17. CÜZ 1. HİZİP


21-) ENBİYÂ SÛRESİ الأنبياء Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَ


1-) Ikterabe linNasi hısabuhüm ve hüm fiy ğafletin mu`ridun;
1-) İnsanlara yaptıklarının sonucunu görme süreci yaklaşmıştır! Onlar ise kozaları içinde aldırmaz bir hâldeler!
مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ
2-) Ma ye`tiyhim min zikrin min Rabbihim muhdesin illesteme`uhu ve hüm yel`abun;
2-) Rablerinden gelen her yeni uyarıyı, alaya alarak dinliyorlar!
لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْ ۗ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُوا هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ ۖ أَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ
3-) Lahiyeten kulubühüm* ve eserrun necva elleziyne(necvelleziyne) zalemu* hel hazâ illâ beşerun mislüküm* efete`tunes sıhra ve entüm tubsırun;
3-) Akılları fikirleri oyun eğlencede! O, nefslerine zulmedenler, aralarında fısıldaşıyorlar: “Sizden farklı bir beşer mi sanki! Ne olduğunu görüp dururken, sihirli sözlerine mi kapılıyorsunuz?”
قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
4-) Kale Rabbiy ya`lemul kavle fiys Semai vel` Ard* ve HUves Semiy`ul `Aliym;
4-) (Hz. Rasûlullâh): “Benim Rabbim semâda ve arzda konuşulanı bilir… O, Semi`dir, Aliym`dir” dedi.
بَلْ قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلَامٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الْأَوَّلُونَ
5-) Bel kalu adğâsü ahlâmin belifterahu bel huve şa`ır* felye`tina Bi ayetin kema ursilel evvelun;
5-) Şöyle de dediler: “Konuştukları kuruntulardan oluşan rüyalarıdır! Muhtemelen uyduruyor… Hayır, O bir şairdir! (Eğer böyle değilse) geçmişte yaşamış Rasûllerdeki gibi mucizesini göstersin!”
مَا آمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا ۖ أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
6-) Ma amenet kablehüm min karyetin ehleknaha* efehüm yu`minun;
6-) Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir şehir halkı da iman etmemişti… Onlar mı iman edecekler?
وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ ۖ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
7-) Ve ma erselna kableke illâ ricalen nuhiy ileyhim fes`elu ehlez zikri in küntüm lâ ta`lemun;
7-) Senden önce, kendilerine erkeklerden başkasını vahiy ile irsâl etmedik… Eğer bilmiyorsanız, geçmiş hakkında bilgi sahibi kişilere sorun.
وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِدِينَ
8- ) Ve ma cealnahüm ceseden lâ ye`külunet ta`ame ve ma kânu halidiyn;
8- ) Onları (Nebi/Rasûlleri), yemeğe ihtiyacı olmayan bedenli olarak meydana getirmedik! (Onlar dünyada) ebedî kalıcılar da değillerdi.
ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَاءُ وَأَهْلَكْنَا الْمُسْرِفِينَ
9-) Sümme sadaknahümül va`de feenceynahüm ve men neşau ve ehleknel müsrifiyn;
9-) Sonra Onlara bildirimimizi gerçekleştirdik; Onları ve dilediğimiz kimseleri kurtarıp, müsrifleri helâk ettik.
لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ ۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
10-) Lekad enzelna ileyküm Kitaben fiyhi zikruküm* efela ta`kılun;
10-) Yemin olsun ki, size, içinde zikriniz olan (hakikatinizi HATIRLATAN) BİLGİ inzâl ettik! Aklınız almıyor mu?
وَكَمْ قَصَمْنَا مِنْ قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنْشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا آخَرِينَ
11-) Ve kem kasamna min karyetin kânet zâlimeten ve enşe`na ba`deha kavmen aharin;
11-) Zâlim olan nice bölgeyi kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka halklar inşa ettik.
فَلَمَّا أَحَسُّوا بَأْسَنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَ
12-) Felemma ehassu be`sena izâ hüm minha yerküdun;
12-) Şiddetimizi hissettiklerinde bir de bakarsın, oradan kaçıyorlar!
لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُوا إِلَىٰ مَا أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْأَلُونَ
13-) Lâ terküdu verci`u ila ma ütriftüm fiyhi ve mesakiniküm lealleküm tüs`elun;
13-) “Kaçmayın; bolluktan şımardığınız yere, meskenlerinize dönün ki sorgulanasınız.”
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
14-) Kalu ya veylena inna künna zâlimiyn;
14-) Dediler ki: “Yazıklar olsun bize! Gerçekte zulmedenlerden olmuşuz!”
فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ
15-) Fema zalet tilke da`vahüm hatta cealnahüm hasıyden hamidiyn;
15-) Onların bu iddiaları sürüp gitti… Tâ ki biz onları biçilmiş ekin ve sönmüş ateşe döndürene kadar.
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ
16-) Ve ma halaknes Semae vel Arda ve ma beynehüma lâ`ıbiyn;
16-) Semâyı, arzı ve aralarındakileri oyuncak olarak halketmedik (çok büyük işlevleri vardır)!
لَوْ أَرَدْنَا أَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا إِنْ كُنَّا فَاعِلِينَ
17-) Lev eradna en nettehıze lehven lettehaznahu min ledünna* in künna fa`ıliyn;
17-) Eğer bir oyun – eğlence oluşturmak dileseydik, elbette onu kendi ledünnümüzden edinirdik! Biz bunları yapmayız!
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ ۚ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
18-) Bel nakzifü Bil Hakkı alel bâtıli feyedmeğuhu feizâ huve zahikun, ve lekümül veylü mimma tasıfun;
18-) Bilakis biz, Hakk`ı (hakikati) bâtılın (vehme dayalı fikirlerin) üzerine indiririz de, onun düşünce sistemini paramparça eder… Bir de bakarsın ki o can çekişerek yok olup gider… Tanımlamalarınızdan dolayı yazıklar olsun size!
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ
19-) Ve leHU men fiys Semavati vel Ard* ve men `ındeHU lâ yestekbirune an ıbadetiHİ ve lâ yestahsirun;
19-) Semâlarda ve arzda kim varsa O`nun (El Esmâ mânâlarının açığa çıkması) içindir! “HÛ”nun indînde olanlar, O`nun kulluğunu ne benliklerini katarak büyüklenmiş olurlar ne de bezginlik duyarlar!
يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ
20-) Yüsebbihunelleyle vennehare lâ yeftürun;
20-) Gece ve gündüz (yaratılış amaçlarındaki işlevlerine devam suretiyle) tespih ederler; Hiç kesintisiz!
أَمِ اتَّخَذُوا آلِهَةً مِنَ الْأَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ
21-) Emittehazû aliheten minel Ardı hüm yünşirun;
21-) Yoksa onlar yeryüzünde, kabirdeki ölüleri (bedenlerdeki şuurundan gâfil bilinçleri) dirilten (hakikatlerini hatırlatıp yaşatan) tanrılar mı edindiler?
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا ۚ فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
22-) Lev kâne fiyhima alihetün ilAllâhu lefesedeta* fesubhanAllâhi Rabbil Arşi amma yesıfun;
22-) Eğer o ikisinde (semâlar ve arz) Allâh`tan başka tanrılar olsaydı, elbette o ikisi de düzenini yitirirdi! Arş`ın Rabbi Allâh, onların vasıflamalarından münezzehtir.
لَا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ
23-) Lâ yüs`elu amma yef`alu ve hüm yüs`elun;
23-) Yaptığından soru sorulmaz! Onlar sorgulanır (yaptıklarının sonucu yaşatılır)!
أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً ۖ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ ۖ هَٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي ۗ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ ۖ فَهُمْ مُعْرِضُونَ
24-) Emittehazû min dûnihi aliheten, kul hatu burhaneküm hazâ zikru men me`ıye ve zikru men kabliy* bel ekseruhüm lâ ya`lemunelHakka fehüm mu`ridun;
24-) Yoksa O`nun dûnunda tanrılar mı edindiler? De ki: “Kanıtınızı getirin hadi! Bu (lâ ilâhe illAllâh) benimle beraber olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir); benden önce olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir)”… Hayır, onların çoğunluğu Hakk`ı bilmiyorlar… Bundan ötürü yüz çeviricilerdir.
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ
25-) Ve ma erselna min kablike min Rasûlin illâ nuhıy ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ENE fa`budun;
25-) Senden önce bir Rasûl irsâl etmedik ki Ona: “Tanrı yoktur, sadece Ben! O hâlde bana kullukta olduğunuzu fark edin” diye vahyetmiş olmayalım.
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا ۗ سُبْحَانَهُ ۚ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ
26-) Ve kalüttehazer Rahmânu veleden subhaneHU, bel `ıbadun mükramun;
26-) “Rahmân çocuk edindi” dediler! Subhan`dır O! Bilakis, ikrama nail olmuş kullardır (İsa ve Allâh`ın kızları diye vehmedilen melekler).
لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ
27-) Lâ yesbikuneHU Bil kavli ve hüm Bi emriHİ ya`melun;
27-) Sözleri, O`nun hükmü önüne geçmez! Onlar, O`nun hükmünü uygular.
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَىٰ وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ
28-) Ya`lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm ve lâ yeşfe`une illâ limenirteda ve hüm min haşyetiHİ müşfikun;
28-) Onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir… Onlar, ancak rızasını kazanmış kişilere şefaat ederler… Onlar, O`nun haşyetinden titrerler.
وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَٰهٌ مِنْ دُونِهِ فَذَٰلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
29-) Ve men yekul minhüm inniy ilâhun min dûniHİ fezâlike necziyhi cehennem* kezâlike necziz zâlimiyn;
29-) Onlardan kim: “Ben, O`nun dûnunda bir tanrıyım” derse; ona, bunun sonucunu cehennem olarak yaşatırız! İşte zalimlere sonucunu böyle yaşatırız.
أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا ۖ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ ۖ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
30-) Evelem yeralleziyne keferu ennes Semavati vel Arda kâneta retkan fefetaknahüma* ve ce`alna minelMai külle şey`in hayy* efela yu`minun;
30-) O hakikat bilgisini inkâr edenler görmediler mi ki (atom altı boyutuyla) semâlar ve arz birleşik idi de biz onları (algılayıcı kuvvelerin yoğunlaşmasıyla) yarıp ayırdık! Her diri şeyi sudan (H2O) oluşturduk… Hâlâ iman etmiyorlar mı?
وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
31-) Ve cealna fiyl`Ardı ravasiye en temiyde Bihim ve ce`alna fiyha ficacen sübülen leallehüm yehtedun;
31-) Arzda, kendilerini sallayıp sarsmasın diye sâbit dağlar (vücutta organlar) oluşturduk… Dağlar arasında geniş yollar oluşturduk ki doğru yolu bulsunlar.
وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًا ۖ وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ
32-) Ve cealnesSemae sakfen mahfuza* ve hüm `an âyâtiha mu`ridun;
32-) Semâyı da korunmuş bir tavan kıldık… Onlar onun işaretlerine aldırmıyorlar.
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
33-) Ve “HU”velleziy halekalleyle vennehare veşŞemse velKamer* küllün fiy felekin yesbehun;
33-) “HÛ” ki, geceyi, gündüzü, Güneş`i ve Ay`ı yaratmıştır. Her biri yörüngesinde (enerji – dalga okyanusunda) yüzmektedir!
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَ ۖ أَفَإِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
34-) Ve ma ce`alna li beşerin min kablikel huld* efein mitte fehümül halidun;
34-) Senden önce hiçbir beşere sonsuz yaşam oluşturmadık! Sen öleceksin de, onlar ebedî midir?
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۗ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً ۖ وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
35-) Küllü nefsin zâikatülmevt* ve nebluküm Bişşerri velhayri fitneten ve ileyna turce`un;
35-) Her nefs (bilinç) ölümü TADACAKTIR! Biz kuvvelerinizi keşfedesiniz diye sizi şerr ve hayır ile deneriz… Bize döndürülürsünüz.
وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ
36-) Ve izâ reakelleziyne keferu in yettehızûneke illâ hüzüva* ehazelleziy yezküru aliheteküm* ve hüm Bi zikrirRahmâni hüm kafirun;
36-) Hakikat bilgisini inkâr edenler seni gördüklerinde, “Bu mu tanrılarınız hakkında konuşan!” diyerek seni küçümsemekten başka bir şey yapmazlar… Oysa Hakikatleri olan Rahmâniyet hatırlatılınca, onu inkâr etmekteler!
خُلِقَ الْإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ ۚ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
37-) Hulikal İnsanu min acel* seüriyküm âyâtiy fela testa`cilun;
37-) İnsan, hemen oluşturmak isteyen (aceleci) olarak yaratılmıştır! İşaretlerimi (ne demek olduğunu) size yakında göstereceğim… (Onların oluşmasında) acele etmeyin!
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
38-) Ve yekulune meta hazel va`dü in küntüm sadikıyn;
38-) “Eğer doğru söyleyenler iseniz şu vadedilen ne zamandır?” derler.
لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
39-) Lev ya`lemülleziyne keferu hıyne lâ yeküffune `an vucuhihimünnare ve lâ an zuhurihim ve lâ hüm yünsarun;
39-) Hakikat bilgisini inkâr edenler, ne vechlerinden (iç dünyalarından) ne de sırtlarından (dıştan) yakanı önleyemeyecekleri; kendilerine yardım da olunmayacağı zamanı bir bilselerdi!
بَلْ تَأْتِيهِمْ بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
40-) Bel te`tiyhim bağteten fetebhetühüm fela yestetıy`une raddeha ve lâ hüm yünzarun;
40-) Bilakis (vadolunanı yaşatacak vefat {bedenin hayatiyetini yitirmesiyle meydana gelen kopuş}) onlara ansızın gelir de, kendilerini şaşkına çevirir! Artık onu ne geri çevirmeye güçleri yeter ve ne de kendilerine mühlet verilir.
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
41-) Ve lekadistühzie Bi Rusulin min kablike fehaka Billeziyne sehıru minhüm ma kânu Bihi yestehziun;
41-) Andolsun, senden önceki Rasûllerle de alay edildi de; küçümsedikleri şey, alay edenleri her yönden kuşattı.
قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَٰنِ ۗ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ
42-) Kul men yekleüküm Bil leyli ven nehari miner Rahmân* bel hüm an zikri Rabbihim mu`ridun;
42-) De ki: “Gece ve gündüzünüzde, Rahmân`dan (özündeki Rahmânî hakikatin gereklerini yaşayamamanın sonucu olan azap hâlinden) sizi kim korur?”… Hayır, onlar Rablerinin zikrinden yüz çeviricilerdir!
أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَا ۚ لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ
43-) Em lehüm alihetün temne`uhüm min duniNA* lâ yestetıy`une nasre enfüsihim ve lâ hüm minna yushabun;
43-) Yoksa onların, kendilerini koruyacak bizim dûnumuzda ilâhları mı var? (Oysa) onlar (vehmettikleri tanrılar), ne kendi nefslerini kurtaracak güce sahip olurlar; ne de tarafımızdan destek görürler.
بَلْ مَتَّعْنَا هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ ۗ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
44-) Bel metta`na haülai ve abaehüm hatta tale aleyhimül `umür* efela yeravne enna ne`til Arda nenkusuha min atrafiha* efehümül ğalibun;
44-) Hayır, biz bunları ve atalarını (dünya nimetlerinden) yararlandırdık. O kadar ki, onlara ömür çok uzun geldi (bitmeyecekmiş gibi)! Görmüyorlar mı ki biz arza (fiziksel bedene) geliyoruz, onun etrafından onu noksanlaştırıyoruz (tâ ki yaşlanır ve ölümü tadar)… Galipler onlar mı?
قُلْ إِنَّمَا أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ
45-) Kul innema ünziruküm Bil vahyi, ve lâ yesme`ussummüddu`âe izâ ma yünzerun;
45-) De ki: “Ben sizi sadece vahiy ile uyarıyorum”… (Ne var ki) sağırlar uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler!
وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
46-) Ve lein messethüm nefhatün min azâbi Rabbike le yekulünne ya veylena inna künna zâlimiyn;
46-) Yemin olsun, eğer onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunsa elbette: “Yazık bize! Doğrusu biz zâlimlermişiz” derler.
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا ۖ وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا ۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ
47-) Ve neda`ulmevaziynelkısta liyevmil kıyameti fela tuzlemu nefsün şey`a* ve in kâne miskale habbetin min hardelin eteyna Biha* ve kefa Bina hasibiyn;
47-) Kıyamet sürecinde ulûhiyet hükümlerine göre ölçütler koyarız! Hiçbir nefs (benlik – bilinç) en küçük bir zulme uğramaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca olsa dahi onu getiririz. Hesap görücüler olarak biz (hakikatlerindeki Hasiyb özelliği) kâfiyiz.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّقِينَ
48-) Ve lekad ateyna Musa ve HarunelFurkane ve Dıyâen ve Zikran lil müttekıyn;
48-) Andolsun ki biz Musa ve Harun`a Furkan`ı (Hak ile bâtılı ayırt edeni), korunmak isteyenler için bir ışık ve bir hatırlatıcı olarak verdik.
الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
49-) Elleziyne yahşevne Rabbehüm Bil ğaybi ve hüm minessa`ati müşfikun;
49-) Onlar ki gaybları olarak Rablerinden haşyet ederler… Onlar o Saat`ten de titrerler.
وَهَٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ أَنْزَلْنَاهُ ۚ أَفَأَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
50-) Ve hazâ zikrun mübarekün enzelnaHU, efeentüm lehu münkirun;
50-) Bu da inzâl ettiğimiz mübarek bir hatırlatmadır! Siz O`nu inkâr edenler misiniz?