14. CÜZ 3. HİZİP


16-) NAHL SÛRESİ النحلAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنكُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ
54-) Sümme izâ keşefeddurre anküm izâ feriykun minküm Bi Rabbihim yüşrikûn;
54-) Sonra (Allâh) sizden o sıkıntıyı kaldırdığı zaman, bir de bakarsın ki sizden bir kısmı hemen Rablerine ortak koşarlar (o sıkıntının kalkışını Rablerine değil, başka bir tesire bağlarlar).
لِيَكْفُرُواْ بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُواْ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
55-) Li yekfüru Bima ateynahum* fetemette`u* fesevfe ta`lemun;
55-) Kendilerine verdiğimize nankörlük etmek için (böyle yaparlar)… O hâlde zevklenin… Yakında bileceksiniz.
وَيَجْعَلُونَ لِمَا لاَ يَعْلَمُونَ نَصِيباً مِّمَّا رَزَقْنَاهُمْ تَاللّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَفْتَرُونَ
56-) Ve yec`alune lima lâ yalemune nasıyben mimma razaknahum* tAllâhi letüs`elünne amma küntüm tefterun;
56-) Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden hayalî tanrılarına bir pay ayırırlar… TAllâhi, yaptığınız uydurmalardan elbette sorgulanacaksınız!
وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُم مَّا يَشْتَهُونَ
57-) Ve yec`alune Lillâhil benati subhaneHU ve lehüm ma yeştehun;
57-) Kız çocuklarını da Allâh`a nispet ederler… Subhan`dır “HÛ”! (“HÛ”, münezzehtir bu yakıştırmadan)! Hoşlarına gideni de (erkek çocukları) kendilerine…
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالأُنثَى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدّاً وَهُوَ كَظِيمٌ
58-) Ve izâ büşşira ehadühüm Bil ünsâ zalle vechuhu müsvedden ve huve kezıym;
58-) Onlardan biri dişi ile müjdelendiğinde, öfkeli bir hâlde, yüzü simsiyah kesilir!
يَتَوَارَى مِنَ الْقَوْمِ مِن سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ أَيُمْسِكُهُ عَلَى هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ أَلاَ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
59-) Yetevara minel kavmi min sûi ma büşşira Bih* eyümsikühu alâ hunin em yedüssühu fiyttürab* ela sae ma yahkümun;
59-) Kendisi ile müjdelendiği şeyin (ona göre) kötülüğünden (dolayı), halkından gizlenir… (Kız çocuğu oldu diye) horlanmayı göze alıp onu tutacak mı; yoksa onu toprağın içinde gizleyip saklayacak mı (diri diri toprağa mı gömecek)? Kesinlikle biline ki, hükmettikleri şey çok kötüdür!
لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيم
60-) Lilleziyne lâ yu`minune Bil ahıreti meselüssev`* ve Lillâhil meselül a`lâ* ve “HU”vel Aziyzül Hakiym;
60-) Kötü sıfatlar, sonsuz yaşam süreçlerine iman etmeyenler içindir… En mükemmel sıfatlar da Allâh içindir! O, Aziyz`dir, Hakiym`dir.
وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
61-) Ve lev yuahızullâhun Nase Bi zulmihim ma tereke aleyha min dabbetin ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma* feizâ cae ecelühüm lâ yeste`hırune saaten ve lâ yestakdimun;
61-) Eğer Allâh insanları zulümlerinden dolayı sorumlu tutup sonucunu hemen yaşatsaydı, (arz) üzerinde hiçbir DABBE (insan değil insan bedeni) bırakmazdı! Fakat onları hükmedilmiş bir vakte tehir ediyor… Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler.
وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ الْحُسْنَى لاَ جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ الْنَّارَ وَأَنَّهُم مُّفْرَطُونَ
62-) Ve yec`alune Lillâhi ma yekrehune ve tasıfu elsinetühümül kezibe enne lehümül hüsna* lâ cerame enne lehümünnare ve ennehüm müfretun;
62-) (Müşrikler) hoşlanmadıkları şeyleri Allâh`a yakıştırırlar (melekler kızlarıdır diyerek)… Üstelik de yalan söyleyip, en güzel geleceğin kendilerine ait olduğunu iddia ederler. Şüphesiz onlara ateş vardır ve onlar en önde götürüleceklerdir.
تَاللّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
63-) TAllâhi lekad erselna ila ümemin min kablike fezeyyene lehümüşşeytanu a`malehüm fehuve veliyyühümül yevme ve lehüm azâbün eliym;
63-) TAllâhi… Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de irsâl ettik de, şeytan onlara yaptıklarını süsledi (Rasûllerin bildirdiklerini inkâr ettiler)! O (şeytan – vehim) bugün (de) onların velîsidir… Onlar için acı bir azap vardır.
وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
64-) Ve ma enzelna aleykel Kitabe illâ litübeyyine lehümüllezihtelefu fiyhi ve hüden ve rahmeten li kavmin yu`minun;
64-) Biz sana bu BİLGİyi (Kitabı) karşı çıktıkları şeyi (hakikati) kendilerine açıklayasın diye ve iman eden bir topluma da hidâyet (hakikat bilgisi) ve rahmet olarak inzâl ettik.
وَاللّهُ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَسْمَعُون
65-) VAllâhu enzele mines Semai maen feahya Bihil`Arda ba`de mevtiha* inne fiy zâlike leayeten likavmin yesme`un;
65-) Allâh, semâdan (kişinin hakikatinden) bir su (ilim) inzâl etti de onunla arzı (bedeni), ölümünden (şuursuz – kendini sadece beden sanarak yaşama hâlinden) sonra diriltti (Allâh Esmâ`sıyla var olan sonsuz yaşama sahip olduğunu fark ettirdi)… Muhakkak ki bu, duyduğunu değerlendirecek kişiler için önemli işarettir!
وَإِنَّ لَكُمْ فِي الأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهِ مِن بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَّبَناً خَالِصاً سَآئِغاً لِلشَّارِبِينَ
66-) Ve inne leküm fiyl en`ami le ıbraten, nüskıyküm mimma fiy butunihi min beyni fersin ve demin lebenen halisan saiğan lişşaribiyn;
66-) En`amda (kurban olabilecek hayvanlarda) da sizin için bir ibret vardır… Size onun (en`amın – hayvanın) karınlarındaki pislik ve kan arasından, lezzetle boğazdan geçen, hâlis bir süt içiririz.
وَمِن ثَمَرَاتِ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَراً وَرِزْقاً حَسَناً إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
67-) Ve min semeratin nehıyli vel a`nabi tettehızune minhu sekeren ve rizkan hasena* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin ya`kılun;
67-) Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem sarhoşluk veren içecekler hem de güzel bir gıda edinirsiniz… Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır.
وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ
68-) Ve evha Rabbüke ilenNahli enittehıziy minel cibali buyuten ve mineşşeceri ve mimma ya`rişun;
68-) Rabbin bal arısına vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve yaptıkları kovanlardan evler edin!” (Düşünen beyinlere, arının {ve diğer mahlûkatın} nasıl vahiy aldığı, bunun nasıl ve ne anlama geldiği konusu, çok şeyler açar. A.H.)
مَّ كُلِي مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاً يَخْرُجُ مِن بُطُونِهَا شَرَابٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاء لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
69-) Sümme küliy min küllis semarati feslükiy sübüle Rabbiki zülüla* yahrucü min butuniha şerabun muhtelifün elvanuhu fiyhi şifaun linNas* inne fiy zâlike le ayeten li kavmin yetefekkerun;
69-) “Sonra, her çiçekten ye de programının gereği, varoluşunu meydana getiren Esmâ`nın gereği şekilde onu değerlendir”… Onun karnından, renkleri muhtelif bir içecek çıkar ki, onun içinde insanlar için şifa vardır… Bu olayda da aklını kullananlar için bir ibret vardır!
وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لاَ يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئاً إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
70-) VAllâhu halekaküm sümme yeteveffaküm ve minküm men yureddü ila erzelil umuri likey lâ ya`leme ba`de ılmin şey`a* innAllâhe Aliymun Kadiyr;
70-) Allâh sizi yarattı… Sonra sizi vefat ettirir (öldürür değil vefat ettirir)! Kiminiz de erzel-i ömür`e (ömrün düşkünlük çağına) bırakılır; bildiklerini artık düşünemeyecek devreye… Muhakkak ki Allâh Aliym`dir, Kaadir`dir.
وَاللّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ فِي الْرِّزْقِ فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُواْ بِرَآدِّي رِزْقِهِمْ عَلَى مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَهُمْ فِيهِ سَوَاء أَفَبِنِعْمَةِ اللّهِ يَجْحَدُونَ
71-) VAllâhu faddale ba`daküm alâ ba`din fiyrrızk* femelleziyne fuddılu Bi raddiy rızkıhim alâ ma meleket eymanühüm fehüm fiyhi seva`* efe Bi nı`metillâhi yechadun;
71-) Allâh, yaşam gıdanız konusunda kiminizi kiminizden üstün tuttu… Üstün tutulan kimseler yaşam gıdalarını, sorumlu olduklarıyla hakkıyla paylaşmıyor… (Oysa) onlar onda eşittirler… Allâh nimetini (yaşam gıdalarını, “ben kazandım, benim;” diyerek, hatta benliklerini de böylece Allâh`a eş koşarak) bilerek inkâr mı ediyorlar?
وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً وَجَعَلَ لَكُم مِّنْ أَزْوَاجِكُم بَنِينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّهِ هُمْ يَكْفُرُونَ
72-) VAllâhu ce`ale leküm min enfüsiküm ezvacen ve ce`ale leküm min ezvaciküm beniyne ve hafedeten ve razekaküm minettayyibat* efe Bil bâtıli yu`minune ve Bi nı`metillâhi hüm yekfurun;
72-) Allâh sizin için kendi nefslerinizden eşler oluşturdu… Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar meydana getirdi… Sizi temiz gıdalarla besledi… (Durum bu iken kalkıp) aslı olmayana mı iman ediyorlar? Onlar Allâh nimetine küfür mü ediyorlar?
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقاً مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ شَيْئاً وَلاَ يَسْتَطِيعُو
73-) Ve ya`budune min dûnillâhi ma lâ yemlikü lehüm rizkan mines Semavati vel Ardı şey`en ve lâ yestetıy`un;
73-) Semâlardan ve arzdan Allâh dûnundaki, kendileri için bir şeye mâlik olmayan ve kudreti olmayan şeylere tapınıyorlar!
فَلاَ تَضْرِبُواْ لِلّهِ الأَمْثَالَ إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُون
74-) Fela tadribu Lillâhil emsâl* innAllâhe ya`lemu ve entüm lâ ta`lemun;
74-) Allâh için emsal düşünmeyin! (Allâh, “HÛ”dur!)… Allâh bilir ve siz bilmezsiniz.
ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً عَبْداً مَّمْلُوكاً لاَّ يَقْدِرُ عَلَى شَيْءٍ وَمَن رَّزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقاً حَسَناً فَهُوَ يُنفِقُ مِنْهُ سِرّاً وَجَهْراً هَلْ يَسْتَوُونَ الْحَمْدُ لِلّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُون
75-) DarebAllâhu meselen abden memluken lâ yakdiru alâ şey`in ve men razaknahu minna rizkan hasenen fehuve yünfiku minhu sirran ve cehra* hel yestevun* elHamdu Lillâh* bel ekseruhüm lâ ya`lemun;
75-) Allâh (şöyle) bir misal veriyor: Bir şeye gücü yetmeyen köle ile kendisini bizden güzel bir yaşam gıdası ile beslediğimiz ve ondan gizli ve açık başkalarına bağışta bulunan kişi… Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd, Allâh`a aittir! Hayır, onların çoğunluğu bilmezler.
وَضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً رَّجُلَيْنِ أَحَدُهُمَا أَبْكَمُ لاَ يَقْدِرُ عَلَىَ شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلَى مَوْلاهُ أَيْنَمَا يُوَجِّههُّ لاَ يَأْتِ بِخَيْرٍ هَلْ يَسْتَوِي هُوَ وَمَن يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَهُوَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
76-) Ve darebAllâhu meselen racüleyni ehadühüma ebkemü lâ yakdiru alâ şey`in ve huve kellün alâ mevlahu, eynema yüveccihhu lâ ye`ti Bi hayr* hel yesteviy huve ve men ye`muru Bil adli, ve huve alâ sıratın müstekıym;
76-) Allâh şu iki kişiyi de misal verdi: Bunlardan biri konuşmasını bilmez, bir şeye kudreti yoktur; efendisi yanında yüktür… Onu hangi işe yönlendirse bir hayırla gelmez… Hiç bu, elindekinin hakkını veren ve kendisi doğru yolda yürüyen kişi ile eşit olur mu?
وَلِلّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا أَمْرُ السَّاعَةِ إِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ أَوْ هُوَ أَقْرَبُ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
77-) Ve Lillâhi ğaybüs Semavati vel Ard* ve ma emrussaati illâ kelemhıl basari ev huve akreb* innAllâhe alâ külli şey`in Kadiyr;
77-) Semâların ve arzın algılanamayanları Allâh içindir… O Saat`in (kıyametin) oluşması hükmü (Allâh`a göre) bir göz kırpması gibi yahut daha da yakındır! Muhakkak ki Allâh her şeye Kaadir`dir.
وَاللّهُ أَخْرَجَكُم مِّن بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ لاَ تَعْلَمُونَ شَيْئاً وَجَعَلَ لَكُمُ الْسَّمْعَ وَالأَبْصَارَ وَالأَفْئِدَةَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
78-) VAllâhu ahreceküm min butuni ümmehatiküm lâ ta`lemune şey`en ve ce`ale lekümüs sem`a vel` ebsara vel` ef`idete lealleküm teşkürun;
78-) Allâh sizi analarınızın karınlarından bir şey bilmez bir hâlde çıkardı… Değerlendirerek şükredenlerden olasınız diye, size sem` (algılama), basarlar (görüp değerlendirme) ve fuadlar (Esmâ mânâ özelliklerinin beyne yansıtıcıları – kalp nöronları) verdi.
أَلَمْ يَرَوْاْ إِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ فِي جَوِّ السَّمَاء مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلاَّ اللّهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
79-) Elem yerav ilettayri musahharatin fiy cevvisSema`* ma yümsikühünne illAllâh* inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yu`minun;
79-) Havada Allâh hükmüne uymakta olan kuşları görmüyorlar mı? Onları Allâh`tan (Esmâ`sının kuvvelerinden) başkası tutmuyor… Bu işaretlerde de aklını kullananlar için bir ibret vardır!
وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّن بُيُوتِكُمْ سَكَناً وَجَعَلَ لَكُم مِّن جُلُودِ الأَنْعَامِ بُيُوتاً تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثاً وَمَتَاعاً إِلَى حِينٍ
80-) VAllâhu ce`ale leküm min buyutiküm sekenen ve ce`ale leküm min culudil en`ami buyuten testehıffuneha yevme za`niküm ve yevme ikametiküm, ve min asvafiha ve evbariha ve eş`ariha esâsen ve meta`an ila hıyn;
80-) Allâh evlerinizi sizin için huzur ve güvenle yaşam ortamı kıldı… Sizin için hayvanların derilerinden, yolculukta veya oturmak için kolayca taşıyıp kullanacağınız çadırlar; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından ev-giyim eşyası ve muayyen bir süreye kadar faydalanma nasip etti.
وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلاَلاً وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْجِبَالِ أَكْنَاناً وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُم بَأْسَكُمْ كَذَلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ
81-) VAllâhu ce`ale leküm mimma haleka zılalen ve ce`ale leküm minelcibali eknanen ve ce`ale leküm serabiyle tekıykümül harre ve serabiyle tekıyküm be`seküm* kezâlike yütimmu nı`metehu aleyküm lealleküm tüslimun;
81-) Allâh, yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlardan sığınıp barınılacak yerler oluşturdu; sizin için, sizi sıcaktan koruyan elbiseler ve savaşta koruyan zırhlar yarattı… İşte böylece üzerinize nimetini tamamlıyor ki müslimler olasınız!
فَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ الْمُبِين
82-) Fein tevellev feinnema aleykel belağul mubiyn;
82-) (Rasûlüm) eğer yüz çevirirlerse senden, sana düşen sadece apaçık tebliğdir!
يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللّهِ ثُمَّ يُنكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ
83-) Ya`rifune nı`metAllâhi sümme yünkiruneha ve ekseruhümül kafirun;
83-) (Onlar) Allâh nimetini (Hz. Rasûlullâh`ı) tanırlar, sonra da O`nu inkâr ederler… Onların ekseriyeti hakikat bilgisini inkâr edenlerdir.
وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِن كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيداً ثُمَّ لاَ يُؤْذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ وَلاَ هُمْ يُسْتَعْتَبُون
84-) Ve yevme neb`asü min külli ümmetin şehiyden sümme lâ yü`zenü lilleziyne keferu ve lâ hüm yüsta`tebun;
84-) O süreçte, her ümmetten bir şahit çıkartırız… Hakikat bilgisini inkâr edenlere izin de verilmez ve onlardan mazeret de istenilmez.
وَإِذَا رَأى الَّذِينَ ظَلَمُواْ الْعَذَابَ فَلاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلاَ هُمْ يُنظَرُون
85-) Ve izâ raelleziyne zalemül azâbe fela yuhaffefü anhüm ve lâ hüm yünzarun;
85-) Zulmedenler azapla karşılaştıklarında, kendilerine hafifletilmez ve onlara bakılmaz.
وَإِذَا رَأى الَّذِينَ أَشْرَكُواْ شُرَكَاءهُمْ قَالُواْ رَبَّنَا هَـؤُلاء شُرَكَآؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُوْ مِن دُونِكَ فَألْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ
86-) Ve izâ raelleziyne eşrekû şürekâehüm kalu Rabbena haülai şürekâünelleziyne künna ned`u min dunike, feelkav ileyhimül kavle inneküm le kâzibun;
86-) Şirk koşanlar, ortak koştuklarını gördükleri vakit: “Rabbimiz! İşte bunlar Sana denk olmayan, isimlendirip tanrılık atfettiğimiz ortaklarımız” dediler… (Ortakları da) onlara sataşır: “Muhakkak ki siz yalancılarsınız.”
وَأَلْقَوْاْ إِلَى اللّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ
87-) Ve elkav ilAllâhi yevmeizinisseleme ve dalle anhüm ma kânu yefterun;
87-) O gün, uydurdukları (kurguladıkları, hayal ürünü) şeyler kendilerinden kaybolup gitmiş; Allâh`a (sistemin – Sünnetullâh`ın gerçeklerine) teslim olmuşlardır
الَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ زِدْنَاهُمْ عَذَاباً فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُواْ يُفْسِدُونَ
88-) Elleziyne keferu ve saddu an sebiylillâhi zidnahüm azâben fevkal azâbi Bima kânu yüfsidun;
88-) Hakikat bilgisini inkâr edenleri ve (insanları) Allâh yolundan alıkoyanları; bozgunculukları dolayısıyla, azabın ötesinde bir azap ile kat kat cezalandıracağız.
وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيداً عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيداً عَلَى هَـؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
89-) Ve yevme neb`asü fiy külli ümmetin şehiyden aleyhim min enfüsihim ve ci`na Bike şehiyden alâ haüla`* ve nezzelna aleykel Kitabe tibyanen likülli şey`in ve hüden ve rahmeten ve büşra lil müslimiyn;
89-) O süreçte, her ümmet içinde, kendi nefslerinden aleyhlerine bir şahit bâ`sederiz… Seni de bunların üzerine bir şahit getirdik! Sana bu Bilgiyi (Kitabı); her şeyi açıklayan, bir (yaşam) kılavuzu, bir rahmet ve teslimiyetlerinin farkındalığına ermişler için bir müjde olmak üzere, kısım kısım indirdik.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir