13. CÜZ 4. HİZİP


14- İBRÂHİM SÛRESİ ابراهيم Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللَّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ قَالُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ
10-) Kalet Rusulühüm efillâhi şekkün FatırisSemavati vel Ard* yed`uküm li yağfire leküm min zünubiküm ve yuahhıreküm ila ecelin müsemma* kalu in entüm illâ beşerun mislüna* türiydune en tesudduna amma kâne ya`budu abaüna fe`tuna Bi sultanin mubiyn;10-) Rasûlleri demişti ki: “Semâlar ve arzın Fâtır`ı Allâh hakkında kuşku mu? (O), sizin beşeriyetinizin getirisi olan kusurlarınızı bağışlıyor ve ömrünüzün sonuna kadar size müsaade ediyor.” Dediler ki (Rasûllere): “Siz bizim gibi bir beşersiniz (bir mucizevî farkınız yok)… Atalarımızın tapındıklarından bizi alıkoymak istiyorsunuz… (O hâlde) bize apaçık bir sultan (mucizevî güç, kanıt) getirin.”
قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِنْ نَحْنُ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَمُنُّ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ ۖ وَمَا كَانَ لَنَا أَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
11-) Kalet lehüm Rusulühüm in nahnu illâ beşerun mislüküm ve lakinnAllâhe yemünnü alâ men yeşau min ıbadiHİ, ve ma kâne lena en ne`tiyeküm Bi sultanin illâ Biiznillâh* ve alAllâhi fel yetevekkelil mu`minun;
11-) Rasûlleri onlara dediler ki: “Biz sizin misliniz bir beşeriz… Fakat Allâh, kullarından dilediğine (risâlet) nimetini ihsan eder… Allâh`ın izniyle açığa çıkması dışında (Bi-iznillâh), size sultan (mucizevî güç, kanıt) getirmemiz mümkün değildir… (O hâlde) iman edenler Allâh`a tevekkül etsinler (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman etsinler).”
وَمَا لَنَا أَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللَّهِ وَقَدْ هَدَانَا سُبُلَنَا ۚ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلَىٰ مَا آذَيْتُمُونَا ۚ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
12-) Ve ma lena ella netevekkele alAllâhi ve kad hedana sübülena* ve lenasbiranne alâ ma azeytümuna* ve alAllâhi fel yetevekkelil mütevekkilun;
12-) “Hem bizi hakikate giden yola yönlendirmişken ne diye Allâh`a tevekkül etmeyelim ki? Bize eziyet etmenize elbette sabredeceğiz… Tevekkül edenler Allâh`a tevekkül etsinler (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman etsinler).
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ أَرْضِنَا أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا ۖ فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِمِينَ
13-) Ve kalelleziyne keferu li Rusulihim le nuhricenneküm min Ardına ev lete`udünne fiy milletina* feevha ileyhim Rabbuhüm lenühlikennez zâlimiyn;
13-) Hakikat bilgisini inkâr edenler (egosuyla yaşayanlar) Rasûllerine dedi ki: “(Ya) sizi bölgemizden çıkaracağız yahut bizim inancımıza döneceksiniz”… Rableri, onlara vahyetti ki: “Zâlimleri elbette helâk edeceğiz.”
وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامِي وَخَافَ وَعِيدِ
14-) Ve lenüskinennekümül`Arda min ba`dihim* zâlike limen hafe mekamiy ve hafe ve`ıyd;
14-) “Ve onlardan sonra o bölgeye sizi iskân edeceğiz… İşte bu, benim konumumdan ve tehdidimden korkanlara mahsustur.”
وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ
15-) Vesteftehu ve habe küllü cebbarin `aniyd;
15-) (Rasûller) fetih istediler… (Nitekim) her inatçı zorba kaybetti.
مِنْ وَرَائِهِ جَهَنَّمُ وَيُسْقَىٰ مِنْ مَاءٍ صَدِيدٍ
16-) Min veraihi cehennemü ve yüska min main sadiyd;
16-) Ardından da Cehennem… İrinli sudan (cehennem suyu) sulanır.
يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُسِيغُهُ وَيَأْتِيهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍ ۖ وَمِنْ وَرَائِهِ عَذَابٌ غَلِيظٌ
17-) Yetecerrauhu ve lâ yekâdü yusiyğuhu ve ye`tiyhilmevtü min külli mekanin ve ma huve Bi meyyit* ve min veraihi azâbun ğaliyz;
17-) Onu yudum yudum içmeye çalışır, (fakat) neredeyse boğazından geçiremez… Kendisine her taraftan ölüm gelir fakat o ölmez! Onun ardından da ağır bir azap!
مَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ ۖ أَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍ اشْتَدَّتْ بِهِ الرِّيحُ فِي يَوْمٍ عَاصِفٍ ۖ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلَىٰ شَيْءٍ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ
18-) Meselülleziyne keferu Bi Rabbihim a`malühüm keremadinişteddet BihirRıyhu fiy yevmin `asıf* lâ yakdirune mimma kesebu alâ şey`in, zâlike hüved dalalül be`ıyd;
18-) Rablerini (hakikatlerindeki Esmâ özelliklerini) küfür (inkâr) edenlerin yaptıklarının misali, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer… Kazandıklarından bir şey elde edemezler… İşte bu, (hakikatten) en büyük sapmanın ta kendisidir!
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ
19-) Elem tera ennAllâhe halekas Semavati vel Arda Bil Hakk* in yeşe` yüzhibküm ve ye`ti Bi halkın cediyd;
19-) Görmedin mi ki Allâh semâları ve arzı Hak olarak (El Esmâ`sı özellikleriyle, Esmâ bileşimleri hâlinde) yaratmıştır… Eğer dilerse sizi giderir ve yepyeni, orijinal bir yapı olarak yeni bir halk getirir.

وَمَا ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ
20-) Ve ma zâlike alAllâhi Bi aziyz;
20-) Bu, Aziyz (hükmüne karşı gelecek olmayan) olan Allâh`a zor gelmez!
وَبَرَزُوا لِلَّهِ جَمِيعًا فَقَالَ الضُّعَفَاءُ لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ ۚ قَالُوا لَوْ هَدَانَا اللَّهُ لَهَدَيْنَاكُمْ ۖ سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَجَزِعْنَا أَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَحِيصٍ
21-) Ve berazu Lillâhi cemiy`an fekaled duafau lilleziynestekberu inna künna leküm tebe`an fehel entüm muğnune `anna min azâbillâhi min şey`* kalu lev hedanAllâhu le hedeynaküm* sevaün aleyna ecezı`na em saberna ma lena min mahıys;
21-) Hepsi Allâh için, her yönleriyle, topluca ortadadırlar! Zayıflar, büyüklük taslayanlara: “Gerçekten biz, size tâbi olanlar idik… (Şimdi) Allâh`ın azabından bir şeyi bizden savabilir misiniz?”… (Büyüklenenler) dediler ki: “Eğer Allâh bize hidâyet etseydi, elbette biz de size hidâyet ederdik… (Şimdi) sızlanıp feryat etsek de yahut sabretsek de bize eşittir… (Zira) bizim kaçış yerimiz yoktur.”
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْأَمْرُ إِنَّ اللَّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ ۖ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ إِلَّا أَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي ۖ فَلَا تَلُومُونِي وَلُومُوا أَنْفُسَكُمْ ۖ مَا أَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّ ۖ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَا أَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُ ۗ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
22-) Ve kaleş şeytanu lemma kudıyel`emru innAllâhe veadeküm va`del hakkı ve veadtüküm feahleftüküm* ve ma kâne liye aleyküm min sültanin illâ en deavtüküm festecebtüm liy* fela telumuniy ve lumû enfüseküm* ma ene Bi musrihıküm ve ma entüm Bi musrihıyy* inniy kefertü Bima eşrektümuni min kabl* innez zâlimiyne lehüm azâbün eliym;
22-) İş bitirildiğinde (hakikat ortaya çıktığında), şeytan der ki: “Muhakkak ki Allâh size Hak vaadi bildirdi… Ben de size vaatte bulundum, fakat hemen sonra vaadimden döndüm… Ben (zaten) sizin üzerinizde bir sultaya (zorlayıcı güce) sahip olmadım… Sadece size fikir ilham ettim, siz de benim verdiğim fikre (nefsinize hoş geldiği için) uydunuz! O hâlde beni suçlamayın, nefslerinizi suçlayın! Ne ben sizin imdadınıza koşarım, ne de siz benim imdadıma koşup kurtarabilirsiniz. Daha önce beni ortak tutmanızı da ben kesinlikle kabul etmemiştim! Muhakkak ki zâlimler için acı bir azap vardır.”
وَأُدْخِلَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ ۖ تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ
23-) Ve üdhılelleziyne amenû ve amilus salihati cennatin tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha Bi izni Rabbihim* tehıyyetühüm fiyha Selâm;
23-) İman edip imanın gereğini uygulayanlar ise, Rableri olan Esmâ bileşiminin elvermesi sonucu (Bi-izni Rabbihim), içinde sonsuza dek yaşamak üzere, altlarından nehirler akan cennetlere dâhil edilmişlerdir… Onların orada birbirlerine hitabı “Selâm”dır.
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاءِ
24-) Elem tera keyfe darebAllâhu meselen kelimeten tayyibeten keşeceratin tayyibetin asluha sabitün ve fer`uha fiys Sema`;
24-) Görmedin mi Allâh nasıl sembollerle anlatıyor: Tayyib Kelime (Hakikat ilmi) aslı sâbit (kökü orijin ben olan beyindeki DATA), dalları semâda (getirisi olan yaşantısı oluşmuş bilinçte) olan, tayyib ağaç (Kâmil insan) gibidir!
تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا ۗ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
25-) Tü`tiy üküleha külle hıynin Bi izni Rabbiha* ve yadribullâhul emsâle linNasi leallehüm yetezekkerun;
25-) (O ağaç) Esmâ bileşiminin elvermesi sonucu (Bi-izni Rabbiha) her zaman yemişini (ilim ve marifet) verir… Allâh insanlara, belki derinliğine düşünüp hatırlarlar diye, misaller verir.

وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَبِيثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَبِيثَةٍ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْأَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ
26-) Ve meselü kelimetin habiysetin keşeceratin habiysetinictüsset min fevkıl `Ardı maleha min karar;
26-) Habis Kelime`nin (asılsız fikrin) misali de, kökü bile olmayan, yüzeyde kalmış, dayanaksız habis şecere (meyve vermeyen ağaç) gibidir.
يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۖ وَيُضِلُّ اللَّهُ الظَّالِمِينَ ۚ وَيَفْعَلُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ
27-) Yüsebbitullâhulleziyne amenû Bil kavlis sabiti fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireti, ve yudılullâhuz zâlimiyne ve yef`alullâhu ma yeşa`;
27-) Allâh, iman edenleri dünya yaşamında da, sonsuz gelecekte de değişmez gerçeği vurgulayan söz üzere (Kelime-i Tevhid) sâbitler! Allâh, zâlimleri saptırır! Allâh dilediğini yapar!
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللَّهِ كُفْرًا وَأَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ
28-) Elem tera ilelleziyne beddelu nı`metellahi küfren ve ehallu kavmehüm darel bevar;
28-) Görmez misin, Allâh nimetini (hakikat bilgisini) küfür (inkâr) ile değiştiren ve kendi toplumunu dar`ül bevar`a (hakikatin getirisi olmayan yaşama) indiren kimseleri? (Dar`ül Bevar = hakikatin getirisi olmayan yaşam)
جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا ۖ وَبِئْسَ الْقَرَارُ
29-) Cehennem* yaslevneha* ve bi`sel karar;
29-) Cehennem`dir ki ona yaslanırlar! Ne kötü bir yaşam boyutudur o!
وَجَعَلُوا لِلَّهِ أَنْدَادًا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِهِ ۗ قُلْ تَمَتَّعُوا فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى النَّارِ
30-) Ve ce`alu Lillâhi endaden li yudıllu an sebiyliHİ, kul temette`û feinne masıyreküm ilennar;
30-) Allâh`a denkler (denk varsandıkları tanrılar) oluşturdular, O`nun yolundan saptırmak için! De ki: “Faydalanmaya çalışın (bakalım); yaşayacağınız yer ateştir!”
قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا يُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ
31-) Kul li `ıbadiyelleziyne amenû yukıymus Salâte ve yünfiku mimma razaknahüm sirran ve alaniyeten min kabli en ye`tiye yevmün lâ bey`un fiyhi ve lâ hılal;
31-) İman etmiş kullarıma de ki: “Salâtı ikame etsinler ve verdiğimiz yaşam gıdalarından gizlice veya açıkça bağışta bulunsunlar, alış-veriş ve dostluğun olmadığı süreç gelmeden önce.”
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْأَنْهَارَ
32-) Allâhulleziy halekas Semavati vel Arda ve enzele mines Semai maen fe ahrece Bihi mines semerati rizkan leküm* ve sahhare lekümül fülke li tecriye fiyl bahri Bi emriHİ, ve sahhare lekümül enhar;
32-) Allâh ki Semâları ve Arz`ı yarattı; semâdan bir su inzâl etti de onunla sizin için rızık olarak semerattan çıkardı, hükmüyle denizde yüzsün diye gemiyi sizin hizmetinize verdi; nehirleri de!
وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَائِبَيْنِ ۖ وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ
33-) Ve sahhare lekümüş Şemse vel Kamere daibeyn* ve sahhare lekümül leyle vennehar;
33-) Tam bir devamlılıkla işlevini yapmakta olan Güneş ve Ay, size hizmet eder (Güneş`in ve Ay`ın enerjilerini ve farkında olmadığınız çeşitli özelliklerini kullanmaktasınız)… Gece ve gündüzden de yararlanmaktasınız.
وَآتَاكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ ۚ وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا ۗ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ
34-) Ve ataküm min külli ma seeltümuHU, ve in te`uddu nı`metAllâhi lâ tuhsuha* innel İnsane lezalumün keffar;
34-) O, (fıtratlarınız gereği halkoluş sürecinde) O`ndan istemiş olduklarınızın hepsinden, size vermiştir… Eğer Allâh nimetlerini saymaya kalksanız, onları değerlendirerek sayıp bitiremezsiniz… Muhakkak ki insan çok zâlim ve ortadaki açık gerçeği örtücüdür!
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَنْ نَعْبُدَ الْأَصْنَامَ
35-) Ve iz kale İbrahiymu rabbic`al hazel belede aminen vecnübniy ve beniyye en na`büdel asnam;
35-) Hani İbrahim şöyle dedi: “Rabbim, şu beldeyi emniyetli kıl… Beni de oğullarımı da tanrı edinilenlere tapınmaktan koru.”
رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ ۖ فَمَنْ تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي ۖ وَمَنْ عَصَانِي فَإِنَّكَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
36-) Rabbi innehünne adlelne kesiyren minen Nas* femen tebi`aniy fe innehu minniy* ve men asaniy feinneKE Ğafûrun Rahıym;
36-) “Rabbim… Muhakkak ki onlar (tanrı edinilenler) insanlardan pek çoğunu saptırdılar… (Artık) kim bana tâbi olur ise, muhakkak ki o bendendir… Kim de bana isyan eder ise, muhakkak ki sen Ğafûr`sun, Rahıym`sin.”
رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ فَاجْعَلْ أَفْئِدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوِي إِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
37-) Rabbena inniy eskentü min zürriyyetiy Bi vadin ğayri ziy zer`ın `ınde BeytiKElmuharremi, Rabbena li yukıymus Salâte fec`al ef`ideten minenNasi tehviy ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm yeşkürun;
37-) “Rabbimiz… Muhakkak ki ben, zürriyetimden bazısını senin kutsal evinin yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim… Rabbimiz, salâtı ikame (sana yönelişlerinin getirisini) yaşasınlar diye! (O hâlde) insanlardan bazı hakikati idraka açık olan şuur sahiplerini, onlara meylettir ve kendilerini ilim ve marifetlerden rızıklandır… Tâ ki değerlendirsinler, şükretsinler.”
رَبَّنَا إِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِي وَمَا نُعْلِنُ ۗ وَمَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ
38-) Rabbena inneke ta`lemü ma nuhfiy ve ma nu`lin* ve ma yahfa alAllâhi min şey`in fiyl Ardı ve lâ fiys Sema`;
38-) “Rabbimiz! Muhakkak ki sen gizlediğimizi de bilirsin, açığa çıkardığımızı da… (Zira) arzda ve semâda hiçbir şey Allâh`a gizli kalmaz.”
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ ۚ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاءِ
39-) ElHamdu Lillâhilleziy vehebe liy alel kiberi İsma`ıyle ve İshak* inne Rabbiy le Semiy`ud dua`;
39-) “Hamd, ihtiyarlığım hâlinde bana İsmail ve İshak`ı hibe eden Allâh`a aittir… Muhakkak ki Rabbim, elbette özümdeki duamı Semi`dir.”
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي ۚ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ
40-) Rabbic`alniy mukıymes Salâti ve min zürriyyetiy, Rabbenâ ve tekabbel du`â`;
40-) “Rabbim, salâtı ikameyi (Esmâ hakikatine yönelişin getirisini yaşayanlardan) kıl beni ve zürriyetimden de (ikame edenler yarat)! Rabbimiz; duamı gerçekleştir.” (Dikkat: İbrahim a.s. gibi bir Zât, salâtın ikamesini – yaşantısını talep ediyor; bu ne anlam taşır, derin düşünmek gerekir. A.H.)
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
41-) Rabbenağfir liy ve li valideyye ve lil mu`miniyne yevme yekumül hisâb;
41-) “Rabbimiz, yaşam muhasebesinin ortaya serildiği süreçte, beni, ana-babamı ve iman edenleri mağfiret eyle!”
وَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ ۚ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ
42-) Ve lâ tahsebennAllâhe ğafilen amma ya`meluz zâlimun* innema yuahhıruhüm li yevmin teşhasu fiyhil ebsar;
42-) Zâlimlerin yapmakta olduklarından Allâh`ı gâfil sanma! Onları ancak, gözlerin yuvalarından dışarı fırlayacakları bir süreç için erteliyor.
مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لَا يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ ۖ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاءٌ
43-) Mühtı`ıyne mukni`ıy ruusihim lâ yerteddü ileyhim tarfühüm* ve ef`idetühüm heva`;43-) (İşte o gün onlar) zillet içinde bakarak, başlarını dikerek (yardım arayışında) koşuşur hâldedirler… Kendilerini göremez bir hâldedirler! Ne düşüneceklerini bilemezler!
وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ ۗ أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ
44-) Ve enzirin Nase yevme ye`tiyhimül azâbü feyekulülleziyne zalemu Rabbena ahhırna ila ecelin kariybin, nücib da`veteKE ve nettebi`ırRusul* evelem tekûnu aksemtüm min kablü ma leküm min zeval;
44-) Kendilerine azabın (ölümün – hazır olmayan için sonsuz azabın başlangıcı) geleceği süreç hakkında insanları uyar! O süreçte zâlim olanlar şöyle der: “Rabbimiz, kısa bir süre daha ömür ver, davetine icabet edelim ve Rasûllerine tâbi olalım”… Önceden, sizin için böyle bir son olmayacağına yemin etmemiş miydiniz?

وَسَكَنْتُمْ فِي مَسَاكِنِ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْأَمْثَالَ
45-) Ve sekentüm fiy mesakinilleziyne zalemu enfüsehüm ve tebeyyene leküm keyfe fealna Bihim ve darebna lekümül emsâl;45-) Nefslerine zulmetmiş olanların yaşam ortamlarında yerleştiniz! Onlara neler yaşattığımız size açıklanmıştı… Size misaller de verdik.
وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ
46-) Ve kad mekeru mekrehüm ve indAllâhi mekruhüm* ve in kâne mekruhüm li tezule minhül cibal;
46-) Gerçekten onlar, mekrlerini yaptılar; onların mekrleri Allâh indîndedir (karşılığından kurtulamazlar)! Onların mekrleri (hileleri), dağları yerinden oynatacak kadar olsa (neye yarar)!
فَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ مُخْلِفَ وَعْدِهِ رُسُلَهُ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ
47-) Fela tahsebennAllâhe muhlife va`diHİ RusuleHU, innAllâhe Aziyz`un Züntikam;
47-) Sakın Allâh`ı, Rasûllerine verdiği sözden cayar sanma… Muhakkak ki Allâh Aziyzün Züntikam`dır (hak edenin hak ettiğini karşı konulması imkânsız bir sistem içinde yaşatandır)!
يَوْمَ تُبَدَّلُ الْأَرْضُ غَيْرَ الْأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ ۖ وَبَرَزُوا لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
48-) Yevme tübeddelül Ardu ğayrel Ardı vesSemavatu ve berazu Lillâhil Vâhidil Kahhâr;
48-) O süreçte arz (beden), başka arza (bedene) dönüştürülür, semâlar da (bilinçler de başka bir algılayışa)! (Hepsi) Vâhid, Kahhâr olan Allâh`a bârizdirler (içyüzleriyle apaçık ortadadırlar).
وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ
49-) Ve teral mücrimiyne yevmeizin mukarreniyne fiyl`asfad;
49-) O süreçte, suçluları asfad (Allâh`tan ayrı düşürmüş olan bağları) ile bağlanmışlar olarak görürsün!
سَرَابِيلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشَىٰ وُجُوهَهُمُ النَّارُ
50-) Serabiylühüm min katıranin ve tağşa vucuhehümün nar;
50-) Gömlekleri katrandandır (benliklerinin katran karası, dışlarına vurmuştur); vechlerini de Nâr (perdelilik ateşi) bürür.
لِيَجْزِيَ اللَّهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
51-) Li yecziyAllâhu külle nefsin ma kesebet* innAllâhe seriy`ul hisab;
51-) Allâh, her benliğin edindiğinin sonuçlarını yaşamasını murat etmiştir! Muhakkak ki Allâh “Seriy`ul Hisab”dır (yapılanın sonucunu anında oluşturan)!
هَٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ
52-) Hazâ belağun linNasi ve liyünzeru Bihi ve liya`lemu ennema HUve İlahün Vâhidün ve liyezzekkere ulül elbab;
52-) İşte bu insanlara bildirimdir; onunla uyarılsınlar ve bilsinler ki “HÛ”, Ulûhiyet sahibi BİR`dir! Derin düşünebilen akıl sahipleri de (bu hakikati) hatırlayıp değerlendirsinler!