16. CÜZ 2. HİZİP


19-) MERYEM SÛRESİ مريم Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا
32-) Ve berran Bi validetiy* ve lem yec`alniy cebbaren şakıyya;
32-) “Anneme hayırlı kıldı; zorba mahrum kılmadı!”
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا
33-) VesSelâmy aleyye yevme vülidtü ve yevme emutü ve yevme üb`asü hayyâ;
33-) “Dünyaya geldiğimde, ölümü tattığımda ve ölümsüz olarak bâ`s olduğumda, Es Selâm üzerimdedir.”
ذَٰلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ
34-) Zâlike `Iysebnü Meryem* kavlel hakkılleziy fiyhi yemterun;
34-) İşte İsa, Meryemoğlu… Hakkında şüpheye düştükleri gerçek!
مَا كَانَ لِلَّهِ أَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍ ۖ سُبْحَانَهُ ۚ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
35-) Ma kâne Lillâhi en yettehıze min veledin subhaneHU, izâ kada emren feinnema yekulü lehu kün feyekûn;
35-) Çocuk edinmesi (kendinden gayrı mevcut olmayan El EHAD-üs Samed) Allâh için olacak şey değildir; O, Subhan`dır! Bir işin olmasını hükmederse onun için yalnızca “Ol” der; o olur.
وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ
36-) Ve innAllâhe Rabbiy ve Rabbüküm fa`buduHU, hazâ sıratun müstekıym;
36-) Kesinlikle Allâh`tır benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz! O`na kulluk etmekte olduğunuzu fark edin… Bu sırat-ı müstakimdir.
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ
37-) Fahtelefel ahzabü min beynihim* feveylün lilleziyne keferu min meşhedi yevmin azıym;
37-) Çeşitli anlayıştakiler (Ulûhiyetin TEK`liğinden perdeliler) aralarında ayrılığa düştüler (Allâh`a iftira attılar)… Yaşanacak azametli sürecin dehşetinde yazık olacak o hakikat bilgisini inkâr edenlere!
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا ۖ لَٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
38-) Esmı` Bihim ve ebsır, yevme ye`tuneNA lakiniz zâlimun elyevme fiy dalalin mubiyn;
38-) (Hakikati) işitecekler, görecekler bize gelecekleri süreçte! Ne var ki bugün, o zâlimler apaçık bir sapkınlık içindedirler.
وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
39-) Ve enzirhüm yevmel hasreti iz kudıyel emr* ve hüm fiy ğafletin ve hüm lâ yu`minun;
39-) Onları, olayın sonucunun yaşanacağı, hasret süreci hakkında uyar! Onlar kozaları içinde ve iman etmemiş bir hâldeyken (iş bitirilecek).
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
40-) İnna nahnu nerisül`Arda ve men aleyha ve ileyna yürce`un;
40-) Ne arz kalır ne de üstünde herhangi bir şey! Hepsi bize (hakikatlerine) döndürülürler.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا
41-) Vezkür fiylKitâbi İbrahiym* innehu kâne sıddiykan Nebiyya;
41-) Gelen BİLGİ içinde İbrahim`i de hatırla (zikret)! Muhakkak ki O Sıddık`tı, Nebi idi.
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنْكَ شَيْئًا
42-) İz kale liebiyhi ya ebeti lime ta`budu ma lâ yesme`u ve lâ yubsıru ve lâ yuğniy anke şey`a;
42-) (İbrahim) babasına demişti ki: “Ey babacığım… İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeye niçin tapınıyorsun?”
يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا
43-) Ya ebeti inniy kad caeniy minel ılmi ma lem ye`tike fettebı`niy ehdike sıratan seviyya;
43-) “Ey babacığım… Kesinlikle sende olmayan ilim, bende açığa çıktı! Bu nedenle bana tâbi ol, seni düzgün yola yönlendireyim.”
يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمَٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا
44-) Ya ebeti lâ ta`budişşeytan* inneşşeytane kâne lirRahmâni `asıyya;
44-) “Ey babacığım… Şeytana kulluk yapma! Muhakkak ki şeytan Rahmân`a âsi oldu.”
يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمَٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا
45-) Ya ebeti inniy ehafü en yemesseke azâbün miner Rahmâni fetekûne lişşeytani veliyya;
45-) “Ey babacığım… Ben, sana Rahmân`dan bir azap dokunmasından, böylece (gelecek yaşamda da) şeytanın dostu (bedensellik sınırları içinde kalmış) olmandan korkarım.”
قَالَ أَرَاغِبٌ أَنْتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْرَاهِيمُ ۖ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ ۖ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا
46-) Kale erağıbün ente an alihetiy ya İbrahiym* lein lem tentehi le ercümenneke vehcürniy meliyya;
46-) (Babası) dedi ki: “Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun, İbrahim? Yemin ederim ki eğer vazgeçmezsen, seni mutlaka taşlatarak öldürürüm… Uzun müddet benden uzak kal!”
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ ۖ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي ۖ إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا
47-) Kale Selâmun aleyke, se estağfiru leke Rabbiy* inneHU kâne Biy hafiyya;
47-) (İbrahim) dedi ki: “Selâm üzerinde olsun. Senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Muhakkak ki O, bana çok ikramda bulunandır” dedi.
وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَىٰ أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاءِ رَبِّي شَقِيًّا
48-) Ve a`tezilüküm ve ma ted`une min dûnillâhi ve ed`u Rabbiy `asa ella ekûne Bi du`âi Rabbiy şakıyya;
48-) “Sizden de, sizin Allâh dûnundaki yöneldiklerinizden de uzaklaşıp; Rabbime dua ediyorum. Rabbimin yönelişi ile mutsuz sona ermeyeceğimi umarım.”
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۖ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا
49-) Felemma`tezelehüm ve ma ya`budune min dûnillâhi vehebna lehu İshaka ve Ya`kub* ve küllen ce`alna Nebiyya;
49-) (İbrahim) onlardan ve onların Allâh dûnundaki yöneldiklerinden uzaklaşınca, Ona İshak`ı ve Yakup`u hibe ettik… Hepsini Nebi oluşturduk!
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا
50-) Ve vehebna lehüm min rahmetiNA ve ce`alna lehüm lisane sıdkın `aliyya;
50-) Onlara rahmetimizden hibe ettik ve onlarda Sıddıkiyet (Hakikati yaşayarak tasdik) ilminin yüce anlatım kuvvesini oluşturduk.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ ۚ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا
51-) Vezkür fiylKitâbi Musa* innehu kâne muhlesan ve kâne Rasûlen Nebiyya;
51-) Gelen BİLGİ içinde Musa`yı da hatırlat (zikret)… Muhakkak ki O muhlas (Allâh`a kulluğunun farkındalığında olan, seçilmiş) idi; Rasûldü, Nebiydi.
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا
52-) Ve nadeynahu min canibitTuril`Eymeni ve karrebnahu neciyya;
52-) Ona Tur`un sağ tarafından (benliğinin sağ yanı, hakikatinden) nida ettik ve Onu neciy olarak (hakikatinin seslenişini duyacağı makama) kurb makamına erdirdik.
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا
53-) Ve vehebna lehu min rahmetiNA ehahu Harune Nebiyya;
53-) Rahmetimizden, Ona kardeşi Harun`u Nebi olarak hibe ettik.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا
54-) Vezkür fiylKitâbi İsma`ıyl* innehu kâne sadikalva`di ve kâne Rasûlen Nebiyya;
54-) Gelen BİLGİ içinde İsmail`i de hatırla (zikret)… Muhakkak ki O sadık-ul va`d (Allâh`a kulluğundan gâfil olmayacağı vaadine sadık) ve Rasûl idi, Nebi idi.
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
55-) Ve kâne ye`muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâti, ve kâne `ınde Rabbihi mardıyya;
55-) Ailesine salâtı yaşamayı ve sâfiyeti emrederdi. Rabbinin indînde mardiye (şuurunda -tecelli-i sıfat) idi.
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا
56-) Vezkür fiyl Kitâbi İdriys* innehu kâne sıddiykan Nebiyya;
56-) Gelen BİLGİ içinde İdris`i de hatırlat (zikret)… Hakikaten O Sıddık idi, Nebi idi.
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا
57-) Ve refa`nahu mekânen `aliyya;
57-) Biz Onu yücelik makamına yükselttik!
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ مِنْ ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا ۚ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا ۩
58-) Ülaikelleziyne en`amAllâhu aleyhim minen Nebiyyiyne min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna me`a Nuh* ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna* izâ tütla aleyhim ayaturRahmâni harru sücceden ve bükiyya;
58-) İşte bunlar, Allâh`ın kendilerine in`amda bulunduğu Nebilerden, Âdem`in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail`in (Yakup) zürriyetinden hakikate erdirdiğimiz ve (ezelden) seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahmân`ın varlığının delilleri okunduğu zaman (yakînî müşahede ile) secde ederler ve ağlarlar. (58. âyet secde âyetidir.)

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
59-) Fehalefe min ba`dihim halfün eda`usSalâte vettebeuşşehevati fesevfe yelkavne ğayyâ;
59-) Onların ardından bir nesil geldi ki, salâtı (hakikatlerine yönelişi) yitirdiler ve şehvetlere (kendilerini beden kabulünün dürtülerine ve boş heveslerine) tâbi oldular… Gayyayı (içinden çıkılamaz cehennem çukurunu) boylayacaklar!
إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا
60-) İlla men tabe ve amene ve amile salihan feülaike yedhulunel cennete ve lâ yuzlemune şey`a;
60-) Tövbe eden, iman eden ve imanın gereğini uygulayanlar müstesna… İşte onlar cennete dâhil olurlar ve hiçbir şekilde haksızlığa maruz kalmazlar.
جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ ۚ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا
61-) Cennati adninilletiy veaderRahmânu ıbadeHU Bil ğayb* innehu kâne va`duHU me`tiyya;
61-) Rahmân`ın kullarına gayblarından vadettiği, ADN (tecelli-i sıfat) cennetleridir… Muhakkak ki O`nun bildirdiği yerine gelmiştir.
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا ۖ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا
62-) Lâ yesme`une fiyha lağven illâ Selâma* ve lehüm rizkuhüm fiyha bükreten ve `aşiyya;
62-) Orada lağv (dedikodu) değil sadece “Selâm” (Selâm isminin mânâsı açığa çıkar ve böylece kendi hakikatlerinden açığa çıkan kuvveleri konuşurlar) işitirler… Orada kendilerinin sabah -akşam, yaşam gıdalarıyla beslenmeleri söz konusudur.
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا
63-) Tilkel cennetülletiy nurisü min ıbadiNA men kâne tekıyya;
63-) İşte kullarımızdan çok korunanları (yalnızca fiillerde değil, düşünsel anlamda korunanları) mirasçı yapacağımız cennet budur!
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ ۖ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا
64-) Ve ma netenezzelü illâ Biemri Rabbik* leHU ma beyne eydiyna ve ma halfena ve ma beyne zâlik* ve ma kâne Rabbüke nesiyya;
64-) Biz sadece Rabbinin hükmüyle tenezzül ederiz (boyutsal geçiş)! Bilgimiz dâhilinde olan ve olmayan ve bunların ötesindeki her şey O`na aittir! Rabbin için unutma kavramı geçersizdir!
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ ۚ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا
65-) Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma fa`budhu vastâbir li `ıbadetihi, hel ta`lemu leHU semiyya;
65-) Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir… O hâlde O`na kulluğunu fark et ve O`nun ibadetine sebat et… O gibisini duyup bildin mi hiç?
وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ أَإِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا
66-) Ve yekulül İnsanu eizâ ma mittü lesevfe uhrecü hayyâ;
66-) İnsan der ki: “Ben öldükten sonra ölümsüz olarak mı çıkarılacağım?”
أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا
67-) Evela yezkürul`İnsanu enna haleknahu min kablü ve lem yekü şey`a;
67-) O insan, daha önce o yok iken onu yarattığımızı hatırlamaz mı?
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا
68-) FeveRabbike lenahşurennehüm veş şeyatıyne sümme lenuhdırennehüm havle cehenneme cisiyya;
68-) Rabbine yemin olsun ki, onları şeytanlarla beraber haşredeceğiz… Sonra onları elbette Cehennem`in etrafında dizüstü çökmüş hâlde bulundururuz.
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَٰنِ عِتِيًّا
69-) Sümme lenenzianne min külli şiy`atin eyyühüm eşeddü alerRahmâni ıtiyya;
69-) Sonra da her gruptan, onların azgınlık ve isyan itibarıyla Rahmân`a inkârda en katı olanlarını çekip çıkarırız (ateş için).
ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَىٰ بِهَا صِلِيًّا
70-) Sümme lenahnu a`lemu Billeziynehüm evla Biha sıliyya;
70-) Zira ateşte yanmayı kimler hak etmiştir biz iyi biliriz.
وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا
71-) Ve in minküm illâ varidüha* kâne alâ Rabbike hatmen makdıyya;
71-) Sizden Cehennem`e uğramayacak hiç kimse yoktur! Bu Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا
72-) Sümme nüneccil leziynettekav ve nezeruz zâlimiyne fiyha cisiyya;
72-) Sonra korunanları (korunmanın getirisi, nûrânî kuvve sahiplerini) kurtarırız; nefsine zulmedenleri de dizüstü orada bırakırız.
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا
73-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuna beyyinatin kalelleziyne keferu lilleziyne amenû eyyül feriykayni hayrun makamen ve ahsenü nediyya;
73-) Onlara delillerimiz açık açık okunup bildirildiğinde, hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere: “İki fırkanın hangisi makam itibarıyla daha hayırlı ve meclisi daha iyidir?” dedi.
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا
74-) Ve kem ehlekna kablehüm min karnin hüm ahsenü esâsen ve ri`ya;
74-) Onlardan önce, nice nesilleri helâk ettik ki, onlar zenginlik ve görünüş itibarıyla daha iyiydiler.
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا
75-) Kul men kâne fiyd dalaleti felyemdüd lehür Rahmânu medda;hatta izâ raev ma yû`adune immel azâbe ve immes saate, feseya`lemune men huve şerrun mekânen ve ad`afü cünda;
75-) De ki: “Kim dalâlette ise, Rahmân ona mühletini uzatsın! Nihayet kendilerine vadolunanı -azabı veya o saati (ölümü veya kıyametin kopuşunu)- görecekleri zaman, kim daha şerrli ve ordusu itibarıyla kim daha zayıf, anlayacaklar!”
وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى ۗ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا
76-) Ve yeziydullâhulleziynehtedev hüda* vel bakıyatus salihatu hayrun `ınde Rabbike sevaben ve hayrun meradda;
76-) Allâh doğru yolda olanların hakikat bilgisini arttırır! İmanın gereği fiillerin getirileri Rabbinin indînde hem sevap olarak hem de sonucu itibarıyla, daha hayırlıdır.
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا
77-) Eferaeytelleziy kefera Bi âyâtiNA ve kale leuteyenne malen ve veleda;
77-) O işaretlerimizi inkâr eden ve: “Kesinlikle bana mal ve çocuk verilir” diyen kimseyi gördün mü?
أَطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا
78-) Ettaleal ğaybe emittehaze `ınder Rahmâni ahda;
78-) Gayba ait bilgisi mi oldu yoksa Rahmân`ın indînde bir söz mü edindi?
كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا
79-) Kella* senektübü ma yekulu ve nemüddü lehu minel azâbi medda;
79-) Hayır! Biz onun söylediğini kaydedeceğiz ve onun için azabını, uzattıkça uzatacağız.
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا
80-) Ve nerisühu ma yekulu ve ye`tiyNA ferda;
80-) Dediklerini yitirir de, biz onun vârisi oluruz… Ve o, bize tek başına gelir.
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا
81-) Vettehazu min dûnillâhi aliheten liyekûnu lehüm `ızza;
81-) Kendilerine üstünlük edinsinler diye Allâh dûnunda tanrılar edindiler.
كَلَّا ۚ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا
82-) Kella* seyekfürune Bi ıbadetihim ve yekûnune aleyhim dıdda;
82-) Hayır! (O tanrıları) onların tapınmalarını inkâr edecek ve onların karşıtı olacaklar!
أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا
83-) Elem tera enna erselneş şeyatıyne alel kafiriyne teüzzühüm ezza;
83-) Görmedin mi biz şeytanları, hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine irsâl ettik de onları (vehimlerini tahrik ederek) oynatıp duruyorlar.
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ ۖ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا
84-) Fela ta`cel aleyhim* innema neuddü lehüm `adda;
84-) Onlar için acele etme… Biz onlar için gün sayarız.
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَٰنِ وَفْدًا
85-) Yevme nahşurul müttekıyne ilerRahmâni vefda;
85-) Korunmuş olanları, ikrama nail olmuşlar olarak Rahmân`a haşrettiğimiz süreçte!
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًا
86-) Ve nesukul mücrimiyne ila cehenneme virda;
86-) Suçluları da suya hasret olarak Cehennem`e sevk ettiğimizde!
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا
87-) Lâ yemlikûneşşefaate illâ menittehaze `ınder Rahmâni ahda;
87-) Rahmân`ın indînde ahd edinmiş (hakikati olan bir kısım Esmâ kuvveleri kendinden açığa çıkmış) olandan başkası, şefaat edemeyecek!
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا
88-) Ve kalüttehazerRahmânu veleda;
88-) “Rahmân çocuk edindi” dediler!
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا
89-) Lekad ci`tüm şey`en idda;
89-) Andolsun ki pek çirkin bir şey yaptınız.
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا
90-) Tekadüs Semavatu yetefettarne minhu ve tenşakkul Ardu ve tahırrulcibalü hedda;
90-) Bu yüzden neredeyse semâlar çatlayacak, arz yarılacak ve dağlar yıkılıp düşecek!
أَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًا
91-) En deav lirRahmâni veleda;
91-) Rahmân`a çocuk nispet etmelerinden ötürü!
وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَٰنِ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا
92-) Ve ma yenbeğıy lirRahmâni en yettehıze veleda;
92-) Rahmân`a çocuk edinmek gibi bir kavram yakışmaz.
إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا
93-) İn küllü men fiysSemavati vel Ardı illâ atir Rahmâni `abda;
93-) Semâlar ve arzda kim var ise Rahmân`a kulluk eder!
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا
94-) Lekad ahsahüm ve addehüm `adda;
94-) Andolsun ki (Rahmân) onları çok yönlü tüm detaylarıyla bilir!
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا
95-) Ve küllühüm atiyhi yevmel kıyameti ferda;
95-) Onların hepsi, kıyamet sürecinde O`na TEK olarak gelir.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَٰنُ وُدًّا
96-) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati seyec`alü lehümür Rahmânu vüdda;
96-) İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, Rahmân onlar için bir sevgi oluşturacaktır.
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا
97-) Feinnema yessernahu Bi lisanike litübeşşira Bihil müttekıyne ve tünzira Bihi kavmen lüdda;
97-) Biz O`nu, O`nunla korunanları müjdeleyesin ve inatçı bir topluluğu da O`nunla uyarasın diye, senin anlatımınla kolaylaştırdık.
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا
98-) Ve kem ehlekna kablehüm min karn* hel tuhıssü minhüm min ehadin ev tesmeu lehüm rikza;
98-) Onlardan önce de nice nesilleri helâk ettik… Onlardan herhangi birini hissediyor yahut onların fısıltılarını işitiyor musun?

2 Comments

Berrak için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir