19. CÜZ 1. HİZİP


25-FURKAN SÛRESİ الفرقان Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
۞ وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا
21-) Ve kalelleziyne lâ yercune LıkaeNA levla ünzile aleynel Melaiketü ev nera Rabbena* le kadistekberu fiy enfüsihim ve atev utüvven kebiyra;
21-) Bize likâyı (kavuşmayı; varlıklarında Esmâ`mızla açığa çıkışımızı yaşamayı) ummayanlar dedi ki: “Bizim üzerimize melâike inzâl edilmeli yahut Rabbimizi (gözümüzle) görmeli değil miydik?” (Hakikatlerindekini kavrayamayıp dışta tanrı aramakta ısrar!)… Andolsun ki kendi nefslerinde kibre kapıldılar ve büyük bir azgınlık ile haddi aşıp itaatten çıktılar.
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا
22-) Yevme yeravnel Melaikete lâ buşra yevmeizin lilmücrimiyne ve yekulune hıcren mahcura;
22-) Melekleri gördükleri süreçte, hakikati inkâr suçunu işlemiş olanlara müjde yoktur artık! Ve: “(Müjde – Esmâ kuvveleriyle tasarruf size) engellenmiş bir yasaktır, yasak!” derler.
وَقَدِمْنَا إِلَىٰ مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُورًا
23-) Ve kadimna ila ma amilu min amelin fece`alnahü hebaen mensûra;
23-) Hakiki fâil olarak açığa çıktığımızda, yaptıkları bütün hayırların kendilerine ait olmadığını fark ederler! (Varsandıkları çalışmaları boşa çıkmıştır. Senden açığa çıkan bir hayrı yapan Allâh`tır; sen ben yapıyorum sanırsın!)
أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا
24-) Ashabül cenneti yemeizin hayrun müstekarren ve ahsenü makıyla;
24-) O süreçte cennet ehli, sürekli yaşam ortamları itibarıyla daha hayırlı ve istirahatgâh olarak da daha güzeldir.
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا
25-) Ve yevme teşakkakus Semau Bil ğamami ve nüzzilel Melaiketü tenziyla;
25-) (O süreç) semânın (bilincin) bulutlar (hakikati kavratan rahmet) ile yarıldığı ve melekî kuvvelerin (Esmâ hakikatlerinin) peş peşe açığa çıktığı süreçtir!
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا
26-) ElMülkü yevmeizinilHakku lirRahmân* ve kâne yevmen alel kafiriyne `asiyrâ;
26-) Mülk`ün, Rahmân için olduğu gerçeğinin (yaşanacağı) süreçtir O! O süreç, hakikat bilgisini inkâr edenler (hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerini inkâr edenler) için çok zordur!
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا
27-) Ve yevme ye`adduzzâlimü alâ yedeyhi yekulü ya leytenit tehaztü maar Rasûli sebiyla;
27-) O süreçte nefsine zulmeden (orijin benin hakikatinin gereğini yaşamamış olan) ellerini ısırıp: “Keşke Rasûl ile beraber yürüseydim” der.
يَا وَيْلَتَىٰ لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا
28-) Ya veyleta leyteniy lem ettehız fülanen haliyla;
28-) “Yazık oldu bana, keşke şunu (beden şeytanını – karındaki ikinci beynin beyinde oluşturduğu `ben bedenim` kabulü. Kaynak bilgi: www.okyanusum.com`da, `The Second Brain`) dost edinmeseydim!”
لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي ۗ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا
29-) Lekad edalleniy aniz Zikri ba`de iz caeniy* ve kâneş şeytanu lil`İnsani hazûla;
29-) “Andolsun ki, gelen Zikir`den (hakikatimi hatırlatan hakikat bilgisinden) saptırdı… Şeytan (vehim – bilincin kendini beden kabulü) insan için hazuldur (güçsüz, ortada bırakan).”
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا
30-) Ve kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazû hazel Kur`âne mehcura;
30-) Rasûl (hakikatini OKUyan) dedi ki: “Yâ Rab! Muhakkak ki halkım şu Kurân`ı (hakikatinin gereğini yaşamayı) terk etti (bedensel zevklerine döndü)!”
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا
31-) Ve kezâlike cealna likülli Nebiyyin adüvven minel mücrimiyn* ve kefa Bi Rabbike hadiyen ve nasıyra;
31-) İşte görüldüğü gibi, her Nebi için hakikati inkâr suçlularından düşman oluştu… Hakikatin olan Rabbin Hadiy (hakikate erdiren) ve Nasîr (hakikate ermen için yardım eden, zafere ulaştıran) olarak kâfidir.
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا
32-) Ve kalelleziyne keferu levla nüzzile aleyhil Kur`ânu cümleten vahıdeten, kezâlike linüsebbite Bihi Fuadeke ve rettelnahu tertiyla;
32-) Hakikat bilgisini inkâr edenler dediler ki: “O`na Kurân`ın (İsrailoğullarına gelen kitaplar gibi) hepsi birden tenzîl edilmeliydi!”… (Oysa) böylece, O`nunla, senin Fuadını (Esmâ mânâ özelliklerini şuura yansıtıcılar – kalp nöronlarının beyindeki açılımlarını) sâbitlemek için (böyle tenzîl ettik) ve (hakikatinde, her birinin kuvvelerini ayrı ayrı bulman için) bölümler hâlinde okuttuk.
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا
33-) Ve lâ ye`tuneke Bi meselin illâ ci`nake Bil Hakkı ve ahsene tefsiyra;
33-) Sana her sorun getirdiklerinde, açıklaması itibarıyla ve Hak olarak, sana daha güzeli ile geldik.
الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا
34-) Elleziyne yuhşerune alâ vucuhihim ila cehenneme, ülaike şerrun mekânen ve edallü sebiyla;
34-) Hakikatleri kararmış yüzleri yere bakan, cehenneme haşrolunacak kimseler var ya, işte onlar mekân itibarıyla en şerr ve yol itibarıyla en sapkındırlar.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا
35-) Ve lekad ateyna Musel Kitabe ve cealna maahu ehahü Harune veziyra;
35-) Andolsun ki, Musa`ya Hakikat bilgisi ve uygulama kurallarını verdik ve Onunla beraber kardeşi Harun`u da yardımcısı kıldık.
فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا
36-) Fekulnezheba ilel kavmilleziyne kezzebu Bi âyâtiNA* fedemmernahüm tedmiyra;
36-) Sonra da dedik ki: “Varlıklarındaki işaretlerimizi yalanlayan o topluma gidin ikiniz!” Nihayet onları perişan ettik!
وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا
37-) Ve kavme Nuhın lemma kezzebur Rusüle ağraknahüm ve ce`alnahüm linNasi ayeten, ve a`tedna lizzâlimiyne azâben eliyma;
37-) Nuh halkını da Rasûlleri yalanladıklarında, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık… Zâlimler için feci bir azap hazırladık.
وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا
38-) Ve Aden ve Semude ve AshaberRessi ve kurunen beyne zâlike kesiyra;
38-) Ad`ı (Hud a.s.ın halkı), Semud`u (Sâlih a.s.ın halkı), Ress (örülmemiş kuyu) ehli ve bunlar arasında pek çok nesli de…
وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ ۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا
39-) Ve küllen darabna lehül emsâl* ve küllen tebberna tetbiyra;
39-) Onların her biri için dersler vermiştik… (Sonunda) hepsini kırdık geçirdik.
وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا
40-) Ve lekad etev alel karyetilletiy ümtırat metares sev`* efelem yekûnu yeravneha* bel kânu lâ yercune nüşura;
40-) Andolsun ki belâ yağmuruna tutulmuş o şehre (Lût kavminin helâk olduğu yere) uğradılar… Acaba onu görmediler mi? Hayır! Onlar ölüm sonrasında dirilişi, aslına dönüşü ummuyorlardı!
وَإِذَا رَأَوْكَ إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا
41-) Ve izâ raevke in yettehızûneke illâ hüzüva* ehazelleziy beasâllahu Rasûla;
41-) Seni gördüklerinde, “Allâh`ın Rasûl olarak bâ`s ettiği bu mudur yani!” diyerek seni alaya almaktan başka bir şey edinmezler!
إِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا
42-) İn kâde leyudıllüna `an alihetina levla en saberna aleyha* ve sevfe ya`lemune hıyne yeravnel azâbe men edallü sebiyla;
42-) “Eğer onlar (ilâhlarımız) üzerine dirençli olmasaydık, (Rasûl) neredeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı”… Azabı gördüklerinde, kimin yolunun sapmış olduğunu anlayacaklar.
أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
43-) Eraeyte menittehaze ilâhehu hevahu, efeente tekûnü aleyhi vekiyla;
43-) Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini – bedenselliğini – kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü? (Mu`minûn: 91, Bakara: 21)… Sen mi ona vekîl olacaksın?
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ ۚ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ ۖ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
44-) Em tahsebü enne ekserehüm yesme`une ev ya`kılun* in hüm illâ kel en`ami belhüm edallü sebiyla;
44-) Yoksa sen onların çoğunluğunun, işittiklerini yahut akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar ancak en`am (koyun – sığır – deve) gibidirler; belki onlar tuttukları yol itibarıyla daha sapmışlardır (insan olmaktan)!
أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا
45-) Elem tera ila Rabbike keyfe meddezzıll* velev şâe lecealehu sakina* sümme ce`alneşŞemse aleyhi deliyla;
45-) Görmedin mi Rabbini, (Hakikat güneşi tam yükselmemişken) gölgeyi (benliği) nasıl uzattı? Eğer dileseydi onu elbette sakin (hareketsiz, sürekli) kılardı… Sonra, Güneş`i (hakikatin farkındalığını) ona delil kıldık.
ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا
46-) Sümme kabadnahü ileyna kabdan yesiyra;
46-) Sonra onu (o uzatılmış gölge benliği) kolay bir kabzediş (el koyuş) ile kendimize kabzettik (Hakikat farkındalığıyla “yok”luğunu hissettirdik).
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا
47-) Ve “HU”velleziy ce`ale lekümülleyle libasen vennevme sübaten ve ce`alen nehare nüşura;
47-) Geceyi sizin için örtü, uykuyu ölüm kılan… Gündüzü de Nüşur (uykudan kalkma, diriliş misali) kıldı.
وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۚ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا
48-) Ve “HU”velleziy erselerriyaha büşran beyne yedey rahmetihi ve enzelna mines Semai maen tahura;
48-) “HÛ” ki… Rahmetinin (yağmur) önünde müjdeciler olarak rüzgârları irsâl etti… Biz, semâdan tertemiz bir su inzâl ettik.
لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا
49-) Linuhyiye Bihi beldeten meyten ve nüskıyehu mimma hâlâkna en`âmen ve enasiyye kesiyra;
49-) Onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve yarattığımız nice hayvanatı ve birçok insanı besleyelim diye.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا
50-) Ve lekad sarrefnahu beynehüm li yezzekkeru* feeba ekserunNasi illâ küfura;
50-) Andolsun ki O`nu (Kurân`ı) onların arasında, tezekkür (hatırlayıp düşünmeleri) için açıkladık da açıkladık… İnsanların çoğunluğu ise hakikati inkâr ettiler.
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا
51-) Velev şi`na lebeasna fiy külli karyetin neziyra;
51-) Eğer dileseydik her şehirde bir uyarıcı bâ`s ederdik.
font size=”7″>فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُمْ بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا
52-) Fela tutı`ıl kafiriyne ve cahidhüm Bihi cihaden kebiyra;
52-) Hakikat bilgisini inkâr edenlere itaat etme; onlara karşı bununla (Kurân`la) büyük savaş ver, tüm gücünle!
۞ وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا
53-) Ve “HU”velleziy merecel bahreyni hazâ azbün füratün ve hazâ milhun ücac* ve ce`ale beynehüma berzehan ve hıcren mahcura;
53-) “HÛ” ki… İki deryayı (şuur ve bilinç – beden) birbirine salan; biri tatlı mı tatlı bir su (orijin benlik – insanî mânâ), diğeri ise tuzlu ve acıdır (kendini hayvani beden kabullenmiş oluşmuş benlik – bilinç)! Bu ikisinin arasında da bir berzah (engel, perde); hicrî mehcûr (zıddıyet – düşmanlık); bir engel oluşturdu (`Birbirinize düşman olarak inin` âyetini hatırlayalım. A.H.)!
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا ۗ وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
54-) Ve “HU”velleziy haleka minelmai beşeran fece`alehu neseben ve sıhra* ve kâne Rabbüke Kadiyra;
54-) “HÛ” ki, sudan bir beşer (biyolojik bedenli insan) yarattı da, onunla neseb (kan – gen akrabalığı) ve sıhr (nikâh – evlilik ile hâsıl olan hısım akrabalık) duygusu oluşturdu! Senin Rabbin Kaadir`dir.
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ ۗ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِ ظَهِيرًا
55-) Ve ya`budune min dûnillâhi ma lâ yenfe`uhüm ve lâ yedurruhüm* ve kânel kafiru alâ Rabbihi zahiyra;
55-) Allâh dûnunda, kendilerine yarar veya zararı olmayan (tanrı kabullendikleri) şeylere taparlar! Hakikat bilgisini inkâr eden, Rabbinin aleyhine olanı destekleyendir.
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
56-) Ve ma erselnake illâ mübeşşiran ve neziyra;
56-) Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak irsâl ettik.
قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَنْ شَاءَ أَنْ يَتَّخِذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا
57-) Kul ma es`elüküm aleyhi min ecrin illâ men şâe en yettehıze ila Rabbihi sebiyla;
57-) De ki: “Sizden, karşılık olarak sadece, Rabbinize ulaştıran yolu bulmanızı istiyorum!”
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ ۚ وَكَفَىٰ بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا
58-) Ve tevekkel alel Hayyilleziy lâ yemutü ve sebbih Bi hamdihi ve kefa Bihi Bi zünubi ıbadiHİ Habiyra;
58-) Ölümsüz Diri`ye (özellikleriyle hakikatin olana) tevekkül et; Bi-HamdiHİ (O`nun Hamdı olarak) tespih et! Kullarının suçlarına, Habiyr (vâkıf) olması yeterlidir!
الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۚ الرَّحْمَٰنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيرًا
59-) Elleziy halekas Semavati vel Arda ve ma beynehüma fiy sitteti eyyamin sümmesteva alel `Arş* erRahmânu, fes`el Bihi Habiyra;
59-) Semâları, arzı ve ikisi arasındakileri altı aşamada yaratan, sonra Arş (taht – Esmâ ül Hüs-nâ ile belirtilen özellikleri ile yaratılmış olan dalga – data okyanusundaki data türleri) üzerine hükümran olandır… Rahmân`dır! O`nu bir Habiyr`e (Habiyr olana, hakikatten haberdar olana) sor!
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَٰنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا ۩
60-) Ve izâ kıyle lehümüscüdu lirRahmâni kalu ve merRahmân* enescüdü lima te`müruna ve zadehüm nüfura;
60-) Onlara: “Rahmân`a secde edin (Esmâ hakikatiniz indîndeki “yok”luğunuzu hissedin)” denildiğinde: “Rahmân da nedir? Bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?” dediler… (Bu teklifin) onların nefretini daha da artırdı. (60. âyet secde âyetidir.)

تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُنِيرًا
61-) Tebarekelleziy ceale fiys Semai burucen ve ceale fiyha Siracen ve Kameran müniyra;
61-) Ne Yücedir O ki, gökte BURÇLAR meydana getirdi; orada bir nûr saçan (parlak ışık -enerji kaynağı Güneş) ve nûru yansıtan kamer (ışık yansıtıcı Ay) oluşturdu (her birinin işlevi vardır)!
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا
62-) Ve “HU”velleziy ce`alelleyle vennehare hılfeten limen erade en yezzekkere ev erade şükura;
62-) “HÛ” ki, gerçekleri fark edip değerlendirmeyi dileyen kimse için, geceyle gündüzü birbirini takip eder şekilde oluşturandır.
وَعِبَادُ الرَّحْمَٰنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا
63-) Ve ıbadur Rahmânilleziyne yemşune alel Ardı hevnen ve izâ hatabehümül cahilune kalu Selâma;
63-) Rahmân`ın kulları (Esmâ hakikatlerinin şuurunda olanlar) arzda (beden yaşamında) benliksiz ve şuurlu yaşarlar… Cahiller (hakikatten perdeliler) onlara sataştıklarında: “Selâm!” derler.
وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا
64-) Velleziyne yebiytune liRabbihim sücceden ve kıyama;
64-) Onlar ki, gecelerini Rablerine secde ederek (“yok”luklarının farkındalığıyla) ve kıyamda (varlıklarında kâim olan Kayyum`un müşahedesinde) geçirirler.
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ ۖ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا
65-) Velleziyne yekulune Rabbenasrif anna azâbe cehennem* inne azâbeha kâne ğarâmâ;
65-) Onlar ki: “Rabbimiz… Cehennem yanışını bizden sav! Muhakkak ki onun yakışı insanın yakasını bırakmaz!” derler.
إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا
66-) İnneha saet müstekarren ve mukama;
66-) “Muhakkak ki o yanma durağı ve makamı çok kötüdür!”
وَالَّذِينَ إِذَا أَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا
67-) Velleziyne izâ enfeku lem yüsrifu ve lem yaktüru ve kâne beyne zâlike kavâma;
67-) Onlar ki, karşılıksız bağışta israf etmezler, cimrilik de etmezler… İkisi arasında ölçülü ve hakkaniyetlidirler.
وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ ۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًا
68-) Velleziyne lâ yed`une meAllâhi ilâhen âhare ve lâ yaktülunennefselletiy harramAllâhu illâ Bil Hakkı ve lâ yeznun* ve men yef`al zâlike yelka esâma;
68-) Ki onlar, Allâh yanı sıra tanrıya yönelmezler; hakkaniyet (kısas) dışında Allâh`ın haram kıldığı canı katletmezler ve zina yapmazlar… Kim onu yaparsa sonucunu yaşar!
يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا
69-) Yudaaf lehül azâbü yevmel kıyameti ve yahlüd fiyhiy mühana;
69-) Kıyamet sürecinde yanma onun için katlanır ve onun içinde muhan (kendi başına bırakılmış, tard edilmiş, zelil) hâlde sonsuza dek kalır.
إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا
70-) İlla men tabe ve amene ve amile amelen salihan feülaike yübeddilullahu seyyiatihim hasenat* ve kânAllâhu Ğafûren Rahıyma;
70-) Ancak tövbe eden, iman eden ve imanın gereğini uygulayan müstesna! Allâh, onların kötülüklerini iyi niteliklere dönüştürür… Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا
71-) Ve men tabe ve amile salihan feinnehu yetubü ilAllâhi metaba;
71-) Kim tövbe edip sâlih amel işlerse, muhakkak ki o tövbesi gerçekleşmiş olarak Allâh`a döner.
وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا
72-) Velleziyne lâ yeşhedunezzure ve izâ merru Bil lağvi merru kirama;
72-) Onlar ki, yalana, aslı olmayan şeye şahitlik yapmazlar… Boş sözlere, dedi-koduya rastladıklarında da (onlara katılmayıp) onurlu olarak geçip giderler.
وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا
73-) Velleziyne izâ zükkiru Bi âyâti Rabbihim lem yehırru aleyha summen ve `umyana;
73-) Onlar ki Rablerinin, varlıklarındaki işaretleri (hakikatleri) hatırlatıldıklarında, (o hakikate karşı) sağır ve kör kalmazlar!
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
74-) Velleziyne yekulune Rabbena heb lena min ezvacina va zürriyyatina kurrete a`yunin vec`alna lil müttekıyne imama;
74-) Onlar ki: “Rabbimiz… Eşlerimizden (veya bedenlerimizden) ve evlatlarımızdan (bedenî çalışmalarımızın semeresinden) göz aydınlığı (cennet yaşamını) oluşturacakları bize ihsan et; bizi, korunmak isteyenlere uyulası önder kıl” derler.
أُولَٰئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا
75-) Ülaike yüczevnel ğurfete Bi ma saberu ve yülakkavne fiyha tahıyyeten ve Selâma;
75-) İşte onlar, (dünya – bedensel yaşam şartlarına) sabretmeleri nedeniyle gurfe (yüksek köşk -üst seviyede yaşam boyutu) ile mükâfatlandırılırlar! Orada tahiyye (hayat) ve selâm (Esmâ kuvvelerinin tahakkuku) ile karşılanırlar.
خَالِدِينَ فِيهَا ۚ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا
76-) Halidine fiyha* hasünet müstekarren ve mukama;
76-) (Onlar) orada sonsuza dek kalıcılardır… Ne güzel durak ve makamdır!
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ ۖ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
77-) Kul ma ya`beü Bi küm Rabbiy levla du`âuküm * fekad kezzebtüm fesevfe yekûnü lizama;
77-) De ki: “Eğer yönelişiniz olmazsa Rabbim size önem vermez! Gerçekten yalanladınız… Yakında kaçınılmaz sonucunu yaşayacaksınız!”