18. CÜZ 1. HİZİP


23-) MU`MİNÜN SÛRESİ المؤمنون Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ
1-) Kad eflehal mu`minun;
1-) Gerçek şu ki, iman edenler, kurtulmuştur!
الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ
2-) Elleziyne hüm fiy Salâtihim haşi`un;
2-) Onlar (iman edenler) salâtlarında hakkıyla Allâh`a yönelmenin yaşantısı içindedirler;
وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ
3-) Velleziyne hüm anil lağvi mu`ridun;
3-) Onlar boş laf ve boş işlerden yüz çeviricidirler;
وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ
4-) Vellezine hüm liz Zekâti fa`ılun;
4-) Onlar arınmak – saflaşmak (zekât) için ne gerekirse yaparlar;
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ
5-) Velleziyne hüm li furucihim hafizun;
5-) Onlar cinsel organlarını evlilik dışı ilişkilerden korurlar.
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
6-) İlla alâ ezvacihim ev ma meleket eymanühüm feinnehüm ğayru melumiyn;
6-) Eşleri veyahut sağ ellerinin mâlik oldukları müstesna… Çünkü onlar kınanmış değillerdir.
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ
7-) Femenibteğa verae zâlike feülaike hümül `adun;
7-) Artık kim bundan ötesini (daha değişiğiyle seks arzusu) isterse, işte onlar haddini aşanların ta kendileridirler.
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ
8- ) Velleziyne hüm liemanatihim ve ahdihim raun;
8- ) Ayrıca onlar (o iman edenler) ki kendilerine emanet edilmiş olana ihanet etmeyip, verdikleri sözlere uyarlar.
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
9-) Velleziyne hüm alâ salevatihim yuhafizun;
9-) Yine onlar ki salâtlarını muhafaza ederler (Allâh`a yönelişleri – müşahedeleri süreklidir).
أُولَٰئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ
10-) Ülaike hümül varisûn;
10-) İşte onlardır vârisler!
الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
11-) Elleziyne yerisûnel Firdevs* hüm fiyha halidun;
11-) Ki, Firdevs`e (cennet yaşamına) vâris olmuş bu kimseler orada sonsuza dek yaşarlar.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ
12-) Ve lekad tıalaknel insane min sülaletin min tıyn;
12-) Andolsun ki insanı tıyn`den (balçıktan; su + mineral terkibinden) meydana gelen bir sülaleden (sperm – genetik yapıdan) yarattık.
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ
13-) Sümme ce`alnahu nutfeten fiy kararin mekiyn;
13-) Sonra onu sağlam bir karargâhta bir nutfe oluşturduk.
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
14-) Sümme halaknennutfete alekaten fehalaknel alekate mudğaten fehalaknel mudğate `ızamen fekesevnel `ızame lahmâ* sümme enşe`nahu halkan ahar* fetebarekâllahu ahsenül halikıyn;
14-) Sonra o nutfeyi bir alaka (genetik yapılı embriyo) yarattık, sonra o alakayı bir mudga (bir çiğnemlik et) yarattık, sonra o mudgaya kemikler yarattık, nihayet o kemiklere de et giydirdik… Sonra onu bir başka (ruhun oluşumu) ile inşa ettik… Yaratıcıların en güzeli Allâh, ne yücedir!
ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ
15-) Sümme inneküm ba`de zâlike lemeyyitun;
15-) Sonra, muhakkak ki siz bunun ardından elbette öleceksiniz (biyolojik bedensiz yaşama geçeceksiniz).
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ
16-) Sümme inneküm yevmel kıyameti tüb`asûn;
16-) Sonra, kesinlikle siz kıyamet sürecinizde (olarak ölümün akabinde) bâ`s olunacaksınız (yeni bir beden yapıyla yeni bir boyutta yer alacaksınız).
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ
17-) Ve lekad halaknâ fevkaküm seb`a tarâika, ve ma künna anil halkı ğafiliyn;
17-) Andolsun ki fevkinizde yedi yol (yedi bilinç mertebesinin yaşam yolu – evrendeki tüm yaratılmışlar bu yedi düzeyden birini yaşar) yarattık… Onların halk edilişinden gâfiller değiliz.
وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ ۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ
18-) Ve enzelna mines Semai maen Bi kaderin feeskennahu fiyl Ard* ve inna alâ zehabin Bihi le kadirun;
18-) Semâdan belli bir ölçü ile su inzâl ettik de onu arzda durdurduk (arza – bedene onunla hayat verdik)… Doğrusu onu gidermeye de elbette Kaadirleriz.
فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
19-) Feenşe`na leküm Bihi cennâtin min nahıylin ve a`nab* leküm fiyha fevakihü kesiyretün ve minha te`külun;
19-) Onunla sizin için hurma ağaçlarından ve üzümlerden bahçeler (cennetler – şuur boyutunun yaşanası güzellikleri) inşa ettik… Onlarda sizin için birçok meyveler (marifetler, kemâlâtlar) vardır ve onlardan yiyorsunuz da.
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْآكِلِينَ
20-) Ve şecereten tahrucü min Turi Seynâe tenbütü Biddühni ve sıbğin lil akiliyn;
20-) Ve (yine o su ile) Tur-i Sîna`dan (Musa`ın Rabbiyle buluştuğu mahal) çıkan, yağ veren ve yiyenler için bir katık olan (zeytin) ağaç. (incirin, teklikteki çokluk sembolüne karşı zeytin de direkt teklik sembolü olarak değerlendirilir, tasavvuf düşüncesinde.)
وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً ۖ نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
21-) Ve inne leküm fiyl en`ami le ıbreten, nüskıyküm mimma fiy butuniha ve leküm fiyha menafi`u kesiyretün ve minha te`külun;
21-) En`amda (kurban olabilecek çiftlik hayvanları; bedendeki o tür kuvveler) da sizin için elbette bir ibret vardır… Onların karınlarında olanlardan sizi besleriz… Onlarda sizin için pek çok menfaatlar vardır ve onlardan yersiniz de.
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ
22-) Ve aleyha ve alel fülki tuhmelun;
22-) ` Onların (hayvanların) üzerinde ve gemilerin üzerinde yüklenilip taşınıyorsunuz.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ
23-) Ve lekad erselna Nuhan ila kavmihi fekale ya kavmı`budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, efela tettekun;
23-) Andolsun ki Nuh`u kavmine irsâl ettik de (o kavmine) dedi ki: “Ey kavmim! Allâh`a kulluk edin (bunu fark edin)! “HÛ”nun gayrı olarak bir tanrınız olamaz! Hâlâ ittika etmiyor musunuz = korkup korunmuyor musunuz?”
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ
24-) Fekalel meleülleziyne keferu min kavmihi ma hazâ illâ beşerun mislüküm, yüriydü en yetefaddale aleyküm* velev şaAllâhu leenzele Melaiketen, ma semi`na Bi hazâ fiy abainel evveliyn;
24-) Onun (Nuh`un) kavminden, hakikat bilgisini inkâr eden geleneksel toplumun ileri gelenleri dedi ki: “Bu sizin gibi beşerden başka değil… Size üstünlük murat ediyor… Eğer Allâh dileseydi (bir beşer irsâl etmek yerine) elbette melekler inzâl ederdi… Biz ilk atalarımızdan böyle bilgi duymadık.”
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّىٰ حِينٍ
25-) İn hüve illâ racülün Bihi cinnetün feterabbesu Bihi hattâ hıyn;
25-) “O kendisinde cinnet olan (cin etkisindeki) bir adam… Bir süre Onu gözetleyin bakalım.”
قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ
26-) Kale Rabbinsurniy Bima kezzebun;
26-) (Nuh) dedi ki: “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşın yardım et bana.”
فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ ۙ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۖ إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ
27-) Fe evhayna ileyhi enisna`ıl fülke Bi a`yüniNA ve vahyiNA, feizâ cae emruNA ve farettennuru, feslük fiyha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlü minhüm* ve lâ tühatıbniy filleziyne zalemu* innehüm muğrekun;
27-) Bunun üzerine Ona (Nuh`a) vahyettik ki: “Gözlerimiz olarak (gözetimimiz anlamına gelse de burada mâiyet sırrına işaret vardır) ve vahyimizle gemiyi yap… İş başladığında (sular yükseldiğinde) ve fırın kaynadığı (buhar kazanı mı vardı acaba?!) vakit, her eşi olandan bir çift ve onlardan, aleyhine daha önce hüküm verilmiş olanlar hariç ehlini, gemiye al. Zâlimler hakkında benimle muhatap olma! Kesinlikle onlar boğulacaklardır.”
فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
28-) Feizesteveyte ente ve men meake alel fülki fekulil Hamdu Lillâhilleziy neccana minel kavmizzâlimiyn;
28-) “Sen ve seninle beraber olanlar gemiye yerleştiğinizde, de ki: `Hamd, bizi zâlimler topluluğundan kurtaran Allâh`a aittir.`”
وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ
29-) Ve kul Rabbi enzilniy münzelen mübareken ve ente hayrul münziliyn;
29-) “Ve de ki: `Rabbim, mübarek bir mahale yerleştir beni… Sen yerleştirenlerin en hayırlısısın.`”
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ
30-) İnne fiy zâlike le âyâtin ve in künna le mübteliyn;
30-) Muhakkak ki bunda işaretler vardır… Biz elbette sınarız (ki kişi kendi kapasitesini görsün).
ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ
31-) Sümme enşe`na min ba`dihim karnen âhariyn;
31-) Sonra, onların ardından başka bir nesil inşa ettik.
فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ
32-) Feerselna fiyhim Rasûlen minhüm enı`budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, efela tettekun;
32-) İçlerinde: “Allâh`a kulluk edin… O`nun gayrından bir tanrınız yoktur… Hâlâ (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşamaktan) korkup korunmuyor musunuz?” (diyen) kendilerinden bir Rasûl irsâl ettik.
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
33-) Ve kalel meleü min kavmihilleziyne keferu ve kezzebu Bi Lıkail ahireti ve etrefnahüm fiyl hayatid dünya, ma hazâ illâ beşerun mislüküm, ye`külü mimma te`külune minhu ve yeşrebü mimma teşrabun;
33-) Onun kavminden hakikat bilgisini inkâr edenler, sonsuz geleceklerini yaşamayı yalanlayanlar ve dünya hayatında refaha – imkânlara kavuşturduğumuz o gelenekçi ileri gelenler dedi ki: “Bu sizin gibi bir beşerden başka değil… Sizin yediğinizden yiyor ve sizin içtiğinizden içiyor.”
وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ
34-) Ve lein eta`tüm beşeran misleküm inneküm izen lehasirun;
34-) “Andolsun ki, eğer sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, muhakkak ki siz hüsrana uğrayanlar olursunuz.”
أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ
35-) Eye`ıdüküm enneküm izâ mittüm ve küntüm türaben ve `ızamen enneküm muhrecun;
35-) “(O Rasûl) size, öldüğünüz, toprak ve kemikler olduğunuzda, kesinlikle (yeni bir boyuta) çıkarılacağınızı mı vadediyor?”
۞ هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ
36-) Heyhate heyhate lima tu`adun;
36-) “Heyhat, heyhat böyle bir şeyin oluşması çok uzak!”
إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ
37-) İn hiye illâ hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma nahnu Bi meb`ûsiyn;
37-) “O (yaşam) sadece dünya hayatından ibarettir! Ölümümüz de yaşamımız da buradadır! Bizim ölüm sonrasında, yeni bir şekilde yaşamamız söz konusu olamaz!”
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ
38-) İn huve illâ raculüniftera alAllâhi keziben ve ma nahnu lehu Bi mu`miniyn;
38-) “O (Rasûl), Allâh`a iftira eden yalancıdır o! Biz Ona inanmayız!”
قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ
39-) Kale Rabbinsurniy Bima kezzebun;
39-) (Rasûl) dedi ki: “Rabbim! Yardım et, beni yalanlamalarına karşın bana!”
قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ
40-) Kale amma kaliylin leyusbihunne nadimiyn;
40-) “Kısa bir süre sonra pişman olacaklardır” cevabını aldı.
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
41-) Feehazethümüs sayhatü Bil Hakkı fecealnahüm ğusâen, febu`den lil kavmiz zâlimiyn;
41-) Korkunç ses dalgası onları Hak olarak yakaladı da, onları süprüntüye çevirdik! Zulmedenler kalabalığına, uzaklığın sonuçları yaşatılır!
ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ
42-) Sümme enşe`na min ba`dihim kurunen âhariyn;
42-) Sonra, onların ardından başka nesiller inşa ettik.
