2. CÜZ 2. HİZİP


02- BAKARA SÛRESİ البقرة Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِ ۚ فَمَا أَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ
175-) Ülâikelleziyneşteravüd dalâlete Bil hüdâ vel azâbe Bil mağfirati, femâ asbera hüm alennâr;
175-) İşte bunlar BilHÜDA (nefslerinin hakikati olan Allâh Esmâ`sına iman) karşılığında dalâleti (dışa yönelik tanrı inancına sapmak); mağfiret (hakikatindeki Esmâ inancı getirisi olan bağışlanma) yerine azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar dayanıklı imişler!
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
176-) Zâlike Bi ennAllâhe nezzelel Kitâbe Bil Hakk* ve innelleziynahtelefu fiyl Kitâbi lefiy şikakın be`ıyd;
176-) Bundan dolayıdır ki, (biennAllâh) Allâh, ilmindeki, varlığın hakikati ve Sünnetullâh bilgisinin açığa çıkmış hâli olan evren içre evrenler ilmini (Kitap) bizâtihi Hak olarak (bilHakk) inzâl etmiştir. Muhakkak ki Kitapta (bu bilgide – oluşta) ihtilaf edenler (bu gerçeğe karşı çıkanlar) kesinlikle gerçekten çok uzağa (şikakı baiyd) düşmüşlerdir.
لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّائِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُوا ۖ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
177-) Leysel birra en tüvellû vucûheküm kıbelel meşrikı vel mağribi ve lakinnel birra men âmene Billahi vel yevmil âhiri vel Melâiketi vel Kitâbi ven Nebiyyiyn* ve âtelmale alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesakiyne vebnes sebiyli ves sâiliyne ve fiyrrikab* ve ekamesSalâte ve atezZekâte vel mûfûne Bi ahdihim izâ ahedû* vas Sabiriyne fiyl be`sâi ved darrâi ve hıynel be`s* ülâikelleziyne sadeku* ve ülâike hümül müttekun;
177-) Vechlerinizi (yüzünüzü veya şuurunuzu) doğuya veya batıya (varlığın hakikati veya sistem bilgisine) çevirmeniz BİRR (işin hakikatini yaşamak) değildir. Asıl BİRR, “B” işareti anlamıyla Allâh`a iman edip, gelecekte yaşanacak sürece, melâikeye (algılanıp fark edilemeyen varlığın hakikati olan Allâh Esmâ`sının kuvvelerine), Kitaba (varlığın hakikati ve Sünnetullâh`a), Nebilere iman eden; Allâh sevgisiyle malı, akrabaya, yetimlere, miskinlere, yolda kalmışlara (yuvasından – vatanından ayrı düşmüş), yardım isteyenlere, kölelikten kurtarmaya veren; salâtı ikame eden (Allâh`a yönelişinin bilfiil hakkını veren); zekâtını veren (Allâh`ın bağışladığından bir kısmını karşılıksız paylaşan); söz verdiğinde sözünde duran; sıkıntı, hastalık ve şiddete maruz kaldığında buna dayanandır. İşte bunlar sadıklar ve korunanlardır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى ۖ الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْأُنْثَىٰ بِالْأُنْثَىٰ ۚ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ۗ ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ ۗ فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ
178-) Yâ eyyühelleziyne âmenû kütibe aleykümül kısasu fiyl katlâ* el hurru Bil hurri vel abdu Bil abdi vel ünsâ Bil ünsâ* femen ufiye lehu min ahıyhi şey`ün fettiba`un Bil ma`rûfi ve edâün ileyhi Bi ıhsan* zâlike tahfiyfün min Rabbiküm ve rahmetün, femenı`tedâ ba`de zâlike felehu azâbun eliym;
178-) Ey iman edenler, öldürme olaylarında kısas (eşitlik esasına dayalı uygulama) yazıldı üzerinize! Hürriyeti olana hür olan, köleliği yaşayana köle olan, dişiliği yaşayana da dişi kısas olur. Katil eğer öldürdüğünün kardeşi (veya vârisi) tarafından (kısmen) affa uğrarsa, o takdirde örfe uyulmalı, (diyeti) ödenmelidir. Bu da Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra haddi aşarsa ona feci bir azap vardır.
