17. CÜZ 4. HİZİP


22-) HAC SÛRESİ الحج Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
لَنْ يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوَىٰ مِنْكُمْ ۚ كَذَٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ ۗ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ
37-) Len yenalAllâhe lühumüha ve lâ dimauha ve lâkin yenalühüt takva minküm* kezâlike sahhareha leküm litükebbirullahe alâ ma hedaküm* ve beşşiril muhsiniyn;
37-) Onların etleri de kanları da Allâh`a asla erişmez; fakat sizden O`na takva (itaatle elde edilecek yararlar) ulaşır… İşte böylece (Allâh) onları size boyun eğdirdi ki; size hakikati fark ettirdiği kadarıyla Allâh`ı tekbir edesiniz… Muhsinleri müjdele!
إِنَّ اللَّهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذِينَ آمَنُوا ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ
38-) İnnAllâhe yudafi`u anilleziyne amenû* innAllâhe lâ yuhıbbü külle havvanin kefur;
38-) Muhakkak ki Allâh iman edenlere sahip çıkar! Muhakkak ki Allâh hiçbir hain (emanete ihanet eden) ve nankörü (verileni değerlendirmeyeni) sevmez!
أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ نَصْرِهِمْ لَقَدِيرٌ
39-) Üzine lilleziyne yükatelune Bi ennehüm zulimu* ve innAllâhe alâ nasrihim le Kadiyr;
39-) Kendileri ile savaşılan kimselere, (savaş için) izin verilmiştir… Zulme uğradıkları içindir bu! Muhakkak ki Allâh onları zafere ulaştırmaya Kaadir`dir.
الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ ۗ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا ۗ وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
40-) Elleziyne uhricu min diyarihim Bi ğayri Hakkın illâ en yekulu RabbunAllâh* ve levla def`ullahinNase ba`dahüm Bi ba`dın lehüddimet savami`u ve biye`un ve salevatün ve mesacidü yüzkeru fiyhesmullahi kesiyra* ve leyensurennAllâhu men yensuruh* innAllâhe le Kaviyyün Azîyz;
40-) Onlar ki yurtlarından haksız yere sırf: “Rabbimiz Allâh`tır” dedikleri için çıkarıldılar… Eğer Allâh, insanların bir kısmıyla bir diğer kısmını defetmeseydi; manastırlar, kiliseler, havralar ve içlerinde Allâh isminin çokça zikredildiği mescitler elbette yıkılırdı… Allâh kendisine (tefekkür, riyâzat ve mücahede ile) yardım edene elbette yardım eder (Esmâ kuvvelerini kullandırtır)… Muhakkak ki Allâh Kaviyy`dir, Aziyz`dir.
الَّذِينَ إِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ ۗ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ
41-) Elleziyne in mekkennahüm fiyl Ardı ekamus Salâte ve atevüz Zekâte ve emeru Bil ma`rufi ve nehev `anil münker* ve Lillâhi `akıbetül umûr;
41-) Onlar, eğer kendilerine arzda yer verirsek; salâtı ikame ederler, zekâtı verirler, doğrulukla hükmedip, çirkin davranışlardan engellerler… İşlerin sonu Allâh`a aittir.
وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ
42-) Ve in yükezzibuke fekad kezzebet kablehüm kavmü Nuhın ve `Adün ve Semud;
42-) Eğer seni yalanlıyorlar ise; (bil ki) onlardan önce Nuh`un halkı, Ad ve Semud da yalanlamıştı.
وَقَوْمُ إِبْرَاهِيمَ وَقَوْمُ لُوطٍ
43-) Ve kavmü İbrahiyme ve kavmü Lut;
43-) İbrahim`in halkı ve Lût`un halkı da (yalanlamıştı).
وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ ۖ وَكُذِّبَ مُوسَىٰ فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
44-) Ve ashabü medyen* ve küzzibe Musa feemleytü lil kafiriyne sümme ehaztühüm* fekeyfe kâne nekiyr;
44-) Ashab-ı Medyen de (yalanlamıştı)… Musa da yalanlandı… Ben de o hakikat bilgisini inkâr edenlere mühlet verdim, sonra onları yakaladım… Beni inkâr etmenin sonucunu yaşatmam nasıl oldu!
فَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا وَبِئْرٍ مُعَطَّلَةٍ وَقَصْرٍ مَشِيدٍ
45-) Fekeeyyin min karyetin ehleknaha ve hiye zâlimetün fehiye haviyetün alâ uruşiha ve bi`rin mu`attaletin ve kasrin meşiyd;
45-) Nice zâlim şehir vardı ki, haksızlıkta aşırı gitmeleri sonucu onları helâk ettik… Artık çatıları, duvarları üstüne çökmüş… Geride kullanılmaz kuyular ve yıkılmış saraylar kalmış.
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا ۖ فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ
46-) Efelem yesiyru fiyl Ardı fetekûne lehüm kulubün ya`kılune Biha ev azânün yesme`une Biha* feinneha lâ ta`mel ebsaru ve lâkin ta`mel kulubülletiy fiyssudur;
46-) Değerlendirecek şuurları yahut algılayacak kulakları yok muydu ki, arzda gezip ibret almadılar! Gerçek ki gözler kör olmaz, içlerindeki (beyinlerindeki) kalp gözleri körleşir!
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ ۚ وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
47-) Ve yesta`ciluneke Bil azâbi ve len yuhlifAllâhu va`deh* ve inne yevmen `ınde Rabbike keelfi senetin mimma te`uddun;

47-) Senden azabını acele istiyorlar… Allâh vaadinden asla caymaz! Muhakkak ki Rabbinin indînde bir gün, size göre bin yıl gibidir! (Buradaki işaret insanın geçeceği vefat sonrasındaki yaşam boyutu algılamasınadır Allâhu âlem. Çünkü `Rabbinin` denerek, kişinin Esmâ bileşimi algılamasının getirisi olan bilinç boyutuna {beyninin içindeki – kozasındaki dünyasının zaman anlayışına} atıf yapılmaktadır. İşaret Rabb-ül âlemîn`e göre değildir. A.H.)
وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ
48-) Ve keeyyin min karyetin emleytü leha ve hiye zâlimetün sümme ehaztüha* ve ileyYEl masıyr;

48-) Zâlim oldukları için, kendilerine mühlet verdiğim nice şehir vardı… Hepsini yakaladım… Dönüş sadece banadır!
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ
49-) Kul ya eyyühenNasu innema ene leküm neziyrun mubiyn;

49-) De ki: “Ey insanlar… Kesinlikle Ben, sizin için net açıklama yapan bir uyarıcıyım.”
فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
50-) Felleziyne amenû ve amilussalihati lehüm mağfiretün ve rizkun keriym;

50-) İman edip imanın gereği yararlı çalışmalar yapmış kimseler için, bağışlanma ve cömert bir yaşam gıdası vardır.
وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
51-) Velleziyne se`av fiy âyâtina muaciziyne ülaike ashabül cahıym;

51-) Etkisiz kılmak amacıyla işaretlerimizi iptal için koşuşanlara gelince; işte onlar cehennem halkıdır.
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّىٰ أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ 52-) Ve ma erselna min kablike min Rasûlin ve lâ Nebiyyin illâ izâ temenna elkaşşeytanu fiy ümniyyetih* feyensehullâhu ma yulkış şeytanu sümme yuhkimullâhu âyâtiHİ, vAllâhu Aliymun Hakiym;
52-) Senden önce hiçbir Rasûl (hakikat ve marifetlerden haberdar eden) ve hiçbir Nebi (ilâhî hükümleri ulaştıran) irsâl etmedik ki, o (şuurundaki idrakı gereği) temenni ettiğinde, onun idealine, şeytanı (beşerî yanını oluşturan oluşmuş benliği – bilinci) bir fikir ilka etmiş olmasın! Allâh (Esmâ hakikati şuuruna yansıyarak), şeytanın ilkasını geçersiz kılar; sonra da kendi işaretlerini en sağlıklı kesin şekilde yerleştirir! Allâh Aliym`dir, Hakiym`dir.
لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ ۗ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
53-) Li yec`ale ma yulkış şeytanu fitneten lilleziyne fiy kulubihim meradun vel kasiyeti kulubühüm* ve innez zâlimiyne lefiy şikakın be`ıyd;

53-) Şeytanın ilkası olan (amigdala etkisindeki oluşmuş benlik – bilinç veri tabanından gelen) fikir, sağlıklı düşünemeyen ve şuurları örtülmüş (melekî kuvveleri – kudsî hakikati örtülmüş; bedenî zevkler, nefsanî şehvetlere düşkün) olan kimseler için, sınav objesi oluşturması içindir… Muhakkak ki zâlimler dönüşü olmayan yoldadırlar
وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ ۗ وَإِنَّ اللَّهَ لَهَادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
54-) Ve liya`lemelleziyne utül ılme ennehül hakku min Rabbike feyu`minu Bihi fetuhbite lehu kulubühüm* ve innAllâhe lehadilleziyne amenû ila sıratın müstekım;

54-) Ayrıca da kendilerine ilim verilenler, onun (şuurlarına yansıyanın) Rabbinden hak olduğunu bilsinler de Ona iman etsinler ve Ona şuurları hûşu duysunlar… Muhakkak ki Allâh iman etmiş kimseleri hakikate yönlendirendir.
وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً أَوْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَقِيمٍ
55-) Ve lâ yezalülleziyne keferu fiy miryetin minhu hatta te`tiyehümüs saatü bağteten ev ye`tiyehüm azâbü yevmin `akıym;
55-) Hakikat bilgisini inkâr edenler ise, kendilerine ansızın ölüm gelinceye kadar yahut umutların boşa çıkacağı sürecin azabı gelinceye kadar, O`ndan (Teklik`ten) şüphe içinde kalmaya devam edecek…
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ۚ فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
56-) Elmülkü yevmeizin Lillâh* yahkümü beynehüm* felleziyne amenû ve amilus salihati fiy cennatin naıym;

56-) O süreçte mülk (tüm var olanlar) Allâh içindir; aralarında hüküm verir! İman edip gereğince çalışmalar yapanlar, nimet cennetlerindedirler.
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ
57-) Velleziyne keferu ve kezzebu Bi âyâtiNA feülaike lehüm azâbün mühiyn;

57-) Hakikat bilgisini inkâr edenler ve delillerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için aşağılayıp, zilleti yaşatan azap vardır.
وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللَّهُ رِزْقًا حَسَنًا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

58-) Velleziyne haceru fiy sebiylillâhi sümme kutilu ev matu leyerzükannehümullâhu rizkan hasena* ve innAllâhe leHUve hayrur razikıyn;
58-) Allâh yolunda hicret edip, sonra da öldürülmüş yahut ölmüş olanlara gelince; Allâh onları güzel yaşam gıdalarıyla besler! Evet, Allâh elbette “HÛ”dur! En hayırlı yaşam gıdasıyla besleyendir!
لَيُدْخِلَنَّهُمْ مُدْخَلًا يَرْضَوْنَهُ ۗ وَإِنَّ اللَّهَ لَعَلِيمٌ حَلِيمٌ
59-) Leyüdhılennehüm müdhalen yerdavneh* ve innAllâhe le `Aliymun Haliym;

59-) Onları razı olacakları yaşama dâhil eder… Muhakkak ki Allâh Aliym`dir, Haliym`dir.
ذَٰلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللَّهُ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
60-) Zâlike ve men akabe Bi misli ma `ûkıbe Bihi sümme büğıye aleyhi leyensurennehullah* innAllâhe le `Afüvvün Ğafûr;
60-) İşte böyle… Kim kendisine yapılan eziyete benzeriyle cevap verdikten sonra yeniden aynı eziyete uğrarsa, Allâh ona mutlaka yardım eder… Muhakkak ki Allâh Afüvv`dür, Ğafûr`dur.
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
61-) Zâlike Bi ennAllâhe yulicülleyle fiynnehari ve yulicünnehare fiylleyli ve ennAllâhe Semiy`un Basıyr;

61-) İşte böyle… Zira Allâh, geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye (olaylar birbirinin zıddına dönerek devran döner)! Muhakkak ki Allâh Semi`dir, Basıyr`dir.
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
62-) Zâlike Bi ennAllâhe “HU”vel Hakku ve enne ma yed`une min dûniHİ hüvel bâtılu ve ennAllâhe “HU”vel Aliyyül Kebiyr;

62-) İşte böyle… Zira Allâh; “HÛ”dur! Hak`tır (hakiki varlık)! O`nun dûnunda olan yöneldikleri ise, aslı olmayan (bilinçteki yanlış verinin var sandırdığı) şeylerdir! Muhakkak ki Allâh, Alîy`dir, Kebiyr`dir.
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَتُصْبِحُ الْأَرْضُ مُخْضَرَّةً ۗ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ
63-) Elem tera ennAllâhe enzele mines Semai maen, fetusbihul Ardu muhdarreten, innAllâhe Latıyfün Habiyr;

63-) Görmedin mi ki; Allâh semâdan bir su inzâl etti de arz yemyeşil oluyor… Muhakkak ki Allâh Latiyf`tir, Habiyr`dir.
لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
64-) LeHU ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve innAllâhe le”HU”vel Ğaniyyül Hamiyd;

64-) Semâlarda ve arzda olan ne varsa O`nun (Esmâ özelliklerinin seyredilmesi) içindir!.. Muhakkak ki Allâh, elbette O, Ğaniyy`dir, Hamiyd`dir.
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ
65-) Elem tera ennAllâhe sahhare leküm ma fiyl Ardı vel fülke tecriy fiylbahri Bi emriHİ, ve yümsiküsSemae en teka`a alel` Ardı illâ BiizniHİ, innAllâhe BinNasi le Raûfun Rahıym;

65-) Görmedin mi Allâh, arzdakileri de denizde akıp giden gemileri de sizin hizmetinize vermiştir… Semâyı (gökten gelecek meteorları) arza çarpmaktan O koruyor… Oluşmasına elverdiği şartları dışında… Muhakkak ki Allâh insanlarda Raûf`tur, Rahıym`dir.
وَهُوَ الَّذِي أَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۗ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ
66-) Ve “HU”velleziy ahyaküm sümme yümiytüküm sümme yuhyiyküm* innel İnsane lekefur;

66-) “HÛ”dur ki sizi (şuurla) diriltti… Sonra sizi (“ben”liğinizden) öldürür, sonra sizi (hakiki ölümsüz hayat ile) diriltir… Muhakkak ki insan sınırlı değerlendirme özelliğine sahiptir.
لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ ۖ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ ۚ وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ ۖ إِنَّكَ لَعَلَىٰ هُدًى مُسْتَقِيمٍ
67-) Likülli ümmetin ce`alna menseken hüm nasikuhü fela yünaziunneke fiyl emri ved`u ila Rabbik* inneke leala hüden müstekıym;

67-) Her ümmete ibadet edecekleri bir mensek (ibadet anlayışı ve şekli) oluşturduk… O hâlde bu konuda seni tartışmaya çekemesinler; (tartışma) sadece Rabbine davet et… Kesinlikle hakikate erdiren yoldasın!
وَإِنْ جَادَلُوكَ فَقُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
68-) Ve in cadeluke fekulillâhu a`lemu Bima ta`melun;

68-) Şayet seninle mücadele ederler ise de ki: “Allâh, yapmakta olduğunuzu (yaratanı olarak) daha iyi bilir.
اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
69-) Allâhu yahkümü beyneküm yevmelkıyameti fiyma küntüm fiyhi tahtelifun;

69-) Allâh, tartıştığınız konuda, kıyamet sürecinde aranızda hükmeder.
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ إِنَّ ذَٰلِكَ فِي كِتَابٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
70-) Elem ta`lem ennAllâhe ya`lemu ma fiys Semai vel`Ard* inne zâlike fiy Kitab* inne zâlike alAllâhi yesiyr;

70-) Kavradın mı ki; Allâh, semâda ve arzda ne varsa (Esmâ özellikleriyle hepsinin hakikati olarak) hepsini bilir… Muhakkak ki onlar bilgi kapsamındadır… Muhakkak ki o, Allâh`a çok kolaydır.
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ
71-) Ve ya`budune min dûnillâhi ma lem yünezzil Bihi sultanen ve ma leyse lehüm Bihi `ılm* ve ma lizzâlimiyne min nasıyr;

71-) Allâh dûnunda, kendisinde hiçbir güç olmayan ve dahi kendilerinin de hakkında hiçbir ilimleri bulunmayan şeye tanrı niyetine tapınıyorlar! Zâlimler için bir yardımcı yoktur.
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ ۖ يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذِينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا ۗ قُلْ أَفَأُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَٰلِكُمُ ۗ النَّارُ وَعَدَهَا اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
72-) Ve izâ tütla aleyhim ayatüNA beyyinatin ta`rifü fiy vucuhilleziyne keferul münker* yekâdune yestune Billeziyne yetlune aleyhim âyâtiNA* kul efeünebbiüküm Bişerrin min zâliküm* enNar* veadehAllâhulleziyne keferu* ve bi`sel masıyr;

72-) Onlara âyetlerimiz apaçık kanıtlar hâlinde tilâvet edildiğinde, hakikat bilgisini inkâr edenlerin yüzlerinde inkârı, reddi görürsün! Neredeyse, delillerimizi kendilerine bildirenlere saldırıp çullanacaklar… De ki: “Size ondan daha kötüsünü haber vereyim mi? Ateş (sizi yakacak olan)! Allâh, onu hakikat bilgisini inkâr edenlere vadetmiştir… O ne kötü dönüş yeridir!”
يَا أَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُ ۚ إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُ ۖ وَإِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْئًا لَا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُ ۚ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ
73-) Ya eyyühenNasu duribe meselün festemi`û leh* innelleziyne ted`une min dûnillâhi len yahluku zübâben ve levictemu leh* ve in yeslübhümüzzübâbü şey`en lâ yestenkızuhu minh* daufet talibu velmatlub;

73-) Ey insanlar! Bir ibretlik misal verildi; onu dinleyin… Allâh dûnunda yöneldikleriniz, bir araya toplansalar bile, bir sinek dahi yaratamazlar! Sinek bile onlardan bir şey kapsa, onu sinekten kurtaramazlar… İsteyen de istenilen de âcizdir!
مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
74-) Ma kaderullahe hakka kadriHİ, innAllâhe leKaviyyün Aziyz;

74-) ALLÂH`ı (adıyla işaret edileni) hakkıyla değerlendiremediler! Muhakkak ki Allâh Kaviyy`dir, Aziyz`dir (güçlü ve gücünü karşı konulmaz şekilde kullanandır).
للَّهُ يَصْطَفِي مِنَ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
75-) Allâhu yastafiy minel Melaiketi Rusulen ve minen Nas* innAllâhe Semiy`un Basıyr;

75-) Allâh, meleklerden Rasûller seçer ve insanlardan da… Muhakkak ki Allâh Semi`dir, Basıyr`dir.
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۗ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ
76-) Ya`lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm* ve ilAllâhi turce`ul umûr;

76-) Bilir onların geleceklerini de, geçmişlerini de… İşler Allâh`a rücu ettirilir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ۩
77-) Ya eyyühelleziyne amenûrke`û vescüdu va`budu Rabbeküm vef`alül hayre lealleküm tüflihun;

77-) Ey iman edenler! Rükû edin (her an her zerrede hükümranlığını fark ederek eğilin); secde edin (indînde “ben”liğinizin “yok”luğunu hissedin), Rabbinize kullukta olduğunuzu kavrayın; hayır (Hakkanî fiil) işleyin ki kurtulasınız!
وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ ۚ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ ۚ مِلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ ۚ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ ۚ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ ۖ فَنِعْمَ الْمَوْلَىٰ وَنِعْمَ النَّصِيرُ
78-) Ve cahidu fillâhi hakka cihadiHİ, HUvectebaküm ve ma ceale aleyküm fiyd diyni min harec* millete ebiyküm İbrahiym* HUve semmakümül müslimiyne min kablü ve fiy hazâ liyekûner Rasûlü şehiyden aleyküm ve tekûnu şühedae alenNas* feekıymusSalâte ve atüz Zekâte va`tesımu Billâh* HUve Mevlaküm* fenı`mel Mevlâ ve nı`men Nasıyr;

78-) Allâh için, O`nun Hak cihadı olarak, mücahede edin! O, sizi seçti ve Dinde size bir zorluk yüklemedi… Babanız İbrahim`in milletinin (din anlayışıdır bu)… Daha önce de şimdi de O, sizi “Müslimler = teslim olmuşlar” diye isimlendirdi ki, O (Sistemi “OKU”yan, vahdeti açıklayan) Rasûl (Hz. Muhammed s.a.v.) sizin üzerinize bir şahit olsun, siz de insanlar üzerine şahitler olasınız! Artık salâtı ikame edin ve zekâtınızı verin; Esmâ`sıyla hakikatiniz olan Allâh`a tamamıyla bağlanın! O, Mevlâ`nızdır (sahibiniz, her fiilinizin oluşturanı)… Ne güzel Mevlâ`dır ve ne güzel Nasîr`dir (O).