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
43-) Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste`hırun;
43-) Hiçbir topluluk ne ömrünü aşabilir, ne de erken gidebilir!
ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ ۖ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
44-) Sümme erselna RusüleNA tetra* küllema cae ümmeten Rasûlüha kezzebuhü feetba`na ba`dahüm ba`dan ve cealnahüm ehadiys* febu`den likavmin lâ yu`minun;
44-) Sonra Rasûllerimizi birbiri ardınca irsâl ettik… Her bir topluluğa kendi Rasûlü geldikçe, Onu yalanladılar… Biz de onları art arda helâk ettik (yaptıklarının sonucunu yaşattık); onları ibretlik hikâyeler kıldık… Uzak olmanın sonuçlarını yaşasınlar, iman etmeyen kalabalıklar!
ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ
45-) Sümme erselna Musa ve ehahu Harune Bi âyâtiNA ve sultanin mubiyn;
45-) Sonra Musa`yı ve kardeşi Harun`u, delillerimiz ve karşı konulamaz potansiyel olarak, karşılarına çıkardık.
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ
46-) İla fir`avne ve meleihi festekberu ve kânu kavmen aliyn;
46-) Firavun`a ve onun ileri gelenlerine… Sadece kibirlilik tasladılar ve baş eğmeyen bir topluluk oldular.
فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ
47-) Fekalu enu`minu libeşerayni mislina ve kavmühüma leNA `abidun;
47-) Hatta şöyle dediler: “Onların halkı bize kulluk ederken, bizim benzerimiz olan iki beşere mi iman edeceğiz?”
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ
48-) Fekezzebuhüma fekânu minel mühlekiyn;
48-) ` O ikisini yalanladılar; bu yüzden de yok edilenlerden oldular.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
49-) Ve lekad ateyna MuselKitabe leallehüm yehtedun;
49-) Andolsun ki, (İsrailoğulları) hakikate ersinler diye Musa`ya hakikat BİLGİsini verdik.
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ
50-) Ve cealnebne Meryeme ve ümmehu ayeten ve aveynahüma ila rebvetin zâti karârin ve me`ıyn;
50-) Meryemoğlu`nu ve anasını bir mucize kıldık… Ve o ikisini akarsuyu olan yüksek bir yere yerleştirdik.
يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا ۖ إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
51-) Ya eyyüherRusulü külu minet tayyibati va`melu saliha* inniy Bima ta`melune `Aliym;
51-) Ey Rasûller… Temiz gıdalardan yiyin ve yararlı fiiller yapın… Muhakkak ki Ben, amellerinizi Aliym`im (amellerinizin karşılığı var).
وَإِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
52-) Ve inne hazihi ümmetüküm ümmeten vahıdeten ve ENE Rabbüküm fettekun;
52-) İşte şu tek bir ümmet olarak, sizin toplumunuzdur… Ben de sizin Rabbinizim, o hâlde (yaşatabileceklerimden) korunun!
فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
53-) Fetekatta`u emrehüm beynehüm zübüra* küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun;
53-) (Din – sistem tek iken) onlar muhtelif yorumlar hâlinde aralarında işlerini parçaladılar… Her grup kendi kabul ettikleriyle hoşnuttur.
فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ
54-) Fezerhüm fiy ğamretihim hattâ hıyn;
54-) Bir süre onları kozaları içinde bırak!
أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ
55-) Eyahsebune ennema nümiddühüm Bihi min malin ve beniyn;
55-) Sanıyorlar mı ki, zenginlik ve oğulları (dünya hayatının süslerini) kendilerine vermekle;
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
56-) Nüsari`u lehüm fiyl hayrat* bel lâ yeş`urun;
56-) Onlar için hayırlar (olsun diye) koşuşturuyoruz! Hayır, onlar farkında değiller!
إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ
57-) İnnelleziyne hüm min haşyeti Rabbihim müşfikun;
57-) Onlar ki Rablerinin haşyetinden titreyenlerdir (hakikati müşahede sonucu).
وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ
58-) Velleziyne hüm Bi âyâti Rabbihim yu`minun;>
58-) Onlar ki varlıklarındaki Rablerinin işaretlerine iman edenlerdir.
وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ
59-) Velleziyne hüm Bi Rabbihim lâ yüşrikûn;
59-) Onlar ki Rablerine ortak koşmayanlardır (kendilerinde açığa çıkanın Rablerinin Esmâ`sı olduğu bilincindedirler – fenâfillâh).
وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَىٰ رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ
60-) Velleziyne yu`tune ma atev ve kulubühüm veciletün ennehüm ila Rabbihim raci`un;
60-) Onlar ki verdiklerini, Rablerine rücu edecekleri düşüncesiyle verirler.
أُولَٰئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
61-) Ülaike yüsari`une fiyl hayrati ve hüm leha sabikun;
61-) İşte onlar hayırlar için yarışırlar… Onlar hayır yapma yarışında öne geçenlerdir.
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
62-) Ve lâ nükellifü nefsen illâ vüs`aha ve ledeyNA Kitabün yentıku Bil Hakkı ve hüm lâ yuzlemun;
62-) Hiçbir bilince kapasitesinin üstündekini teklif etmeyiz… Hak olarak açığa çıkan (her birimin yaratılış amacına göre hak ettiğini gösteren) BİLGİ vardır… Onlara haksızlık yapılmaz!
بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَٰذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ
63-) Bel kulubühüm fiy ğamretin min hazâ ve lehüm a`malün min duni zâlike hüm leha amilun;
63-) Fakat onların şuurları bundan koza içindedir… Bundan başka (nefsanî dürtülerle, bedensel zaaflarla) yapageldikleri o işler de vardır.
حَتَّىٰ إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ
64-) Hatta izâ ehaznâ mütrefiyhim Bil azâbi izâ hüm yec`erun;
64-) Nihayet onların pişmanlıktan doğan itirafları içinde azaplarıyla yakaladığımızda, hemen yalvara-yakara feryat ederler.
لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ ۖ إِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ
65-) Lâ tec`erul yevme inneküm minNA lâ tunsarun;
65-) “Bugün feryat etmeyin! Muhakkak ki siz bizden yardım alamazsınız!”
قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ
66-) Kad kânet âyâtiy tütla aleyküm feküntüm alâ a`kabiküm tenkisun;
66-) “İşaretlerim size bildiriliyordu da, siz topuklarınız üzerine gerisin geri dönüyordunuz.”
مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ
67-) Müstekbiriyne Bih* samiran tehcürun;
67-) “Ona, kibir taslayarak, geceleri hezeyan yaşıyordunuz!”
أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ
68-) Efelem yeddebberul kavle em caehüm ma lem ye`ti abaehümül evveliyn;
68-) O sözü gereğince düşünmediler mi? Yoksa atalarına gelmemiş bir şey kendilerine ilk defa mı geldi?
أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
69-) Em lem ya`rifu Rasûlehüm fehüm lehu münkirun;
69-) Yoksa Rasûlleri tanımadıkları biri de, (bu yüzden) Onu inkâr mı ediyorlar?
أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ ۚ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
70-) Em yekulune Bihi cinnetün, bel caehüm Bil Hakkı ve ekseruhüm lil Hakkı kârihun;
70-) Yoksa: “Onda bir cinnet var” mı diyorlar? Bilakis, O kendilerine Hak olarak gelmiştir! Onların çoğunluğu Hak`tan hoşlanmazlar!
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ
71-) Ve levittebe`al Hakku ehvaehüm le fesedetis Semavatü vel Ardu ve men fiyhinne, bel eteynahüm Bi zikrihim fehüm `an zikrihim mu`ridun;
71-) Eğer Hak onların hevâlarına tâbi olsaydı; Semâlar, Arz ve onların arasında ne varsa elbette bozulur giderdi… Hayır, onlara Zikirlerini (hakikatlerini hatırlatan bilgiyi) verdik… Onlar kendi Zikirlerinden (hakikatlerinin bilgisinden) yüz çeviricilerdir.
أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
72-) Em tes`elühüm harcen feharacü Rabbike hayr* ve HUve hayrur razikıyn;
72-) Yoksa onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin bağışı daha hayırlıdır… O, yaşam gıdasıyla besleyen, en hayırlı olandır.
وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
73-) Ve inneke le ted`uhüm ila sıratın müstekıym;
73-) Muhakkak ki sen, onları sırat-ı müstakime davet edersin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir