15. CÜZ 3. HİZİP


17- İSRÂ SÛRESİ الاسرا Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا وَقَالُوا أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا
98-) Zâlike cezaühüm Bi ennehüm keferu Bi âyâtina ve kalu eizâ künna ızamen ve rufaten einna lemeb`usune halkan cediyda;98-) İşte bu onların yaptıklarının sonucudur! Çünkü onlar kendilerindeki işaretlerimizi, hakikat bilgisini inkâr edenlerdi ve: “Biz kemik yığını ve toz toprak olduğumuzda mı, gerçekten yepyeni bir yaradılış ile bâ`solunacaklarız?” dediler
۞ أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ وَجَعَلَ لَهُمْ أَجَلًا لَا رَيْبَ فِيهِ فَأَبَى الظَّالِمُونَ إِلَّا كُفُورًا
99-) Evelem yerav ennAllâhelleziy halekas Semavati vel Arda kadirun alâ en yahluka mislehüm ve ce`ale lehüm ecelen lâ raybe fiyh* feebez zalimune illâ küfura;
99-) Görmediler mi ki, semâları ve arzı yaratmış olan Allâh, kendilerinin BENZERİNİ de yaratmaya Kaadir`dir! Onlar için, kendisinde şüphe olmayan bir ömür takdir etmiştir. Zâlimler sadece hakikati örtücü olarak yaklaştılar.
قُلْ لَوْ أَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَائِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْإِنْفَاقِ ۚ وَكَانَ الْإِنْسَانُ قَتُورًا
100-) Kul lev entüm temlikune hazaine rahmeti Rabbiy izen leemsektüm haşyetel infak* ve kânel İnsanu katura;
100-) De ki: “Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz mâlik olsaydınız, harcanır – biter korkusu ile cimrilik ederdiniz”… İnsan çok cimridir!
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ ۖ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَىٰ مَسْحُورًا
>101-) Ve lekad ateyna Musa tis`a âyâtin beyyinatin fes`el beniy israiyle iz caehüm fe kale lehu fir`avnu inniy leezunnüke ya Musa meshura;101-) Andolsun ki biz, Musa`ya apaçık dokuz mucize verdik… İsrailoğullarına sor, (Musa) onlara geldiğinde, Firavun Ona demişti ki: “Muhakkak ki ben, senin büyücü olduğunu zannediyorum, yâ Musa!”
قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنْزَلَ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ بَصَائِرَ وَإِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا فِرْعَوْنُ مَثْبُورًا
102-) Kale lekad alimte ma enzele haülai illâ Rabbüs Semavati vel Ardı besair* ve inniy leezunnüke ya fir`avnu mesbura;102-) (Musa da Firavun`a) dedi ki: “Andolsun ki, bunları, doğruluğumu sana gösteren kanıtlar olarak semâların ve arzın Rabbinden başkasının inzâl etmediğini pekâlâ bilirsin… Muhakkak ki ben de senin hüsrana uğramış olduğunu zannediyorum, ey Firavun!”
فَأَرَادَ أَنْ يَسْتَفِزَّهُمْ مِنَ الْأَرْضِ فَأَغْرَقْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ جَمِيعًا
103-) Fe erade en yestefizzehüm minel Ardı feağraknahü ve men meahu cemiy`a;103-) (Firavun) onları arzdan sürüp çıkarmayı irade etti… Biz de onu ve onunla beraber olan kimseleri toptan, suda boğduk!
وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِهِ لِبَنِي إِسْرَائِيلَ اسْكُنُوا الْأَرْضَ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَفِيفًا
104-) Ve kulna min ba`dihi li beniy israiyleskünülArda feizâ cae va`dül ahıreti ci`na Biküm lefiyfa;
104-) Ondan sonra İsrailoğullarına dedik ki: “O arzda mesken edinin… Gelecek hayatın vâdesi geldiğinde de, topunuzu hep bir arada toplayacağız.”
وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ ۗ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
105-) Ve Bil Hakkı enzelnahu ve Bil Hakkı nezel* ve ma erselnake illâ mübeşşiran ve neziyra;
105-) Biz Onu Hak olarak inzâl ettik, O da Hak olarak nüzûl etti! Seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak irsâl ettik.
وَقُرْآنًا فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَىٰ مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنْزِيلًا
106-) Ve Kur`ânen feraknahu li takraehu alen Nasi alâ müksin ve nezzelnahu tenziyla;
106-) Kurân`ı birbirinin tamamlayıcısı bölümlere ayırdık ki, insanlara, Onu hazmetmelerine imkân tanıyarak, zaman içinde yavaş yavaş okuyasın… Biz Onu kısım kısım indirdik.
قُلْ آمِنُوا بِهِ أَوْ لَا تُؤْمِنُوا ۚ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا
107-) Kul aminu Bihi ev lâ tu`minu* innelleziyne utül ılme min kablihi izâ yütla aleyhim yehırrune lil ezkani sücceda;107-) De ki: “İster iman edin Ona, ister iman etmeyin! Ondan önce kendilerine ilim verilmiş olanlara gelince, (Kur`ân) onlara okunulduğu zaman, saygıyla yere kapanırlar.” (107. âyet secde âyetidir.)
وَيَقُولُونَ سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُولًا
108-) Ve yekulune subhane Rabbina in kâne va`dü Rabbina le mef`ula;
108-) Ve derler ki: “Subhan`dır Rabbimiz! Muhakkak ki Rabbimizin vaadi elbette yerine gelecektir.”
وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا ۩
109-) Ve yehırrune lil ezkani yebkûne ve yeziyduhüm huşû`a;
109-) Ağlayarak yüzüstü kapanırlar. (Kurân`ın okunuşu) onların HUŞÛsunu artırır!
قُلِ ادْعُوا اللَّهَ أَوِ ادْعُوا الرَّحْمَٰنَ ۖ أَيًّا مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا
110-) Kulid`ullahe evid`ur Rahmân* eyyen ma ted`u feleHUl Esmâül Hüsna* ve lâ techer Bi Salatike ve lâ tühafit Biha vebteğı beyne zâlike sebiyla;
110-) De ki: “`Allâh` diye yönelin veya `Rahmân` diye yönelin! Hangi anlayış ile yönelseniz, El Esmâ ül Hüsnâ O`na aittir (Esmâ ül Hüsnâ ile işaret olunan hep aynı TEK! TEK`in değişik özelliklerine işaret eden isimler; illâ “HÛ”)! Salâtında sesini yükseltme, onu gizleyip kısma da; ikisi arası bir yol tut.”
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ ۖ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا
111-) Ve kulil Hamdu Lillâhilleziy lem yettehız veleden ve lem yekün leHU şeriykün fiyl Mülki ve lem yekün leHU Veliyyün minez zülli ve kebbirHU tekbiyra;111-) “Hamd, çocuk edinmemiş, mülkte ortağı olmayan ve yetersizlik dolayısıyla velîye de muhtaçlığı söz konusu olmayan Allâh`a aittir” de; O`nu (muhteşem azametini) tekbir et (hisset) (Allâhu Ekber)!
18- KEHF SÛRESİ الكهف Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَىٰ عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِوَجًا ۜ
1-) El Hamdu Lillâhilleziy enzele alâ abdiHİl Kitabe ve lem yec`al lehu `ıveca;
1-) HAMD o Allâh`a mahsustur ki, kuluna Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini (KİTAP), kendisinde hiçbir tutarsızlık olmaksızın inzâl etti.
قَيِّمًا لِيُنْذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِنْ لَدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا
2-) Kayyimen, li yünzire be`sen şediyden min ledünHU ve yübeşşiral mu`miniynelleziyne ya`melunes salihati enne lehüm ecran hasena;
2-) Dosdoğru (bir Kitap`tır) da… O`nun ledünnündendir; şiddetli bir sıkıntıya karşı uyarmak ve de imanın gereği çalışmalar yapan iman edenlere, kendileri için güzel bir karşılık olduğunu müjdelemek içindir.
مَاكِثِينَ فِيهِ أَبَدًا
3-) Makisiyne fiyhi ebeda;
3-) Ki (bu iman edenler) onun içinde sonsuza dek kalacaklardır.
وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا
4-) Ve yünziralleziyne kalüttehazAllâhu veleda;
4-) “Allâh çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için.
مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ ۚ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ ۚ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا
5-) Ma lehüm Bihi min ilmin ve lâ liabaihim* kebüret kelimeten tahrucü min efvahihim* in yekulune illâ keziba;
5-) O konuda ne onların ne de atalarının bir ilmi vardır! Ağızlarından çıkan, ne büyük laftır! (Dolayısıyla) onlar yalandan başka şey konuşmuyorlar!
فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلَىٰ آثَارِهِمْ إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا
6-) Felealleke bahıun nefseke alâ asarihim in lem yu`minu Bi hazel hadiysi esefa;
6-) Şimdi bu olaya iman etmezlerse, arkalarından, kendini harap edercesine üzecek misin?
إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا
7-) İnna ce`alna ma `alel Ardı ziyneten leha lineblüvehüm eyyühüm ahsenu amela;
7-) En güzel davranışı kimin ortaya koyacağı açığa çıksın diye, arzda bulunan her şeyi (veya bedensellik yaşamını) kendisine süsledik!
وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا
8- ) Ve inna le caılune ma aleyha saıyden cüruza;
8- ) Muhakkak ki biz arzda (bedende) bulunan her şeyi çorak bir toprak hâline getireceğiz!
أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا
9-) Em hasibte enne Ashabel Kehfi ver Rakıymi kânu min âyâtina `aceba;
9-) Yoksa bizim işaretlerimizden (sadece) Ashab-ı Kehf (mağara arkadaşları) ve Rakîm`in (bilgi yazılı taş levha) bilgisinin mi şaşılacak şey olduklarını sandın
إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا
10-) İz evel fityetü ilelKehfi fekalu Rabbenâ âtinâ min ledünKE rahmeten ve heyyi` lenâ min emrinâ raşedâ;
10-) Hani o delikanlılar, o mağaraya sığınmışlar ve “Rabbimiz (hakikatimiz olan Esmâ bileşimimiz) bize ledünnünden (aslın olan mutlak El Esmâ mertebesinden açığa çıkan özel bir kuvve ile) bir rahmet (lütfunla oluşacak bir nimet) ver ve bize (bu) işte bir kemâl hâli oluştur” demişlerdi.
فَضَرَبْنَا عَلَىٰ آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا
11-) Fedarebna alâ azânihim fiyl Kehfi siniyne adeda;
11-) Bu sebeple uzun yıllar o mağarada onların kulakları üzerine vurduk (algılamalarını dünyaya kapadık, uyuttuk).
ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَىٰ لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا
12-) Sümme beasnahüm li na`leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisû emeda;
12-) Sonra onları bâ`settik, iki grubun hangisinin, kaldıkları süreyi daha iyi tahmin edeceğini bilelim (daha iyi hesap edeceği ortaya çıksın) diye. (Burada bilelim demek, açığa çıkaralım, fiilen tahakkuk ettirelim de kendileri de anlasın demektir. {Elmalılı Tefsiri; Cilt:5 Sayfa:3226})
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى
13-) Nahnu nekussu aleyke nebeehüm Bil Hakk* innehüm fityetün amenû Bi Rabbihim ve zidnahüm hüda;
13-) (Rasûlüm) Onların haberlerini Hak olarak sana hikâye ediyoruz… Muhakkak ki onlar Rablerine (Bi-Rabbihim = hakikatleri olan şuurlarında olarak) iman etmiş delikanlılardı… Biz de onların hakikatlerini yaşamalarını kuvvetlendirdik.
وَرَبَطْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَٰهًا ۖ لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا
14-) Ve rabatna alâ kulubihim iz kamu fekalu Rabbuna RabbüsSemavati vel Ardı len ned`uve min dûniHİ ilâhen lekad kulna izen şetata;
14-) Onların kalplerine râbıta koyduk (şuurlarını, müşahede hâlinde devamlı kıldık)! İşte (o delikanlılar) ayağa kalktılar da şöyle dediler: “Rabbimiz (aslımız olan El Esmâ mertebesi), semâların ve arzın Rabbidir (varlıkta olan her şeyi El Esmâ`sıyla oluşturandır)! O`nun dûnunda (o kavrama denk olmayan) ilâh (varlıkta tasarruf eden) kabul edemeyiz! Andolsun, bunun aksini dillendirirsek o takdirde akıl ve mantığın alamayacağı kadar saçma bir laf etmiş oluruz.”
هَٰؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً ۖ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ ۖ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا
15-) Haülai kavmünettehazû min dûniHİ aliheten, levla ye`tune aleyhim Bi sultanin beyyin* femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziba;
15-) İşte şunlar (asılsız zanlarının getirisini ilâh edinenler); şu bizim halkımız, O`nun dûnunda tanrılar edindiler… Bari bu ilâhlarının gücüne dair, açık bir delil gösterebilseler! Bu durumda, Allâh üzerine yalan söyleyerek iftira edenden daha zâlim kim olabilir?
وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا
16-) Ve izı`tezeltümuhüm ve ma ya`budune illAllâhe fe`vu ilel Kehfi yenşur leküm Rabbuküm min rahmetiHİ ve yüheyyi` leküm min emriküm mirfeka;
16-) Mâdemki onlardan ve Allâh`tan ayrı olarak taptıklarından uzaklaştınız, o hâlde o mağaraya sığının ki, Rabbiniz Rahmetinden size yaysın ve yaptığınızda sizin için yararlı bir şey oluştursun.
۞ وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِنْهُ ۚ ذَٰلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ ۗ مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ ۖ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا
17-) Ve teraşŞemse izâ tale`at tezaveru an Kehfihim zatel yemiyni ve izâ ğarebet takriduhüm zâteş şimali ve hüm fiy fecvetin minh* zâlike min âyâtillâh* men yehdillâhu fehüvel mühted* ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşida;17-) Güneş doğduğunda, mağaralarınının sağından döner… Gurubunda da sol taraflarından geçer… Onlar mağaranın geniş avlusu içindedirler… İşte bu, Allâh`ın işaretlerindendir… Allâh kime hidâyet ederse, işte o hakikate erdirilmiştir… Kimi de saptırmışsa artık onu aydınlatacak bir velî bulamazsın.
وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ ۚ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ ۖ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ ۚ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا
18-) Ve tahsebühüm eykazan ve hüm rukud* ve nukallibühüm zâtel yemiyni ve zâteş şimal* ve kelbühüm basitun zira`ayhi Bil vesıyd* levittala`te aleyhim levelleyte minhüm firaren ve le muli`te minhüm ru`ba;
18-) Onlar (ölü gibi) uykuda oldukları hâlde, sen onları ayıktırlar sanırdın… Onları sağlarına sollarına çevirdik… Köpekleri de (mağaranın) önüne iki kolunu uzatıp yaymıştı! Onları o hâlde görseydin, arkanı döner uzaklaşırdın! Onların bu durumundan heyecanlanır ürkerdin!
وَكَذَٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ ۚ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ ۖ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ ۚ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَٰذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَىٰ طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا
19-) Ve kezâlike beasnahüm li yetesaelu beynehüm* kale kailün minhüm kem lebistüm* kalu lebisna yevmen ev ba`da yevm* kalu Rabbuküm a`lemü Bi ma lebistüm feb`asu ehadeküm Bi verikıküm hazihi ilelMediyneti felyenzur eyyüha ezka taamen fel ye`tiküm Bi rizkın minhu vel yetelettaf ve lâ yüş`ıranne Biküm ehadâ;
19-) İşte böylece, onları bâ`s ettik (BÂİS isminin işaret ettiği bir özellik onlarda açığa çıktı) aralarında yaşadıklarını sorgulasınlar, diye… Onlardan biri: “Ne kadar kaldınız?” dedi… (Bazıları): “Bir gün veya bir günün bir parçası kaldık” dediler… (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir… Şimdi içinizden birini şu gümüşle (parayla) şehre gönderin de şehrin en temiz yiyeceği hangisiyse bir bakıp, ondan size biraz yaşam gıdası getirsin; çok dikkatli davransın ve sizi kimseye fark ettirmesin.”
إِنَّهُمْ إِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا
20-) İnnehüm in yazheru aleyküm yercümuküm ev yuıyduküm fiy milletihim ve len tüflihu izen ebeda;
20-) Zira durumunuza vâkıf olurlarsa, (ya) sizi taşlayarak öldürürler ya da kendi inançlarına döndürürler… O zaman sonsuza dek kurtuluş imkânı bulamazsınız!
وَكَذَٰلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ ۖ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًا ۖ رَبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ ۚ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَىٰ أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا
21-) Ve kezâlike a`serna aleyhim li ya`lemu enne va`dAllâhi Hakkun ve ennes saate lâ raybe fiyha* iz yetenazeune beynehüm emrehüm fekalübnu aleyhim bünyana;Rabbuhüm a`lemü Bihim* kalelleziyne ğalebu alâ emrihim lenettehızenne aleyhim mescida;21-) Böylece onlar hakkında bilgilendirdik ki, Allâh`ın bildiriminin Hak olduğunu (bâ`sı) ve o saatin (ölümün) şüphe götürmez olduğunu bilsinler! Hani onlar, aralarında onların olayını tartışıyorlardı… Şöyle dediler: “Onlar üzerine bina yapın; (ne olduklarını) Rableri daha iyi bilir”… Onların hakkında sözü geçenler ise; “Elbette biz onların (Ashab-ı Kehf`in) üzerine ibadethâne yapacağız” dediler.
سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًا بِالْغَيْبِ ۖ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ ۚ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ ۗ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاءً ظَاهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِمْ مِنْهُمْ أَحَدًا
22-) Seyekulune selasetün rabiuhüm kelbühüm* ve yekulune hamsetün sadisühüm kelbühüm racmen Bil ğayb* ve yekulune seb`atün ve saminühüm kelbühüm* kul Rabbiy a`lemü Bi ıddetihim ma ya`lemuhüm illâ kaliyl* fela tumari fiyhim illâ miraen zahira* ve lâ testefti fiyhim minhüm ehadâ;
22-) “Üçtür, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler… “Beştir, altıncıları köpekleridir” diyecekler… Ki bu gaybı taşlamaktır (bilmedikleri hakkında atıp tutmaktadırlar)! “Yedidir, sekizincileri köpekleridir” derler… De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir… Onları bilen azdır”… Onlar hakkında fikir alışverişi haricinde tartışma! Onlar hakkında, onlardan hiç kimseye de bir şey sorma!
وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَٰلِكَ غَدًا
23-) Ve lâ tekulenne li şey`in inniy faılün zâlike ğadâ;
23-) Hiçbir şey için “Onu yarın kesinlikle yapacağım” deme (çünkü Allâh`ın onu inşa edip etmeyeceğini bilemezsin)!
إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَىٰ أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَٰذَا رَشَدًا
24-) İlla en yeşaAllâh* vezkür Rabbeke izâ nesiyte ve kul `asa en yehdiyeni Rabbiy li akrebe min hazâ raşeda;
24-) Sadece “İnşâ Allâh = Allâh inşa ederse” kaydıyla demen, müstesna! Unuttuğunda Rabbini (hakikatin olan Esmâ mertebesini) zikret (hatırla)! Ve de ki: “Umarım Rabbim beni kurbunda (mâiyet sırrının yaşandığı Tecelli-i Sıfat mertebesi. {İnsan-ı Kâmil, Sıfatların tecellisi bahsi; Abdülkerîm Ciylî. A.H.}) olgunluğa erdirir.”
وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا
25-) Ve lebisû fiy Kehfihim selâse mietin siniyne vezdadu tis`a;
25-) (Kimileri diyor ki) mağaralarında 300 yıl kaldılar; 9 da eklediler.
قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا ۖ لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ ۚ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا
26-) Kulillâhu a`lemu Bima lebisû* leHU ğaybüs Semavati vel Ard* ebsır Bihi ve esmı`* ma lehüm min dûniHİ min veliyyin ve lâ yüşrikü fiy hükmiHİ ehadâ;
26-) De ki: “Ne kadar kaldıklarını Allâh daha iyi bilir… Semâların ve arzın gaybı O`nundur! Görmesi ve işitmesi akılla kavranılamayandır O! Onların, O`nun dûnunda bir Veliyy`i de yoktur! O`nun hükmüne ortak olacak da yoktur!”
وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ ۖ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا
27-) Vetlü ma uhıye ileyke min Kitâbi Rabbike, lâ mübeddile li kelimatiHİ ve len tecide min dunihi mülteheda;
27-) Rabbinin Kitabından (Hakikatin olan El Esmâ mertebesindeki BİLGİden) sana (şuuruna) vahyolunanı oku (deşifre et – kavra)! O`nun kelimelerini (açığa çıkardıklarını) değiştirecek yoktur! O`ndan başka sığınak da bulamazsın.
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
28-) Vasbir nefseke mealleziyne yed`une Rabbehüm Bil ğadati vel aşiyyi yüriydune vecheHU ve lâ ta`dü aynake anhüm* türiydü ziynetel hayatid dünya ve lâ tutı` men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kâne emruhu furuta;
28-) O`nun vechini dileyerek, sabah – akşam Rablerine dua edenlerle beraber, nefsine (bilincine) sabret! Dünya hayatının süslü gösterilen şeylerine yönelip de, onlardan ilgini kesme! Görüşü kozası içinde bizi hatırlamaktan mahrum bırakılmış; asılsız kabullerine tâbi olup, işi yapması gerekenin ötesindeki olan kimseye itaat etme!
وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ ۚ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا ۚ وَإِنْ يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ ۚ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءَتْ مُرْتَفَقًا
29-) Ve kulil Hakku min Rabbiküm femen şâe felyu`min ve men şâe felyekfür* inna a`tedna lizzâlimiyne naren, ehata Bihim süradikuha* ve in yesteğıysû yüğasû Bi main kelmühli yeşvil vucuh* bi`seşşerab* ve saet murtefeka;
29-) De ki: “Hak Rabbinizdendir! İsteyen iman etsin, isteyen inkâr etsin!” Doğrusu biz, zâlimler için dev dalgalar hâlinde öyle bir ateş hazırlamışız ki, onları her yönden kuşatmıştır! Eğer yardıma çağırsalar; erimiş maden benzeri, yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur! O ne kötü içecek, o ne kötü yaşam ortamı!
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجْرَ مَنْ أَحْسَنَ عَمَلًا
30-) İnnelleziyne amenû ve amilussalihati inna lâ nudıy`u ecre men ahsene amela;
30-) Muhakkak ki (Allâh ismiyle işaret edilenin Esmâ özellikleriyle zâhir oluşuna, Ehad – Samed oluşuna) iman edip imanın gereği olan düzgün çalışmalar yapanlar var ya; doğrusu iyi çalışmalarının karşılığını asla boşa çıkarmayız!
أُولَٰئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ ۚ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا
31-) Ülaike lehüm cennatu Adnin tecriy min tahtihimül enharu yuhallevne fiyha min esavire min zehebin ve yelbesune siyaben hudren min sündüsin ve istebrakın müttekiiyne fiyha alel eraik* nı`messevab* ve hasünet murtefeka;
31-) İşte bunlar için altlarından ırmaklar akan ADN cennetleri vardır; orada altın bileziklerle süslenirler; ince veya kalın ipekten yeşil giysiler giyip koltuklar üzerine dayanıp kurulurlar… O ne güzel karşılık ve ne güzel yararlanma yeri. (Misal yollu cennet yaşamı anlatımı; bakınız: 13.Ra`d Sûresi: 35, 47.Muhammed Sûresi: 15. A.H.)