1854 – İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE

İSTİĞFAR, TESBİH, TEHLİL TEKBİR, TAHMİD VE HAVKALE

1854 – Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İki haslet veya iki hallet -vardır ki onları Müslüman bir kimse (devam üzere) söyleyecek olursa mutlaka cennete girer. Bu iki şey kolaydır. Kim onlarla amel ederse, azdır da… Her (farz) namazdan sonra on kere tesbih (sübhânallah), on kere tahmid (elhamdülillah), on kere tekbir (Allahu ekber) söylemekten ibarettir.”

(Abdullah der ki:) “Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bunları söylerken parmaklarıyla saydığını gördüm. Resülullah devamla buyurdular: “Bunlar beş vakit itibariyle toplam olarak dilde yüzellidir. Mizanda bin beş yüzdür. “İkinci haslet” ise yatağa girince Allah’a yüz kere tesbih, tekbir ue tahmid’de bulunmanızdır. Bu da lisanda yüzdür, mizanda bindir. (Her ikisi toplam iki bin beş yüz eder.)”

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözlerine şöyle bir soru ile devam etti:

“Hanginiz bir günde, gece ve gündüz iki bin beş yüz günah işler?”

“Bunları niye söylemiyelim ey Allah’ın Resülü?” dediler. Şu cevabı verdi:

“Şeytan, namazda iken her birinize gelir: “Şunu şunu hatırla” der, ve namazdan çıkıncaya kadar devam eder. (Bu hatırlatmaların neticesi olarak) kişi bu tesbihatı terk bile eder. Kişi yatağına girince de şeytan ona gelir, (zikir yapmasına imkân vermeden) uyutmaya çalışır ve uyutur da.”

Tirmizi Daavât 25, (3407); Ebü Davud, Edeb 209, (5065); Nesâi, Sehv 90, (3, 74).

1855 – İbnu Ebi Evfa (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Bir adam gelerek- “Ey Allah’ın Resülü! dedi, ben Kur’àn’dan bir parça seçip alamıyorum. Bana kifâyet edecek bir şeyi siz bana öğretseniz!”

“Öyleyse, buyurdu, Sübhânallah velhamdüIillah, ve lâilâhe illallah, vallahu ekber, velâ havle vela kuvvete illâ billâh. (Allahım seni tenzih ederim, hamdler sana mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç kuvvet Allah’tandır) de.”

“Ey Allah’ın Resülü! dedi, bu zikir Allah içindir. (O’nu senâdır), kendim için dua olarak ne söyleyeyim?”

“Şöyle dua et: Allahım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!”

Adam (dinleyip, kalkınca) ellerini sıkıp göstererek: “Şöyle (sımsıkı belledim!)” dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), bunun üzerine:

“İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu !..” buyurdu.”

Ebü Davud, Salât 139, (832); Nesâi, İftitâh 32, (2, 143); Hadis Ebü Dâvud’da tam olarak, Nesâi’de kısmi olarak rivâyet edilmiştir.

1856 – Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ölümünden önce şu duaları çok tekrar ederdi: “Sübhânallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, màğfiretini diler, günahlarıma tevbe ederim.)” Ben kendisinden bunun sebebini sordum. Şu açıklamayı yaptı:

“Ràbbim bana bildirdi ki, ben ümmetim hakkında bir alamet göreceğim. Ben onu görünce Sübhânallâhi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh zikrini artırdım. Bu gördüğüm, İzâ câe nàsrullahi ve’l-fethu.. süresidir. ”

Buhâri, Tefsir, Nasr, Ezân 123,139; Megâzi 50; Müslim, Salât 220, (484).

1857 – Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sübhânallahi, velhamdu lillahi, velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber (Allah’ı tesbih ederim, hamdler Allah’adır, Allah’tan, başka ilâh yoktur. Allah en büyüktür) demem, bana, üzerine güneşin doğduğu şeyden (dünyadan) daha sevgilidir.”

Müslim, Zikr 32, (2695); Tirmizi, Daavât 139, (3591).

1858 – İbnu Mes’ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Miraç sırasında İbrahim (aleyhisselâm)’le karşılaştım. Bana:

“Ey Muhammed, ümmetine benden selam söyle. Ve haber ver ki: Cennetin toprağı temiz, suyu tatlıdır. Burası (suyu tutacak şekilde) düz ve boştur. Oraya atılacak tohum da sübhânallah, velhamdülillah, ve lâilâhe illallah, vallahu ekber cümlesidir.”

Tirmizi, Daavât 60, (3458).

1859 – Hz. Ebü Bekri’s-Sıddikin âzadlısı Yüseyre (radıyallâhu anhümâ) -ki ilk muhâcirlerden idi- anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize dedi ki: “Size tesbih, tehlil, takdis, tekbir çekmenizi tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Zira parmaklar (Kıyamet günü nelerde kullanıldıklarından) suale maruz kalacaklar ve konuşturulacaklardır.”

Tirmizi, Daavât 131, (3577); Ebü Dâvud, Salât 359, (1501).

1860 – Hz. Ebü Bekri’s-Sıddik (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de tevbesinden dönse günahta musır(Bir söz veya düşüncede direnen, ayak direyen kimse)sayılmaz.”

Tirmizi, Daavât 119, (3554); Ebü Dâvud, Salât 361, (1514).

1861 – el-Eğarru’l-Müzeni (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Şurası muhakkak ki, bazan kalbime gaflet çöker. Ancak ben Allah’a günde yüz sefer istiğfar eder (affımı dilerim).”

Müslim, Zikr 41, (2702); Ebü Dâvud, Salât 361, (1515).

1862 – Yine Eğarru’l-Müzeni, Müslim’in bir rivâyetinde Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle dediğini nakletmiştir: “Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. AIIah kasem olsun ben Rabbim Tebârek ve Teâlâ hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim.”

Müslim, Zikr 42, (2702).

1863 – Buhâri ve Tirmizi’de gelen bir rivâyette Hz.Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) diyor ki: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı işittim, demişti ki: “AIIah’a kasem olsun, ben günde Allah’a yetmiş kere istiğfar ediyorum tevbede bulunuyorum.”

Buhâri, Daavât 3; Tirmizi, Tefsir, Muhammed, (3255).

1864 – Esmâ İbnu’I-Hakem el-Fezâri (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Hazreti Ali’yi dinledim, şöyle demişti: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan bir hadis dinledim mi, Allah Tealâ hazretlerinin faydalanmamı dilediği kadar ondan istifade ediyordum. Şayet bir adam O’ndan hadis rivâyet edecek olsa (gerçekten duydun mu diye) yemin ettiriyordum. Yemin edince onu tasdik edip rivâyetini kabül ediyordum.”

Hz. Ebü Bekri’s-Sıddik (radıyallâhu anh) bana şu hadisi rivâyet etti ve bu rivâyetinde Ebü Bekir doğru söyledi: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı dinledim, demişti ki: “Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kılan sonra da AIIah Teâla hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur.” Sonra da şu ayeti okudu. (Meâlen): “Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmrân 135).

Tirmizi, Tefsir Al-i İmran, (3009); Ebü Dâvud, Salât 361, (1521) İbnu Mâce İkâmetu’s-Salât 193, (1395).

1865 – Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: “Kim: “Lâ ilâhe illallâhu vahdehu la-şerike leh, lehu’l mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadir” duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle âzad etmiş gibi sevàb verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan

daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez. Kim de bir günde yüz kere “Sübhânallahi ve bihàmdihi” derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile.”

Buhâri, Daavât 54, Bed’ü’l-Halk 11; Müslim, Zikr 28, (2691); Muvatta, Kur’ân 20, (1, 209); Timizi, Daavât 61, (3464).

1866 – Hz. Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissàlâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim çarşıya girince Lâ ilâhe iIIalIâhu vahdehu Iâ şerike Ieh, Iehü’I-mülkü ve Iehü’I-hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve hayyün Iâ yemütü bi-yedihi’I-hayr ve hüve aIa külli şey’in kadir. (AIlah’tan başka ilàh yoktur, tekdir, ortağı yoktur, mülk ve hamd ona aittir. Hayatı o verir, ölümü de o verir. Kendisi hayattârdır, ölümsüzdür. Hayırlar O’nun elindedir. O her şeye kâdirdir) duasını okursa AIIah ona bir milyon sevab yazar, bir milyon da günah affeder ve mertebesini bir milyon derece yüceltir.”

Bir rivâyette, üçüncü mükâfaata bedel, “Onun için cennette bir köşk yapar” denmiştir.”

Tirmizi, Daavât 36, (3424).

1867 – Resülullah (aleyhissàlâtu vesselâm)’ın zevcelerinden Cüveyriyye (radıyallâhu anhâ)’nin anlattığına göre, “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz bir gün sabah namazını kılınca, daha kendisi namazgâhında iken, erkenden yanından çıkmış, gitmiş, kuşluktan sonra Cüveyriyye (aynı yerinde zikrederek) otururken geri gelmiş ve: “Bırakıp gittiğim halde duruyorsun (hiç yerinden kımıldamadın galiba?)” diye sormuştur. “Evet” cevabı üzerine şunu söylemiştir: “Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelime(Iik bir dua)yı üç kere okudum. Eğer bunlardan hâsıl olan sevab tartılacak olsa, senin burada sabahtan beri okuduğun duaların sevabının ağırlığına denk olur. O dua şudur: “Sübhânallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıdâ nefsihi ve zinete arşihi ve midâde kelimâtihi. (Allah’ı mahlukatı sayısınca, nefsinin rızasınca, arşının ağırIığınca, kelimelerinin adedince tesbih (noksanlıklardan tenzih) ederim.”

Müslim, Zikr 79, (2726); Tirmizi, Daavât 117, (3550); Ebü Dâvud, Salât 359, (1503); Nesâi, Sehv, 93, (4, 77).

1868 – Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: “İki kelime vardır, bunlar dile hafif, terazide ağır, Rahmân’ada sevgilidirler: Sübhânallahi ve bihamdihi, Sübhânallâhi’l-azim. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, yüce Allahım seni tenzih ederim) kelimeleridir.”

Buhâri, Daavât 65, Eymân 19, Tevhid 58; Müslim, Zikr 31, (2694); Tirmizi, Daavât 61, (3463).

1869 – Yine Ebü Hüreyre hazretleri (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Lâ havle ve Iâ kuvvete illa billah. (Güç de kuvuet de ancak AIIah’tandır) sözünü çok tekrar edin.”

Mekhül dedi ki: “Kim bunu der ve sonra da: “Allah (ın gazabın) dan ancak O (nun rahmeti)’na iltica etmekle kurtuluşa erilebilir” derse, Allah ondan yetmiş çeşit zararı kaldırır ki bunların en hafifi fakirliktir.”

Tirmizi, Daavât 141, (3596).