12. CÜZ 3. HİZİP


11- HÛD SÛRESİ هود Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هودBismillahirRahmânirRahiym
وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ وَلَا تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ ۚ إِنِّي أَرَاكُمْ بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ
84-) Ve ila Medyene ehahüm Şu`ayba* kale ya kavmı`budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, ve lâ tenkusul mikyale vel miyzane inniy eraküm Bi hayrin ve inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin muhıyt;
84-) Medyen`e de kardeşleri Şuayb`ı (irsâl ettik)… Dedi ki: “Ey halkım… Allâh`a kulluk etmekte olduğunuzun farkındalığına erin! Tanrınız olamaz, sadece “HÛ”! Ölçmeyi ve tartmayı noksan yapmayın… Sizin için hayrın nerede olduğunu görüyorum… Sizi kaplayacak bir azap sürecinden korkuyorum.”
وَيَا قَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
85-) Ve ya kavmi evfül mikyale vel miyzane Bil kıstı ve lâ tebhasün nase eşyaehüm ve lâ ta`sev fiyl Ardı müfsidiyn;
85-) “Ey halkım… Ölçmeyi ve tartmayı adaletli olarak tastamam yapın, insanların hakkını vermemezlik etmeyin ve bozguncular olarak arzda taşkınlık yapmayın.”

بَقِيَّتُ اللَّهِ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ ۚ وَمَا أَنَا عَلَيْكُمْ بِحَفِيظٍ
86-) Bekıyyetullâhi hayrun leküm in küntüm mu`miniyn* ve ma ene aleyküm Bi Hafiyz;
86-) “Eğer iman edenlerseniz, Allâh helali sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin bekçiniz değilim.”
قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَنْ نَفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ ۖ إِنَّكَ لَأَنْتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ
87-) Kalu ya Şu`aybü e Salâtüke te`müruke en netruke ma ya`budu abaüna ev en nef`ale fiy emvalina ma neşa`* inneke leentelHaliymürReşiyd;
87-) Dediler ki: “Yâ Şuayb… Yöneldiğin mi sana emrediyor, atalarımızın tapındıklarına tapınmamamızı ya da mallarımızda dilediğimiz gibi tasarruf etmememizi! Muhakkak ki sen Haliym`sin, Reşiyd`sin.”
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا ۚ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ ۚ إِنْ أُرِيدُ إِلَّا الْإِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُ ۚ وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِاللَّهِ ۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
88-) Kale ya kavmi eraeytüm in küntü alâ beyyinetin min Rabbiy ve razekaniy minhu rizkan hasena* ve ma üriydü en ühalifeküm ila ma enhaküm anh* in üriydü illel ıslaha mesteta`tü, ve ma tevfiykıy illâ Billâhi, aleyhi tevekkeltü ve ileyhi üniyb;88-) (Şuayb) dedi ki: “Ey halkım… Görmüyor musunuz? Ya Rabbimden kesin bir delil üstündeysem ve O bana kendinden güzel bir rızık verdiyse? Sizden yapmamanızı istediğim şeyde size ters düşmek istemiyorum… Gücüm yettiğince sizi düzeltmek istiyorum… Başarım ancak Allâh`ladır… O`na tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) ettim ve O`na yöneliyorum.”
وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ
89-) Ve ya kavmi lâ yecrimenneküm şikakıy en yusıybeküm mislü ma esabe kavme Nuhın ev kavme Hudin ev kavme Salih* ve ma kavmü Lutin minküm Bi beıyd;
89-) “Ey kavmim… Bana karşı olmanız sakın sizi suça sürüklemesin; (böylece) Nuh halkına veya Hud halkına yahut Sâlih halkına isâbet edenin benzerinin size isâbet etmesi ile sizi cezalandırmasın… Lût halkı da sizden uzak değildir.”
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ
90-) Vestağfiru Rabbeküm sümme tubu ileyHİ, inne Rabbiy Rahıymun Vedûd;
90-) “Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O`na tövbe (rücu) edin… Muhakkak ki Rabbim Rahıym`dir, Vedud`dur.”
قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا ۖ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ
91-) Kalu ya Şu`aybü ma nefkahu kesiyren mimma tekulü ve inna lenerake fiyna daıyfa* ve levla rahtuke le racemnake, ve ma ente aleyna Bi aziyz;
91-) Dediler ki: “Yâ Şuayb… Biz senin dediklerinden birçoğunu anlamıyoruz! İşin doğrusu seni içimizde zayıf konumda görüyoruz… Eğer arkanda saydığımız aşiretin olmasaydı, kesinlikle seni taşlayarak öldürürdük! Sen bize galebe çalacak durumda değilsin.”
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا ۖ إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ
92-) Kale ya kavmi erahtıy e`azzu aleyküm minAllâh* vettehaztümuhu veraeküm zıhriyya* inne Rabbiy Bi ma ta`melune Muhıyt;92-) (Şuayb) dedi ki: “Ey halkım… Aşiretim size Allâh`tan daha mı güçlü ve karşı konulmaz? Ki O`nu arkanıza atıp unutulan edindiniz… Muhakkak ki Rabbim yapmakta olduklarınızı Muhiyt`tir (ihâta etmektedir). “
وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ ۖ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ
93-) Ve ya kavmı`melu alâ mekanetiküm inniy amil* sevfe ta`lemune men ye`tiyhi azâbün yuhziyhi ve men huve kâzib* vertekıbu inniy meaküm Rakıyb;
93-) “Ey halkım… Makamınız üzere işinize devam edin. Muhakkak ki ben de işimi yapıyorum. Aşağılayıcı azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu yakında göreceksiniz… Gözetleyin, muhakkak ki ben de sizinle beraber Rakıyb`ım.”
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
94-) Ve lemma cae emruna necceyna Şu`ayben velleziyne amenû meahu Bi rahmetin minna ve ehazetilleziyne zalemus sayhatü feasbehu fiy diyarihim casimiyn;
94-) Hükmümüz açığa çıktığında, Şuayb`ı ve beraberindeki iman etmişleri rahmetimizle kurtardık… Zulmedenleri ise şiddetli titreşimli, korkunç ses yakaladı da evlerinde göçüp gittiler.
كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا بُعْدًا لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ
95-) Keen lem yağnev fiyha* ela bu`den liMedyene kema beıdet Semud;
95-) Sanki hiç yaşamamışlardı orada… Kesinkes bilin ki, hakikatlerinden uzak düşmüş bir yaşam Medyen (halkı) içindir, Semud (halkının) uzak oldukları gibi.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ
96-) Ve lekad erselna Musa Bi âyâtina ve sultanin mubiyn;
96-) Andolsun ki biz, Musa`yı işaretlerimiz olarak ve apaçık delille irsâl ettik…
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاتَّبَعُوا أَمْرَ فِرْعَوْنَ ۖ وَمَا أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍ
97-) İla fir`avne ve meleihi fettebeu emre fir`avn* ve ma emru fir`avne Bi reşiyd;
97-) Firavun ve ileri gelen adamlarına… Onlar Firavun`un emrine tâbi oldular… (Oysa) Firavun`un emri olgunluğu yansıtmıyordu.
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ ۖ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ
98-) Yakdümü kavmehu yevmel kıyameti fe evradehümün nar* ve bi`sel virdül mevrud;
98-) (Firavun) kıyamet sürecinde halkının önüne geçip önderlik eder… (İşte) onları ateşe ulaştırır! O varılan yer ne kötü bir yerdir.
وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ
99-) Ve utbiu fiy hazihi lâ`neten ve yevmel kıyameti, bi`ser rifdül merfud;
99-) Hem burada (dünyada) hem de kıyamet sürecinde lânete tâbi olundular! O hisselerine düşen ne kötü bir paydır!
ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْقُرَىٰ نَقُصُّهُ عَلَيْكَ ۖ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ
100-) Zâlike min enbail kura nekussuhu aleyke minha kaimün ve hasıyd;
100-) İşte bunlar o bölgelerin haberlerindendir! Sana hikâye ediyoruz… Onlardan bir kısmı ayakta ve (bir kısmı da) biçilmiş ekin gibi olmuştur.
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ۖ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ
101-) Ve ma zalemnahüm ve lâkin zalemu enfüsehüm fema ağnet anhüm alihetühümül letiy yed`une min dûnillâhi min şey`in lemma cae emru Rabbik* ve ma zaduhüm ğayre tetbiyb;
101-) Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi nefslerine zulmettiler! Rabbinin hükmü açığa çıktığında, Allâh dûnunda tapındıkları tanrılar kendilerine hiçbir fayda sağlamadı! (Tanrı anlayışları) onların helâk olmasından başka bir sonuç doğurmadı.
وَكَذَٰلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَىٰ وَهِيَ ظَالِمَةٌ ۚ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ
102-) Ve kezâlike ahzü Rabbike izâ ehazel kura ve hiye zâlimetün, inne ahzehu eliymün şediyd;
102-) Rabbinin, zâlimlerin olduğu şehirleri yakalaması işte böyledir! Muhakkak ki O`nun yakalaması çok acı verici ve şiddetlidir!
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْآخِرَةِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌ لَهُ النَّاسُ وَذَٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ
103-) İnne fiy zâlike le ayeten limen hafe azâbel ahireti, zâlike yevmün mecmu`un lehunNasu ve zâlike yevmün meşhud;103-) Muhakkak ki bunda, gelecekteki yaşam azabından korkan için elbette bir işaret vardır… İşte bu, tüm insanların bir arada olduğu bir süreçtir! İşte bu, kendisinde hiçbir şeyin gizli kalmadığı bir süreçtir!
وَمَا نُؤَخِّرُهُ إِلَّا لِأَجَلٍ مَعْدُودٍ
104-) Ve ma nüehhıruhu illâ liecelin ma`dud;
104-) Biz onu ancak süresi belirlenmiş bir ömür dolayısıyla geciktiriyoruz.
يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ
105-) Yevme ye`ti lâ tekellemü nefsün illâ BiizniHİ, feminhüm şakıyyün ve sa`ıyd;
105-) O süreç başladığında, O`nun elvermesi dışında, hiçbir nefs konuşamaz! Onlardan kimi şakî (imanı olmayan, sonsuza dek cehennemlik) kimi de saîddir (imanı olan, sonsuza dek cennetlik).
فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ
106-) Feemmelleziyne şeku fefiynnari lehüm fiyha zefiyrun ve şehiyk;
106-) Şakî olanlar, Nâr`dadırlar (ışınsal ateş)… Onlar orada (azaptan) hırlayarak ve inleyerek soluk alırlar!
خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ
107-) Halidiyne fiyha ma dametis Semavatü vel Ardu illâ ma şâe Rabbük* inne Rabbeke fa`alün lima yüriyd;107-) Semâlar ve arz (şuurları ve bedenleri) var oldukça onda ebedî kalırlar; Rabbinin dilemesi müstesna… Muhakkak ki Rabbin (hakikatin olan Allâh Esmâ`sının bileşimi) irade ettiğini fiile dönüştürür!
وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۖ عَطَاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ
108-) Ve emmelleziyne suıdu fe fiyl cenneti halidiyne fiyha ma dametis Semavatü vel Ardu illâ ma şâe Rabbük* `ataen ğayre meczûz;
108-) Saîd olanlar ise, Cennet`tedirler… Semâlar ve arz (şuurları ve bedenleri) var oldukça onda ebedî kalıcılardır; Rabbinin dilemesi müstesna… Akışı kesilmeyen bağışla yaşarlar.
فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هَٰؤُلَاءِ ۚ مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ آبَاؤُهُمْ مِنْ قَبْلُ ۚ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ
109-) Fela tekü fiy miryetin mimma ya`budu haüla`* ma ya`budune illâ kema ya`budu abauhüm min kabl* ve inna lemüveffuhüm nasıybehüm ğayre menkus;
109-) Şunların tapınmalarına bakıp şüpheye düşme! Daha önce atalarının tapındıkları gibi tapınıyorlar sadece (Allâh`a ibadet ettiklerini sanma)! Doğrusu biz onlara hak ettiklerini noksansız, tamı tamına vereceğiz.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مُرِيبٍ
110-) Ve lekad ateyna Musel Kitabe fahtülife fiyh* ve levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudiye beynehüm* ve innehüm le fiy şekkin minhu muriyb;
110-) Andolsun ki Musa`ya Hakikat BİLGİsi verdik de onda ayrılığa düştüler! Eğer Rabbinden (hükmedilmiş) geçmiş bir söz olmasaydı, mutlaka aralarında iş bitirilirdi… Muhakkak ki onlar Ondan (vehimleri yüzünden) kuşku içindeler.
وَإِنَّ كُلًّا لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ ۚ إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
111-) Ve inne küllen lemma leyüveffiyennehüm Rabbüke a`malehüm* inneHU Bima ya`melune Habiyr;
111-) Muhakkak ki Rabbin her birinin yaptıklarının karşılığını kendilerine tam verir… Çünkü O, yapmakta olduklarını (onların Esmâ`sıyla hakikati ve meydana getiricisi olarak) Habiyr`dir.
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا ۚ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
112-) Festekım kema ümirte ve men tabe meake ve lâ tatğav* inneHU Bi ma ta`melune Basıyr;
112-) O hâlde sen hükmolunduğunca hakikati yaşa (istikamet sahibi olmak, hidâyetin açığa çıkması sonucu olarak hakikatin yaşanması, demektir. A.H.)! Seninle beraber, tövbe edenler de (hakikati yaşayamamalarına neden olan şeylere tövbe edenler)… Sakın taşkınlık yapmayın! Çünkü O, yapmakta olduklarınızı (B sırrınca) Basıyr`dir
وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
113-) Ve lâ terkenu ilelleziyne zalemu fetemessekümünnaru ve ma leküm min dûnillâhi min evliyâe sümme lâ tunsarun;113-) (Nefsine) zulmedenlere meyletmeyin, (o takdirde) size Nâr dokunur… Sizin için Allâh dûnunda velî söz konusu olmaz! (Şayet edinirseniz) sonra yardım da görmezsiniz!
وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ
114-) Ve ekımıs Salâte tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zâkiriyn;114-) Gündüzün iki tarafında ve geceden zülfelerde (gündüze yakın saatlerinde) salâtı ikame et… Muhakkak ki hasenat (Hakikatini yaşamak – kişiden açığa çıkan güzel yaşantı) seyyiatı (hakikati örtme ve nefsaniyetten kaynaklanan suçların getirisini) giderir… Bu, idrak sahiplerine bir öğüttür.
وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
115-) Vasbir feinnAllâhe lâ yudıy`u ecrel muhsiniyn;
115-) Sabret… Muhakkak ki Allâh ihsan sahiplerinin mükâfatını zayi etmez.
فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّنْ أَنْجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ
116-) Felevla kâne minel kuruni min kabliküm ulû bakıyyetin yenhevne anil fesadi fiyl Ardı illâ kaliylen mimmen enceyna minhüm* vettebealleziyne zalemu ma ütrifu fiyhi ve kânu mücrimiyn;
116-) Sizden önceki kuşaklardan geri kalanlar, arzda bozgunculuktan vazgeçirmeliydi onları değil mi? Onlardan kurtarmış olduklarımızdan az bir kısmı hariç (bunu yapan olmadı)… Zâlim olanlar ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler… Suçlu oldular!
وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ
117-) Ve ma kâne Rabbüke li yühlikel kura Bi zulmin ve ehlüha muslihun;
117-) Senin Rabbin, sâlih (dürüst) insanların yaşadıkları bölgeleri, haksız olarak helâk edecek değildir!
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً ۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
118-) Velev şâe Rabbüke lecealenNase ümmeten vahıdeten ve lâ yezalune muhtelifiyn;
118-) Eğer Rabbin dileseydi, elbette (tüm) insanları ümmeti vâhide (tek bir inanca sahip toplum) yapardı! Oysa karşıt görüşe dayalı inançlar sürüp gidecektir.
إِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَ ۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمْ ۗ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
119-) İlla men rahıme Rabbük* ve lizâlike halekahüm* ve temmet kelimetü Rabbike leemleenne cehenneme minel Cinneti venNasi ecme`ıyn;
119-) Sadece Rabbinin rahmet ettiği kimse hariç (o Rasûlü`n getirdiklerine muhalefet etmez); işte bunun için onları halketti! Rabbinin: “Andolsun ki cehennemi tamamen cinn ve nas`tan dolduracağım” kelimesi tamamlanmıştır.
وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ ۚ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
120-) Ve küllen nekussu aleyke min enbair Rusuli ma nüsebbitü Bihi fuadek* ve caeke fiy hazihil hakku ve mev`ızatün ve zikra lil mu`miniyn;120-) Rasûllerin haberlerinden her birini sana anlatmamızın sebebi anlayışını oturtmak içindir… Bu sûreyle de sana hak bildirilmiş, iman edenlere hatırlatma ve öğüt (ders) verilmiştir.
وَقُلْ لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ
121-) Ve kul lilleziyne lâ yu`minuna`melu alâ mekânetiküm* inna `amilun;
121-) İman etmeyenlere de ki: “Elinizden ne geliyorsa yapın; biz de yapacağız.”
وَانْتَظِرُوا إِنَّا مُنْتَظِرُونَ
122-) Ventazıru* inna müntezırun;
122-) ” (Sonucunu görmek için) bekleyin bakalım! Biz de bekliyoruz!”
وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
123-) Ve Lillâhi ğaybüs Semavati vel Ardı ve ileyHİ yurce`ul emru küllühu fa`budHU ve tevekkel aleyHİ, ve ma Rabbüke Bi ğafilin amma ta`melun;
123-) Semâlar ve arzın algılanamayanları, Allâh içindir… Hüküm tümüyle O`ndan çıkar! O hâlde O`na kulluğunun farkındalığına er; O`nun El Vekiyl isminin mânâsının hakikatindeki varlığını hisset! Rabbin, sizden açığa çıkanlardan perdeli değildir!
12- YÛSUF SÛRESİ يوسف Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هود BismillahirRahmânirRahiym
الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ
1-) Elif Lâââm Raa* tilke âyâtul Kitabil mubiyn;
1-) Eliif, Lââm, Ra… Bunlar Hakikati apaçık ortaya koyan BİLGİnin işaretleridir.
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
2-) İnna enzelnahu Kur`anen `arabiyyen lealleküm ta`kılun;
2-) Kesinlikle biz (El Esmâ ül Hüsnâ`nın işaret ettiği insanın hakikatindeki mertebeden – İlim mertebesinden bilincine) Arapça Kur`ân (OKUnası, kavranılası metin) olarak inzâl ettik Onu, aklınızla değerlendiresiniz diye.
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَٰذَا الْقُرْآنَ وَإِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ
3-) Nahnu nekussu aleyke ahsenel kasası Bima evhayna ileyke hazel Kur`an* ve in künte min kablihi leminel ğafiliyn;
3-) Şu Kurân`ı (OKUnası, kavranılası metni) sana vahyederek (hakikatin olan Esmâ mertebesindeki ilimden bilincine yönlendirerek) biz (Esmâ özelliklerimiz itibarıyla biz), ibret verici olaylardan birini en güzel anlatımla sende açığa çıkartıyoruz… Önceden şüphesiz bu bilgi sana kapalıydı!
إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ
4-) İz kale Yusufu li ebiyhi ya ebeti inniy raeytü ehade aşere Kevkeben veşŞemse vel Kamere raeytühüm li sacidiyn;4-) Hani Yusuf babasına: “Babacığım! Muhakkak ki ben on bir gezegeni, Güneş`i ve Ay`ı gördüm… Bana secde ediyorlardı” dedi.
قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَىٰ إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا ۖ إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوٌّ مُبِينٌ
5-) Kale ya büneyye lâ taksus rü`yake alâ ıhvetike feyekiydu leke keyda* inneş şeytane lil İnsani adüvvün mubiyn;5-) (Babası) dedi ki: “Yavrum… Rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra (hasetlerinden) sana bir tuzak kurarlar… Muhakkak ki şeytan insan için apaçık bir düşmandır.”
وَكَذَٰلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَىٰ آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَىٰ أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
6-) Ve kezâlike yectebiyke Rabbüke ve yuallimüke min te`viylil ehadiysi ve yütimmu nı`meteHU aleyke ve alâ ali Ya`kube kema etemmeha alâ ebeveyke min kablü İbrahiyme ve İshak* inne Rabbeke Aliymun Hakiym;
6-) “İşte böylece Rabbin seni seçer, olayların hakikatini görmeyi sana öğretir, nimetini, daha önce iki atan İbrahim ve İshak`a tamamladığı gibi, senin ve Âl-i Yakup`un üzerine de tamamlar. Muhakkak ki senin Rabbin Aliym`dir, Hakiym`dir.”
لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ
7-) Lekad kâne fiy Yusufe ve ıhvetihi âyâtün lissailiyn;
7-) Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri olayında, sorgulayacaklar için dersler vardır!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir