصَّالِحِينَ
112-) Ve beşşernahu Bi İshaka Nebiyyen minas salihıyn;
112-) Ona, sâlihlerden bir Nebi olarak İshak`ı müjdeledik.
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَىٰ إِسْحَاقَ ۚ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِهِ مُبِينٌ
113-) Ve barekna aleyhi ve alâ İshak* ve min zürriyyetihima muhsinun ve zâlimun li nefsihi mubiyn;
113-) Onun üzerine de İshak`ın üzerine de bereket lütfettik… O ikisinin neslinden muhsin de var, kendi nefsine apaçık zulmeden de var.
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ
114-) Ve lekad menenna alâ Musa ve Harun;
114-) Andolsun ki Musa ve Harun`a da lütufta bulunduk!
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
115-) Ve necceynahüma va kavmehüma minel kerbil `azıym;
115-) O ikisini ve onların kavimlerini aziym tasadan kurtardık.
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
116-) Ve nesarnâhüm fekânu hümül ğalibiyn;
116-) Onlara yardım ettik de galip geldiler.
وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ
117-) Ve ateynahümel Kitabel müstebiyn;
117-) İkisine (Musa ve Harun`a) bilinen bilgiyi verdik.
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
118-) Ve hedeynahümes sıratal müstekıym;
118-) O ikisini de sırat-ı müstakime yönlendirdik.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ
119-) Ve terekna aleyhima fiyl ahıriyn;
119-) Sonrakiler içinde, Onların anılmasını sağladık.
سَلَامٌ عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ
120-) Selâmun alâ Musa ve Harun;
120-) Musa ve Harun`a Selâm olsun!
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
121-) İnna kezâlike neczil muhsiniyn;
121-) Doğrusu biz, muhsinleri (Allâh`a, görürcesine kulluk edenleri) böylece cezalandırırız!
إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
122-) İnnehüma min `ıbadinel mu`miniyn;
122-) Muhakkak ki ikisi de iman eden kullarımızdandır.
وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
123-) Ve innel İlyase le minel murseliyn;
123-) Muhakkak ki İlyas da irsâl olunanlardandı.
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ
124-) İz kale li kavmihi ela tettekun;
124-) Hani halkına: “Korunmaz mısınız?” dedi.
أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
125-) Eted`une ba`len ve tezerune ahsenel halikıyn;
125-) “Ba`l`e (dört yüzü olan altından heykel) tapınıp ve yaratanların en güzelini mi (Ahsen-ül Hâlıkîn) bırakıyorsunuz?”
اللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
126-) Allâhe Rabbeküm ve Rabbe abaikümül evveliyn;
126-) “Rabbiniz Allâh, önceki atalarınızın da Rabbi`dir!”
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
127-) Fekezzebuhu feinnehüm lemuhdarun;
127-) Onu (İlyas`ı) yalanladılar! Muhakkak ki onlar zorunlu huzura çıktılar!
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
128-) İlla ıbadAllâhil muhlesıyn;
128-) Sadece Allâh`ın ihlâsa (samimiyete, saflığa) erdirilmiş kulları müstesna.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
129-) Ve terekna aleyhi fiyl ahıriyn;
129-) Sonrakiler içinde, Onun anılmasını sağladık.
سَلَامٌ عَلَىٰ إِلْ يَاسِينَ
130-) Selâmun alâ İlyasiyn;
130-) Selâm olsun İlyâsîn yolundan gidenlere!
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
131-) İnna kezâlike neczil muhsiniyn;
131-) Doğrusu biz, muhsinleri (Allâh`a, görürcesine kulluk edenleri) böylece cezalandırırız.
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
132-) İnnehu min `ıbadiNEl mu`miniyn;
132-) Muhakkak ki O, iman eden kullarımızdandır.
وَإِنَّ لُوطًا لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
133-) Ve inne Lutan le minel murseliyn;
133-) Muhakkak ki Lût da irsâl olunanlardandı.
إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ
134-) İz necceynahu ve ehlehu ecme`ıyn;
134-) Hani Onu ve Onun yakınlarını toptan kurtardık.
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ
135-) İlla acuzen fiyl ğabiriyn;
135-) Sadece geride kalanlar içinde olan bir kocakarı (Lût a.s.ın iman etmeyen karısı) hariç.
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ
136-) Sümme demmernel âhariyn;
136-) Sonra diğerlerini yerle bir ettik!
وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِحِينَ
137-) Ve inneküm le temürrune aleyhim musbihıyn;
137-) Muhakkak ki siz sabahları onların yurtlarından geçersiniz…
وَبِاللَّيْلِ ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
138-) Ve Bil leyl* efela ta`kılun;
138-) Geceleri de… Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?
وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
139-) Ve inne Yunuse le minel murseliyn;
139-) Muhakkak ki Yunus da irsâl olunanlardandı (Hakikat bilgisiyle açığa çıkarılanlardandı).
إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
140-) İz ebeka ilel fülkil meşhun;
140-) Hani o dopdolu gemiye kaçmıştı (Hakikat bilgisine rağmen halkına yararlı olamadığı düşüncesiyle sıradan yaşamına dönmüştü).
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَضِينَ
141-) Fesaheme fekâne minel müdhadıyn;
141-) (Yunus) kura çekti (seçim yaptı) de delili geçersiz kılınanlardan oldu (bu tercihi – seçimi onu yanlışa sürükledi ve)…
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ
142-) Feltekamehul hutü ve huve müliym;
142-) (Yunus) levmedici olduğu hâlde balık Onu yuttu (pişmanlık duygusuyla karışık bir hâlde, balık = dünya yaşamı onu yuttu);
فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ
143-) Felevla ennehu kâne minel müsebbihıyn;
143-) Eğer (Yunus) tespih edenlerden (işlevini hatırlayanlardan) olmasaydı (eğer tespih ile hakikatini hissederek Allâh`a vechini dönmeseydi);
لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
144-) Lelebise fiy batnihi ila yevmi yüb`asûn;
144-) Bâ`s olunacakları güne kadar (Yunus) balığın karnında kalırdı (ölüm tadılma sürecine kadar dünyasında bedensellikte kalırdı).

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir