18. CÜZ 3. HİZİP


24-NÛR SÛRESİ النور Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
۞ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ ۚ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ ۚ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَىٰ مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
21-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tettebi`u hutuvatiş şeytan* ve men yettebı` hutuvatiş şeytani feinnehu ye`müru Bil fahşai vel münker* ve levla fadlullahi aleyküm ve rahmetuHU ma zekâ minküm min ehadin ebeden, ve lakinnAllâhe yüzekki men yeşa`* vAllâhu Semiy`un `Aliym;
21-) Ey iman edenler… Şeytanın adımlarına (bedenin dürtülerine) tâbi olmayın! Kim şeytanın adımlarına tâbi olursa (bilsin ki) kesinlikle şeytan fahşa (aşırı bedenselliği yaşamayı) ve münkeri (haddi aşmayı) emreder… Eğer üzerinizde Allâh`ın lütfu ve O`nun rahmeti olmasaydı sizden hiçbir kimse ebediyen arınıp gelişme gösteremezdi! Fakat Allâh dilediğini arındırır… Allâh Semi`dir, Aliym`dir.
وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا ۗ أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ ۗ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
22-) Ve lâ ye`teli ulül fadli minküm vesseati en yu`tu ulil kurba vel mesakiyne vel mühaciriyne fiy sebiylillâhi vel ya`fu velyasfahu* ela tuhıbbune en yağfirAllâhu leküm* vAllâhu Ğafûrun Rahıym;
22-) Sizden faziletli ve varlıklı olanlar; yakınlık sahiplerine, miskinlere ve Allâh yolunda göç edenlere vermemeye yemin etmesinler… Affetsinler ve hoşgörülü olsunlar… Allâh`ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
23-) İnnelleziyne yermunelmuhsanatil ğafilatil mu`minati lu`ınû fiyd dünya vel âhireti, ve lehüm azâbün azıym;
23-) Kozasında yaşayıp hakikat bilgisi olmayarak, iman eden iffetli kadınlara iftira atanlar, muhakkak dünyada da sonsuz gelecekte de lânetlenmişlerdir… Onlar için çok büyük bir azap vardır.
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
24-) Yevme teşhedü aleyhim elsinetühüm ve eydiyhim ve erculühüm Bima kânu ya`melun;
24-) O süreçte; onların dilleri, elleri ve ayakları yapmış oldukları yüzünden kendilerine karşı şahitlik eder.
يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ
25-) Yevmeizin yüveffiyhimullâhu dinehümül Hakka ve ya`lemune ennAllâhe “HU”vel Hakkul mubiyn;
25-) O süreçte Allâh kendilerine (Sünnetullâh gereği) yaptıklarının sonucunu tamamıyla yaşatacaktır; bilecekler ki Allâh, apaçık Hakk`ın ta kendisidir.
الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ ۖ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ ۚ أُولَٰئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ ۖ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
26-) Elhabisâtü lilhabisiyne velhabisûne lilhabisât* vettayyibatü littayyibiyne vettayyibune littayyibat* ülaike müberreune mimma yekulun* lehüm mağfiretün ve rizkun keriym;
26-) Çirkin fikir ve davranış sahibi kadınlar, çirkin ahlâklı erkekler içindir; çirkin ahlâklı erkekler de çirkin fikir ve yaşam içindeki kadınlar içindir… Temiz, iyi fikir sahibi kadınlar, temiz erkekler içindir; temiz fikir sahibi erkekler, iyi fikir sahibi, saf kadınlar içindir… İşte bunlar, (o iftiracıların) dedikleri şeylerden uzak olanlardır… Onlar için bir mağfiret ve kerîm bir yaşam gıdası vardır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّىٰ تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَىٰ أَهْلِهَا ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
27-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tedhulu buyuten ğayre buyutiküm hattâ teste`nisu ve tüsellimu alâ ehliha* zâliküm hayrun leküm lealleküm tezekkerun;
27-) Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izinlerini almadan ve o hane halkına selâm vermeden girmeyin! Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki bunun anlamını düşünürsünüz.
فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّىٰ يُؤْذَنَ لَكُمْ ۖ وَإِنْ قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا ۖ هُوَ أَزْكَىٰ لَكُمْ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
28-) Fein lem tecidu fiyha ehaden fela tedhuluha hatta yü`zene leküm* ve in kıyle lekümurci`u ferci`u huve ezkâ leküm* vAllâhu Bima ta`melune `Aliym;
28-) Eğer içeride biri yoksa size izin verilinceye kadar oraya girmeyiniz… Eğer size “Geri dön” denilirse, geri dönün… Bu sizin için daha temizdir… Allâh yaptıklarınızı (B sırrınca) Aliym`dir.
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَكُمْ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
29-) Leyse aleyküm cünahun en tedhulu buyuten ğayre meskunetin fiyha metaun leküm* vAllâhu ya`lemu ma tübdune ve ma tektümun;
29-) İçinde yaşanılmayan ve içlerinde size ait bir eşya bulunan evlere girmenizde bir sakınca yoktur… Allâh açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.
قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ۚ ذَٰلِكَ أَزْكَىٰ لَهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
30-) Kul lil mu`miniyne yeğuddu min ebsarihim ve yahfezu fürucehüm* zâlike ezkâ lehüm* innâllahe Habiyrun Bima yasne`un;
30-) İman edenlere de ki: Nazarlarını sakınsınlar (cinsel arzuyla bakmaktan kaçınsınlar) ve cinsel organlarını korusunlar… Bu onlar için daha temizdir… Muhakkak ki Allâh yapıp işlediklerini (yaratan olarak) Habiyr`dir.
وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا ۖ وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَىٰ جُيُوبِهِنَّ ۖ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَىٰ عَوْرَاتِ النِّسَاءِ ۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ ۚ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
31-) Ve kul lil mu`minati yağdudne min ebsarihinne ve yahfazne fürucehünne ve lâ yübdiyne ziynetehünne illâ ma zahere minha vel yadribne Bi hümurihinne alâ cüyubihinn* ve lâ yübdiyne zinetehünne illâ libu`ûletihinne ev abaihinne ev abai bu`ûletihinne ev ebnaihinne ev ebnai bu`ûletihinne ev ıhvanihinne ev beniy ıhvanihinne ev beniy ehavatihinne ev nisaihinne ev ma meleket eymanühünne evittabi`ıyne ğayri ülil irbeti minerricali evittıflilleziyne lem yazheru alâ avratin nisa`* ve lâ yadribne Bi ercülihinne liyu`leme ma yuhfiyne min ziynetihinn* ve tubu ilAllâhi cemiy`an eyyühel mu`minune lealleküm tüflihun;
31-) İman eden kadınlara da de ki: Nazarlarını sakınsınlar (cinsel arzuyla bakmaktan kaçınsınlar) ve cinsel organlarını korusunlar ve zinetlerini, ondan zâhir olan müstesna, açığa vurmasınlar… Hımarlarını (başlarına örttükleri örtünün arkaya sallandırdıkları uçlarını, göğüs açıklıklarını kapatacak şekilde) öne getirsinler… (Allâh`ın bahşetmiş olduğu) zinetlerini göstermesinler… Ancak (şu kimseler hariç): Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut erkek kardeşleri yahut erkek kardeşlerinin oğulları yahut kız kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut sağ ellerinin mâlik oldukları (cariye) yahut ricalden erkekliği kalmamış ihtiyarlara sahibinden başka tâbileri (hizmetçileri) yahut kadınların avreti üzere erkek çocuklar… Göğüslerine dikkati çekmek ve erkekleri tahrik amacıyla, yürürken ayaklarını vurmasınlar… Ey o iman edenler, hepiniz topluca Allâh`a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz.
وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَىٰ مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ ۚ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ ۗ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
32-) Ve enkihul eyama minküm ves salihıyne min ıbadiküm ve imâiküm* in yekûnu fükarae yuğnihimullâhu min fadliHİ, vAllâhu Vasi`un `Aliym;
32-) Sizden evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden sâlihleri nikâhlayın! Eğer onlar fakirseler, Allâh kendi fazlından onları zengin eder… Allâh Vasi`dir, Aliym`dir.
وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّىٰ يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ ۗ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا ۖ وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ ۚ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ
33-) Vel yesta`fifilleziyne lâ yecidune nikahan hattâ yuğniyehümullâhu min fadliHİ, velleziyne yebteğunel Kitabe mimma meleket eymanüküm fekatibuhüm in alimtüm fiyhim hayra* ve atuhüm min malillâhilleziy ataküm* ve lâ tükrihu feteyatiküm alelbiğai in eradne tehassunen litebteğu aredal hayatid dünya* ve men yükrihhünne feinnAllâhe min ba`di ikrahihinne Ğafûrun Rahıym;
33-) Nikâh (eş – imkânı) bulamayanlar da, Allâh kendi fazlından onları zengin edinceye kadar iffetli olsunlar… Sahip olduğunuz kölelerden azâtlık belgesi talep edenlerle -eğer onlarda bir hayır bilmiş iseniz- yazılı anlaşma yapınız ve onlara Allâh`ın size verdiği maldan veriniz… Cariyeleriniz iffetli-namuslu kalmayı dilerler ise, dünya hayatının geçici menfaatini isteyerek fuhşa zorlamayın… Kim onları zorlar ise, muhakkak ki Allâh onların bu yaptıklarından sonra (onlara) Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ
34-) Ve lekad enzelna ileyküm âyâtin mübeyyinatin ve meselen minelleziyne halev min kabliküm ve mev`ızaten lil müttekıyn;
34-) Andolsun ki, size gerçeği açıkça gösteren işaretler, sizden önce gelip geçmişlerden örnekler ve korunmak isteyenler için ibret alınacak öğüt inzâl ettik.
۞ اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ ۖ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ ۖ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ ۚ نُورٌ عَلَىٰ نُورٍ ۗ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
35-) Allâhu Nûrus Semâvâti vel Ard* meselü NûriHİ kemişkâtin fiyha mısbâh* elmısbâhu fiy zücâcetin, ezzücâcetü keennehâ kevkebün dürriyyün yûkadü min şeceretin mübareketin zeytûnetin lâ şarkıyyetin ve lâ ğarbiyyetin yekâdü zeytühâ yudıy`u ve lev lem temseshü nâr* Nûrun alâ Nûr* yehdillâhu linûriHİ men yeşâ`* ve yadribullâhul emsâle linNâs* vAllâhu Bi külli şey`in `Aliym;
35-) Allâh, semâların ve arzın nûrudur (NÛR, ilimdir – candır – datadır; semâlar ve arzın hakikati ilimden {DATA} ibarettir)! O`nun nûrunun (ilminin varlığı ve açığa çıkışı) misali şuna benzer: İçinde lamba (bilinç) bulunan bir kandil (beyin) gibidir… O lamba da bir sırça (şuur) kapsamındadır! O sırça (şuur) sanki inciden bir yıldız (yaradılış amacına göre işlevlenmiş Esmâ bileşimi) gibidir ki, doğu ve batıya (mekân ve zamana) ait olmayan mübarek bir ağaçtan (insanî hakikatin), yani zeytinden (TEK`lik şuuruna sahip olması) tutuşturulur! O ağacın yağı (şuurdaki hakikat müşahedesi) neredeyse kendisine bir nâr (arınma çalışmaları) dokunmasa da ışık saçar! Nûr`un alâ nûr`dur (Esmâ ilminin birimsel ilim sûretinde açığa çıkışı)… Allâh (insanın hakikati olan Esmâ mertebesi) dilediği kimseyi kendi nûruna (kendi hakikati ilmine) erdirir! Allâh insanlar için misaller veriyor… Allâh her şeyi (Esmâ özellikleriyle, o şey olduğu için) Bilen`dir.
فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ
36-) Fiy buyutin ezinAllâhu en türfea ve yüzkere fiyhesmuHU yüsebbihu leHU fiyha Bil ğudüvvi vel asal;
36-) (O Nûr = hakikat ilmi) Allâh`ın, yükseltilmesine ve içlerinde (şuurda) kendi isminin (işaret ettiğinin) zikredilmesine (hatırlanıp müşahedesine, Esmâ`sının elvermesiyle) izin verdiği evlerdedir (beyin – bilinç)! Sabah-akşam (âfakî ve enfüsî seyirde) oralarda (o evlerde) O`nun tespihindedirler!
رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ۙ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
37-) Ricalun lâ tülhiyhim ticaretün ve lâ bey`un an zikrillâhi ve ikamis Salâti ve iytaizZekâti, yehafune yevmen tetekallebu fiyhilkulubu vel ebsar;
37-) (Onlar o) Ricaldir ki, kendilerini ne ticaret ne de (dünyevî) alışveriş Allâh`ın Zikri`nden (hakikatlerini hatırlamaktan engelleyip), salâtın ikamesinden (hakikatini yaşamaktan) ve zekâtı vermekten (kendisindekini karşılıksız paylaşmaktan) alıkoymaz! Onlar, kalplerinde (şuurlarında açığa çıkan içsellikteki hakikat) ve gözleriyle görecekleri (âfakta müşahede edilecek dışsal gerçeklik) nedeniyle, dönüşülecek süreçten korkarlar.
لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ ۗ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
38-) Liyecziyehümullâhu ahsene ma amilu ve yeziydehüm min fadliHİ, vAllâhu yerzüku men yeşau Bi ğayri hisab;
38-) (Bu yüzdendir ki), Allâh onlara, çalışmalarının sonucunu en güzel şekilde yaşatır ve onlara lütfuyla, fazlasını da bağışlar… Allâh dilediğini ölçüsüz yaşam gıdasıyla besler!
وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ ۗ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ
39-) Velleziyne keferu a`malühüm keserabin Bi kıy`atin yahsebuhüzzam`anu maen, hattâ izâ caehu lem yecidhü şey`en ve vecedAllâhe `ındehu feveffahu hısabeh* vAllâhu seriy`ul hisab;
39-) Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, onların çalışmaları da, çöllerdeki susayanın su sandığı serap gibidir! Nihayet ona (seraba, amellerine), (ölümü tadarak) ulaştığında, bir şey bulmaz! Allâh`ı kendi indînde bulmuştur (Esmâ`sıyla hakikatinde olduğunu fark etmiştir ama ne yazık ki bunu değerlendirmekte geri dönüşü olmayan noktadadır)! (Allâh da) ona geçmiş yaşantısının sonuçlarını tümüyle yaşatır! Allâh “Seriy`ul Hisab”dır (yapılanın sonucunu anında yaşatan)!
أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ سَحَابٌ ۚ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا ۗ وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ
40-) Ev kezulümatin fiy bahrin lücciyyin yağşahü mevcün min fevkıhi mevcün min fevkıhi sehab* zulümatün ba`duha fevka ba`d* izâ ahrece yedehu lem yeked yeraha* ve men lem yec`alillâhu lehu nûren fema lehu min nûr;
40-) Yahut (onun yaşantısının getirisi), derin bir denizdeki karanlıklar gibidir ki, onu bir dalga kaplar, onun üstüne de başka bir dalga (onu bürür), bu ikinci dalganın üstünde de bulutlar! Birbirinin üstünde karanlıklar! (İçinde bulunan) elini dışarı çıkarsa, neredeyse onu göremez… Allâh kimde nûr (ilim) oluşturmamışsa (artık) onun nûru (ilmi) olmaz!
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ ۖ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
41-) Elem tera ennAllâhe yüsebbihu leHU men fiysSemavati vel Ardı vet tayru saffat* küllün kad alime salâtehu ve tesbiyhah* vAllâhu Aliymun Bima yef`alun;
41-) Görmedin mi ki, semâlarda ve arzda ne varsa ve saf saf kuşlar, Allâh`ı tespih eder (kulluk işlevini yerine getirmek suretiyle)… Her biri kendi salâtını (hakikati olan Esmâ bileşiminin gereğini yaşaması) ve kendi tespihini (salâtının sonucu olan işlevi) gerçekten bilmiştir… Allâh yaptıklarını (Esmâ`sıyla hakikati olarak) Aliym`dir.
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
42-) Ve Lillâhi Mülküs Semavati vel Ard* ve ilAllâhil masıyr;
42-) Semâların ve arzın varlığı (dilediği mânâları seyretmek için onları ilminde vareden) Allâh içindir ve dönüş Allâh`adır!
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ ۖ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ
43-) Elem tera ennAllâhe yüzciy sehaben sümme yüellifü beynehu sümme yec`aluhu rukâmen feteral vedka yahrucü min hılalih* ve yünezzilu mines Semai min cibalin fiyha min beradin feyusıybü Bihi men yeşau ve yasrifuhu `an men yeşa`* yekâdü sena berkıhi yezhebü Bil ebsar;
43-) Görmedin mi ki Allâh bulutları (fikirler) sürüyor, sonra aralarını birleştiriyor (onları hikmetle bütünleştirip), sonra üst üste yığıyor (sistem ve düzen)! Böylece yağmurun (rahmetin) onların aralarından çıktığını görürsün… Semâdan, dağlar misali bulutlardan (rahmet kaynağından) dolu (hakikat ilmi sağanağı) boşanır… Onu dilediği kimseye isâbet ettirir, dilediği kimseden de çevirir! Onun şimşeğinin (tecelli-i zât`ı berkî = anlık şuurda parlayan zâta dönük hakikat müşahedesi) şiddetli parıltısı neredeyse görülesileri görülmez eder!
يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ
44-) Yukallibullahul leyle vennehar* inne fiy zâlike le `ıbreten liülil ebsar;
44-) Allâh geceyi ve gündüzü birbirine dönüştürüyor (müşahede, içsellikle {enfüsî} dışsallık {âfakî} arasında yer değiştirmede)! Muhakkak ki bunda basîret sahipleri için bir ibret vardır.
وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَىٰ بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَىٰ رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَىٰ أَرْبَعٍ ۚ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
45-) VAllâhu haleka külle dabbetin min ma`* feminhüm men yemşiy alâ batnih* ve minhüm men yemşiy alâ ricleyn* ve minhüm men yemşiy alâ erba`* yahlükullahu ma yeşa`* innAllâhe alâ külli şey`in Kadiyr;
45-) Allâh her DABBE`yi (canlı – hareketliyi) sudan yarattı… Onlardan kimi karnı üzerinde yürür, onlardan kimi iki ayak üzerinde yürür ve onlardan kimi de dört ayak üzerinde yürür… Allâh (bunlarda) dilediğini halk eder… Muhakkak ki Allâh her şey üzerine Kaadir`dir.
لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ ۚ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
46-) Lekad enzelna âyâtin mübeyyinat* vAllâhu yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym;
46-) Andolsun ki açıklayıcı işaretler inzâl ettik. Allâh dilediğini sırat-ı müstakime hidâyet eder.
وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّىٰ فَرِيقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا أُولَٰئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
47-) Ve yekulune amenna Billâhi ve Bir Rasûli ve eta`na sümme yetevella feriykun minhüm min ba`di zâlik* ve ma ülaike Bil mu`miniyn;
47-) “Esmâ`sıyla hakikatimiz olan Allâh`a ve Bir-Rasûl`e (Rasûlü olarak hükmüne) iman ettik, itaat ettik” diyorlar; ama onlardan bir grup bunu dedikten sonra geri dönüyor! Onlar imanlı değillerdir!
وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ
48-) Ve izâ du`û ilAllâhi ve RasûliHİ liyahküme beynehüm izâ feriykün minhüm mu`ridun;
48-) Aralarında hükmetsin diye Allâh`a ve O`nun Rasûlü`ne çağırıldıklarında, bir de bakarsın ki onlardan bir bölümü yüz çeviriyor.
وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ
49-) Ve in yekün lehümül Hakku ye`tu ileyhi müz`ıniyn;
49-) Eğer gerçek kendi lehlerine ise, sürat ve itaat ile ona gelirler!
أَفِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ ۚ بَلْ أُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
50-) Efiy kulubihim meradun emirtabu em yehafune en yehıyfAllâhu aleyhim ve RasûluHU, bel ülaike hümüz zâlimun;
50-) Onlar sağlıklı mı düşünemiyorlar, yoksa şüpheye mi düştüler; yoksa Allâh`ın ve Rasûlü`nün kendilerine haksızlık etmesinden mi korkarlar? Hayır, onlar zâlimlerin ta kendileridir.

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا ۚ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
51-) İnnema kâne kavlel mu`miniyne izâ du`û ilAllâhi ve RasûliHİ li yahküme beynehüm en yekulu semı`na ve eta`na* ve ülaike hümül müflihun;
51-) ` Aralarında hükmetmesi için Allâh`a ve O`nun Rasûlü`ne davet edildiklerinde, iman edenlerin sözü ancak: “İşittik ve itaat ettik” demeleridir… İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir