11. CÜZ 3. HİZİP


10- YÛNUS SÛRESİ يونسAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
فَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ
29-) Fekefa Billâhi şehiyden beynena ve beyneküm in künna an ıbadetiküm leğafiliyn;
29-) “Bizimle sizin aranızda Allâh, şahit olarak yeterlidir… Muhakkak ki biz, sizin kulluğunuzun hakikatinden gâfildik!”
هُنَالِكَ تَبْلُو كُلُّ نَفْسٍ مَا أَسْلَفَتْ ۚ وَرُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ ۖ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
30-) Hünalike teblu küllü nefsin ma eslefet ve ruddu ilAllâhi MevlahumülHakkı ve dalle anhüm ma kânu yefterun;
30-) Orada her nefs, önceden ne gönderdi ise onun getirisi olan sonucunu yaşar! Hak Mevlâları olan Allâh`a döndürülmüş; uydurmakta oldukları (tapınma objeleri) kendilerinden kaybolup gitmiştir!
قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ ۚ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ ۚ فَقُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ
31-) Kul men yerzükuküm mines Semai vel Ardı emmen yemliküs sem`a vel ebsare ve men yuhricülhayye minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve men yüdebbirul emre, feseyekulunAllâh* fekul efela tettekun;
31-) (Müşriklere) de ki: “Sizi semâdan ve arzdan kim rızıklandırıyor? Yahut işitme ve görme kuvvelerinin sahibi kim? Ölüden (ölü hükmündeki kendini sırf beden sanma yaşamından) diriyi (Hayy olanın Esmâ`sıyla diri olduğu bilincini) kim çıkarıyor ve diriden (Hakikati itibarıyla diri iken) ölüyü (kendi veya karşısındakinin hakikatini görememe veya kendini sırf beden olarak kabullenip, toprak olup yok olacağını sanma hâlini) kim oluşturuyor? Kim Hükmü tedbir ediyor?”… “Allâh” diyecekler… De ki: “O hâlde niye korunanlardan olmuyorsunuz?”
فَذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ ۖ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ ۖ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ
32-) Fe zâlikümullâhu RabbukümülHakk* femazâ ba`del Hakkı illedDalal* feenna tusrafun;
32-) İşte Allâh! Hak olan Rabbiniz… Gerçek olan dışında kabulleneceğiniz, dalâlden (sapık fikirden) başka ne olabilir? (O hâlde) nasıl saparsınız?
كَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ فَسَقُوا أَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
33-) Kezâlike hakkat kelimetü Rabbike alelleziyne feseku ennehüm lâ yu`minun;
33-) İşte böylece, Rabbinin inancı bozuk olanlar hakkında: “Onlar iman etmezler” sözü gerçekleşmiştir.
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ قُلِ اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ
34-) Kul hel min şürekâiküm men yebdeül halka sümme yu`ıydühu, kulillâhu yebdeül halka sümme yu`ıydühu feenna tü`fekûn;
34-) De ki: “Ortak koştuklarınızdan, tüm yaratılmışları ibda edip (açığa çıkartıp), sonra onu iade eden (aslına rücu ettiren) kimse var mı?”… De ki: “Allâh tüm yaratılmışları ibda eder (açığa çıkartır), sonra onu iade eder (aslına rücu ettirir)… Nasıl döndürülüyorsunuz?”
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ ۚ قُلِ اللَّهُ يَهْدِي لِلْحَقِّ ۗ أَفَمَنْ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ أَحَقُّ أَنْ يُتَّبَعَ أَمَّنْ لَا يَهِدِّي إِلَّا أَنْ يُهْدَىٰ ۖ فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
35-) Kul hel min şürekâiküm men yehdiy ilel Hakk* kulillâhu yehdiy lil Hakk* efemen yehdiy ilel Hakkı ehakku en yüttebe`a emmen lâ yehiddiy illâ en yühda* fema leküm keyfe tahkümun;
35-) De ki: “Ortak koştuklarınızdan hangisi Hakk`a erdirebilir?” De ki: “Allâh, Hakk`a hidâyet eder… Hakk`a erdiren mi tâbi olunmayı hak eder, yoksa kendisi hidâyet bulmakta yetersiz olan mı? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?”
وَمَا يَتَّبِعُ أَكْثَرُهُمْ إِلَّا ظَنًّا ۚ إِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
36-) Ve ma yettebi`u ekseruhüm illâ zanna* innez zanne lâ yuğniy minel Hakkı şey`a* innAllâhe Aliymun Bima yef`alun;
36-) Onlardan çoğunluğunun tâbi olduğu, varsandıklarıdır! Muhakkak ki varsayım, gerçeğin yerini tutmaz! Şüphesiz ki Allâh yapmakta olduklarını (Esmâ`sıyla hakikatleri olarak) Bilen`dir.
وَمَا كَانَ هَٰذَا الْقُرْآنُ أَنْ يُفْتَرَىٰ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ
37-) Ve ma kâne hazel Kur`anu en yüftera min dûnillâhi ve lâkin tasdiykalleziy beyne yedeyhi ve tafsıylel Kitabi lâ raybe fiyhi min Rabbil alemiyn;
37-) Bu Kur`ân, Allâh dûnundakilerin uydurusu değildir! Aksine, Rabb-ül âlemîn`den olduğu şüphe götürmeyen; kendinden öncekini tasdik eden, tafsilâtlı, hakikat BİLGİsi kaynağıdır!
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِهِ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
38-) Em yekulunefterah* kul fe`tu Bi suretin mislihi ved`u menisteta`tüm min dûnillâhi in küntüm sadikıyn;
38-) Yoksa “Onu (Muhammed a.s.) uydurdu!” mu diyorlar? De ki: “Hadi siz de Onun benzeri bir sûre açığa çıkarın bakalım ve de Allâh dûnunda elinizin erdiği kim varsa (onu da yardıma) çağırın! Eğer sözünüzde sadıklar iseniz.”
بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ
39-) Bel kezzebu Bima lem yuhıytu Bi ılmihi ve lemma ye`tihim te`viyluhu, kezâlike kezzebelleziyne min kablihim fenzur keyfe kâne akıbetüz zâlimiyn;
39-) Hayır! İlmini ihâta etmedikleri ve ne olduğu hakkındaki bilgisi henüz kendilerine açılmamış bir şeyi yalanladılar… Onlardan öncekiler de böyle yalanladılar! Zulmedenlerin sonu nasıl oldu bir bak!
وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِالْمُفْسِدِينَ
40-) Ve minhüm men yu`minu Bihi ve minhüm men lâ yu`minu Bihi, ve Rabbuke a`lemu Bil müfsidiyn;
40-) Onlardan, Ona (Kurân`a) iman edecekler de vardır, Ona iman etmeyecekler de! Rabbin bozguncuları (Esmâ`sıyla hakikatleri olarak) daha iyi bilir.
وَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ لِي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ ۖ أَنْتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ
41-) Ve in kezzebuke fe kul liy ameliy ve leküm amelüküm* entüm beriyune mimma a`melü ve ene beriy`ün mimma ta`melun;
41-) Seni yalanlamakta ısrarlı olurlarsa de ki: “Benim yaptıklarım bana, sizin yaptıklarınız size aittir! Siz benim yaptığımdan uzaksınız ben de sizin yaptığınızdan berîyim!”
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ ۚ أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ
42-) Ve minhüm men yestemi`une ileyke, efeente tüsmi`ussumme velev kânu lâ ya`kılun;
42-) Onlardan, dinliyormuşçasına sana kulak verenler var… Sağırlara (algılayamayanlara) duyurtabilir misin? Hele bir de akıllarını kullanamıyorlarsa!
وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْظُرُ إِلَيْكَ ۚ أَفَأَنْتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ
43-) Ve minhüm men yenzuru ileyke, efeente tehdil `umye velev kânu lâ yubsırun;
43-) Onlardan sana bakanlar da vardır… Körlere doğru yolu gösterebilir misin, basîretten yoksunlarsa?
إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْئًا وَلَٰكِنَّ النَّاسَ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
44-) İnnAllâhe lâ yazlimunNase şey`en ve lakinnenNase enfüsehüm yazlimun;
44-) Kesinlikle Allâh, insanlara zerrece zulmetmez! Ne var ki, insanlar kendi nefslerine zulmederler!
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَنْ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ ۚ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ
45-) Ve yevme yahşuruhüm keen lem yelbesû illâ sa`aten minennehari yetearefune beynehüm* kad hasirelleziyne kezzebu Bilıkaillâhi ve ma kânu mühtediyn;
45-) Onları haşredeceği süreçte, sanki (dünya yaşamında) günün bir saatinden fazla yaşamayıp bu arada tanışmışlarcasınadır… Allâh`a likâyı (hakikatleri olan Esmâ`nın farkındalığına ermeyi) yalanlamış olanlar, gerçekten hüsrana uğramıştır… (Onlar) hidâyete elverişli değillerdi.
وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ
46-) Ve imma nüriyenneke ba`dalleziy naıdühüm ev neteveffeyenneke feileyna merciuhüm sümmAllâhu şehiydün alâ ma yef`alun;
46-) Onlara yaşayacaklarını vadettiklerimizin bazısını hayatında sana göstersek yahut seni vefat ettirsek de göremesen (onlar yönünden bir şeyi değiştirmez), yine onların dönüşleri bizedir… Sonra, Allâh yaptıkları üzerine şahittir.
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَسُولٌ ۖ فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
47-) Ve likülli ümmetin Rasûl* feizâ cae Rasûlühüm kudiye beynehüm Bil kıstı ve hüm lâ yuzlemun;
47-) Her ümmet için (Hakk`ı bildiren) bir Rasûl vardır… Rasûlleri geldiği vakit aralarında adl üzere (hak ettiklerine göre) hükmolunur… Onlar zulme uğratılmazlar.
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
48-) Ve yekulune meta hazel va`dü in küntüm sadikıyn;
48-) “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu vaat (haşr) ne zaman?” derler.
قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۗ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ ۚ إِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ
49-) Kul lâ emlikü linefsiy darren ve lâ nef`an illâ ma şaAllâh* likülli ümmetin ecel* izâ cae ecelühüm fela yeste`hırune saaten ve lâ yestakdimun;
49-) De ki: “Nefsim için Allâh`ın dilediği haricinde bir zarar ve bir faydaya malîk değilim… Her ümmetin bir ömrü vardır… Yaşam süreleri tamam olduğunda, ne bir saat geri kalırlar ve ne de ileri giderler.”
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ
50-) Kul eraeytüm in etaküm azâbuHU beyaten ev neharen ma zâ yesta`cilü minhül mücrimun;
50-) De ki: “Gördünüz mü (düşünün bakalım), şayet O`nun azabı gece veya gündüzün bir anında gelmiş olsa, (söyleyin) suçlular neyi acele isterler?”
أَثُمَّ إِذَا مَا وَقَعَ آمَنْتُمْ بِهِ ۚ آلْآنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ
51-) E sümme izâ ma vekaa amentüm Bihi, âl`ANe ve kad küntüm Bihi testa`cilun;
51-) (Azap) başınıza geldikten sonra mı iman edeceksiniz? ŞİMDİ mi? (Oysa) onu acilen yaşamayı istiyordunuz!
ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ
52-) Sümme kıyle lilleziyne zalemu zûku azâbel huld* hel tüczevne illâ Bima küntüm teksibun;
52-) Sonra zulmedenlere: “Sonsuz azabı tadın!” denildi… “Sadece yapmış olduklarınızın getirisi olarak sonuçlarını yaşamıyor musunuz?”
وَيَسْتَنْبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ ۖ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ ۖ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ
53-) Ve yestenbiuneke ehakkun hu* kul iy ve Rabbiy innehu lehakkun ve ma entüm Bi mu`ciziyn;
53-) “O (azap) gerçek midir?” diye senden haber isterler… De ki: “Evet, Rabbim hakkı için o elbette gerçektir! Siz bundan kaçıp kurtulamazsınız!”
وَلَوْ أَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْأَرْضِ لَافْتَدَتْ بِهِ ۗ وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ ۖ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
54-) Velev enne likülli nefsin zalemet ma fiyl Ardı leftedet Bih* ve eserrun nedamete lemma raevül azâb* ve kudiye beynehüm Bil kıstı ve hüm lâ yuzlemun;
54-) (Kendine) zulmetmiş her nefs (bilinç), eğer yeryüzünde bulunan her şeye sahip olsaydı, elbette onu fidye olarak vermek isterdi! Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını göstermeye hâlleri kalmaz! Aralarında hak ettikleriyle hükmolunmuştur… Hak ettiklerinin dışında bir şey yaşamazlar!
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ أَلَا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
55-) Ela inne Lillâhi ma fiys Semavati vel Ard* ela inne va`dAllâhi Hakkun ve lakinne ekserehüm lâ ya`lemun;55-) Kesinlikle bilin ki, semâlar ve arzda ne varsa, muhakkak ki Allâh içindir (O`nun Esmâ`sının işaret ettiği mânâların açığa çıkışıdır). Kesinlikle bilin ki Allâh`ın bildirimi Hak`tır… Fakat onların çoğunluğu bilmezler
هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
56-) HUve yuhyiy ve yümiytü ve ileyHİ turce`un;
56-) “HÛ”! Diriltir ve öldürür! O`na rücu edeceksiniz (Hakikatinizin, Esmâ`sıyla yaratılmış olduğunu Hakk-el yakîn yaşayacaksınız)!
يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ
57-) Ya eyyühen Nasu kad caetküm mev`ızatün min Rabbiküm ve şifaün lima fiys suduri ve hüden ve rahmetün lil mu`miniyn;57-) Ey insanlar! Size, Rabbinizden bir öğüt, içinizde olan (şuur) için bir şifa (sağlıklı düşünme ilacı), iman edenler için bir hüda (hakikatlerine erdirici rehber) ve rahmet gelmiştir.
قُلْ بِفَضْلِ اللَّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
58-) Kul Bi fadlillâhi ve Bi RahmetiHİ fe Bi zâlike felyefrahu* huve hayrun mimma yecme`un;
58-) De ki: “Allâh fazlı olarak ve O`nun rahmetiyle, işte onunla (yukarıda sayılanlarla) sevinip ferahlasınlar (boş ve geçici zevklerle değil)!.. O (rahmet ile yaşanası şeyler), onların topladıklarından (dünyalıklardan) daha hayırlıdır.”
قُلْ أَرَأَيْتُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًا قُلْ آللَّهُ أَذِنَ لَكُمْ ۖ أَمْ عَلَى اللَّهِ تَفْتَرُونَ
59-) Kul eraeytüm ma enzelAllâhu leküm min rizkın fecealtüm minhü haramen ve helâla* kul Âllahu ezine leküm em alAllâhi tefterun;
59-) De ki: “Düşündünüz mü, Allâh`ın sizin için rızıktan inzâl ettiğini ki ondan bir kısmını haram, bir kısmını da helal kıldınız”… De ki: “Allâh size izin mi verdi, yoksa Allâh`a iftira mı ediyorsunuz?”
وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ
60-) Ve ma zannülleziyne yefterune alAllâhil kezibe yevmel kıyameti, innAllâhe lezû fadlin alenNasi ve lâkinne ekserehüm lâ yeşkürun;
60-) Allâh hakkında yalan söyleyerek iftira edenler, kıyamet sürecini ne sanıyorlar? Muhakkak ki Allâh insanlara lütuf sahibidir… Fakat onların çoğunluğu şükretmezler (bunu Allâh nimetine lâyık şekilde değerlendirmezler).
وَمَا تَكُونُ فِي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُو مِنْهُ مِنْ قُرْآنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ إِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا إِذْ تُفِيضُونَ فِيهِ ۚ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ وَلَا أَصْغَرَ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرَ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
61-) Ve ma tekûnü fiy şe`nin ve ma tetlu minhü min Kur`anin ve lâ ta`melune min amelin illâ künna aleyküm şühuden iz tüfiydune fiyh* ve ma ya`zübü `an Rabbike min miskali zerretin fiyl Ardı ve lâ fiys Semai ve lâ asğare min zâlike ve lâ ekbere illâ fiy Kitabin mubiyn;
61-) Hangi şe`nde (hâl) olursan ol; o hâlin ister Kur`ân okumak, ister bir şeyler yapmak olsun, onunla meşgulken, hep sizin üzerinize şahitlerdik… Arzda (bedende) veya semâda (bilinç boyutunda) olsun zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kalmaz! (Hatta) ondan daha küçüğü veya daha büyüğü bile, Kitab-ı Mubiyn`dedir (tüm varlığın şekillenmemiş, varlıklara dönüşmemiş orijinali olan dalga okyanusu – DATA planı)!
أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
62-) Ela inne evliyaAllâhi lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;
62-) Kesinlikle bilin! Allâh Veliyy`lerine korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.
الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ
63-) Elleziyne amenû ve kânu yettekun;
63-) Onlar ki iman etmişler ve korunmayı gerçekleştirmişlerdir.
لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۚ لَا تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
64-) Lehümül büşra fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireh* lâ tebdiyle likelimatillâh* zâlike hüvel fevzül azıym;
64-) Dünya hayatında da sonsuz gelecekte de müjde vardır onlara… Allâh sözleri için asla değişme söz konusu değildir! İşte bu aziym kurtuluştur!
وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا ۚ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
65-) Ve lâ yahzünke kavlühüm* innel `ızzete Lillâhi cemiy`an, HUves Semiy`ul Aliym;
65-) Onların sözü seni mahzun etmesin… Muhakkak ki izzet tümüyle Allâh`ındır… O Semi`dir, Aliym`dir.
أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ ۗ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ شُرَكَاءَ ۚ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
66-) Elâ inne Lillâhi men fiys Semavati ve men fiyl Ard* ve ma yettebi`ulleziyne yed`une min dûnillâhi şürekâ`* in yettebi`une illezzanne ve in hüm illâ yahrusun;
66-) Kesinlikle bilin! Semâlarda ve arzda ne varsa muhakkak ki Allâh içindir (Allâh`ın, El Esmâ ül Hüsnâ`sının işaret ettiği özelliklerini ilminde seyretmesi içindir; bunun için de her şeyi Esmâ`sından Esmâ özellikleriyle yaratmıştır)… (O hâlde) Allâh dûnunda ortak koştuklarına dua edenler (bu gerçek dolayısıyladır ki) onlara tâbi olamazlar… (Onlar) ancak (vehmederek) varsaydıklarına tâbi oluyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar.
هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
67-) “HU”velleziy ce`ale lekümül leyle liteskünu fiyhi vennehare mubsıra* inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yesme`un;67-) “HÛ” ki sizin için, sükûn bulasınız diye geceyi, gerekenleri görüp değerlendirmeniz için de gündüzü oluşturdu… Muhakkak ki algılayabilen bir topluluk için işaretler vardır.
قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۖ هُوَ الْغَنِيُّ ۖ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ إِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهَٰذَا ۚ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
68-) KalüttehazAllâhu veleden subhaneHU, “HU”vel Ğaniyy* leHU ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* in `ındeküm min sültanin Bi hazâ* etekulune alAllâhi ma lâ ta`lemun;
68-) “Allâh oğul edindi” dediler. Subhan`dır O! (Zira) “HÛ” El Ğaniyy`dir (yarattıklarıyla kayıtlanmaktan ve sınırlanmaktan berîdir)… Semâlarda ve arzda ne varsa, O`nun içindir (“El Esmâ”daki mânâların açığa çıkması için)… İndînizde bununla (iftiranızla) ilgili bir kanıt yoktur! Allâh hakkında, ilminiz olmayan bir şeyi konuşuyorsunuz!
قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ
69-) Kul innelleziyne yefterune alAllâhil kezibe lâ yüflihun;
69-) De ki: “Allâh hakkında yalan uyduranlar elbette kurtulamazlar!”
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ
70-) Metaun fiyd dünya sümme ileyna merciuhüm sümme nüziykuhümül azâbeş şediyde Bima kânu yekfürun;
70-) Dünyadan geçici bir yararlanma; sonra dönüşleri bizedir! Sonra hakikati inkâr etmeleri nedeniyle şiddetli azabı onlara yaşatacağız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir