12- YÛSUF SÛRESİ يوسفAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
ذَٰلِكَ لِيَعْلَمَ أَنِّي لَمْ أَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ
52-) Zâlike li ya`leme enniy lem ehunhü Bil ğaybi ve ennAllâhe lâ yehdiy keydel hainiyn;
52-) “Bu, arkasından efendime ihanet etmediğimin bilinmesi içindi ve Allâh hainlerin hilelerinde başarılı olmasına izin vermez.”
وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي ۚ إِنَّ النَّفْسَ لَأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّي ۚ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ
53-) Ve ma uberriu nefsiy* innen nefse leemmaretun Bissui illâ ma rahıme Rabbiy* inne Rabbiy Ğafûrun Rahıym;53-) “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum… Muhakkak ki nefs, var gücüyle kötülüğü emreder… Rabbimin rahmet ettiği müstesna… Muhakkak ki Rabbim Ğafûr`dur, Rahıym`dir.”
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي ۖ فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَكِينٌ أَمِينٌ
54-) Ve kalel melikü`tuniy Bihi estahlıshu li nefsiy* felemma kellemehu kale innekel yevme ledeyna mekiynün emiyn;54-) Melik dedi ki: “Onu (Yusuf`u) bana getirin! Onu kendime özel dost edineyim”… Onunla konuşmaya başlayınca şöyle dedi: “Bugün senin yanımızda kesinlikle güvenilir bir yerin vardır.”
قَالَ اجْعَلْنِي عَلَىٰ خَزَائِنِ الْأَرْضِ ۖ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ
55-) Kalec`alniy alâ hazainil Ard* inniy Hafiyzun Aliym;
55-) (Yusuf) dedi ki: “Beni ülkenin hazinedarı yap. Kesinlikle ben güvenilir ve bilgili bir kişiyim.”
وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ ۚ نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَاءُ ۖ وَلَا نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
56-) Ve kezâlike mekkenna li Yusufe fiyl Ard* yetebevveü minha haysü yeşa`* nusıybu Bi rahmetina men neşau ve lâ nudıy`u ecrel muhsiniyn;
56-) İşte böylece o ülkede (Mısır`da) Yusuf`u yerleştirdik… Orada dilediği yerde dolaşır, konaklardı… Rahmetimizi dilediğimizde açığa çıkartırız… İhsan edicilerin yaptıklarını karşılıksız bırakmayız.
وَلَأَجْرُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ
57-) Ve leecrul`ahireti hayrun lilleziyne amenû ve kânu yettekun;
57-) Sonsuz geleceklerine dönük karşılığı ise, iman etmiş ve korunmakta olanlar için elbette daha hayırlıdır.
وَجَاءَ إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
58-) Ve cae ıhvetü Yusufe fedehalu aleyhi fearefehüm ve hüm lehu münkirun;
58-) (Nihayet) Yusuf`un kardeşleri geldi… Onun yanına girdiler… Onlar Yusuf`u tanımadıkları hâlde Yusuf, onları tanıdı.
وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَكُمْ مِنْ أَبِيكُمْ ۚ أَلَا تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَا خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ
59-) Ve lemma cehhezehüm Bi cehazihim kale`tuniy Bi ehın leküm min ebiyküm* ela teravne enniy ûfil keyle ve ene hayrul münziliyn;
59-) (Yusuf) onların yüklerini yüklettikten sonra dedi ki: “Bana, (bir dahaki erzak almaya gelişinizde) üvey kardeşinizi (Yusuf`un öz, gelenlerin ise üvey kardeşi olan Bünyamin) getirin… Görüyorsunuz, ben hakkınızı tam veriyorum ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım.”
فَإِنْ لَمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْدِي وَلَا تَقْرَبُونِ
60-) Fein lem te`tuniy Bihi fela keyle leküm ındiy ve lâ takrebun;
60-) “Eğer onu bana getirmezseniz, ne benden bir ölçek bekleyin ne de yanıma gelin.”
قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَاعِلُونَ
61-) Kalu senüravidü anhu ebahu ve inna le faılun;
61-) Dediler ki: “Onu getirmek için babasını razı etmeye çalışacağız… Kesinlikle bunu başarırız.”
وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انْقَلَبُوا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
62-) Ve kale liftiyanihic`alu bidaatehüm fiy rihalihim leallehüm ya`rifuneha izenkalebu ila ehlihim leallehüm yerci`un;62-) (Yusuf) hizmetlilerine dedi ki: “Sermayelerini yüklerinin içine koyun… Ailelerine döndüklerinde belki bunu fark ederler de bize geri dönerler.”
فَلَمَّا رَجَعُوا إِلَىٰ أَبِيهِمْ قَالُوا يَا أَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَأَرْسِلْ مَعَنَا أَخَانَا نَكْتَلْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
63-) Felemma raceu ila ebiyhim kalu ya ebana müni`a minnel keylü feersil meana ehana nektel ve inna lehu lehafizun;63-) Babalarına geri döndüklerinde dediler ki: “Ey babamız… Bir sonraki gidişte yanımızda (Bünyamin`i) götürmezsek bize bir ölçek bile erzak verilmeyecek… Biz onu mutlaka koruruz.”
قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلَّا كَمَا أَمِنْتُكُمْ عَلَىٰ أَخِيهِ مِنْ قَبْلُ ۖ فَاللَّهُ خَيْرٌ حَافِظًا ۖ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
64-) Kale hel amenüküm aleyhi illâ kema emintüküm alâ ehıyhi min kabl* fAllâhu hayrun hafizan ve HUve Erhamur Rahımiyn;64-) (Babaları) dedi ki: “Daha önce kardeşini (Yusuf`u) size güvenip emanet ettiğim gibi (şimdi de) onu size güvenip emanet mi edeyim? Koruyucu olma itibarıyla Allâh en hayırlıdır! O, Erhamur Rahıymiyn`dir.”
وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ ۖ قَالُوا يَا أَبَانَا مَا نَبْغِي ۖ هَٰذِهِ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا ۖ وَنَمِيرُ أَهْلَنَا وَنَحْفَظُ أَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِيرٍ ۖ ذَٰلِكَ كَيْلٌ يَسِيرٌ
65-) Ve lemma fetehu metaahüm vecedu bidaatehüm ruddet ileyhim* kalu ya ebana ma nebğiy* hazihi bidaatüna ruddet ileyna* ve nemiyru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadü keyle beıyr* zâlike keylün yesiyr;
65-) Erzak yüklerini açtıklarında, verdikleri bedelin kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler… Dediler ki: “Ey babamız… Daha ne isteriz? İşte ödediğimiz bedel bize iade olunmuş! Ailemiz için erzak alırız, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de arttırırız (fazla alırız kardeşimizin hakkı olarak)… Zaten bu (aldığımız) kolay bir ölçektir.”
قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّىٰ تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ لَتَأْتُنَّنِي بِهِ إِلَّا أَنْ يُحَاطَ بِكُمْ ۖ فَلَمَّا آتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
66-) Kale len ursilehu meaküm hatta tu`tuni mevsikan minAllâhi lete`tünneniy Bihi illâ en yühata Biküm* felemma atevhu mevsikahüm kalellahu alâ ma nekulü vekiyl;
66-) (Babaları) dedi ki: “Çepeçevre kuşatılıp öldürülme durumuna düşmedikçe, onu bana kesin olarak geri getireceğinize Allâh adına yemin etmezseniz, onu sizinle göndermem”… Ne zaman ki sağlam sözlerini verdiler, (babaları) dedi ki: “Allâh, söylediklerimize Vekiyl`dir.”
وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ أَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍ ۖ وَمَا أُغْنِي عَنْكُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ ۖ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۖ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ ۖ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
67-) Ve kale ya beniyye lâ tedhulu min babin vahıdin vedhulu min ebvabin müteferrikatin, ve ma uğniy anküm minAllâhi min şey`in, inil hükmü illâ Lillâh* aleyhi tevekkeltü, ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun;
67-) Ve dedi ki: “Ey oğullarım… Tek bir kapıdan girmeyin… Ayrı ayrı kapılardan girin… (Gerçi) Allâh`tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam… Hüküm ancak Allâh`ındır… O`na tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl ismi özelliğinin gereğini yerine getireceğine iman) ettim ve O`na yöneliyorum… Tevekkül edenler O`na tevekkül etsin.”
وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُمْ مَا كَانَ يُغْنِي عَنْهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا حَاجَةً فِي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَاهَا ۚ وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
68-) Ve lemma dehalu min haysü emerehüm ebuhüm* ma kâne yuğniy anhüm minAllâhi min şey`in illâ haceten fiy nefsi Ya`kube kadaha* ve innehu lezû ılmin lima allemnahu ve lâkinne ekseren Nasi lâ ya`lemun;
68-) Babalarının emrettiği şekilde ayrı kapılardan girmeleri, Allâh hükmünü değiştirecek değildi… Ne var ki bu, Yakup`un gönlünün duasıydı; onu açığa çıkardı… Muhakkak ki O, kendisine bizim talim etmemiz dolayısıyla ilim sahibiydi… Fakat insanların çoğunluğu (bu gerçekleri) bilmezler.
وَلَمَّا دَخَلُوا عَلَىٰ يُوسُفَ آوَىٰ إِلَيْهِ أَخَاهُ ۖ قَالَ إِنِّي أَنَا أَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
69-) Ve lemma dehalu alâ Yusufe ava ileyhi ehahü kale inniy ene ehuke fela tebteis Bima kânu ya`melun;
69-) (Kardeşler) Yusuf`un yanına vardıklarında, (Yusuf) kardeşini (Bünyamin`i) yanına getirtti ve: “Ben senin kardeşinim… Olanlardan dolayı üzülme!” dedi.
فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
70-) Felemma cehhezehüm Bi cehazihim ce`ales sikayete fiy rahli ehıyhi sümme ezzene müezzinün eyyetühel ıyru inneküm le sarikun;
70-) (Yusuf) onların erzaklarını yüklettikten sonra bir su içme kabını kardeşinin yükü içine koydurttu… Sonra bir haberci ve adamları arkalarından koşup: “Ey kervan halkı… Siz hırsızsınız!” diye bağırdı.
قَالُوا وَأَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ
71-) Kalu ve akbelu aleyhim mazâ tefkıdun;
71-) Onlara döndüler: “Nedir kaybolan?” dediler.
قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَاءَ بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَا بِهِ زَعِيمٌ
72-) Kalu nefkıdu suvaalmeliki ve limen cae Bihi hımlu beıyrin ve ene Bihi zaıym;
72-) Dedi ki: “Melik`in su içme tası kayboldu… Onu bulan için, bir deve yükü ödül var… Ben bu ödüle kefilim.”
قَالُوا تَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِقِينَ
73-) Kalu tAllâhi lekad alimtüm ma ci`na li nüfside fiyl Ardı ve ma künna sarikıyn;
73-) (Kardeşler) dediler ki: “TAllâhi! (hayret ihtiva eden yemin türü) gerçekten bilirsiniz ki biz buraya bozgunculuk için gelmedik… Hırsız da değiliz.”
قَالُوا فَمَا جَزَاؤُهُ إِنْ كُنْتُمْ كَاذِبِينَ
74-) Kalu fema cezauhu in küntüm kâzibiyn;
74-) (Mısırlılar) dediler ki: “Eğer yalan söylüyorsanız onun cezası nedir?”
قَالُوا جَزَاؤُهُ مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
75-) Kalu cezauhu men vucide fiy rahlihi fehuve cezauh* kezâlike necziz zâlimiyn;
75-) (Kardeşler) dediler ki: “Onun cezası: (Melik`in su tası) kimin yükü içinde bulunursa o (yükün sahibi) tutuklanır… Zâlimleri işte böyle cezalandırırız!”
فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَاءِ أَخِيهِ ۚ كَذَٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ ۖ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَاءُ ۗ وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ
76-) Febedee Bi ev`ıyetihim kable viai ehıyhi sümmestahreceha min viai ehıyh* kezâlike kidna liYusuf* ma kâne liye`huze ehahu fiy diynilmeliki illâ en yeşaAllâhu, nerfeu derecâtin men neşa`* ve fevka külli ziy ılmin Aliym;
76-) Bunun üzerine (Yusuf) aramaya, kardeşinin heybesinden önce onların heybelerinden başladı… Sonra onu (su maşrapasını) kardeşinin heybesinden bulup çıkarttı… (Olayı) Yusuf`un lehine işte böyle geliştirdik. Yoksa O (Yusuf), Allâh`ın dilemesi hariç, Melik`in dinine (Melik`in yönetim kurallarına göre) kardeşini alacak durumda değildi… Dilediğimizin bilgisini arttırırız. Her ilim sahibinin üstünde Her şeyi Bilen vardır.
قَالُوا إِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ أَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُ ۚ فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفْسِهِ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ ۚ قَالَ أَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًا ۖ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ
77-) Kalu in yesrık fekad sereka ehun lehu min kabl* feeserreha Yusufu fiy nefsihi ve lem yübdiha lehüm kale entüm şerrün mekâna* vAllâhu a`lemü Bima tasıfun;
77-) (Kardeşler) dediler ki: “Eğer o çaldı ise, daha önce onun kardeşi de çalmıştı!”… Yusuf bu (iftirayı) içine attı ve onlara bunu hiç belli etmedi: “Şimdi siz çok kötü bir konumdasınız… Kimi neyle tanımladığınızın içyüzünü Allâh daha iyi bilir” dedi.
قَالُوا يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ ۖ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
78-) Kalu ya eyyühel aziyzu inne lehu eben şeyhan kebiyran fehuz ehadena mekaneh* inna nerake minel muhsiniyn;
78-) (Kardeşler) dediler ki: “Ey Aziyz… Muhakkak ki onun çok yaşlı bir babası var… Onun yerine bizden birini al… Doğrusu senin çok iyi bir insan olduğunu görüyoruz.”
قَالَ مَعَاذَ اللَّهِ أَنْ نَأْخُذَ إِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُ إِنَّا إِذًا لَظَالِمُونَ
79-) Kale me`azâllahi en ne`huze illâ men vecedna metaana `ındehu inna izen lezâlimun;
79-) (Yusuf) dedi ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allâh`a sığınırız… Doğrusu o takdirde zâlimler oluruz.”
فَلَمَّا اسْتَيْأَسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِيًّا ۖ قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ فِي يُوسُفَ ۖ فَلَنْ أَبْرَحَ الْأَرْضَ حَتَّىٰ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللَّهُ لِي ۖ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ
80-) Felemmestey`esu minhu halesu neciyya* kale kebiyruhüm elem ta`lemu enne ebaküm kad ehaze aleyküm mevsikan minAllâhi ve min kablü ma ferrattüm fiy Yusuf* felen ebrahal`Arda hatta ye`zene liy ebiy ev yahkümAllâhu liy* ve HUve hayrul hakimiyn;80-) Ne vakit ki Ondan (Yusuf`tan) ümitlerini kestiler, çekilip aralarında gizlice konuştular… Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allâh adına yemin aldığını ve daha önce Yusuf konusunda da nasıl suçlu durumda olduğunuzu hatırlamıyor musunuz? Babam (Ona dönmem için) bana izin verinceye yahut Allâh benim için hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım… O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
ارْجِعُوا إِلَىٰ أَبِيكُمْ فَقُولُوا يَا أَبَانَا إِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدْنَا إِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظِينَ
81-) İrci`û ila ebiyküm fekulu ya ebana innebneke seraka, ve ma şehidna illâ Bima alimna ve ma künna lilğaybi hafizıyn;81-) “Babanıza dönün de deyin ki: Ey babamız… Muhakkak ki senin oğlun hırsızlık yaptı… Biz ancak gördüğümüze şehâdet ettik… Göremediğimize (olaylara da) muhafızlık edemezdik.”