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
179-) Ve leküm fiylkısası hayatün yâ ulil`elbâbi lealleküm tettekun;
179-) Sizin için kısasta hayat vardır. Derin düşünen akıl sahipleri… Tâ ki böylece korunursunuz.
كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِنْ تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ بِالْمَعْرُوفِ ۖ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ
180-) Kütibe aleyküm izâ hadara ehadekümül mevtü in terake hayra* elvasıyyetü lilvalideyni vel akrabiyne Bil ma`rûf* hakkan alel müttekıyn;
180-) Birinize ölüm yaklaştığında eğer bir hayır (miras – mal) bırakacaksa, ana-babası veya akrabaları için vasiyet etsin. Bu korunmak isteyenler için bir haktır!
فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَمَا سَمِعَهُ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
181-) Femen beddelehû ba`de ma semi`ahû feinnema ismuhû alelleziyne yübeddilûnehu, innAllâhe Semiy`un Aliym;
181-) Artık kim bunu işittikten sonra (vasiyeti uygulamazsa), onun suçu yalnızca onu değiştirenin üzerinedir. Muhakkak ki Allâh Semi`dir, Aliym`dir.
فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
182-) Femen hafe min mûsın cenefen ev ismen feasleha beynehüm felâ isme aleyh* innAllâhe Ğafûr`un Rahıym;
182-) Kim vasiyet edenin hata yapmasından ya da bilerek yanlış yapmasından korkup, (vârisler arasında) arabuluculuk yaparsa, onun üzerine bir suç yoktur. Muhakkak ki Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
183-) Yâ eyyühelleziyne âmenû kütibe aleykümusSıyâmu kemâ kütibe alelleziyne min kabliküm lealleküm tettekun;
183-) Ey iman edenler, SIYAM (oruç – bedenselliği en alt sınıra indirip hakikatine yönelmek) sizden öncekilere olduğu gibi size de hükmoldu. Tâ ki korunasınız
أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ ۚ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۚ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ ۖ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ ۚ وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
184-) Eyyamen ma`dudât* femen kâne minküm merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyamin ühar* ve alelleziyne yutıykunehu fidyetün ta`amu miskiyn* femen tetavve`a hayran fehuve hayrun lehu, ve en tesûmû hayrun leküm in küntüm ta`lemûn;
184-) Bu sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta veya seyahatte olursa (orucu) yaşayamadığı günler kadar telâfi eder. Oruç tutmaya takatı sınırda olanların (sağlığı elvermeyenlerin) üzerine miskin`in (yoksulun) yemeği bir fidye düşer (oruçsuz her günlerine karşılık). Kim hayır olarak daha fazlasını verirse, bu onun için daha hayırlıdır. Sıyam sizin için daha hayırlıdır (yerine fidye vermekten), eğer bilirseniz.
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَىٰ وَالْفُرْقَانِ ۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ ۖ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۗ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
185-) Şehru Ramadânelleziy ünzile fiyhil Kur`ânu hüden linNâsi ve beyyinâtin minel hüdâ velFurkan* femen şehide minkümüş şehre felyesumhu, ve men kâne merıydan ev alâ seferin feıddetün min eyyâmin uhar* yuriydullâhu Bikümül yüsra ve lâ yuriydu Bi kümül `usr* ve li tükmilül `ıddete ve li tükebbirullahe alâ mâ hedâküm ve lealleküm teşkürûn;
185-) İnsanlara hakikati idrak ettiren ve gerçekle yanlış arasındaki farkları açıklayan Kur`ân, Ramazan ayı içinde inzâl olmuştur. Sizden kim bu aya ererse, sıyamı (orucu her boyutuyla) yaşasın. Kim de hasta veya seyahatte olursa, o günler sayısınca tamamlasın. Varlığınızdaki hakikati yaşamayı sıyam ile kolaylaştırmak ister, güçleştirmek istemez. O sayılı günleri tamamlayarak, size hakikati yaşattığı ölçüde, Allâh`ın ekberiyetini hissetmenizi ve bunu değerlendirmenizi ister.
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ ۖ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ ۖ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
186-) Ve izâ seeleke `ıbadiy `anniy feinniy kariyb* uciybu da`veteddâ`ı izâ de`âni, felyesteciybû liy vel yu`minû Biy leallehüm yerşudûn;
186-) Kullarım sana BEN`den sorarlarsa, şüphesiz ki ben Kariyb`im (anlayış sınırı kadar yakın!) (“Şahdamarından yakınım” âyetini hatırlayalım)… Yönelip isteyene (dua) icabet ederim. O hâlde onlar da bana icabet etsinler ve bana iman etsinler ki olgunluklarını yaşasınlar.
أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَائِكُمْ ۚ هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَأَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ ۗ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْ ۖ فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ ۚ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ۖ ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ ۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
187-) Uhılle leküm leyletesSıyâmirrefesü ilâ nisâiküm* hünne libâsun leküm ve entüm libâsun lehünne, alimAllâhu enneküm küntüm tahtanune enfüseküm fetâbe aleyküm ve `afâ anküm* fel`ÂNe başirûhünne vebteğû mâ ketebAllâhu leküm* ve külû veşrebû hattâ yetebeyyene lekümül haytul` ebyedu minel haytıl`esvedi minel fecr* sümme etimmusSıyâme ilelleyl* ve lâ tübâşiruhünne ve entüm `âkifûne fiyl mesacid* tilke hudûdullahi felâ takrebûha* kezâlike yübeyyinullâhu âyâtihi linNâsi leallehüm yettekun;
187-) Sıyam günlerinin gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmak (cinsellik) helal kılındı. Onlar sizin, siz de onların elbisesisiniz (kişinin dış dünyasındaki en yakını). Allâh bu konuda nefsinize haksızlık ettiğinizi (gece de oruç devam eder cinsellik yapılmaz zannınızı) bildi de yanlıştan dönmenizi (tövbenizi) kabul etti ve sizi affetti. Artık onlara Allâh`ın hükmü kadarıyla yaklaşabilirsiniz. Gün başlangıcına (gecenin karanlığının günün aydınlığına dönüşme sürecine) kadar, yeyip için. Sonra sıyamı geceye kadar yaşayın. Mescidlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar Allâh`ın koyduğu sınırlardır ki onlara yanaşmayın. İşte Allâh, işaretleri böylece açıklar ki bilfiil korunasınız.
وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالْإِثْمِ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
188-) Ve lâ te`külû emvaleküm beyneküm Bil batıli ve tüdlû Bihâ ilelhükkâmi lite`külû feriykan min emvalinNâsi Bil ismi ve entüm ta`lemûn;
188-) Mallarınızı, aranızda, gerçeklerle bağdaşmayan şekilde yemeyin. Ve bilip durduğunuz hâlde insanların mallarından haksız yere yemek için hükmedicilere koşmayın.
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْأَهِلَّةِ ۖ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ ۗ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَىٰ ۗ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
189-) Yes`elûneke anil ehilleh* kul hiye mevakıytu linNâsi velHacc* ve leysel birru Bi en te`tül buyûte min zuhûriha ve lakinnel birra menitteka* ve`tül buyûte min ebvâbihâ* vettekullahe lealleküm tüflihûn;
189-) Sana hilâllerden (ay takviminden) soruyorlar… De ki: “Bunlar (ibadetlerin ay takvimine bağlanması ile) insanların yararlanması ve Hac için ölçülerdir.” Birr, evlere arka kapıdan girmek (hakikate dolaylı yoldan ulaşmak) değil, korunanlardan olmak için ön kapıdan (direkt kestirme yoldan) girmektir. Allâh`tan korunun ki felâh bulasınız.
وَقَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُوا ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
190-) Ve katilû fiy sebiylillâhilleziyne yukatilûneküm ve lâ ta`tedû* innAllâhe lâ yuhıbbul mu`tediyn;
190-) Sizi öldürmek amacıyla savaşanlarla siz de Allâh için savaşın. Haddi aşmayın. Muhakkak Allâh haddi aşanları sevmez.
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ ۚ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ ۚ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّىٰ يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ ۖ فَإِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ ۗ كَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ
191-) Vaktulûhüm haysü sekıftümûhüm ve ahricûhüm min haysü ahrecûküm vel fitnetü eşeddü minel katl* ve lâ tükatilûhüm `ındelMescidil Harâmi hattâ yükatilûküm fiyh* fein katelûküm faktülûhüm* kezâlike cezâül kâfiriyn;
191-) Onları nerede yakalarsanız orada öldürün. Sizi sürdükleri yerden siz de onları sürün!.. Fitne (insan) öldürmekten daha şiddetlidir (suçtur)… Onlar sizle savaşmadıkları sürece, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Onlar sizi öldürmeye kalkarsa o zaman siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin yaptığının karşılığı budur.
فَإِنِ انْتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
192-) Feinintehev feinnAllâhe Ğafûrun Rahıym;
192-) Eğer vazgeçerlerse (yaptıklarından) Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ ۖ فَإِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ
193-) Ve katilûhüm hattâ lâ tekûne fitnetün ve yekûned diynu Lillâh* feinintehev felâ `udvâne illâ alezzalimiyn;
193-) Fitne (dinden çıkmanız için yapılan baskı) kalkana; Allâh dinini rahatça yaşayana kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse (baskıdan – savaşmaktan), artık zâlimlerden başkasına düşmanlık yoktur.
الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ ۚ فَمَنِ اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
194-) Eşşehrülharâmu Bişşehrilharâmi vel hurumâtu kısas* femenı`tedâ aleyküm fa`tedû aleyhi Bi misli ma`tedâ aleyküm* vettekullahe va`lemu ennAllâhe ma`almüttekıyn;
194-) Haram ay, haramınız olan aya bedeldir… Ve buna hürmette eşitlik esastır. O hâlde haddi aşıp (bu süreçte) size saldırana, saldırganlığının misliyle siz de saldırın! Allâh`tan korunun ve iyi bilin ki Allâh korunanlarla beraberdir.
وَأَنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ ۛ وَأَحْسِنُوا ۛ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
195-) Ve enfiku fiy sebiylillâhi ve lâ tülku Bi eydiyküm ilet tehlüketi ve ahsinû* innAllâhe yuhıbbul muhsiniyn;
195-) Fiysebilillâh (Allâh`a ermek için) karşılıksız bağışlayın ve (cimrilik yaparak) kendi kendinizi mahvetmeyin… Ve ihsan edin! Muhakkak Allâh ihsan edicileri sever.
وَأَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلَّهِ ۚ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ۖ وَلَا تَحْلِقُوا رُءُوسَكُمْ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ ۚ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ بِهِ أَذًى مِنْ رَأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ ۚ فَإِذَا أَمِنْتُمْ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ ۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ ۗ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ۗ ذَٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
196-) Ve etimmül Hacce vel `Umrete Lillâh* fein uhsırtüm femesteysera minel hedy* ve lâ tahliku ruûseküm hattâ yeblüğal hedyü mahılleh* femen kâne minküm merıydan ev Bihî ezen min re`sihi fefidyetün min Sıyâmin ev Sadakatin ev Nüsükin, feizâ emintüm* femen temette`a Bil `Umreti ilel Hacci femesteysera minel hedy* femen lem yecid feSıyâmü selâseti eyyâmin fiyl Hacci ve seb`atin izâ raca`tüm* tilke aşeratün kâmiletün, zâlike li men lem yekün ehlühu hadıril Mescidil Harâm* vettekullâhe va`lemû ennAllâhe şediyd`ül `ıkab;
196-) Haccı da umreyi de Allâh için tamamlayın. (Bunu yapmaktan) engellenirseniz hediye kurban da yeterlidir. Kurbanınız kesilene kadar başınızı tıraş etmeyin. İçinizden kim hasta olursa ya da başında (hacca engel) bir sıkıntısı olursa, oruç yahut sadaka veya kurban diyet gerekir. (Engelleme kalktığında) emin olduğunuzda kim hacca kadar umreyi yaşamak, yararlanmak isterse, kolayına gelen bir hediye kurbanı kessin. Fakat bulamayana hac günlerinde üç, döndükten sonra da yedi olmak üzere on gün oruç gerekir. Bunlar ailesi (yerleşim alanı) Mescid-i Haram civarı olmayanlar içindir. Allâh`a karşı gelmekten korunun. Ve iyi bilin ki Allâh, hak edilen karşılığı şiddetle verir.
الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌ ۚ فَمَنْ فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّ ۗ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللَّهُ ۗ وَتَزَوَّدُوا فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَىٰ ۚ وَاتَّقُونِ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ
197-) ElHaccü eşhürun ma`lumât* femen ferada fiyhinnel Hacce felâ rafese ve lâ füsûka ve lâ cidâle fiyl Hacc* ve ma tef`alû min hayrin ya`lemhullâh* ve tezevvedû feinne hayrez zadit takvâ* vettekuni yâ ulil elbâb;
197-) Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda haccı edâya azmederse, artık hacda seviyesiz konuşmalar, hacca yakışmayan davranışlar, fiiller, kavga yapmamalıdır. Ne hayır yaparsanız Allâh bilir. Azıklanın ki en hayırlı azık takvadır (Allâh için beşeriyetinin noksanlarından korunma). Ey derin düşünen akıl sahipleri, benden korunun (yanlış yapmanız yüzünden karşılığını vermemden korunun)!
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ ۚ فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ ۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ
198-) Leyse aleyküm cünahun en tebteğû fadlen min Rabbiküm* feizâ efadtüm min `Arafatin fezkürullahe `ındel Meş`aril Harâm* vezkürûHU kemâ hedâküm* ve in küntüm min kablihî le minaddâlliyn;
198-) (Hac süresi içinde) Rabbinizin fazlından istemenizde bir suç yoktur. Arafat`tan hep birlikte akıp dönerken, Meşari Haram`da (Müzdelife) Allâh`ı zikredin. O`nu, hidâyetinin sizde açığa çıktığı kadarıyla zikredin. Muhakkak ki bundan önce siz (hakikatten) sapmışlardandınız.
ثُمَّ أَفِيضُوا مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
199-) Sümme efıydû min haysü efâdanNâsu vestağfirullah* innAllâhe Ğafûrun Rahıym;
199-) Sonra herkesin topluca döndüğü yerden siz de dönün ve (yetersizliklerinizden dolayı) istiğfar edin. Şüphesiz ki Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا ۗ فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ
200-) Feizâ kadaytüm menâsikeküm fezkürullahe kezikriküm abâeküm ev eşedde zikra* feminenNâsi men yekulü Rabbenâ âtinâ fiyddünyâ ve mâ lehû fiyl ahırati min halak;
200-) Hac ibadetinizi bitirince babalarınızı anma (âdetinizdeki) zikrinizden çok daha şiddetli şekilde Allâh`ı zikredin. İnsanların kimisi: “Rabbimiz, bize dünyada ver” der… Sonsuz gelecek sürecinde nasibi yoktur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir