20. CÜZ 2. HİZİP


28-KASAS SÛRESİ القصص Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
۞ وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
12-) Ve harramnâ aleyhil meradı`a min kablü fekalet hel edüllüküm alâ ehli beytin yekfülunehu leküm ve hüm lehu nasıhun;
12-) Önce, Ona sütanneleri haram kıldık (Musa hiçbir kadından süt emmedi); (kız kardeşi) dedi ki: “Sizin namınıza Onun bakımını üstlenip yetiştirecek bir aile göstereyim mi?” diye akıl verdi.
فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
13-) Feradednahü ila ümmihi key tekarre aynüha ve lâ tahzene ve lita`leme enne va`dAllâhi Hakkun ve lakinne ekserehüm lâ ya`lemun;

13-) Nihayet Onu anasına geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, mahzun olmasın ve bilsin ki, Allâh`ın vaadi Hak`tır… Fakat onların çoğu bilmezler.

وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَىٰ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
14-) Ve lemma beleğa eşüddehu vesteva ateynahu hükmen ve ılma* ve kezâlike neczil muhsiniyn;
14-) (Musa) olgunluğa erişip (33 yaş) daha sonra da (olgunluğun getirisi olan, olayları hakkıyla değerlendirme) yaşına eriştiğinde (40 yaş) Ona hüküm ve ilim verdik… Muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَىٰ حِينِ غَفْلَةٍ مِنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَٰذَا مِنْ شِيعَتِهِ وَهَٰذَا مِنْ عَدُوِّهِ ۖ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِنْ شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَىٰ فَقَضَىٰ عَلَيْهِ ۖ قَالَ هَٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ ۖ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُبِينٌ
15-) Ve dehalel mediynete alâ hıyni ğafletin min ehliha fevecede fiyha racüleyni yaktetilan* hazâ min şî`atihi ve hazâ min adüvvih* festeğasehülleziy min şî`atihi alelleziy min adüvvih* fevekezehu Musa fekada aleyh* kale hazâ min ameliş şeytan* innehu adüvvün mudıllün mubiyn;
15-) (Musa) herkesin kendi dünyasına çekilmiş olduğu bir saatte şehre girdi… Orada birbirini öldürmeye çalışan iki kişi gördü… Biri Onun halkından, öbürü de Onun düşmanındandı… Onun halkından olan, düşmanına karşı Musa`dan yardım istedi… Musa da ona bir yumruk vurup öldürdü… (Sonra) dedi ki: “Bu, şeytanın (bedenselliğin – bedensel bağların) işindendir. Muhakkak ki o (şeytan – kendini beden kabullenmek), apaçık saptırıcı bir düşmandır.”
قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
16-) Kale Rabbi inniy zalemtü nefsiy fağfir liy feğafere leh* inneHU “HU”vel Ğafûrur Rahıym;
16-) “Rabbim! Doğrusu ben nefsime (hakikatime) zulmettim (kendimi beden dünyasına ait kabullenmekle), beni mağfiret et!” dedi (Musa)… (Rabbi de) Onu mağfiret etti. Kesinlikle “HÛ” Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِلْمُجْرِمِينَ
17-) Kale Rabbi Bima en`amte aleyye felen ekûne zahiyren lilmücrimiyn;
17-) (Musa) dedi ki: “Rabbim, varlığımdaki nimetlerine yemin ederim ki, (aidiyet duygusuna kapılarak) suçlulara asla arka çıkmayacağım.”
فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ ۚ قَالَ لَهُ مُوسَىٰ إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُبِينٌ
18-) Fe asbeha fiyl mediyneti haifen yeterakkabu feizellezistensarehu Bil emsi yestasrihuh* kale lehu Musa inneke leğaviyyün mubiyn;
18-) (Musa) şehirde (etrafı) gözetleyerek korku içinde sabahladı… Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen (yine) Ona feryat ediyor… Musa ona dedi ki: “Muhakkak ki sen apaçık bir azgınsın!”
فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَنْ يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَا قَالَ يَا مُوسَىٰ أَتُرِيدُ أَنْ تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ ۖ إِنْ تُرِيدُ إِلَّا أَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ
19-) Felemma en erade en yebtışe Billeziy huve adüvvün lehüma, kale ya Musa etüriydü en taktüleniy kema katelte nefsen Bil` ems* in türiydü illâ en tekûne cebbaren fiyl Ardı ve ma türiydü en tekune minel muslihıyn;
19-) (Musa) ikisinin de düşmanı olanı (kendi halkından olana tekrar yardım amaçlı olarak) yakalamak isteyince, (o kişi) dedi ki: “Ey Musa… Dün birini katlettiğin gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Sadece bir zorba olmak istiyorsun buralarda; işleri düzeltmek gibi bir arzun yok!”
وَجَاءَ رَجُلٌ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَىٰ قَالَ يَا مُوسَىٰ إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ
20-) Ve cae racülün min aksal mediyneti yes`a* kale ya Musa innel melee ye`temirune Bike li yaktüluke fahruc inniy leke minen nasıhıyn;
20-) Şehrin uzak ucundan bir adam koşarak geldi… Dedi ki: “Ey Musa! Şehrin ileri gelenleri, senin öldürülmen konusunu tartışıyorlar… Kaç buradan… Şüphesiz sana öğüt verenlerdenim.”
فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ ۖ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
21-) Feharece minha haifen yeterakkab* kale Rabbi necciniy minel kavmiz zâlimiyn;

21-) Bunun üzerine (Musa) korkarak, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı… (Musa) dedi ki: “Rabbim, zâlim toplumdan beni kurtar!”

وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّي أَنْ يَهْدِيَنِي سَوَاءَ السَّبِيلِ
22-) Ve lemma teveccehe tilkae Medyene kale asâ Rabbiy en yehdiyeniy sevaessebiyl;
22-) Medyen (Şuayb a.s.ın memleketi) tarafına yöneldiğinde (Musa) dedi ki: “Umulur ki Rabbim, düzlüğe çıkartır!”
وَلَمَّا وَرَدَ مَاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ ۖ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا ۖ قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّىٰ يُصْدِرَ الرِّعَاءُ ۖ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
23-) Ve lemma verade mae Medyene vecede aleyhi ümmeten minenNasi yeskun* ve vecede min dunihimümraeteyni tezûdan* kale ma hatbüküma* kaleta lâ neskıy hatta yusdirer ri`aü ve ebuna şeyhun kebiyr;

23-) (Musa) Medyen su kuyularına ulaşınca, hayvanlarını sulayan bir grup gördü. Az ötede de iki kız, hayvanlarını sulamak için sıra bekliyordu. (Musa) sordu: “Nedir derdiniz ne bekliyorsunuz?” Dediler ki: “Çobanlar sulayıp dönene kadar biz sulayamayız… Babamız da çok ihtiyardır bu işe gelemez!”

فَسَقَىٰ لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّىٰ إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنْزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
24-) Feseka lehüma sümme tevella ilezzılli fekale Rabbi inniy lima enzelte ileyye min hayrin fakıyr;
24-) Bunun üzerine (Musa), onlar namına suladı… Sonra gölgeye geri dönüp niyaz etti: “Rabbim, şüphesiz ki, bana nasip ettiğin hayırdan (kaçıp kurtulduktan) sonra, çok yoksul kaldım!”
فَجَاءَتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاءٍ قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا ۚ فَلَمَّا جَاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ ۖ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
25-) Fecaethü ihdahüma temşiy alestihya`* kalet inne ebiy yed`uke liyecziyeke ecre ma sekayte lena* felemma caehu ve kassa aleyhil kasasa, kale lâ tehaf, necevte minel kavmizzâlimiyn;

25-) O iki kızdan biri utangaç bir hâlde Ona (Musa`ya) geldi… Dedi ki: “Babam, hayvanlarımızı sulamanın karşılığını ödemek amacıyla seni davet ediyor”… (Musa) Şuayb`a gelip Ona hikâyesini anlattığında, (Şuayb) dedi ki: “Korkma! O zâlim toplumdan kurtuldun!”
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ ۖ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ
26-) Kalet ihdahüma ya ebetiste`cirh* inne hayre meniste`certel kaviyyül emiyn;
26-) İkisinden (kızlardan) biri dedi ki: “Ey babacığım, Onu işe al… Şüphesiz, bir ücretle çalıştırdıkların arasında en hayırlısıdır; güçlü, sözünde durandır.”
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَىٰ أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ ۖ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ ۖ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ ۚ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
27-) Kale inniy üriydü en ünkihake ıhdebneteyye hateyni alâ en te`cüreniy semaniye hıcec* fein etmemte aşren femin ındik* ve ma üriydü en eşukka aleyk* setecidüniy inşaAllâhu minas salihıyn;

27-) (Şuayb Musa`ya) dedi ki: “Ben, sekiz sene bana çalışman karşılığında şu iki kızımdan birini sana nikâhlamayı diliyorum… Eğer on seneye tamamlarsan, senin derûnunun getirisidir! Sana zorluk vermek istemem… İnşâAllâh beni sâlihlerden bulacaksın.”

قَالَ ذَٰلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ ۖ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ ۖ وَاللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
28-) Kale zâlike beyniy ve beynek* eyyemel eceleyni kadaytü fela udvane aleyy* vAllâhu alâ ma nekulü Vekiyl;

28-) (Musa) dedi ki: “O (süre şartı) seninle benim aramda! İki süreçten hangisini tamamlarsam tamamlayayım, bana kızmak yok… Allâh, sözümüze Vekiyl`dir.”

۞ فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
29-) Felemma kadâ Musel`ecele ve sare Bi ehlihi anese min canibıtTuri narâ* kale liehlihimküsû inniy anestü naren lealliy atiyküm minha Bi haberin ev cezvetin minennari lealleküm tastalun;
29-) Musa o süreci tamamlayıp ailesi ile yola çıkınca, Tur`un tarafından bir ateş algıladı… Ailesine dedi ki: “Durun, şüphesiz ben bir ateş algıladım… Belki ondan size bir haber getiririm yahut o ateşten bir kor getiririm de belki ısınırsınız.”
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَنْ يَا مُوسَىٰ إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
30-) Felemma etaha nudiye min şatıılvadil` Eymeni fiyl buk`atil mübareketi mineş şecereti en ya Musa inniy ENAllâhu Rabbül alemiyn;
30-) Oraya geldiğinde, o mübarek yerde Eymen Vadisi`nin kıyısından, o ağaçtan: “Yâ Musa! Kesinlikle ben Allâh`ım âlemlerin Rabbi olan!” diye nida edildi.
وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ ۖ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ ۖ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ
31-) Ve en elkı asâk* felemma reaha tehtezzü keenneha cannün vella müdbiren ve lem yüakkıb* ya Musa akbil ve lâ tehaf* inneke minel aminiyn;
31-) “Asanı at!”… (Musa) sanki ince küçük yılan gibi titreyip hareket ediyor görünce (asasını), arkasına bakmadan dönüp kaçtı ondan… (Allâh buyurdu): “Yâ Musa, geri dön ve korkma! Muhakkak ki sen güvendekilerdensin!”
اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ ۖ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
32-) Üslük yedeke fiy ceybike tahruc beydae min ğayri su`in, vadmüm ileyke cenâhake minerrehbi fezânike burhanani min Rabbike ila fir`avne ve meleih* innehüm kânu kavmen fasikıyn;
32-) “Elini koynuna sok, sağlıklı bembeyaz çıkar! Korkudan kaldırdığın kollarını da indir, rahatla! İşte bu ikisi, Firavun ve onun ileri gelenlerine, Rabbinden iki delildir… Muhakkak ki onlar inançları bozuk bir toplumdurlar.”
قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ
33-) Kale Rabbi inniy kateltü minhüm nefsen feehafü en yaktülun;
33-) (Musa) dedi ki: “Rabbim, doğrusu ben onlardan bir kişiyi öldürdüm; bu yüzden beni öldürmelerinden korkarım.”
وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي ۖ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ
34-) Ve ehıy Harunu huve efsahu minniy lisanen feersilhu me`ıye rid`en yusaddikuniy* inniy ehafü en yükezzibun;

34-) “Kardeşim Harun var ya, lisan itibarıyla o benden daha rahat konuşur! Onu, destekleyici olarak benimle birlikte irsâl et. Şüphesiz ki ben, yalanlamalarından korkuyorum.”

قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا ۚ بِآيَاتِنَا أَنْتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
35-) Kale seneşüddü adudeke Bi ehıyke ve nec`alü leküma sultanen fela yesılune ileyküma Bi âyâtiNA* entüma ve menittebeakümel ğalibun;
35-) (Allâh) buyurdu: “Kardeşin olarak kollarına kuvvet vereceğiz; ikiniz için öyle bir kuvvet oluşturacağız ki, işaretlerimiz olarak size erişemeyecekler! Siz ikiniz ve ikinize tâbi olanlar, galiplersiniz.”
فَلَمَّا جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ
36-) Felemma caehüm Musa Bi âyâtiNA beyyinatin kalu ma hazâ illâ sıhrun müfteren ve ma semı`na Bihazâ fiy abainel`evveliyn;
36-) Musa onlara apaçık delillerimiz olarak gelince, dediler ki: “Bu uydurulmuş bir sihir! Önceki atalarımızdan böyle bir şey işitmedik.”
وَقَالَ مُوسَىٰ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ مِنْ عِنْدِهِ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ ۖ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
37-) Ve kale Musa Rabbi a`lemu Bi men cae Bil hüda min ındiHI ve men tekûnü lehu akıbetüd dar* innehu lâ yüflihuz zâlimun;
37-) Musa dedi ki: “Rabbim daha iyi bilir, O`nun indînden kimin hakikat kılavuzu olarak geldiğini ve yurdun, sonunda kimin olacağını… Muhakkak ki zulmedenler kurtulamazlar.”
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَلْ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ
38-) Ve kale fir`avnü ya eyyühelmeleü ma alimtü leküm min ilâhin ğayriy* Feevkıd liy ya Hamanü alettıyni fec`al liy sarhan lealliy ettali`u ila ilâhi Musa ve inniy le ezunnühu minel kâzibiyn;
38-) Firavun dedi ki: “Ey önderler… Sizin için benden gayrı bir tanrı bilmemekteyim! Ey Haman, tuğla ocağı yak da (tuğladan) bir kule inşa et, belki tepesine çıkar Musa`nın her şeyin üstündeki Tanrısını görürüm! Doğrusu ben Onun yalancılardan olduğunu düşünüyorum!” (Kadim Hakikat bilgisini elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm varlıkta müşahede yerine; birimselliğine hasrederek bedenselliğine vermiş ve bedenselliğinde dilediğini yapma noktasına, nefs-i emmâre yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki Musa a.s. ona hakikat bilgisini aktarmak yerine yani Allâh`a iman yerine, Rabb-ül âlemîn`e iman noktasına çekerek, uyarı yapmıştı. Yani Tüm varlıkta tedbir eden Esmâ mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti bedenselliğinde yaşamak yerine tüm varlığa yaygın Esmâ mânâları çıkışına iman etmesini teklif etmişti. A.H.)
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
39-) Vestekbere huve ve cünudühu fiyl Ardı Bi ğayril Hakkı ve zannu ennehüm ileyna lâ yurce`un;

39-) O ve onun orduları, Hak`sız olarak yeryüzünde büyüklenmek istediler ve sandılar ki bize döndürülmeyecekler!

فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ
40-) Feehaznâhu ve cünudehu fenebeznahüm fiyl yemmi, fenzur keyfe kâne akıbetüz zâlimiyn;
40-) Bunun üzerine Onu ve ordularını tuttuk da denize attık… Zulmedenlerin sonu nasıl oldu bir bak!
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنْصَرُونَ
41-) Ve ce`alnahüm eimmeten yed`une ilennar* ve yevmel kıyameti lâ yunsarun;

41-) Biz onları, ateşe çağıran önderler kıldık… Kıyamet sürecinde de yardım olunmazlar.

وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوحِينَ
42-) Ve etba`nahüm fiy hazihid dünya lâ`neten ve yevmel kıyameti hüm minel makbuhıyn;
42-) Şu dünyada bir lânet taktık peşlerine… Kıyamet gününde ise onlar nefretle bakılanlardan olurlar.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَىٰ بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
43-) Ve lekad ateyna Musel Kitabe min ba`di ma ehleknel kurunel ûla besaire linNasi ve hüden ve rahmeten leallehüm yetezekkerun;
43-) Andolsun ki, ilk nesilleri helâk ettikten sonra, Musa`ya Hakikat BİLGİsini (Kitap); insanlar için hakikati gösterici, hakikate erme kılavuzu ve rahmet (kendilerindeki Esmâ kuvvelerini keşfedip yaşama) olarak verdik; belki anıp değerlendirirler diye.
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَىٰ مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ
44-) Ve ma künte Bi canibil ğarbiyyi iz kadayna ila Musel`emre ve ma künte mineş şahidiyn;
44-) Sen batı tarafında değildin biz Musa`ya o emri hükmettiğimizde… Şahitlerden de değildin.
وَلَٰكِنَّا أَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ ۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ
45-) Ve lakinna enşe`na kurunen fetetavele aleyhimül `umur* ve ma künte sâviyen fiy ehli medyene tetlu aleyhim âyâtina ve lakinna künna mursiliyn;
45-) Bu arada nice nesiller oluşturduk, yaşayıp geçip gittiler… Sen Medyen halkı içinde de yaşamış değildin ki işaretlerimizi onlara bildiresin… Biziz Rasûlleri irsâl eden!
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
46-) Ve ma künte Bi canibit Turi iz nadeyna ve lâkin rahmeten min Rabbike litünzire kavmen ma etahüm min neziyrin min kablike leallehüm yetezekkerun;
46-) Biz (Musa`ya) hitap ettiğimizde sen Tur tarafında değildin… Ne var ki, Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarman için (bu bilgiler sana vahyoldu). Umulur ki üzerinde düşünürler.
وَلَوْلَا أَنْ تُصِيبَهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
47-) Ve levla en tusiybehüm musıybetün Bima kaddemet eydiyhim feyekulu Rabbena levla erselte ileyna Rasûlen fenettebi`a âyâtike ve nekûne minel mu`miniyn;
47-) Kendi elleriyle yaptıklarının sonucu olarak (Sünnetullâh sonucu) onlara bir musibet isâbet ettiğinde: “Rabbimiz… Bari bize bir Rasûl irsâl etseydin de senin işaretlerine uysaydık ve iman edenlerden olsaydık” diyecek olmasalardı (Rasûl irsâl etmezdik).
فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَىٰ ۚ أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ ۖ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ
48-) Felemma caehümül Hakku min ındiNA kalu levla utiye misle ma utiye Musa* evelem yekfüru Bima utiye Musa min kabl* kalu sıhrani tezahera* ve kalu inna Bi küllin kafirun;

48-) Oysa indîmizden kendilerine Hak (Rasûl) geldiğinde dediler ki: “Neden Musa`ya verilmiş olanın (mucizelerin) benzeri (Ona da) verilmedi?” Daha önce Musa`ya verilmiş olanı inkâr etmemişler miydi? “Birbirini destekleyen iki sihir” demişlerdi… Ayrıca: “Muhakkak ki biz bunların hepsini inkâr ediyoruz” dediler.
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَىٰ مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
49-) Kul fe`tu Bi Kitabin min indillâhi huve ehda minhüma etebı`hu in küntüm sadikıyn;

49-) De ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız, bu ikisinden (Kur`ân ve Tevrat`tan) daha doğru yolu gösteren Allâh indînden bir bilgi (kitap) getirin de ona tâbi olayım!”

فَإِنْ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ ۚ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
50-) Fein lem yesteciybu leke fa`lem ennema yettebi`une ehvaehüm* ve men edallu mimmenittebe`a hevahu Bi ğayri hüden minAllâh* innAllâhe lâ yehdil kavmez zâlimiyn;
50-) Çağrına uymazlarsa, bil ki onlar yalnızca kendi asılsız hayallerine tâbi oluyorlar! Allâh`tan (hakikatleri Esmâ mertebesinden, kendilerinde açığa çıkan hakikat ilmi olmaksızın), kendi (vehminin getirisi olan) hayal ve tasavvurlarına tâbi olandan daha sapkın kimdir? Muhakkak ki Allâh zâlimler kavmini hidâyet etmez.