20. CÜZ 3. HİZİP


28-KASAS SÛRESİ القصص Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
۞ وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
51-) Ve lekad vassalnâ lehümül kavle leallehüm yetezekkerun;

51-) Andolsun ki onlara sözümüzü ardı ardına ulaştırdık… Umulur ki hatırlayıp düşünürler!

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِهِ هُمْ بِهِ يُؤْمِنُونَ
52-) Elleziyne ateynahümül Kitabe min kablihi hüm Bihi yu`minun;

52-) Ondan önce kendilerine Hakikat BİLGİsi (Kitap) verdiğimiz kimseler var ya, onlar O`na (hakikatlerine) iman ederler.

وَإِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ
53-) Ve izâ yütla aleyhim kalu amenna Bihİ innehül hakku min rabbina inna künna min kablihi müslimiyn;

53-) Onlara bildirildiğinde: “Biz O`na iman ettik… Muhakkak ki O, Rabbimizden Hak`tır… Doğrusu biz O`ndan önce de, Rabbimize teslim olmuşluğumuzun farkındaydık!” dediler.

أُولَٰئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
54-) Ülaike yü`tevne ecrehüm merreteyni Bima saberu ve yedreune Bil hasenetisseyyiete ve mimma rezaknahüm yünfikun;

54-) İşte onlara sabrettikleri için bunun karşılığı iki kere verilir… Bunlar, kötülüğü güzel davranışla yok ederler ve beslediğimiz yaşam gıdalarından karşılıksız bağışlarlar.

وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ
55-) Ve izâ semi`ullağve a`redu anhü ve kalu lena a`malüna ve leküm a`malüküm* selâmün aleyküm* lâ nebteğıl cahiliyn;
55-) Boş laf, dedi-kodu işittiklerinde ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: “Bizim yaptıklarımız bizim, sizin fiillerinizin sonucu da sizindir! Selâmu aleyküm! Cahilleri istemeyiz! (Hakikati kavramayanlarla konuşacak bir şeyimiz yoktur!)
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۚ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
56-) İnneke lâ tehdiy men ahbebte ve lakinnAllâhe yehdiy men yeşa`* ve HUve a`lemu Bil mühtediyn;
56-) Kesinlikle sen, sevdiğini hakikate erdiremezsin! Ne var ki Allâh dilediğini hakikate yönlendirir! “HÛ” hakikati yaşayacakları bilir! (Çünkü kendi Esmâ`sıyla o istidat ve kabiliyette yaratmıştır onları.)
وَقَالُوا إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَىٰ مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا ۚ أَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَىٰ إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
57-) Ve kalu in nettebi`ıl hüda meake nütehattaf min Ardına* evelem nümekkin lehüm Haramen Aminen yücba ileyhi semeratü külli şey`in rizkan min ledünNA ve lâkinne ekserehüm lâ ya`lemun;
57-) Dediler ki: “Eğer seninle birlikte hakikate uyarsak, yerimizden sökülüp çıkarılırız”… Biz onları, indîmizden (lütfederek), yaşam gıdası olarak her şeyin ürünlerinin toplandığı, güvenli bir Harem`e yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğunluğu (kıymetini) bilmezler.
وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا ۖ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا ۖ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ
58-) Ve kem ehlekna min karyetin batırat maîşeteha* fetilke mesakinühüm lem tüsken min ba`dihim illâ kaliyla* künna nahnül varisiyn;
58-) Dünyalığın getirdiği refahla şımarmış nice şehri yok ettik! İşte onların meskenleri! Onlardan sonra, azı hariç, oturanı olmadı! Vârisler biz idik.
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ حَتَّىٰ يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا ۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَىٰ إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ
59-) Ve ma kâne Rabbüke mühlikel kura hatta yeb`ase fiy ümmiha Rasûlen yetlu aleyhim âyâtiNA* ve ma künna mühlikil kura illâ ve ehlüha zâlimun;
59-) Rabbin, kendilerine işaretlerimizi bildiren bir Rasûlü, ileri gelenler arasında bâ`s etmedikçe, o ülke halkını yok etmez! Zaten biz sadece ahalisi zâlim olan şehirleri yok etmişizdir.
وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا ۚ وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
60-) Ve ma utiytüm min şey`in femeta`ul hayatid dünya ve ziynetüha* ve ma indAllâhi hayrun ve ebka* efela ta`kılun;
60-) Size verilen şeyler, ancak dünya yaşamının dünyalığı ve onun bir süsüdür (keyiflendiricisidir)! Allâh indîndeki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır… Aklınız almıyor mu?
أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
61-) Efemen ve`adnahu va`den hasenen fehuve lakıyhi kemen metta`nahu metaal hayatid dünya sümme huve yevmel kıyameti minel muhdariyn;

61-) Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, böylece de ona kavuşan kimse; dünya yaşamının geçici dünyalığı ile kendisini faydalandırdığımız, sonra da kıyamet sürecinde zorunlu geleceklerden olan kimse gibi midir?

وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
62-) Ve yevme yünadiyhim feyekulü eyne şürekâiyelleziyne küntüm tez`umun;
62-) O süreçte onlara (Allâh`a inandıklarını söyleyip yanı sıra tanrılar edinenlere) şöyle hitap edilir: “Ortaklarım sandıklarınız nerede?”
قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا ۖ تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ ۖ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ
63-) Kalelleziyne hakka aleyhimül kavlü Rabbena haülailleziyne ağveyna* ağveynahüm kema ğaveyna* teberre`na ileyk* ma kânu iyyaNA ya`budun;
63-) Bildirilen sözü hak etmiş olanlar dedi ki: “Rabbimiz… İşte şunlar saptırıp azdırdığımız kimseler… Kendimiz sapıp azdığımız gibi onları da azdırdık… Sana yöneldik, hüküm senin… Zaten onlar bize tapınmıyorlardı.”
وَقِيلَ ادْعُوا شُرَكَاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ ۚ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ
64-) Ve kıyled`u şürekâeküm fede`avhüm felem yesteciybu lehüm ve raevül azâb* lev ennehüm kânu yehtedun;
64-) Denildi ki: “Ortaklarınızı çağırın!” Bunun üzerine onları çağırdılar… (Fakat çağırılanlar) kendilerine cevap vermediler ve azabı gördüler! Onlar doğru yolu bulsalardı!
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ
65-) Ve yevme yünadiyhim feyekulü ma zâ ecebtümül murseliyn;

65-) O süreçte onlara nida eder de şöyle der: “Rasûllere ne cevap verdiniz?”

فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنْبَاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءَلُونَ
66-) Fe`amiyet aleyhimül enbaü yevmeizin fehüm lâ yetesaelun;
66-) Oysa o süreçte tüm geçmişin haberleri onlara kapanır! Onlar birbirlerine de soramazlar!
فَأَمَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسَىٰ أَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ
67-) Feemma men tabe ve amene ve amile salihan fe`asâ en yekûne minel müflihıyn;

67-) Fakat kim yanlışından pişmanlıkla geri dönüp, iman edip imanının gereğini uygularsa, (işte onun) kurtuluşa erenlerden olması umulur.

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَيَخْتَارُ ۗ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ
68-) Ve Rabbüke yahlüku ma yeşau ve yahtâr* ma kâne lehümül hıyeretü, subhAnAllâhi ve tealâ `amma yüşrikûn;
68-) Rabbin dilediğini yaratır ve seçer! Onların ihtiyârı (seçim hakkı) yoktur! Allâh Subhan`dır! Şirk koştukları şeylerden Âli`dir!
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
69-) Ve Rabbüke ya`lemu ma tükinnü suduruhüm ve ma yu`linun;

69-) Senin Rabbin onların içlerinde sakladığını da, açıkladıklarını da bilir.

وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَىٰ وَالْآخِرَةِ ۖ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
70-) Ve HUvAllâhu lâ ilâhe illâ HU* leHUl Hamdu fiyl ula vel`ahireti, ve leHUl hükmü ve ileyHi turce`un;

70-) “HÛ” Allâh`tır, tanrı yoktur; sadece “HÛ”! Baştan sona Hamd O`na aittir ve dahi hüküm O`na aittir; O`na rücu ettiriliyorsunuz.

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِضِيَاءٍ ۖ أَفَلَا تَسْمَعُونَ
71-) Kul eraeytüm in ce`alAllâhu aleykümül leyle sermeden ila yevmil kıyameti men ilâhun ğayrullahi ye`tiyküm Bi dıya`* efela tesme`un;

71-) De ki: “Düşünün bakalım… Eğer Allâh geceyi kıyamet sürecine kadar üzerinize sürekli kılsa, Allâh dışında size ışık olacak tanrı mı var? İşitmiyor musunuz?”

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
72-) Kul eraeytüm in ce`alellahu aleykümün nehare sermeden ila yevmil kıyameti men ilâhun ğayrullahi ye`tiyküm Bi leylin teskünune fiyh* efela tubsırun;
72-) De ki: “Düşünün bakalım… Eğer Allâh gündüzü kıyamet sürecine kadar üzerinize sürekli kılsa, Allâh dışında, içinde sükûn bulacağınız bir gecenizi oluşturacak tanrı mı var? Bunu görmüyor musunuz?”
وَمِنْ رَحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
73-) Ve min rahmetiHİ ce`ale lekümül leyle ven nehare liteskünu fiyhi ve litebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;
73-) Rahmetinden sizin için geceyi ve gündüzü oluşturdu ki, (gecede) dinlenesiniz, (gündüzde) O`nun lütfundan talep edesiniz ve şükredesiniz (değerlendirerek müteşekkir olasınız).
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
74-) Ve yevme yünadiyhim feyekulü eyne şürekâiyelleziyne küntüm tez`umun;
74-) O süreçte onlara hitap eder, şöyle der: “Nerede o ortaklarım zannettikleriniz?”
وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
75-) Ve neza`na min külli ümmetin şehiyden fekulna hatu burhaneküm fealimu ennel Hakka Lillâhi ve dalle anhüm ma kânu yefterun;
75-) Her ümmetten bir şahit (Rasûl) çıkartıp dedik ki: “Hadi kesin delilinizi getirin!” Bunun üzerine bildiler ki Hak Allâh içindir! Uydurdukları şeyler de, kendilerinde kaybolup gitti!
۞ إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيْهِمْ ۖ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
76-) İnne Karune kâne min kavmi Musa febeğa aleyhim* ve ateynahu minel künuzi ma inne mefâtihahu letenuü Bil usbeti ülil kuvveti, iz kale lehu kavmühu lâ tefrah innAllâhe lâ yuhıbbül ferihıyn;
76-) Muhakkak ki Karun, Musa`nın kavminden idi de onlara haddi aşıp zulmetti… Ona öyle hazineler vermiştik ki onların anahtarları güçlü bir gruba ağır gelirdi… Hani yurttaşları ona dedi ki: “Şımarma, muhakkak ki Allâh şımarıp taşkınlık gösterenleri sevmez.”
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ ۖ وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا ۖ وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ ۖ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
77-) Vebteğı fiyma atakellahüd darel` ahırete ve lâ tense nasıybeke mined dünya ve ahsin kema ahsenAllâhu ileyke ve lâ tebğıl fesade fiyl Ard* innAllâhe lâ yuhıbbül müfsidiyn;
77-) “Allâh`ın sana verdiklerinden, gelecek yurdunu (kazandıracaklarını) iste, dünyadan da nasibini unutma! Allâh sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et! Yeryüzünde bozgunculuk yapma! Muhakkak ki Allâh bozgunculuk yapanları sevmez!”
قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ عِنْدِي ۚ أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِنْ قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا ۚ وَلَا يُسْأَلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
78-) Kale innema utiytühu alâ ılmin ındiy* evelem ya`lem ennAllâhe kad ehleke min kablihi minel kuruni men hüve eşeddü minhu kuvveten ve ekseru cem`a* ve lâ yüs`elü an zünubihimül mücrimun;
78-) (Karun) dedi ki: “O (hazineler) bana bildiklerimin sonucu olarak verilmiştir!” Bilmedi ki Allâh, ondan önce, kuvvetçe ondan daha güçlü ve çok daha zengin nice nesiller helâk etmiştir! Suçlulara, suçları sorulmaz (yalnızca sonuçlarını yaşarlar)!
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ ۖ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ
79-) Feharece alâ kamihi fiy zinetih* kalelleziyne yüriydunel hayeted dünya ya leyte lena misle ma utiye Karunü, innehu lezû hazzın azıym;
79-) (Karun) zenginlik göstergeleriyle yurttaşlarının arasına çıktığında; dünya hayatını (en sefil yaşamı) arzulayanlar dedi ki: “Karun`a verilenin benzeri bizim de olsaydı… Şüphesiz büyük bir keyif ehlidir o!”
وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ
80-) Ve kalelleziyne utül ılme veyleküm sevabullahi hayrun limen amene ve amile saliha* ve lâ yülekkahâ illes sabirun;
80-) Kendilerine ilim verilenler ise dedi ki: “Yazıklar olsun size! İman edip imanının gereğini uygulayanlara, Allâh`ın vereceği karşılık daha hayırlıdır… Ona da ancak sabredenler kavuşturulur!”
فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِرِينَ
81-) Fehasefna Bihi ve Bidarihil`Arda fema kâne lehu min fietin yensurunehu min dunillâh* ve ma kâne minel muntasıriyn;

81-) Nihayet onu (Karun`u) da onun mekânını da yerin dibine geçirdik! Allâh dûnunda ona yardım edecek birileri de yoktu… O kendini kurtaranlardan olmadı!

وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ ۖ لَوْلَا أَنْ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا ۖ وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
82-) Ve asbehalleziyne temennev mekanehu Bil emsi yekulune veykeennAllâhe yebsütur rizka limen yeşau min ıbadiHİ ve yakdir* levla en mennAllâhu aleyna lehasefe Bina* veykeennehu lâ yüflihul kafirun;
82-) Daha dün onun (Karun`un) yerinde olmak isteyenler, şöyle diyerek sabahladı: “Vay, demek ki Allâh kullarından dilediğinin yaşam gıdasını arttırıyor ve (dilediğine de) kısıyor! Allâh bize lütfedip korumasaydı, elbette bizi de yerin dibine geçirirdi… Vay, demek ki hakikat bilgisini inkâr edenler kurtulamazlar!”
تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا ۚ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ
83-) Tilkeddarul`ahıretü nec`alüha lilleziyne lâ yüriydune ulüvven fiyl`Ardı ve lâ fesada* vel akıbetü lilmüttekıyn;

83-) İşte Gelecek Yurdu (ölümsüzlük boyutu)! Onu, dünyada (beden yaşamında) başkalarına üstünlük taslamayan ve düzene uyanlar için oluştururuz… Mutlu gelecek (Allâh için) korunanlarındır!

مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا ۖ وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
84-) Men cae Bil haseneti felehu hayrun minha* ve men cae Bisseyyieti fela yüczelleziyne amilüsseyyiati illâ ma kânu ya`melun;
84-) Kim güzellikleriyle (açığa çıkardığı Esmâ kemâlâtıyla) gelirse, onun için ondan daha hayırlısı vardır… Kim de kötülük ile (kendini toprak olacak beden kabullenerek yaşamanın getirisi olan davranışlarla) gelirse, yaptığı kötülüklerin sonuçlarından başka bir şeyle karşılaşmaz!
إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَىٰ مَعَادٍ ۚ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ مَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
85-) İnnelleziy ferada aleykel Kur`âne le raddüke ila me`âd* kul Rabbiy a`lemu men cae Bil hüda ve men huve fiy dalâlin mubiyn;
85-) Kurân`ı (Hakikat bilgisi ve Sünnetullâh`a uymayı) sana farz kılan, şüphesiz ki seni nihai hedefine de ulaştıracaktır! De ki: “Rabbim daha iyi bilir kimin Hakikat rehberi olarak geldiğini ve kimin apaçık sapık inanç içinde olduğunu.”
وَمَا كُنْتَ تَرْجُو أَنْ يُلْقَىٰ إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِلْكَافِرِينَ
86-) Ve ma künte tercu en yülka ileykel Kitabü illâ rahmeten min Rabbike fela tekunenne zahiyren lilkafiriyn;
86-) Kitabın (Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsinin) sende açığa çıkarılacağını ummuyordun; Rabbinden bir rahmet oldu! Sakın hakikat bilgisini inkâr edenlere arka çıkma!
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنْزِلَتْ إِلَيْكَ ۖ وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ ۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
87-) Ve lâ yesuddünneke `an âyâtillâhi ba`de iz ünzilet ileyke ved`u ila Rabbike ve lâ tekûnenne minel müşrikiyn;
87-) Sana inzâl olunan Allâh işaretlerinin gereğini yerine getirmekten seni engelleyemesinler! Rabbine davet et ve müşriklerden olma!
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۘ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ ۚ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
88-) Ve lâ ted`u meAllâhi ilâhen âhar* lâ ilâhe illâ HU* küllü şey`in halikün illâ vecheHU, leHUl hükmü ve ileyHi türce`un;
88-) Allâh yanı sıra tanrıya (dışsal güce) yönelme! Tanrı yoktur, sadece “HÛ”; Her şey (şey`iyeti itibarıyla) yoktur sadece O`nun vechi (mevcuttur)! Hüküm O`nundur… O`na (hakikatiniz olan Esmâ mertebesinin farkındalığına) döndürüleceksiniz!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir