20. CÜZ 4. HİZİP


29-ANKEBÛT SÛRESİ العنكبوت Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
الم
1-) Elif, Lâââm, Miiiym;
1-) Elif, Lâm, Mim! (İlmini ilminde ilmiyle!)
أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
2-) Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna ve hüm lâ yüftenun;

2-) İnsanlar denenip (kendilerince) ne olduklarının sonucu görülmeden “İman ettik” lafıyla kurtulacaklarını mı sandılar!
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۖ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ
3-) Ve lekad fetennelleziyne min kablihim feleya`lemenn Allâhülleziyne sadeku ve le ya`lemennel kâzibiyn;

3-) Andolsun ki onlardan öncekileri de sınav objeleriyle denemişizdir… Allâh (dışarıdan bir tanrı gibi değil – hakikatleri olarak) elbette (sözlerinde) sadıkları açığa çıkarıp bilecek ve elbette yalancıları da açığa çıkarıp bilecek.
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَنْ يَسْبِقُونَا ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ
4-) Em hasibelleziyne ya`melunes seyyiati en yesbikuna* sae ma yahkümun;

4-) Yoksa o kötülükleri yapanlar bizi geçip gideceklerini mi sandılar… Ne kötü hüküm veriyorlar!
مَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
5-) Men kâne yercu LıkaAllâhi feinne ecelAllâhi leat* ve “HU”ves Semiy`ul Aliym;

5-) Kim Allâh`ın likâsını (ismi Allâh olanın, şuurunda Esmâ`sıyla açığa çıkışını fıtratınca yaşamayı) umuyorsa, (bilsin ki) muhakkak ki Allâh`ın takdiri olan bedenli yaşam sürecinin sonu elbette gelir! “HÛ”; Es Semi`dir, El Aliym`dir. (Âyet sonundaki bu tanımlama daima “HÛ” denerek Allâh adıyla işaret edilenin tenzih yönüne; Esmâ adıyla da teşbih yönüne işaret ederek OKUyanda tevhid bakışını oluşturmak amacını gütmektedir Allâhu âlem. A.H.)
وَمَنْ جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
6-) Ve men cahede feinnema yücahidü linefsih* innAllâhe le Ğaniyyün anil alemiyn;

6-) Kim (bu imanı, hakikati yaşamak için) hırs – azim ile çalışırsa, yalnızca kendi benliği için bu savaşı vermiş olur (Cihad-ı Ekber – büyük savaş)! Muhakkak ki Allâh, âlemlerden (Esmâ bileşimi birimselliklerden) elbette Ğaniyy`dir (“HÛ”viyeti {ZÂT`ı} itibarıyla, Esmâ`sında açığa çıkanlarla kayıtlanmaktan veya onlarla sınırlı tanımlanmaktan münezzehtir)!
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
7-) Velleziyne amenû ve amilus salihati le nükeffirenne anhüm seyyiatihim ve le necziyennehüm ahsenelleziy kânu ya`melun;
7-) İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onların kötülüklerini (nefsanî özelliklerini) kendilerinden elbette sileriz ve elbette yaptıklarının en güzeli ile kendilerini cezalandırırız!
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا ۖ وَإِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا ۚ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
8- ) Ve vassaynel İnsane Bi valideyhi hüsna* ve in cahedake litüşrike Biy ma leyse leke Bihi ılmün fela tutı`hüma* ileyYE merci`uküm feünebbiüküm Bima küntüm ta`melun;
8- ) Biz insana ana-babasına güzel davranmasını vasiyet ettik… Eğer ilmine ters düşen bir şeyi bana ortak koşman için seninle tartışıp seni zorlarlarsa, o ikisine itaat etme! Dönüşünüz banadır… Yaptıklarınızın (anlamının) haberini vereceğim.
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ
9-) Velleziyne amenû ve amilus salihati le nüdhılennehüm fiys salihıyn;
9-) İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onları elbette sâlihlere dâhil edeceğiz.
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللَّهِ وَلَئِنْ جَاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ ۚ أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ
10-) Ve minenNasi men yekulü amenna Billâhi feizâ uziye fiyllahi ce`ale fitneten Nasi keazâbillâh* ve lein cae nasrun min Rabbike le yekulünne inna künna me`aküm* eve leysAllâhu Bi a`leme Bima fiy suduril alemiyn;
10-) İnsanlardan kimisi de vardır ki: “Amenna billâh = iman ettik Esmâ`sıyla hakikatimiz olan Allâh`a” dediği hâlde; Allâh uğruna eziyete uğradığında, insanların fitnesini Allâh`ın azabı gibi kabul etti. Andolsun ki Rabbinden bir zafer gelirse, elbette şöyle diyecekler: “Gerçekten biz sizinle beraberdik.” Allâh, âlemlerin sadırlarında (insanların beyinlerinde) olan şeyi (Esmâ`sından yaratanı olarak) daha iyi bilen değil midir?
وَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِقِينَ
11-) Ve leya`lemennAllâhülleziyne amenû ve le ya`lemennel münafikıyn;
11-) Allâh, elbette iman edenleri bilecektir; elbette münafıkları da (zekâlarını, Hak olan doğrultusunda değil, çıkarları doğrultusunda kullanan ikiyüzlüleri) bilecektir.
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُمْ بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍ ۖ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
12-) Ve kalelleziyne keferu lilleziyne amenüttebiu sebiylena vel nahmil hatâyâküm* ve ma hüm Bi hamiliyne min hatâyâhüm min şey`* innehüm lekâzibun;
12-) Hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: “Bizim anlayışımıza uyun, sizin suçlarınızı (günahlarınızı) biz yüklenelim!” İnkârcılar, onların suçlarının veballerinden hiçbir şey yüklenmezler… Muhakkak ki onlar yalancılardır.
وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَعَ أَثْقَالِهِمْ ۖ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ

13-) Ve leyahmilünne eskalehüm ve eskalen mea eskalihim* ve leyüs`elünne yevmel kıyameti amma kânu yefterun;

13-) Andolsun ki onlar hem kendi veballerini, hem de kendi yükleriyle beraber (başka) veballer de yüklenip taşıyacaklar… Uydurdukları fikirlerden kıyamet sürecinde mutlaka sorumlu tutulacaklardır.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
14-) Ve lekad erselna Nuhan ila kavmihi felebise fiyhim elfe senetin illâ hamsiyne `amen, feehazehümüt tufanü ve hüm zâlimun;
14-) Andolsun ki Nuh`u kendi toplumuna irsâl ettik de onların içinde elli yıl hariç bin sene kaldı! Zulümleri üzereyken tufan onları yakaladı.
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ
15-) Feenceynahu ve ashâbes sefiyneti ve ce`alnaha ayeten lil alemiyn.
15-) Onu ve gemi halkını kurtardık ve onu insanlar için bir ibret kıldık.
وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ۖ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
16-) Ve İbrahiyme iz kale li kavmihi`büdullâhe vettekuHU, zâliküm hayrun leküm in küntüm ta`lemun;
16-) İbrahim… Hani (İbrahim) toplumuna dedi ki: “Allâh`a kulluk edin ve O`ndan korunun! Anlayabilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”
إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا ۚ إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ ۖ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
17-) İnnema ta`budune min dûnillâhi evsânen ve tahlükune ifkâ* innelleziyne ta`budune min dûnillâhi lâ yemlikune leküm rizkan febteğu indAllâhirrizka va`büduHU veşküru leHU, ileyHİ turce`un;
17-) “Allâh dûnunda putlara tapıyorsunuz; uyduruyorsunuz! Allâh dûnunda tapındıklarınız var ya, size bir yaşam gıdası veremezler! Yaşam gıdanızı (hakikatiniz olan) Allâh indînden isteyin… O`na ibadet edin ve O`na şükredin… O`na döndürülmektesiniz.”
وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ۖ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
18-) Ve in tükezzibu fekad kezzebe ümemün min kabliküm* ve ma alerRasûli illel belağul mubiyn;
18-) “Eğer yalanlarsanız, (bilin ki) sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı… Rasûle düşen apaçık bir tebliğden başka değil.”
أَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
19-) Evelem yerav keyfe yübdiüllahul halka sümme yu`îydüh* inne zâlike alAllâhi yesiyr;
19-) Görmediler mi Allâh, yaratılmışları nasıl yaratıyorsa, sonra da onu (aslına veya ikinci defa yeni bir yaratışa) iade ediyor… Muhakkak ki bu Allâh`a kolaydır.
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ۚ ثُمَّ اللَّهُ يُنْشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
20-) Kul siru fiyl Ardı fenzuru keyfe bedeel halka sümmAllâhu yünşiünneş`etel ahirete, innAllâhe alâ külli şey`in Kadiyr;
20-) De ki: “Arzda (bedende) inceleme yapıp, yaratmaya nasıl başladığına bir bakın… Bundan sonra Allâh, neş`e-i âhireti (gelecek yaşam bedeninizi) inşa eder… Muhakkak ki Allâh her şey üzerine Kaadir`dir.”
يُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَاءُ ۖ وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
21-) Yü`azzibü men yeşau ve yerhamü men yeşa`* ve ileyHİ tuklebun;
21-) “Dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder… O`na dönüştürüleceksiniz (Hakikatinizin El Esmâ ül Hüsnâ olduğunu fark edeceksiniz)!”
وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ ۖ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
22-) Ve ma entüm Bi mu`ciziyne fiyl Ardı ve lâ fiys Sema`* ve ma leküm min dûnillâhi min Veliyyin ve lâ Nasıyr;
22-) “Siz, ne arzda ve ne semâda güçsüz bırakamazsınız! Sizin Allâh`tan başka ne bir Veliyy`niz ve ne de bir yardımcınız yoktur.”
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَتِي وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
23-) Velleziyne keferu Bi âyâtillâhi ve LıkaiHİ ülaike yeisu min rahmetİY ve ülaike lehüm azâbün eliym;
23-) Allâh`ın varlıklarındaki işaretlerini ve O`na kavuşmayı inkâr edenler var ya, işte onlar Rahmetimden ümidi kesmişlerdir; işte onlar için feci bir azap vardır!

فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنْجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
24-) Fema kâne cevabe kavmihi illâ en kaluktüluhü ev harrikuhü feencahullahu minen nar* inne fiy zâlike le âyâtin li kavmin yu`minun;
24-) (İbrahim`in) toplumunun cevabı şu oldu: “Onu öldürün yahut Onu yakın!” (Fakat) Allâh, Onu ateşten kurtardı… Muhakkak ki bu olayda, iman eden toplum için elbette işaretler vardır.
وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضًا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِرِينَ
25-) Ve kale innemet tehaztüm min dûnillâhi evsânen meveddete beyniküm fiyl hayatid dünya* sümme yevmel kıyameti yekfüru ba`duküm Biba`dın ve yel`anü ba`duküm ba`da* ve me`vakümün naru ve ma leküm min nasıriyn;
25-) (İbrahim) dedi ki: “Siz dünya hayatında (atalarınızla) aranızdaki duygu bağı yüzünden Allâh dûnunda putlar edindiniz. Bu yüzden kıyamet sürecinde kiminiz kiminizi inkâr edecek ve bir diğerine lânet edecektir! Mekânınız ateştir ve yardımcınız da yoktur.”
فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ ۘ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَىٰ رَبِّي ۖ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
26-) Fe amene lehu Lut* ve kale inniy mühacirun ila Rabbiy* inneHU “HU”vel Aziyzül Hakiym;
26-) Bundan sonra İbrahim`e (kardeşinin oğlu) Lût iman etti ve: “Doğrusu ben Rabbime hicret edeceğim!” dedi… Muhakkak ki O, “HÛ”; Aziyz`dir, Hakiym`dir.
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
27-) Ve vehebna lehu İshaka ve Ya`kube ve ce`alna fiy zürriyyetihin Nübüvvete vel Kitabe ve ateynahu ecrehu fiyd dünya* ve innehu fiyl ahireti lemines salihıyn;
27-) Ona (İbrahim`e) İshak`ı ve Yakup`u hibe ettik… Onun zürriyyeti içinde nübüvvet ve BİLGİ oluşturduk… Mükâfatını Ona dünyada verdik… Muhakkak ki O, sonsuz gelecekte de sâlihlerdendir.
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ
28-) Ve Lutan iz kale li kavmihi inneküm le te`tunel fahışete ma sebekaküm Biha min ehadin minel alemiyn;
28-) Lût… Hani toplumuna dedi ki: “Şüphesiz ki daha önceden hiç kimsenin yapmadığı çirkin bir işi yapıyorsunuz!”
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ ۖ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
29-) Einneküm lete`tuner ricale ve takta`unes sebiyle ve te`tune fiy nadiykümül münker* fema kâne cevabe kavmihi illâ en kalu`tina Bi azâbillâhi in künte mines sadikıyn;
29-) “Muhakkak ki siz erkeklerle yatıp, (doğal üreme) yolu kesiyorsunuz; toplum içinde bunu yapıyorsunuz.” (Lût`un) toplumunun cevabı şu oldu: “Eğer sözünde sadıksan, Allâh azabını getir bize!”
قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ
30-) Kale Rabbinsurniy alel kavmil müfsidiyn;
30-) (Lût) dedi ki: “Rabbim, bozguncular topluluğuna karşı bana yardım et!”
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ ۖ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ
31-) Ve lemma caet Rusülüna İbrahiyme Bil büşra kalu inna mühlikû ehli hazihil karyeti, inne ehleha kânu zâlimiyn;
31-) Rasûllerimiz, İbrahim`e müjde olarak geldiklerinde dediler ki: “Doğrusu biz şu bölge halkını helâk edeceğiz… Muhakkak ki oranın halkı nefslerine zulmedenler oldular.”
قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا ۚ قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا ۖ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
32-) Kale inne fiyha Luta* kalu nahnu a`lemu Bi men fiyha* lenünecciyennehu ve ehlehu illemraetehu, kânet minel ğabiriyn;
32-) (İbrahim) dedi ki: “Muhakkak ki orada Lût var?” Dediler ki: “Orada kim olduğunu biliriz… Mutlaka Onu ve Onun ailesini kurtaracağız… Karısı hariç; o geride kalanlardan oldu.”
وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ ۖ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
33-) Ve lemma en caet Rusülüna Lutan si(y)e Bihim ve daka Bihim zer`an ve kalu lâ tehaf ve lâ tahzen* inna müneccuke ve ehleke illemraeteke kânet minel ğabiriyn;
33-) Rasûllerimiz Lût`a geldiklerinde onlar yüzünden fena oldu; onlardan dolayı (olacaklardan dolayı) içi daraldı… (Rasûllerimiz de) dediler ki: “Korkma, mahzun olma! Doğrusu biz seni ve senin aileni kurtaracağız… Karın müstesna; o geride kalanlardan oldu.”
إِنَّا مُنْزِلُونَ عَلَىٰ أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
34-) İnna münzilune alâ ehli hazihil karyeti riczen mines Semai Bima kânu yefsükun;
34-) “Muhakkak ki biz şu bölge halkına, bozuk inançları dolayısıyla semâdan bir azap inzâl edeceğiz.”
وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
35-) Ve lekad terekna minha ayeten beyyineten likavmin ya`kılun;
35-) Andolsun ki ondan (o bölgeden), aklını değerlendiren bir topluluk için apaçık bir ibret nişanesi bıraktık.
وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
36-) Ve ila medyene ehahüm Şu`ayba* fekale ya kavmi`budullahe vercül yevmel` ahıre ve lâ ta`sev fiyl` Ardı müfsidiyn;
36-) Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı… Dedi ki: “Ey yurttaşlarım… Allâh`a ibadet edin, sonsuz geleceğe iman edin ve bozguncular olarak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.”
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ
37-) Fekezzebuhu feehazethümür recfetü feesbahu fiy darihim casimiyn;
37-) Onu (Şuayb`ı) yalanladılar… Bu yüzden onları o şiddetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökmüş hâlde kaldılar.
وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ ۖ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ
38-) Ve `Aden ve Semude ve kad tebeyyene leküm min mesakinihim* ve zeyyene lehümüş şeytanu a`malehüm fesaddehüm anissebiyli ve kânu müstebsıriyn;
38-) Ad ve Semud`a (da böyle yaptık)… Onların meskenlerinden durumlarını anlamışsınızdır… Şeytan kendilerine yaptıklarını süsledi de onları (Hak) yoldan engelledi… Gerçeği anlayacak hâlde olmalarına rağmen!
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ
39-) Ve karune fir`avne ve hamane ve lekad caehüm Musa Bil beyyinati festekberu fiyl Ardı ve ma kânu sabikıyn;
39-) Karun`u, Firavun`u ve Haman`ı (da böyle yaptık)… Andolsun ki Musa onlara apaçık deliller olarak geldi de; dünyada benlik – büyüklük tasladılar… Oysa (gücümüzün) önüne geçemezlerdi!
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنْبِهِ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُمْ مَنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُمْ مَنْ أَغْرَقْنَا ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
40-) Feküllen ehaznâ Bi zenbih* feminhüm men erselna aleyhi hasiba* ve minhüm men ehazethüssayhatü ve minhüm men hasefna Bihil`Ard* ve minhüm men ağraknâ* ve ma kânAllâhu liyazlimehüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;
40-) Her birini kendi suçunun sonucuyla yakaladık… Onlardan kiminin üzerine hortum irsâl ettik! Onlardan kimini o korkunç dalgalı ses yakaladı! Onlardan kimini yerin dibine geçirdik… Onlardan kimini de suda boğduk… Allâh onlara zulmetmiyordu; fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا ۖ وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ ۖ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
41-) Meselülleziynet tehazû min dûnillâhi evliyâe kemeselil ankebut* ittehazet beyta* ve inne evhenel buyuti lebeytül ankebut* lev kânu ya`lemun;
41-) Allâh dûnunda (tanrı kabul ederek birbirini) velîler edinenlerin meseli, bir ev edinen dişi örümceğin meseli gibidir… Muhakkak ki evlerin en zayıfı elbette dişi örümceğin ağıdır! Eğer bilselerdi.
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
42-) İnnAllâhe ya`lemu ma yed`une min dûniHİ min şey`* ve “HU”vel `Aziyzül Hakiym;
42-) Muhakkak ki Allâh, O`nun dûnunda yöneldiğiniz şeyleri bilir… “HÛ”; Aziyz`dir, Hakiym`dir.
وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ ۖ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ
43-) Ve tilkel emsâlü nadribüha linNas* ve ma ya`kılüha illel alimun;
43-) İşte misaller, insanlara vurguluyoruz! (Fakat) onları âlimlerden başkası aklıyla değerlendirmez!
خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ
44-) HalekAllâhus Semavati vel Arda Bil Hakk* inne fiy zâlike leayeten lilmu`miniyn;
44-) Allâh, semâları ve arzı Hak olarak (Esmâ`sının işaret ettiği özelliklerle) yarattı! Muhakkak ki bunda iman edenlere elbette bir işaret vardır.
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
45-) Ütlü ma uhıye ileyke minel Kitabi ve ekımısSalâte, innes Salâte tenha anil fahşai vel münker* ve lezikrullahi ekber* vAllâhu ya`lemu ma tasne`un;

45-) Sana vahyolunan BİLGİ`yi (Kitap) oku, bildir; salâtı ikame et… Kesinlikle salât fahşadan (kendini beden kabulünün getirisi olan aşırı davranışlardan) ve münkerden (Sünnetullâh`a ters düşüren şeylerden) uzaklaştırır… Elbette ki Allâh zikri (hatırlanışı) Ekber`dir (Ekberiyeti hissettirir)! Allâh ne hâlde olduğunuzu bilir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir