23. CÜZ 1. HİZİP


36-YÂSİYN SÛRESİ يس Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ
27-) Bima ğafere liy Rabbiy ve ce`aleniy minel mükremiyn;
27-) “Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve benim ikramlara nail olanlardan olduğumu… “
۞ وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ
28-) Ve ma enzelna alâ kavmihi min badihi min cündin minesSemâi ve ma künna münziliyn;
28-) Ondan sonra onun halkının üzerine semâdan hiçbir ordu inzâl etmedik, inzâl ediciler de değildik.
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
29-) İn kânet illâ sayhaten vahıdeten feizâ hüm hamidun;
29-) Sadece tek bir sayha oldu; onlar hemen sönüverdiler!
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
30-) Ya hasreten alel `ıbad* ma ye`tiyhim min Rasûlin illâ kânu Bihi yestehziun;
30-) Hüsran şu kullara! Kendilerine bir Rasûl gelmeye görsün, hep Onun bildirdiğiyle alay ederlerdi.
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
31-) Elem yerav kem ehlekna kablehüm minelkuruni ennehüm ileyhim lâ yerci`ûn;
31-) Görmediler mi ki onlardan önce nice kuşaklar helâk ettik ki; gidenlerin hiçbiri geri dönmeyecek onlara!
وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
32-) Ve in küllün lemma cemiy`un ledeyNA muhdarun;
32-) Elbette hepsi, toptan zorunlu hazır bulunacaklar.
وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
33-) Ve ayetün lehümül Ardulmeytete, ahyeynâhâ ve ahrecnâ minha habben feminhu ye`külun;
33-) Ölü arz da onlar için bir işarettir! Onu dirilttik, ondan ürünler çıkardık da ondan yiyorlar…
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ
34-) Ve ce`alna fiyha cennatin min nehıylin ve a`nabin ve feccerna fiyha minel `uyun;
34-) Orada hurma ağaçlarından, üzümlerden bahçeler oluşturduk, orada pınarlar fışkırttık.
لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
35-) Liye`külu min semerihi ve ma amilethü eydiyhim* efelâ yeşkürun;
35-) Onun getirisinden ve ellerinin ürettiklerinden yesinler diye… Hâlâ şükretmezler mi?
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
36-) Subhanelleziy halekal ezvace külleha mimma tünbitül Ardu ve min enfüsihim ve mimma lâ ya`lemun;
36-) Subhan`dır; arzın (bedenin) oluşturduklarından, nefslerinden (bilinçlerinden) ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri (gen sarmallarını) yaratan!
وَآيَةٌ لَهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ
37-) Ve ayetün lehümülleyl* neslehu minhünnehare feizâhüm muzlimun;
37-) Gece de onlar için bir işarettir! Ondan gündüzü (ışığı) çekeriz de hemen onlar karanlık içinde kalırlar.
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
38-) VeşŞemsü tecriy limüstekarrin leha* zâlike takdiyrul `Aziyzil `Aliym;
38-) Güneş de kendi yörüngesinde akar gider! Aziyz, Aliym`in takdiridir bu!
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
39-) VelKamere kaddernahü menazile hattâ `ade kel`urcunil kadiym;
39-) Ay`a gelince, ona konak yerleri takdir ettik… Nihayet kadim urcun (kuruyup incelen eski hurma dalı) gibi görülür.
لَا الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
40-) LeşŞemsü yenbeğıy leha en tüdrikel Kamere ve lelleylü sabikun nehar* ve küllün fiy felekin yesbehun;
40-) Ne Güneş, Ay`a yetişir; ne de gece gündüzü geçer! Her biri ayrı yörüngede yüzerler.
وَآيَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
41-) Ve ayetün lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fiyl fülkil meşhun;
41-) Bizim onların zürriyetlerini o dopdolu gemilerde yüklenip taşımamız da onlar için bir işarettir!
وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ
42-) Ve halaknâ lehüm min mislihi ma yerkebun;
42-) Onlar için onun misli, binecekleri şeyleri yaratmış olmamız!
وَإِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَ
43-) Ve in neşe` nuğrıkhüm felâ sariyha lehüm ve lâ hüm yünkazûn;
43-) Eğer dilesek onları suda boğarız da, ne imdatlarına yetişen olur ve ne de kurtarılırlar!
إِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ
44-) İllâ rahmeten minNA ve meta`an ilâ hıyn;
44-) Ancak bizden bir rahmet olarak ve yalnızca belli bir süre nasiplenmeleri için ömür vermemiz hariç.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
45-) Ve izâ kıyle lehümütteku ma beyne eydiyküm ve ma halfeküm le`alleküm turhamun;
45-) Onlara: “Önünüzdekinden (karşılaşacaklarınıza karşı) ve arkanızdakinden (yapmış olduklarınızın sonuçlarından) korunun ki rahmete eresiniz” denildiğinde (yüz çevirirler).
وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ
46-) Ve ma te`tiyhim min ayetin min âyâti Rabbihim illâ kânu `anha mu`ridiyn;
46-) Onlara Rablerinin işaretlerinden bir delil gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
47-) Ve izâ kıyle lehüm enfiku mimma razekakümullâhu, kalelleziyne keferu lilleziyne amenû enut`ımü men lev yeşaullahu at`ameh* in entüm illâ fiy dalâlin mubiyn;
47-) Onlara: “Allâh`ın sizi beslediği yaşam gıdalarınızdan Allâh için karşılıksız bağışlayın” denildiğinde hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: “Dileseydi Allâh, kendisinin doyuracağı kimseyi mi yedirip doyuralım? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz.”
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
48-) Ve yekûlûne meta hazâlva`dü in küntüm sadikıyn;
48-) Derler ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?”
مَا يَنْظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ
49-) Ma yenzurune illâ sayhaten vahıdeten te`huzühüm ve hüm yahıssımun;
49-) Onlar tartışırlarken, kendilerini yakalayacak bir tek çığlıktan (beden sur`una üfleniş) başkasını beklemiyorlar?
فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ
50-) Felâ yestetıy`une tavsıyeten ve lâ ilâ ehlihim yerci`ûn;
50-) O zamanda ne bir vasiyete güçleri yeter ve ne de ailelerine dönebilirler!
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُمْ مِنَ الْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ
51-) Ve nüfiha fiysSuri feizâhüm minel`ecdasi ilâ Rabbihim yensilun;
51-) Sur`a nefholunmuştur! Bir de bakarsın ki onlar kabirleri hükmünde olan bedenlerinden çıkmış, Rablerine (hakikatlerini fark etme aşamasına) koşuyorlar!
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
52-) Kalu ya veylena men beasena min merkadinâ* hazâ ma ve`ader Rahmânu ve sadekalmurselun;
52-) (O vakit) dediler ki: “Vay bize! (Dünya) uykumuzdan kim bizi yeni bir yaşam boyutuna geçirdi? Bu, Rahmân`ın vadettiğidir ve Rasûller doğru söylemiştir.” (Hadis: İnsanlar uykudadır, ölümü tadınca uyanırlar!)
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
53-) İn kânet illâ sayhaten vahıdeten feizâhüm cemiy`un ledeyNA muhdarun;
53-) Sadece tek bir sayha (İsrafil`in sur`u) oldu… Bir de bakarsın ki onlar toptan huzurumuzda hazır kılınmıştır.
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
54-) Felyevme lâ tuzlemü nefsün şey`en ve lâ tüczevne illâ ma küntüm ta`melun;
54-) O süreçte hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez… Yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşarsınız)!
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ
55-) İnne ashâbel cennetil yevme fiy şüğulin fâkihun;
55-) Gerçek ki o süreçte, cennet ehli cennet nimetleriyle meşgul ve bunun keyfini çıkarmaktadırlar.
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ
56-) Hüm ve ezvacühüm fiy zılâlin alel`erâiki müttekiun;
56-) Onlar ve eşleri gölgeler içinde tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.
لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ
57-) Lehüm fiyha fâkihetün ve lehüm ma yedde`un;
57-) Onlar için orada meyveler vardır… Onlar için keyif alacakları şeyler vardır.
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ
58-) Selâmün kavlen min Rabbin Rahıym;
58-) Rahıym Rab`den “Selâm” sözü ulaşır (Selâm ismi özelliğini yaşarlar)!
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
59-) Vemtazul yevme eyyühel mücrimun;
59-) “Ey suçlular! Bugün ayrılın!”
۞ أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ
60-) Elem a`had ileyküm ya beniy Ademe en lâ ta`budüş şeytan* innehu leküm `adüvvün mubiyn;
60-) “Ey Âdemoğulları… Size ahdetmedim (bildirip bilgilendirmedim) mi şeytana (bedene – hakikatinden habersiz bilince) kulluk etmeyin, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?”
وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ
61-) Ve enı`buduniy* hazâ sıratun müstekıym;
61-) “Bana kulluk edin (hakikatin gereğini hissedip yaşayın)! Sırat-ı müstakim budur” (diye?).
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ
62-) Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra* efelem tekûnu ta`kılun;
62-) “Andolsun ki (kendinizi yok olup gidecek beden zannınız) sizden pek çok cemaatleri saptırdı! Aklınızı kullanmadınız mı?”
هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
63-) Hazihi cehennemülletiy küntüm tu`adun;
63-) “İşte bu vadolunduğunuz cehennemdir!”
اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
64-) Islevhel yevme Bima küntüm tekfürûn;
64-) “Hakikatinizi inkârınızın karşılığı olarak şimdi yaşayın sonucunu!”
الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
65-) Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn;
65-) O süreçte ağızlarını mühürleriz; yaptıkları hakkında elleri konuşur ve ayakları şahitlik eder bize.
وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ
66-) Velev neşâu letamesna alâ a`yünihim festebekussırata feenna yubsırun;
66-) Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yolda (öylece) koşuşurlardı… Fakat nasıl görebilecekler (bu gerçeği)?
وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ
67-) Velev neşau lemesahnahüm alâ mekanetihim femesteta`u mudıyyen ve lâ yerci`ûn;
67-) Dileseydik mekânları üzere onları mesh ederdik (bulundukları anlayış üzere onları sâbitlerdik) de artık ne ileri gitmeye güçleri yeterdi ve ne de eski hâllerine dönebilirlerdi.
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ
68-) Ve men nu`ammirhu nünekkishü fiylhalk* efelâ ya`kılun;
68-) Kimi uzun ömürlü yaparsak onu yaratılışı itibarıyla zayıflatırız. Hâlâ akıllarını kullanmazlar mı?
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ
69-) Ve ma allemnahüş şi`re ve ma yenbeğıy leh* in huve illâ zikrun ve Kur`ânun mubiyn;
69-) O`na şiir öğretmedik! O`na yakışmaz da! O ancak bir hatırlatma ve apaçık bir Kurân`dır!
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ
70-) Liyünzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlü alel kâfiriyn;
70-) Tâ ki diri olanı uyarsın ve hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine de o hüküm gerçekleşsin.
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
71-) Evelem yerav enna halaknâ lehüm mimma `amilet eydiyna enamen fehüm leha mâlikûn;
71-) Görmezler mi ki, eserlerimiz arasında onlar için kurban edilebilir hayvanlar yarattık… Onlara mâliktirler.
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
72-) Ve zellelnâhâ lehüm feminha rekûbühüm ve minha ye`külun;
72-) Onları (en`amı) bunlara boyun eğdirdik… Hem binekleri onlardandır ve hem de onlardan kimini yerler.
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ
73-) Ve lehüm fiyha menâfi`u ve meşarib efelâ yeşkürun;
73-) Onlarda kendileri için menfaatler ve içecekler vardır… Hâlâ şükretmezler mi?
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ
74-) Vettehazû min dûnillâhi âliheten le`allehüm yünsarun;
74-) Belki kendilerine yardım olunur ümidiyle Allâh dûnunda tanrılar edindiler!
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ
75-) Lâ yestetıy`une nasrehüm ve hüm lehüm cündün muhdarun;
75-) (Tanrılar) onlara yardım edemezler! (Aksine) onlar, tanrılara (hizmete) hazır duran ordudurlar!
فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
76-) Felâ yahzünke kavlühüm, innâ na`lemu ma yüsirrune ve ma yu`linun;
76-) O hâlde onların lafı seni mahzun etmesin… Muhakkak ki biz onların gizlediklerini de açıkladıklarını da biliriz.
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ
77-) Evelem yeral`İnsanu enna halaknâhu min nutfetin feizâ hüve hasıymun mubiyn;
77-) İnsan görmedi mi ki biz onu bir spermden yarattık… Bu gerçeğe rağmen şimdi o apaçık bir hasımdır!
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ ۖ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
78-) Ve darebe lena meselen ve nesiye halkah* kale men yuhyiyl`ızame ve hiye ramiym;
78-) Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misal getirdi: “Çürümüş hâldeki şu kemiklere kim diriltip hayat verecek?” dedi.
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
79-) Kul yuhyiyhelleziy enşeeha evvele merretin, ve HUve Bikülli halkın Aliym;
79-) De ki: “Onları daha önce inşa eden diriltip hayat verecektir! `HÛ` Esmâ`sıyla her yaratışı Aliym`dir.”
الَّذِي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ
80-) Elleziy ce`ale leküm mineş şeceril`ahdari naren feizâ entüm minhü tukıdûn;
80-) O ki, sizin için yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu… İşte bak ondan yakıyorsunuz!
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ ۚ بَلَىٰ وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
81-) Eveleyselleziy halekasSemâvati vel`Arda BiKâdirin alâ en yahluka mislehüm* belâ ve “HU”vel Hallâkul Aliym;
81-) Semâları ve arzı yaratan, onların benzerini Esmâ`sıyla yaratmaya Kaadir değil midir? Evet! “HÛ”; Hâllak`tır, Aliym`dir.
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
82-) İnnema emruhû izâ erade şey`en en yekule lehu kün feyekûn;
82-) Bir şeyi irade ettiğinde, O`nun hükmü, ona “Kün = Ol!”dan (olmasını istemesinden) ibarettir!.. (O şey kolaylıkla) olur.
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
83-) Fesubhanelleziy BiyediHİ melekûtü külli şey`in ve ileyHİ turce`ûn;
83-) Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebede oluştuğuna işaret) Subhan`dır… O`na rücu ettirileceksiniz.
37- SÂFFÂT SÛRESİ الصافات Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
وَالصَّافَّاتِ صَفًّا
1-) VesSaaaffati saffâ;
1-) Andolsun o saflar olarak dizilenlere (boyutları oluşturan kuvvelere).
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا
2-) Fezzacirati zecra;
2-) O (Allâh`tan engelleyici – perdeleyici faktörleri) şiddetle defedenlere.
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا
3-) Fettaliyati zikra;
3-) O zikir (hatırlatıcıyı) okuyanlara.
إِنَّ إِلَٰهَكُمْ لَوَاحِدٌ
4-) İnne ilâheküm le Vâhıd;
4-) Muhakkak ki sizin tanrınız (olarak düşündüğünüz) Vâhid`dir!
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ
5-) Rabbüs Semâvati vel Ardı ve ma beynehüma ve Rabbül meşarık;
5-) Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir (Esmâ`sıyla açığa çıkaranı) ve doğumların (açığa çıkacakların) da Rabbidir!
إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ
6-) İnna zeyyennes Semâed dünya Bi ziynetinil kevakib
6-) Muhakkak ki biz, o Dünya semâsını gezegenler ile zinetlendirdik.
وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍ
7-) Ve hıfzan min külli şeytanin marid;
7-) (Dünya semâsını) kurallara itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ
8- ) Lâ yessemme`une ilel Meleil A`la ve yukzefune min külli canib;
8- ) (O şeytanlar) Mele-i Âlâ`yı dinleyemezler ve her taraftan şiddetle defedilirler!
دُحُورًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ
9-) Dühuren ve lehüm azâbün vasıb;
9-) Kovularak… Onlar için daimî bir azap vardır.
إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
10-) İlla men hatıfel hatfete feetbe`ahu şihabün sâkıb;
10-) Ancak bir söz kapan olursa, bu yüzden onu yakıcı bir alev takip eder.
فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمْ مَنْ خَلَقْنَا ۚ إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ طِينٍ لَازِبٍ
11-) Festeftihim ehüm eşeddü halkan emmen halaknâ* inna halaknâhüm min tıynin lazib;
11-) O hâlde görüşlerini sor onlara (seni inkâr edenlere): Yaratılışları itibarıyla onlar mı daha güçlü yoksa yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları Tıyn-i Lazib`den (yapışkan – kopup ayrılmayan bir balçıktan) yarattık.
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ
12-) Bel `acibte ve yesharun;
12-) Hayır, onların alaylı hâllerine şaşıp kaldın.
وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ
13-) Ve izâ zükkiru lâ yezkürun;
13-) Onlar hatırlatıldıklarında da hatırlayıp düşünmezler!
وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ
14-) Ve izâ raev ayeten yesteshırun;
14-) Bir işaret gördüklerinde, alaya alırlar.
وَقَالُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ
15-) Ve kalu in hazâ illâ sıhrun mubiyn;
15-) “Bu apaçık bir büyüleyici etkidir” dediler.
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
16-) Eizâ mitna ve künna türaben ve ızamen einna le meb`usûn;
16-) “Öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda, gerçekten biz bâ`s olunacak mıyız?”
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ
17-) Eve abaünel evvelun;
17-) “Evvelki atalarımız da mı?”
قُلْ نَعَمْ وَأَنْتُمْ دَاخِرُونَ
18-) Kul ne`am ve entüm dahırun;
18-) De ki: “Evet! Siz de boyun bükmüş zavallılar olarak (bâ`s olunacaksınız).”
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ
19-) Feinnema hiye zecretün vahıdetün feizâ hüm yenzurun;
19-) O ancak bir tek çığlık; birden onlar bakınırlar!
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَٰذَا يَوْمُ الدِّينِ
20-) Ve kalu ya veylena hazâ yevmüd diyn;
20-) “Vay bize! Bu, Din Günü`dür!” dediler.
هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ
21-) Hazâ yevmül faslilleziy küntüm Bihi tükezzibun;
21-) “Bu, kendisini yalanladığınız ayırt etme sürecidir!”
۞ احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ
22-) Uhşürulleziyne zalemu ve ezvacehüm ve ma kânu ya`budun;
22-) “Toplayın o zulmedenleri (bilinçleri), onların eşlerini (bedenlerini) ve tapınıp kulluk yaptıkları şeyleri.”

1 Comment

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir